Altı Medeniyetin Dünyası
Bölüm
Yan yana ancak üç kişinin sığabileceği kadar geniş olan
koridorda, rutubetli bir hava esintisi vardı. On adım arayla duvarlara
sabitlenmiş meşalelerin ışığı, zar zor üç adım ilerisi aydınlatıyordu.
“Kör zindanlara
düştük iyi mi?”
Nafız sakin adımlarla ilerliyordu ama gideceği yoldan gelen
sesler bu sükûnetin bozulacağı yönündeydi. Yalpalayarak üzerine doğru yürüyen gölgelerle
beraber, bilekliklerinden silahını çekti Kan Tanrısı.
Nispeten dar koridorlarda hançerlerini kullanmak ona avantaj
sağlamayacaktı, bunun yerine kamçılarıyla savaşmayı tercih etti.
Yüzünün derisi yerinde olmayan ilk canlıyı gördüğü gibi
silahlarını şaklattı Nafız, kan kırmızı kırbaçlar temas ettiği yerden beden
parçalarını koparıp atıyordu.
“İnsan mı bunlar?”
Birkaç tanesini indirdikten sonra iyice emin oldu,
katlettikleri insandı ama görünüş olarak bu formu uzun zaman önce terk
etmişlerdi.
“Ne olmuş bunlara
böyle, ilk turda kemik ordusu, şimdiyse zombiden bozma nükleer facia çıkması
insanlar saldırıyor!”
Demeye kalmadan koridorun diğer tarafından da ayak sesleri
duyulmaya başladı, genç kız görünümdeki Nafız, dar ve basık koridorda kapana
kısılıyordu.
O bir üst seviyeye geçmişti ama ikinci çemberdeki birçok
deneme katılımcısı soluk benizlerle gözlerini açıyordu. İlk çemberde de
düşenler olmuştu ama bu seferki elenme hızı bir başkaydı.
“Genç Hanım, neler
oluyor?”
Ekaterina’nın arkasında duran iki koruma, en yetkili
ağızlardan birinden açıklama alma şansına sahipti.
“Hepsi Atractivo’nun
başının altından çıktı, dış çember müridi seviyesi deneme başlatarak
katılımcıların telef olmasını sağladı!”
Korumalar istedikleri yanıtı alamadıklarından dolayı
susmuştu, güzel kadının konuşmaya devam etmesini bekliyorlardı.
“Henüz beden ve kan
manipülasyonu konularında yeterli seviyede gelişmemiş çocuklar, ilk turu geçmek
için gereğinden fazla enerji tükettiler. Bir de üstüne Kanlı Ay Derebeyliği
Ucubelerinin performansı eklenince, alta kalmamak için hızla ikinci çembere
giriş yaptılar!”
“Kafası çalışanlar
dinlenme süresini kullanıp enerjilerini yerine koymak için iksir ve kalıntılar
tükettiler. Bunu yapmayanlar, kısa zamanda denemeden atılmaktan kurtulamadılar.”
Olan tam olarak buydu, üzerlerine bir beden büyük gelen gömleği
taşımak adına kendilerini heba edenlerin içindeki tez canlılar, Kemik
Denizi’nin ilk dalgalarıyla kıyıya vurmuşlardı.
Güzel kadın, açıklamaları yaparken tam karşısındaki standın
orta yerine kurulmuş Şeyh Atractivo’ya bakıyordu. Yakışıklı adamın etrafında
dişi sinek bile yoktu, parlayan gözlerle düzenin içinden çıkarılan
katılımcıları izliyordu.
“Bak o kadar
sinirlendiğine değdiği mi İkinci, bunlara bahis oynayanların paralar hep yandı.
Biz de tarikat olarak komisyonumuzu alıyoruz bu işten!”
Kocaman bir kahkahayı ortalık yere koyuverdi Kutsal Kan
Tarikatı Şeyhi, kan kristalleri kaybeden klan temsilcilerinin içi kan ağlıyordu
ama dudakları mühürlenmişti.
“Sen dur daha benim
çocuk var, o bahis bir gelsin, donlarına kadar soyacağım hepsini!”
Ne dilinin kemiği ne sesinin ayarı vardı, insanların yüzüne
baka baka patavatsızlığın kralını yapıyordu yakışıklı adam. Klan temsilcileri,
kendi hâkim oldukları bölgede adeta yarı tanrıydı. Özellikle tarikatın
zayıflayan iradesiyle birlikte, direkt içlerinden birine dokunmadıkça
canlarının istediği her şeyi yapıyorlardı.
Daha birkaç gün önce herkese yukarıdan bakan savaşçılar ve
klan kıdemlileri, süt dökmüş kediye dönmüşlerdi, yüzlercesi tek bir adamın
önünde çaresiz kalmıştı.
Aynı anlarda Kanlı Ayın iki savaşçısı da lahidin önüne
gelmişti, Jashua her ne kadar Alis’ den daha önce ikinci çembere girmiş olsa da,
minik beyaz tavşanın hızı şartları eşitlemişti.
Genç lord ana silahlarını kullanamazken, beyazlı genç asıl
formuyla terör estirerek buraya kadar gelmişti. Nafız’ın aksine hızlıca
merdivenlerden inip dar sayılabilecek koridorlardan ilerlemeye başladılar,
düşmanla karşılaşmaları çok uzun sürmeyecekti.
“Oh, oh, löp et
geliyor!”
Minik tavşan formundaki Alis duvara sıçrayıp son sürat
hedefine vardı. Ufacık ağzından beklenmeyecek bir şekilde önündeki varlığın tek
kolunu koparıp almıştı.
Olduğu gibi de bütün yuttu Alis ama ne yazık ki aynı hızla
geri çıkaracaktı.
“Bu ne be, içiniz mi
çürüdü sizin? Nasıl rezil bir tat böyle!”
Minik Beyaz’ın yaşadığı şaşkınlığın bir benzerini Jashua
deneyimliyordu, yumruklarıyla hasmını parçalayan iri yapılı genç çocuk, akacak
olan kanı beklerken neye uğradığını bilemeyecekti.
İnsanımsı forma sahip canlıların bedenlerinden koyu siyah
sıvılar etrafa saçılırken, Jashua’nın silah olarak kullanacağı kan
görünmüyordu.
“Kahretsin, burada da
yumruklamaya devam ama daracık yerde nasıl olacak bu iş!”
Üçlü dışındakiler henüz Kemik Savaşçılar’ ın saldırılarıyla
uğraşıyordu, Antuan’ın alnından süzülen terler iyice artmış, dik yakalı
pelerinin kenarlarında su lekeleri oluşmuştu.
“Üçüncü, sizin şu
harika çocuk bu çemberi geçerse söyle de üzerindeki fazlalıkları çıkarsın. Bu
yaştan sonra altını ıslatıp rezil olmasın yakışıklı!”
Atractivo’nun keyfine diyecek yoktu, Kanlı Yıldız Klanı ile
dalga geçerken, diğer klan temsilcileri de ona katılmıştı.
Sadece zor anlar yaşadığı belli olan çocuğun geldiği klan da
soğuk rüzgârlar esiyordu, ne olursa olsun Antuan’ın bir şekilde idare edeceğini
düşünüyorlardı ama diğer iki katılımcının hâli hâl değildi.
Genç kız ve yaralı yüz bariz bir şekilde acı çekiyordu,
bedenlerinin verdiği tepkiye bakılırsa düzenin içinde fiziksel yaralanmalara
maruz kalıyorlardı.
Klanlar birbirleriyle yarışa dursun, günün en kazançlı çıkan
ismi Ekaterina derin yırtmacına aldırmadan bacak bacak üstüne atmış bekliyordu.
Hangi zaman, hangi boyut ve hangi şartlar altında olursa olsun, kumarı her
zaman oynatan kazanırdı.
“Genç Hanım,
gerçekten şu üçlü bu çemberi geçebilecekler mi?”
Korumaların merak duyguları kabardıkça genç kadına bir
soruyla geliyorlardı, Ekaterina’nın da bugün keyfi yerindeydi.
“İlk çember kadar
kolay olmasa da geçeceklerini düşünüyorum, Kutsal Kemik Tarikatı’nın
topraklarındaki lanetle baş edebilecek güçteler!”
İki koruma hanımlarının neyden bahsettiğini bilse de,
konuşmayı duyan civardaki halk merak içinde Kutsal Kemik Tarikatı ve lanet
kelimelerini bağdaştırmaya çalışıyordu.
“Sen biliyor musun?”
“Tanrıça ne demek
istedi bilen var mı?”
Ekaterina’nın bulunduğu standın etrafı arı kovanına
dönmüştü, özel kişilere ayrılan bu yapılar yerden en az beş metre yüksek de
olsa da, bu durum gürültünün kulaklara erişmesine engel değildi.
“Biriniz inip iki
bölge arasındaki tarihi kısaca anlatsın, yoksa kafamızı şişirecek bu köylüler!”
Güzel kadın Kutsal Ruh Tarikatı içerisinde ayrıcalıklı bir
yere sahipti, düşüşte olan bir tarikatın topraklarına geldiği yetmezmiş gibi
bir de alt tabakadan insanlarla muhatap olmazdı.
“Emredersiniz
hanımım!”
Sağ tarafta duran adam, kendini yüksek platformdan aşağı
bıraktıktan bir saniye sonra çıt ses çıkarmadan kalabalığın içine indi. Bu durum
civarda heyecan yaratmış, insanlar onun bulunduğu yere doğru akın etmişti.
Tabii ki klan ve derebeyliği müritleri yerlerinde duruyordu,
kendi oluşumları içinden buraya gelmek için seçilmiş olmaları, bütün hikâyeyi
bildiklerinin başlıca kanıtıydı.
Yine de dikkatlerini siyahlar içindeki korumadan alamadılar,
gözlerinde bildik bir gösteriyi izleyen insanlara has bakışlar vardı.
Onların aksine halk aç kurt gibi korumanın olduğu yere
atıldı, beş dakika geçmeden safları sıklaştırıp dinlemek için adamın ağzının
içine kadar girdiler.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sana mutluluk veren tek
şey gecenin bir yarısı, koltuk altların nemlenmiş, kalbin güm güm atarken,
henüz kimsenin görmediği yeni bir şey yazmak. Sadece bu kısa, kırılgan, kendini
kanıtlamak zorunda olmadığın sarhoşluk anlarında biliyorsun ki bir dâhisin.
Lorrie Moore - Nasıl
Yazar Olunur
...