Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

30 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1110 Görüntülenme
Bu bölümü 30 Kişi beğendi.
Cilt 17

Kışkırtıcı Rolünü Oynamak

Nell’i omzumdan indirdim, arkama sakladım ve bir adım öne çıktım.

 

“Sen de kimsin?” Bu hareketim, ölüm fermanı imzalanmış herifin bana şüpheli bir şekilde bakmasına sebep olmuştu.

“Söylediklerin bayağı ciddi ithamlar kardeş.” Sorusunu umursamayıp kendi sorumu sordum. “Bu izdihamın, kahramanın suçu olduğunu mu düşünüyorsun?”

“Tabii ki evet! Onların öfkelerini uyandırmak için ne yaptı, nasıl yaptı bilmiyorum. Ama tek bildiğim şey, bize saldırmaya karar vermelerinin tek sebebi o!” Diye bağırdı. “Yoksa neden onun geldiği günün ertesinde şehre saldırmaya kalksınlar? Ve önceden hiçbir uyarı yapmadan?”

“Peki, bizim yakın yeni geldiğimizi tam olarak nasıl öğrendin? Bütün gün arabanın içinde oturduğumuzdan, bizi birilerinin gördüğünden şüpheliyim. Ve görmüş olsan bile, bunun bir anlamı olmaz. Günlerdir şehirde olabiliriz. Yine de, onun yakın zamanda geldiğine bayağı eminsin.” Diye yarım bir gülüş attım. “Bana mı öyle geliyor yoksa bu biraz eksik mi? Kulağa, sanki onu yakından takip ediyormuşsun gibi geliyor.”

 

Bir bahane uydurabilmek için bir anlık sessiz kaldı.

 

“O-onu arabadan inerken gördüm! Kendi gözlerimle!”

“Bizi mi gördün? Bu garip. Çünkü hanın ahırlarına girene kadar arabadan inmedik. Etrafımdaki herkese çok iyi baktım ve sana yakından uzaktan benzeyen birini gördüğümü hatırlamıyorum.”

 

İlrkildi. Sıçtığını biliyordu. Bizim gibi o da farklı farklı zengin ve ünlü kişinin sık gittiği bir yerde kaldığımızın gayet farkındaydı. Bu sebepten ötürü han, anonimlik gözetilerek yapılmış bir yerdi. Aslında sadece büyük bir iç lobi olan ahırın içini görmek, tamamen imkansızdı.

 

“Ah ve aklı karışan olursa diye söylüyorum, gerçekten süslü bir yerde kalıyorum, hani şu bütün soyluların gittiği yer. Ve tanışık olduğumuz yaşlı başkan bize orayı önermişti.” diyerek hem bilmeyenleri bilgilendirmek hem de zaferimi, sözde tüccarın yüzüne vurmak için açıkladım. “Gayet iri yarı güvenlik görevlileri de vardı. Kimsenin tesis içine girmesine izin vermediklerinden, öylece göz atarak onu görmüş olabildiğinden bayağı şüpheliyim. İndiğimizi gördüysen, o zaman bu seni ya hanın çalışanlarından biri ya bir müşteri ya da bir tür izinsiz giren birisi yapar.”

 

Söylediklerimin yarısı saçmalıktı. Hanın güvenliğinin ne kadar iyi olduğunu bilmiyordum. Ama bunun bir önemi yoktu. İçinde bulunduğumuz halka açık tartışma, gerçek bir fikir mücadelesi değildi. Doğru olmama gerek yoktu. Doğru gibi görünmem yeterliydi.

 

“İlk ikisinden biriysen, o zaman diğer diğer han çalışanları tanıklık edip, gerçekten iddia ettiğin kişi olduğunu kanıtlarlar. Eğer üçüncü seçeneği seçeceksen, seni çürütmek için pek bir şey diyemem, ama buradaki iyi dostlarımız olan şehrin muhafızlarının seninle bir iki laf etmek isteyeceğinden eminim.” dedi. “Eee? Hangisisin? Birinci mi, ikinci mi, yoksa üçüncü mü?”

 

Bir sessizlik hakim oldu.

 

“Tüccar”, soruya cevap vermemişti--verememişti--. Mat etmiştim. Ona sunduğum üç seçenek de eninde sonunda çıkmaz yola giriyordu. Ve bunu anlamıştı. Yine de hiçbir şey söylemeden öylece duramazdı. Etrafımızdakilerin ona attığı sert bakışlar, zamanla onu tedirgin etmeye başlamıştı. Etrafına bakıp, kalabalığın içinde hiç müttefiki olmadığını anladıktan sonra, konuşmayı yönlendirmek için son kez nafile bir denemeye kalkışmıştı.

 

“K-konuyu değiştirmeye çalışma! Bunun benimle ilgisi yok! Bu kızla ilgili!”

“Ah tabiiiiiiiii. Kusura bakma.” dedim. “Pekâlâ, bir şey diyeyim mi? Şuna ne dersin? Hadi canavarların ortaya çıkmasının sebebi olarak Nell’i görelim ve sonuçları değerlendirelim.” Bir anlığına bir elimi çeneme koyup düşünüyor gibi yaptıktan sonra yumruğumun birinin altıyla diğer elimin avcuna vurarak bir sonuca vardığımı gösterdim. “Oh, şuna bakar mısınız! Hiçbir sonuç yok!”

“Ne...?”

 

Adam şaşırmıştı. Neden ona kafa kafaya meydan okumaya giriştiğimi anlamamıştı, o yüzden şehrin duvarlarında bulunan manzarayı, aşırı dramatik bir şekilde işaret etmiştim. Kalabalığın gözleri parmağımı takip etti ve gözlerini “tüccardan” çevirdiler.

 

Nell’in benim manamı kullanarak yarattığı devasa yarığa.

 

“Bu devasa yarığı o yaptı. Sadece tek bir savuruşla.” Kalın bir sesle konuştum. “Şuna bak. Böyle bir şeyi yapabilecek kadar güçlü olan birinin bir grup zayıfa yenileceğini gerçekten düşündün mü?” Bir cevap beklermiş gibi durakladım, ama cevap gelmeden konuşmaya devam ettim. “Ben düşünmedim.”

“B-bence o haklı.” dedi askerlerden biri. “Tek bir büyüyle canavarların süvarilerini temizlediğini gördüm!”

“Evet!” hemen arkasından başka bir asker tekrarladı.

“Onu ben de gördüm! Büyük bir ışık parlaması oldu ve sonra hepsi kaybolmuştu!” diye ekledi bir üçüncüsü.

“Canavarları yok etmek, her gün yaptığı şeylerden biri. Hatta, böyle bir dalgayla uykusunda bile başa çıkabilir.” sesim, her kelimede biraz daha yükselmişti. Cümlelerim coşku ve momentumla dolmaya başladıkça, konuşma hızım da artmıştı. “Bu şehrin hiçbir vatandaşı yaralanmadı. Ne de yaralanacak. Çünkü o bizim ışığımız, halkımızı koruyacak yüce çobanımız ve savaşlarda bizi zafere taşıyacak kişi!”

 

Heyecanım, etrafımdakilere bulaşmaya başlamıştı. Şövalyeler ve şehir halkı, “zafer”, “kahraman” ve “çoban” diyerek arka arkaya tezahürat yaptılar.

 

Kalabalığı kendi yanıma çoktan çektiğimi biliyordum ama, zaten çoktan zorladığımı bilsem de biraz daha zorlamaya karar verdim.

 

“Bunu hatırlayın. Bugün, efsanenin aramızda yürüdüğü gün. Bugün, insanlığın en iyisi olarak tarihe ismini yazdıracak kadın tarafından kurtarıldığımız gün! Ve bugün, gelişini kutladığımız gün!” Bir yumruğumu havaya kaldırdım. “Yaşasın Nell! Yaşasın kahraman!”

 

Elim sadece bir meşale ışığıyla aydınlanıyordu. Ama insanlar onu yeterince görebiliyordu. Hareketimi takip ederek kollarını kaldırdılar ve son sözlerimi, hararetli bir istekle tekrarladılar. Dostum. Lanet olası kışkırtıcı rolünü oynamak çok eğlenceliymiş lan. Bunu daha çok yapmalıyım.

 

Ben kendi eğlenceme bakarken, hakkında vaaz verdiğim kahraman eğlenmiyordu. En azından bir yanı, aşırıya kaçmamı engellemek istemiş, ama yarı yolda vazgeçmişti. İsteksizliği, yüzünden okunuyordu. Utanç verici sözlerimden etkilenmemiş gibi kalmak için, yarı utanmış, yarı gülümseyen ifadesiyle elinden geleni yapıyordu.

 

***

 

“Hay sikeyim! Sikeyim sikeyim sikeyim! Bu da neydi lan!?” Kakuza, arabasını çeken atı kırbaçlarken, bağırarak sayısız küfürler savuruyordu. “Sıçtığımın planları battı! Ve bu, benim suçum bile değildi! Ben rolümü mükemmel şekilde oynadım1”

 

Sabahın ilk ışıkları yükseliyordu. Güneş ufka henüz ulaşmıştı. Gökyüzü, birkaç kaybolan yıldızın zayıf ışıkları dışında hala karanlıktı.

 

“Lanet olsun! ‘Ortalama askerden sadece biraz daha güçlüymüş, hadi oradan! Elinin altında öyle bir büyü varsa, o artık lanet olası bir insan bile olamaz! Soylulara asla güvenilmemesi gerektiğini biliyordum!” Çalıştığı adam aklına gelince, sinirden dişlerini sıktı.

“Vay canına. Duyduğum iddialar bana bayağı ilginç geldi.” Tanıdık bir ses, sürücünün düşüncelerini yarıda kesti. “Detayları anlatmanızda sakınca var mı?”

 

Kakuza kılıcını çekti ve kulağına doğru--sesin gelmiş olduğu taraf--hiç tereddüt etmeden savurdu. Kakuza’nın saldırısı hiçbir şeye isabet etmeyince, cıklayarak sinirlendiğini gösterdi.

 

Sesin sahibini öldürme girişiminden hemen sonra karşılık gelmişti. Kafasına gelen sert bir tekme onu arabadan fırlatmış ve altındaki toprak yola düşmüştü. Aynı şekilde atının yeri de istem dışı bir şekilde yer değiştirmişti. Saldırının gücü zavallı yaratığı ürkütmüş ve bir ağaca doğru koşmasına sebep olmuştu. Bunun karşılığında Kakuza’nın arabası yana yatmış, onu bir toz bulutunun altında bırakmıştı.

 

Bir süre geçirdiği öksürük ve hapşırık nöbetlerinden sonra, kiralık adam, umutsuzca istediği havayı ciğerlerine zorla çekmeyi başardı. Enerjisi yerine gelince, kendini yerden kaldırdı ve etrafını incelemeye başladı. Gözleri hemen, ondan sadece çok az uzakta duran maskeli saldırgana kilitlendi.

 

“...Sen geçen günkü adamsın.” dedi.

“Evet ve sen de pabucumun tüccarısın.” dedi. “Ah ve bu role devam etmeyi sakın deneme. Kılıcını bana çektiğin an kendini ele verdin. Hiçbir tüccarın öyle refleksleri yoktur.”

 

Kakuza onu hemen tanımıştı. Tartıştığı adamdı. Maskeli adamın üzerinde hiçbir silah olmadığını fark edince, kiralık herif, rakibinin muhtemelen silahsız dövüşte uzman olduğunu tahmin etmişti.

 

“Ne istiyorsun?” diye sertçe sordu. “Küçük eşinle dalga geçtiğim için intikam almaya mı geldin?”

 

“Yani evet. Tamamen yanlış değilsin. Bu da az çok gündemimde sayılır, ama burada olmamın tüm sebebi o değil. Şöyle ki, bu güzel fırsatı çok iyi bir şekilde, oturup boylu boyunca konuşmak için kullansak mı diye düşünüyordum.” dedi saldırgan. “Eee? Neyin peşindesin? Ve seni bu zahmete sokan leş kargası kim? Bir soylu olduğuyla alakalı bir şeyler dediğini duydum?”

 

Kakuza sessiz kaldı. Her tecrübeli paralı asker gibi, o da kılıcına baktı. Çarpışma, silahı düşürmesine sebep olmuştu, ama bu, artık bir seçenek olmadığı anlamına gelmiyordu. Hatta, kılıcı geri almak en iyi seçeneğiydi. Sadece birkaç adım ötesindeydi. Kısa bir dearla onu tamamen eline alabilirdi.

 

Sanırım onu öldüreceğim, diye düşündü gizli ajan.

 

Maskenin ardındaki adamın saf dövüş becerisinde ondan çok daha kabiliyetli olduğunun farkındaydı. Kendine kahramanın adamlarından biri demişti ve at arabası kazasından önce sergilediği çabuk tepki, verilmiş mevkiinin verilme sebebinin yetkinlik olduğuna dair kanıt olmuştu. Birden ortada belirebilme yeteneği, büyüde yetkin olduğunu işaret ediyordu. İşte bu yüzden Kakuza şansı olduğunu biliyordu.

 

Güçlüler, genellikle güçlü oldukları kadar kibirlilerdir. Bu iddianın uygulanabilir oluşunun kanıtı, adamın duruşundan görülebiliyordu. Ya da daha doğrusu herhangi bir duruşu olmamasından. Hiçbir dikkat ediyor belirtisi göstermiyordu. Ve bu onun çöküşü olacaktı.

 

“L-lütfen, bekle Beni öldürme! Sizinle bayağı bir uğraştığımı biliyorum, ama bu benim hatam değil!” Planını kurmuş olan ajan, bildiği en aptalca, en abartı ifadelerden birini takındı ve belirgin bir panikle dudaklarını hareket ettirmeye başladı. “Tek yaptığım cazibeye kapılmak! Kendime engel olamadım! Reddedemeyeceğim kadar fazla para verdiler. Hadi ama dostum, lütfen. Beni bırak gideyim. Bildiğim her şeyi anlatacağım. Beni tutan adamın ismini bile vereceğim!”

“Ah, öyle mi? Harika. Seni konuşturma zahmetinden beni kurtardın.” Kollarını birleştirdi ve eğildi. “Pekala? Neyi bekliyorsun? Konuş bakalım.”

“Onun ado---”

 

Cümlesini tamamlamadı. Rakibi, gardını daha da düşürmüştü. Ve Kakuza, böylesi büyük bir fırsatı kaçıracak birisi değildi. Koşmaya başladı, kılıcına uzandı, havaya fırlattı ve kabzasından yakaladıktan sonra kahramanın adamına doğru hücuma geçti. Momentumunu, saldırısının kuvvetini artırmak için kullandı ve saldırının hem isabetli hem de ölümcül bir yara açtığından emin oldu.

 

Ama tekrardan, şaşkın bir şekilde havayı bıçaklamıştı. Diğer adam, iz bırakmadan gözlerinin önünde kaybolmuştu.

 

“Ne!?”

 

Şok olmuştu, ama duygusuna kapılarak vakit harcamadı. Hemen kendine gelmeye çalıştı ve kılıcıyla bir duruş takındı, ama omurgasına inen sert bir darbe, onu tekrar yere yapıştırmıştı.

 

“Birisinin enerjisi yerinde galiba. Her neyse, ne diyorduk?” Ses arkasından gelmişti. “Evet, tam da seni tutan adamın kim olduğunu söyleyecektin. Pekâlâ, kim o?”

 

Kakuza bulunduğu kötü durumdan kaçmak için kendini yerden kaldırmaya çalıştı, ama sol bacağına yüklendiği anda acı içinde bağırmaya başladı. Etini delip geçmiş bir şeyin hissi, vücudunda adrenalin pompalanmasına ve her bir gözeneğinden ter boşalmasına sebep olmuştu. Acıya dayanmak için dişini sıkarak, acının kaynağı olan hançere doğru gözlerini çevirdi.

 

Kılıç ona sadece saplanmamış, üstüne vücudunun içinden geçmiş ve onu yere sabitlemişti. Yaranın her iki tarafından sızan kan, endişe verici bir hızda akıyordu. Yer çoktan kırmızıya bulanmıştı. Sol bacağını hiç oynatamayacağını, oynatırsa tamamen felç olacağını biliyordu.

 

Ajan, her ihtimale karşı silahını daha çok sıkmaya çalıştı, ama yine de ondan uzağa fırlatılmıştı. Eline isabet eden tekme hem tutuşunu gevşetmiş hem de kılıcı uzanamayacağı bir yere fırlatmıştı.

 

“Ups. Özür dilerim! Bu kadar sakar davranmak istememiştim.” Adam, aşırı ciddiyetsiz bir şekilde konuşmuştu. Yüzüne yalan söylediği belliydi ve öyle isteyerek kötü rol yapıyordu ki, neredeyse hakaret ediyordu. “Ama beni öyle ürküttün ki, yanlışlıkla hançerimi düşürdüm! Benim hatam!”

“Seni piç! Bana bunu ne cüretle yaparsın!?”

 

Bir başka hançer Kakuza’nın vücudundan geçti ve diğer bacağını da yere zımbaladı. Ne tereddüt ne de acıma belirtisi göstermeden yapılmış saldırı, saldırganın sanki bir psikopat olduğunu ilan ediyor gibiydi.

 

“Hop, hop, bağırmak yok, tamam mı? Birkaç hançer daha düşürmeyeyim diye beni korkutmak istemezsin değil mi?”

“Hay sıçayım!” Ajan, acı dolu nefeslerin arasında bağırıyordu. “Sikeyim seni! Ve aptal orospunu da sikeyim! İkiniz de her şeyi berbat ettiniz! O bir ucube, hatta insan bile değil! Ve sen de! Sen de tam bir dümencisin! Lanet olası kalabalığın hepsini elinde bir kukla gibi oynattın!”

“Vay, sağ ol! Böyle güzel iltifat duymayalı bayağı olmuştu.”

“Hassiktir lan!”

 

Kakuza kızgın görünüyordu, ama aslında sakin ve soğukkanlıydı. Durumu tersine çevirmek için kalan seçeneklerini değerlendiriyordu--ya da en azından kaçabilmek için. Kılıcı konu dışı kalmıştı. Bacaklarının durumu, ona ulaşmasını imkânsız kılıyordu. Durum şu anki gibi olmasa bile, denediği anda maskeli saldırgan kesin kollarını kırardı.

 

Tek seçeneği, son çaresini kullanmak, üzerinde bulunan gizlenmiş hançerini adamın boğazına saplamaktı. Blöf yapmak ne ilk seferde işe yaramıştı ne de kendini içinde bulduğu vahim durumda uygulanabilir olduğundan, nihayet yalancı yüzünü tamamen indirmeyi seçmişti. Göğsünün üzerindeki cebe uzandı ve mümkün olan en insani çabuklukla onu fırlatmaya çalıştı. Hareketlerinde hiçbir fazlalık yoktu. Her bir kası, olması gerektiğinden hiçbir fazla hareket yapmamıştı.

 

“Üzgünüm dostum, ama sıran çoktan geçti.” Ama bu bile başarılı olmamıştı. “Ve bir daha sana gelmeyecek.”

 

Maskeli adam, kolunu tam savururken yakalamış ve sadece kaba kuvvet kullanarak, tam tersine doksan derece çevirmişti. Kakuza bağırmak istemişti, ama başa çıkamayacağı kadar çok acı yüzünden ağzından, kemiğinin kırılma sesiyle bastırılmış, sadece sessiz bir ah çıkabilmişti.

 

“Oof. Bu can yakmış gibi görünüyor.” dedi. “Ama merak etme. Tesadüfen elimde tam beş tane yüksek seviye iksir var. Onları senin gibi bir pislik üzerinde boşa harcamak istemiyorum, ama yapman gerekeni yapmalısın.” kahramanın adamı, bir grup cam şişeyi, gizli ajanın gözlerinin önünde salladı. “Ne harika değil mi? Senden istediğim her şeyin cevabını verebilirsin.”

 

Kakuza’nın hançerini aldıktan sonra, gizemli saldırgan tam önünde çömelmişti.

 

“Tüm bu yaşananlar, kesin bir mazoşistin ıslak rüyasıdır.” Maskenin açıklıklarından, kötücül bir gülümseme görülebiliyordu. “Senin ne kadar mazoşist olduğunu tam olarak bilmiyorum ama, ben pek de kendine sadist diyen ya da seni sertleştirmekten hoşlanan birisi değilim. Hatta kan revan şeyleri bile sevmem. O yüzden, neden bu işi hemen halletmiyoruz?”

 

Sözlerini söyleme şeklinde öyle bir acımasızlık vardı ki, Kakuza elinde olmadan korku içinde titremişti.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Shin (95 puan) Üye
2021-04-26 02:25:42
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-31 09:26:40
ehh Yuki karakteri anormal durumda zaten hikayenin başından beri insanlığını kaybettiğini söylüyordu he bir de kendisi asla iyi biri olamaz ( çünkü bir deli deli olursan iyi olman çok zor ) neyse bb kendi için kötü olana acımama gayet normaldir ama rakip bakış açısından bir mazoşiste karşı olmak gibidir.
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-12 20:37:44
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-10 12:33:51
çeviri için teşekkürler
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-07-31 01:04:37
220 .bölümde bi hatamı oldu ?
Residenttt (54059 puan) Yönetici
2020-07-31 02:14:19
@Kaptan bijon, İngilizce çeviren grup 219. bölümü cadılar bayramı özel bölümü olduğu için ve hiçbir şey içermediği için atlamış. Biz de atladık ancak 218'den 220'ye atlaması saçma olacağından 219 yaptık.
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-07-31 03:03:13
@Residenttt, anladım saolun bu arada emeğenize sağlık
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-07-31 00:58:02
Hani okadar kızın arasında olması ve nefsine sahip cıkması bu nasıl bir alfalıktır yigidim😂😂
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-07-31 00:56:44
Yuki ye bazen özeniyorum
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-31 00:11:28
Vee kötü adam bülbül gibi şakır...
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-30 23:25:55
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-31 00:12:29
@DasanDra, rütbesiz 🚣
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-31 00:22:54
@ASİLZADE, rütbe almak için ne yapmalıyım 😂
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-31 07:35:27
@DasanDra, bölüm için teşekkürler v.b yazanlar yorum yapmayanlara robotluk rütbesi veriyorum 😂 bidakine bronza terfi ettireyim seni 😂👍
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-30 21:33:07
Ma boi Yuki ( ͡° ͜ʖ ͡°)
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-07-30 20:55:51
Çok güzel bölümdü elimize sağlık bayramdada bölüm gelmeye devam edecekmi
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-30 19:34:21
E. S. Devamkee
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-07-30 19:23:09
bir onceki bolumden buna sonrakine basinca bug okuyor ve seri açıklama sina gonderiyor duzeltirmisiniz insanlar bolum gelmedi sanıyor olabilir
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-07-30 19:22:08
çeviri için teşekürler zevke geldim efsane seri umarim hic bitmez