Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

19 Kasım 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
806 Görüntülenme
Bu bölümü 13 Kişi beğendi.
Cilt 17

Yan Hikaye: Ürkütücü Cadılar Bayramı Gecesi

“Şeker ya da şaka!” dedi Illuna ve Shii, senkron bir şekilde.

“...Şeker.” dedi Enne.

“Üçünüz o kostümlerin içinde gerçekten çok iyi görünüyorsunuz!” dedi Lyuu.

Her bir çocuğa birkaç tane şeker verirken, “Sizin de Cadılar Bayramınız kutlu olsun,” diye kıkırdadı Leila. “Ve Enne, doğru şekilde söylemiyorsun. ‘Şeker ya da şaka’ şeklinde olmalı. Eğer sadece şeker dersen o zaman şeker istiyor olursun.”

“Hı-hı... Biliyorum,” dedi kılıç. “Şaka yapmak istemiyorum. Sadece şeker istiyorum.”

 

Herkes duruma uygun şekilde giyinmişti. Illuna iblis kanatları ve boynuzları olan bir giymiş, Shii vücudunu kurt kulakları ve kuyruğu olacak şekilde değiştirmiş ve Enne ise üzerine geçirdiği bir cadı peleriniyle birlikte büyük, sivri uçlu bir şapka takmıştı. Aynı şekilde Lyuu ve Leila da kutlama elbiselerini giymişlerdi. Kurt kızın yüzünde büyük bir yara izi ve kafasından çıkan bir vida varken, koyun kızın kedi kulakları ve giydiği tek parça elbiseyle aynı renk olan uzun siyah bir kuyruğu vardı.

 

Bu elbiseler Yuki tarafından alınmıştı. Katalogda bulunuyor olmalarına şaşırmış ve hatta kızların hiçbirinin duyamadığı birkaç garip yorum da yapmıştı.

 

“Sanırım... ‘Şeker ya da şaka?’”

 

Ejderha, genel olarak Enne’inkiyle benzeşen, büyük bir fark olarak da şapka yerine içi dışına çıkarılmış büyük bir bal kabağı takmıştı.

 

“Lefi? Sen neden şeker ya da şaka diyorsun? Bütün şekeri dağıtmamıza yardım edecek kişi sen değil miydin?” dedi Lyuu, ejder kıza şüpheli, suçlayıcı bir bakış atarak.

 

Tuhaf bal kabağı, “D-demek istediğin şeyin ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yok,” diyerek kekeledi. “B-ben Lefi değil, çaresizlerin yüreklerine korku salmak ve rüyalarını duyulmamış korkularla doldurmakla bilinen ölüm tayfı Bal Kabağı Feneri’yim. Eğer bana adak adamayı reddedersen, sen de sonsuza dek bir lanetin tadına bakarsın.” [1]

“Söyleyen sen olunca bu biraz korkutucu olduğundan bana bir iyilik yap ve şunu kes,” dedi Lyuu. “Ve Bal Kabağı Feneri denen şey, efendimin bahsettiği serapa benzeyen. O kadar kötü bir şey olmasa gerek.”

“Bu önemsiz ve umursamadığım bir detay.” dedi Lefi. “Bunu artık önemsememeni ve bana çikolata sağlamanı talep ediyorum.”

“İstediğin şeyi söylerken öyle patavatsızsın ki, sana vermemem gerektiğini düşünmeye başlıyorum.” dedi Lyuu.

“Sanırım sorun değil. Kostümü çok iyi yapıldığı için bunu hak ediyor.” dedi Leila, kıkırdayarak. “İşte buyur Lefi.”

“Anladığını görmek beni memnun etti Leila,” dedi Lefi. “Cadılar bayramı, yılın her bir gecesi kutlamayı isteyeceğim, harika bir bayram.”

“Bunun için efendime sorman gerek,” tatlı düşkünlüğü güdümüyle yapılmış yorum, Lyuu’nun diğer kıza garip bir şekilde gülümsemesine sebep olmuştu. “Efendimden bahsetmişken, nerede o? Normalde hazırlanması uzun sürmeyen birisi, ama Nell’i aldıktan sonra ortadan kayboldu.”

“Bir fikrim yok.” dedi Leila. “Bu sefer neyin peşinde olduğunu hayal etmek bile istemiyorum. Bir sürü şey olabilir.”

“Katılıyorum,” dedi Lefi, kıkırdayarak, “Ama onu iyi bilen biri olarak sanıyorum işi çok fazla çaba sarf etmesi gereken ve muhtemelen bizim anlayamayacağımız bir şey. Döndüğü zaman, aptallığı ya da gerçekten etkileyici bir şeyle, gözlerimizi kamaştıracağı kesin.”

“Değil mi? Efendim hep çok tuhaf şeylere çok fazla zaman ayırıyor.”

“Kesinlikle öyle.” dedi Leila. “Anlayışı bizimkinden biraz farklı. Ya da başka birisinden.”

 

Üçü kahkahaya tutulmuşken kapı gıcırdayarak açıldı. Kapıdan içeriye, tuhaf bir sebepten ötürü sırtında Nell’i taşıyan evin erkeği girmişti. O, aynı hala yaşamakta olan bir mumya gibi baştan aşağı bandajlarla kaplıyken, Nell bir yarasa gibi giyinmişti; sanki kanatları varmış gibi göstermek için kollarından beline kadar inen bir kumaş parçası vardı.

 

İçeri girer girmez, “Pekala, herkes hazır mı?” diye sordu. “Hadi parti başlasın!”

“...Senden nefret ediyorum Yuki,” diye sızlandı Nell.

 

“Ona yaptığın şey de nedir? Ve neden sana bu kadar sitemkar şekilde bakıyor?” diye sordu Lefi. “Bacakları korkuyla öyle titriyor ki, onu kendi başına yürüyemeyecek hale soktuğundan şüphelenmeye başlıyorum.”

 

“Ah, bilirsin işte, yeni bir şey değil. Birkaç tane rastgele şey olup bitti ve yürüyemeyecek kadar korkar hale geldi. Önemli bir şey değil.”

“Önemli bir şey değil mi? Önemli bir şey değil mi!? Ne demek önemli bir şey değil!? Onlara beni korkutmaları emrini verdin! Bu nasıl önemli bir şey değil!?” Bastırdığı öfkenin ateşiyle birlikte Nell bağırmıştı.

“Kime emretti?” diye sordu Lefi, bir kaşı kalkmış bir şekilde.

“Heyula kızlara!” diye bağırdı. “Bana bir şey için ihtiyacı olduğunu düşünmüştüm, ama tek istediği heyula kızların beni korkutmasıymış meğer! Köşeyi döndüğüm anda birden ortaya çıktılar! Ne kadar berbat biri olduğuna inanabiliyor musun!?”

“Of dostum, verdiğin tepki mükemmeldi. Gülmekten yerlere yattım,” dedi Yuki. “Senin mi yoksa Lyuu’nun mu daha iyi bir kurban olacağından emin olamamıştım, ama şimdi doğru kararı verdiğimi biliyorum.”

“N-ne!? Neden ben!?” diye ciyakladı Lyuu.

“Bundan mutlu olabilirsin, ama ben değilim!” diye bağırdı Nell. “Rezilsin!”

 

İblis lordunun verebildiği tek tepki, içten bir kahkahaydı.

 

***

 

Bir süre daha ağız dalaşı yaptıktan sonra Yuki, bir bayram kutlandığı anlaşılacak şekilde süslenmiş kale avlusuna kadar kızlara eşlik etti. Kafaları yerine bal kabakları bulunan iskeletler ve mezar taşları her yerdeydi. Onlara kalın örümcek ağları, yarasalar ve türlü farklı tüyler ürperten, korkutucu malzemeler eşlik ediyordu.

 

Gökyüzü, sürekli kasvetli gözükecek bir şekilde değiştirilmişti. Kalın, karanlık bulutları delen ay ışığı dışındaki tek ışık kaynağı, ara sıra beliren zayıf yıldızlardı. Ayrıca yoğun, dumanlı bir sis de vardı. Her ne kadar karşında duran birini göremeyecek kadar çok olmasa da insanın yakın çevresindeki şeylerin farkına varmasını engelleyecek kadar yoğundu.

 

Kullanılan dekorlar tüyler ürpertici ve rahatsız edici olsa da, yerleştirilme ve bir araya getirilme şekilleri orijinal formları yerine çocuklara hitap edecek şekilde hazırlandığından, vurguyu korkutucu tasarımlarından alıp göze daha hoş gelecek bir hale getirmişti.

 

Zindanın dövüşebilen tüm beş canavarı da yanımızda bulunuyordu. Ve zindan sakinlerinin geri kalanları gibi onlar da sivri şapkalar, yarasa kanatları ve türlü türlü diğer bayram eşyaları kuşanmıştı. Giyenlerin insansı olmayan doğalarından dolayı kostümler tam olarak işe yaramamıştı, ama yine de efendilerinin ısrarları sebebiyle giymeye devam ediyorlardı.

 

Illuna avluya girerken, “Vay canına! Bu süper harika!” dedi.

“Süper harika!” diye tekrarladı Shii.

“...Çok abartılı.” dedi Enne.

“Süslemeler gerçekten güzel.” dedi Lefi. “Etkinliği, ruhların en kötüleri için yapılan bir ziyafet olarak tarif ettiğin için daha ağırbaşlı bir ortam bekliyordum.”

 

Lefi gördüklerinden etkilenmişti, ama merak duygusu çocuklarınkine göre zayıf kalmıştı. Üçü birden gözleri ardına kadar açık bir şekilde etraflarına bakınıyordu.

 

Beklenildiği üzere ejderha, sadece onu giymek istemeyecek kadar sinirini bozduğu için, baş olarak kullandığı bal kabağını çoktan çıkarmıştı.

 

Kibirli bir sırıtmayla, “Değil mi?” dedi Yuki. “Kesinlikle harika. Heyulaların korkutucu şeyler hakkında her şeyi bildiklerini tahmin ettim, o yüzden onlarla birlikte çalıştım.”

 

Adı geçen üç kız kardeş, övgüsüne tepki olarak onun etrafında mutlu bir şekilde dönmeye başladılar. Her zamankinin aksine hiçbir oyuncak bebeği ele geçirmemişlerdi, ama bunun aksine kendi doğal, yarı-saydam, ruhani halleriyle süzülüyorlardı.

 

“Gerçekten de öyleler,” dedi yenilmiş Nell. “Ve özellikle şeytanlık peşinde olmada iyiler.”

“Aaa, bu bana ilk ortaya çıktığın zamanı hatırlattı. Seni öyle korkutmuşlardı ki bacaklarında derman kalmamıştı,” dedi Yuki, gülerek. “Dostum, o eski güzel zamanları özlüyorum...”

“Onları unutmanı tercih ederim.”

 

Henüz kısa süre önce yürüyebilecek hale gelebilmiş kahraman, iblis lorduna sitemkar bir bakış attı.

 

“Her neyse, bu kadar anılardan bahsetmek yeter. Hadi yemeğe başlayalım.” dedi Yuki. “Madem avludayız, partiye barbeküyle başlayalım öyleyse.”

“Bu, onayladığım bir öneri.” dedi Lefi.

“Yaşasın, et!” dedi Illuna.

“Ve sebzeler!” dedi Shii.

“...Ben sosu seviyorum,” dedi Enne.

Garip, sorgulayan bir tonda, “Sosu... Mu?” dedi Lyuu. “Başka bir şeyi kastetmediğinden emin misin? Çnkü barbekü dendiğinde çoğu kişinin sos için sevineceğinden pek de emin değilim.”

“Sosu kastettim,” dedi Enne. “En önemli kısım.”

Kıkırdayarak, “Gayet haklı bir söz,” dedi Leila. “Sos her şeyin tadının güzel olmasını sağlamakta büyük bir rol oynar.”

 

Ve böylece, gürültü patırtı içinde, zindan sakinleri bir araya geldiler ve hepsinin kesinlikle tadını çıkaracağı bayram yemeğine koyuldular.

Çevirmen Notu

[1] Bal kabağı feneri = Jack O’ Lantern. Bıraksam anlaşılmaz, çevirsem saçma olur ikilemi arasında gidip gelerek çevirmeye karar verdim. Cadılar bayramında bal kabaklarından yapılma fenerleri bilirsiniz. Aslında bu, bataklık, sazlık ve benzeri yerlerde görülen tuhaf, hayaletsi ışık pırıltılarından çıkmış bir şeymiş.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Shin (95 puan) Üye
2021-04-26 07:42:12
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-31 11:21:32
üç nokta yalnız değilsin kanka XD okuyan insanlar tam buraya hikaye yığmalık bir alan MÜK XD
... (26 puan) Üye
2021-02-11 16:29:02
Burayı okuyan tek deli neredeyse sadece benim anlaşılan.