Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

01 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1371 Görüntülenme
Bu bölümü 35 Kişi beğendi.
Cilt 10

Zindanın İçinde

Adamı analiz ettiğimde, gerçekten de onun aradığım kral olduğunu doğruladım. Tabii ki buna ihtiyacım yoktu. Koşullar göz önünde bulundurulduğunda kim olduğu bariz olsa da sadece doğrulamak için yapmıştım.

 

“Ben kim miyim?” Kıza bir bakış atıp hala uykuda olduğunu gördükten sonra sonraki hamlemi yaptım. “Şey, sanırım bu anlamına yardımcı olur.”

 

Kanatlarımı cisimleştirdim ve kim olduğumu anlaması için krala gösterdim.

 

“Yoksa bir iblis misin? Anladım. Yani, kaosla yoğrulmuş bu zamanı kullanıp beni öldürmeyi mi planlıyorsun?” Kral kendini küçük gören bir şekilde gülümsedi. “Üzgünüm ama bütün çabaların boşa gidecek. Ölmemden bir kazanç sağlayamazsın.”

“Seni öldürmenin bir anlamı olmadığını biliyorum. Baştan beri seni öldürmeyi planlamıyordum zaten. Seni öldürmek isteseydim, çoktan bunu yapmıştım.” dedim. “Aslında bunun tersini yapmaya geldim. Seni kurtarmak için buradayım, yani biraz minnettar olsan iyi olur anladın mı?”

“Bir iblis... beni kurtarmak mı istiyor?”

“Şey, bir iblis olduğum kesin tabii ama buraya birinin emriyle gelmedim. Muhtemelen emir veren kişi de ben olurdum zaten. Ben sıradan bir iblis değilim, kral. Ben bir iblis lorduyum, Uğursuz Orman’da yaşayan iblis lorduyum.”

“Anladım. Demek Alfyro olayından sorumlu olan sensin...” adamın gözleri keskinleşti ve kıvılcım saçmaya başladı. Yüz ifadesi, berbat halde bile olsa, hala bir kral, ülkenin başında durabilecek kadar yüksek kalibrede biri olduğunu göstermişti. “Ama bu benim kafamı daha da çok karıştırıyor. Eğer o gerçekten sensen, o kadar yer varken, neden buradasın?”

 

Tepkim, abartılı bir şekilde omuz silkmek olmuştu. “Hey, sanki burada olmak isteyen benmişim gibi söyleme.” dedim. “Görüyorsun, sorun, son zamanlarda bölgeme izinsiz giren aptal insanların sayısındaki artış. Bunlardan sorumlu ele başının bu ülkenin prensi olduğunu öğrendim, bu yüzden de ona bir uğrayıp aptal herifi indirmeye karar verdim. Yani senin anlayacağın, ortaya çıkıyorum ve her şeyin boka batmış olduğunu buluyorum...”

“Bu biraz talihsiz olmuş.” Kral keyifle güldükten sonra hemen hüzünlü havasına geri dönmüştü. “Demek benim aptal oğlum gerçekten de Uğursuz Orman’ı ele geçirmeye çalıştı.”

“Evet, aynen öyle. Hadi ama dostum, çocuklarına daha iyi bakmaya başlaman gerek. Her neyse, uzun lafın kısası, Prens Beyinsiz’in küçük iğrenç ellerini ülkenin tahtından çekmesini tercih ederim. Bana yollayacağı askerlerle uğraşmam başıma bir sürü dert açacak,” dedim. “İşte sana antlaşma. Eğer benim bölgemi istila etmek isteyen aptalları dizginlemeyi kabul edersen, sana yardım ederim.”

“Demek teklifin bu... Şimdi neden benimle yüz yüze konuşmak istediğini anladım ama dediğini yapabileceğimden şüpheliyim.”

 

Kral hücresinin parmaklıklarından uzaklaştı, yere oturdu ve duvarlardan birine yaslandı. Yorgun, hatta tükenmiş gözüküyordu. Görkemli havası tamamen kaybolmuştu.

 

“Ben aptal bir yöneticiyim, yetersiz bir kralım. Oğlumun bir şeylerin peşinde olduğunu biliyordum. Hareketleri şüpheli geliyordu, ama bunlara karşı çıkamamıştım.” Kral, kendinden nefret eder bir tonda konuşuyordu. “Benim gibi bir sersemin bütün bir ülkenin kontrolünü sağlayabileceğine gerçekten inanıyor musun?”

“Yani dostum, bunu yapmak zorundasın. Çünkü, eğer yapmazsan, sayabileceğinden fazla vatandaşını öldürmek zorunda kalacağım. Senin aptal oğlun benim bölgemi istiyor, ama onu altın tepside sunacak değilim. Huzurumdan memnunum kral ve o bunu tehdit ediyor. Bu yüzden, onu ve bana gönderdiği herkesi, kılımı bile kıpırdatmadan öldüreceğim.”

“...Yani diyorsun ki, zayıflıklarım hakkında homurdanıp durmayıp, işin başına mı geçmeliyim?

“Aynen öyle. Ah ve şunu da söyleyeyim, şehirdeki insanlar da senin tekrar tahta çıkmanı istiyor gibiydi. Hatta, kilise ve onların mutlu küçük arkadaşları bu gece kaleyi basmayı planlıyorlar. Sadece seni kurtarmak için.”

“Kilise mi? Gerçekten mi?”

 

Kral gözlerini şüphelenmiş bir şekilde kısmıştı.

 

“Hey, bana sorma. Tek bildiğim, prensin tarafındakilerle aralarında anlaşmazlık olduğu ve çok kayıp verseler bile gücü tekrar ele almak için direneceklerinden falan bahsettiler. Yani, kurtarma operasyonu.” dedim. “Yani, emekliliğini falan planlıyor da olsan pek de far etmeyecek. Baraj çoktan yıkıldı kral, ve bu seli gerçekten durdurabilecek çok az becerikli insan var.”

“Anladım...” kral, sanki memnun olmuş gibi kendi kendine mırıldandı. “Sanırım, çocuklarının günahlarının kefaretini ödemek bir ebeveynin görevidir.”

 

Biraz tereddüt ettikten sonra, uzun, dolu dolu bir iç çekti. Sonra ayağa kalktı ve bana doğru döndü. Yüzündeki tüm yorgunluk silinmişti, sanki başından beri hiç yokmuş gibi normal haline dönmüştü. Gözleri, güçlü, görkemli bir ışıkla parıldadı.

 

“Pekala. Şartlarını kabul ediyorum. Lütfen bu hapishaneden çıkmam için bana yardımcı ol.”

“Mükemmel.” Diye yarım bir gülüş attım. “Ah, ama uyarmam gerek. Eğer bana karşı çıkacak olursanız, seni ve planında görev alan, yardım eden herkesi kesinlikle öldürürüm. Eminim, şu zavallı küçük kızının senin için kazılmış mezarının üzerinde ağlamasını istemezsin, değil mi?”

 

Garip bir sebepten kral, tehdidime gülümseyerek cevap vermişti.

 

“Ne?”

“Sanırım, böyle bir durumda yapılacak ortalama bir tehdit kızımı öldürmekle olurdu.”

 

Cevap vermedim. Kendi yüzümü göremiyordum--kral da göremiyordu, ama yüzümdeki ifadenin şaşkın Pikachu’yla aşağı yukarı aynı olduğundan emindim.

 

“Kızımın kahramanının bir iblis lordu olacağını asla düşünmezdim. Ne beklenmedik bir an.” Kral sırıttı. “Pekala. Söylemem gereken bir şey var.”

“Şimdi ne var?” Diye homurdandım.

 

Kral eğildi. Yaşlı sırtının izin verdiği kadar eğilmişti.

 

“Kızımı kurtardığın için teşekkür ederim.” Takındığı, onurlu, krallara ait hava tamamen gitmişti. Yerine, sadece sevgi dolu, şefkatli bir babaya ait olabilecek bir ifade gelmişti.

“Pft Önemli değil. Sapık herifin onu istismar ettiğini görünce şalterlerimi attırmıştı zaten. Her şey bundan ibaret.” dedim. “Her neyse, hadi buradan çıkalım. Destek kuvvetleri yakında burada olur, o yüzden acele edip buradan hemen çıkmamız gerek.”

 

Hücrenin parmaklıklarını kavradım ve bükerek, kralın geçebileceği kadar bir açıklık yarattım. Bir iblis efendisi olduğum için kazandığım gelişmiş yeteneklerden biri olan duyma yeteneğim, üzerimizden gelen boğuk bir patırtı yakalamıştı. Bayılttığım adamlardan birini bulmuşlardı galiba.

 

Açığa çıkmıştım. Ama bunu dert etmedim. Kral ve kızı artık güvendeydi. Fark edildiğim için öldürülme riskleri artık ortadan kalkmıştı. Güzel. Görünüşe göre, son zamanlarda biriktirdiğim stresi atma şansını sonunda bulmuştum.

 

Envanterimden Zaien’i çıkarırken yüzümde koca bir sırıtma belirdi. Kılıcın keyifle karşılık verdiğini hissedebiliyordum. Zaien, dostum, çalışmayı cidden seviyorsun. Senden şirket kölesi havası alıyorum.

 

Bir dakika. Hepsi bu değil. Sadece insanları kesebileceğin için mutlusun değil mi? Lanet olsun. Lanetten kurtulduğumuzda boktan kişiliğinin de değişmesi gerekmiyor muydu? Biraz daha düşününce, kılıç hala yaraladıklarının kanlarını emse de, en azından artık onları lanetlemediğini fark ettim. Bu da bir ilerlemedir en azından değil mi? Evet. Aynen, öyle diyelim.

 

Gereksiz bir bilgi olarak, şu an taktığım maske, ağzının etrafında delik olan değil yüzümü tamamen kapatan maskeydi. Kaleye ilk girişimden hemen önce değiştirmiştim. Neden bilmiyorum ama bunu daha çok seviyordum.

 

“Yürüyebilecek misin?”

“Evet.”

“O zaman kızını taşı. Sizin için yolu temizleyeceğim.”

 

Kral, ona açtığım deliği kullanarak hücresinden çıktı, kızına doğru koştu ve onu kollarına aldı.

 

“Tüm yaraları kaybolmuş!” Diye bağırdı. “Ona verdiğin iksir, tam sağlık iksiri miydi?”

“Tam sağlık iksiri mi? Yoo, sadece sıradan yüksek seviye bir iksirdi.”

“Bu tam sağlık iksiri değil mi zaten? Bu şehirde satılıp satılmadığını bilmiyorum. Ama sana aynısından alarak bunu geri ödeyeceğim. Ve tekrardan teşekkür ederim, böyle değerli bir eşyayı kızım için kullandığından.”

 

Bir dakika. Gerçekten mi? Yüksek seviye iksirler o kadar değerli mi? Pek değerli bir şey olduklarını hiç düşünmemiştim. İsimleri ve Lefi’nin sürekli, herkesin yanında birkaç tane bulunması gerektiğini söylemesi, onların çok da değerli olmadıklarını düşünmeme neden olmuştu. Ejder kızın önerisine bakarsak, çoğu savaşçının zulasında bir iki tane bulundurduğunu düşünmüştüm. Gerçi inanılmaz derecedeki güçlü etkisini düşününce, kısa sürede hatalı olduğumu kabul etmeme neden olmuştu. Yani, işe yarıyor. Ve işe yarayan şeyleri kullanmakta yanlış bir şey yok, biraz fazla pahalı olsalar bile.” Değil mi? Tabii ki de hayır. Kimi kandırıyorum? Şu andan itibaren, onları Uğursuz Orman’ın dışında kullanırken muhtemelen biraz daha dikkatli olmalıydım.

 

Arkamda kral ve kızıyla birlikte yüzeye ve karmaşasına doğru ilerlerken kendi kendime garip bir şekilde sırıttım.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-22 21:56:37
O iksir karnı tamamen yok olmuş birini organlarini yeniden oluşturarak iyileştirdi kozon üstündeki ufak yaralar için kullanman israf
İners (132 puan) Üye
2021-07-14 00:26:45
Çeviri ve edit için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 12:11:51
Kralı tarafımıza aldıysak sıkıntı yok artık.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 00:40:25
Bölüm için teşekkürler
Orion (17 puan) Üye
2020-05-29 23:59:04
Harem +1
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-03 06:16:13
Kız yukiye katılacak gibime geliyor ilerleyen bölümlerde.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-01 18:49:03
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-05-01 16:42:16
Çeviri için teşekkürlerr~