Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

15 Ağustos 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1068 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 17

Kahramanın Adamı, Doğruluğun İblis Lordu Sahneye Çıkar - Kısım 2

“...Demek Maskeli Üstat.nihayet giriş yaptı.” dedi Argus, acı bir tonla. Karşılaştığı beklenmedik durum, lehine olan bir durum değildi.

 

Tepkisi, zincirleme bir reaksiyona sebep oldu. Birçok soylunun nefesi şaşkınlıktan kesilmiş ve ortaya çıkan gerçek hakkında fikirlerini belirtmeye başlamışlardı.

 

“Son zamanlarda herkesin dilinde olan Üstat o mu?”

“Ülkeyi kurtaran adamın ta kendisi...”

“Daha olgun ve usta birini bekliyordum. Yaşı, bütün beklentilerimi boşa çıkardı.”

 

Çünkü sadece yüksek sosyeteye yeni girmemiştim, ayrıca Nell’e odaklanan dikkatleri en aza indirme planımı da uygulamıştım. Odaya maskesiz girerek.

 

Hiçbiriyle vaktimi harcamanın bir anlamı olmadığından, her taraftan bana dönmüş sayısız bakışı umursamadım ve krala doğru yol açmak için ikiye ayrılmış kalabalığın içinden geçmeye başladım.

 

Konuşabileceğimiz kadar yaklaştıktan sonra, zırhı tıngırdayarak, omzumdaki ölü ağırlığı yere bıraktım ve dizimin üzerine çöktüm.

 

“Bu da kim Üstat?” Kral, hala Argus’un sözlerinden emin olamayanlar için, maskeli halimdeki ismimle seslenerek kimliğimi doğrulamıştı.

“Size zarar vermek isteyen ordunun başındaki adam majesteleri.”

 

Saygılı bir şekilde davranmamı ve konuşmamı gören kralın yüzünde, yarı gülümseme, yarı başkası yerine utanma hissiyle karışık bir ifade vardı; karşısındaki görüntüden hoşlanmadığı kadar, komiğine de gitmişti.

 

“...Bu şekilde konuştuğunu duymaya hiç alışabileceğimi sanmıyorum.” dedi, çok yakınımızdakilerin bile duyamayacağı kadar kısık bir sesle.

“Bundan endişelenmezdim.” dedi Nell. “Muhtemelen sadece eğlenmek için bilerek yapıyor, her zamanki gibi.”

 

Kral bu yoruma, anlık da olsa gülmüştü. Kısa süre sonra, halk içindeki yüzü olan onurlu maskeyi giyen kişiye döndü ve ciddi bir şekilde başını eğdi.

 

“Harika bir iş. Ama düşman komutanını buraya kadar getirmiş olmanın sebebi nedir?”

“Müttefiklerini yakalamamız için kilit rol oynayacağından, varlığı gerekli majesteleri.” “Bu olayın failini ortaya çıkarmam için vaktinizi biraz alabilir miyim?”

“...Pekala.” Kral, düşünüyormuş numarası yapmak için bir süre durakladıktan sonra onayladı. “Böyle bir fırsatı sana sunmakta bir sorun göremiyorum. Bu saldırının bastırılmasındaki katkıların göz önünde bulundurulduğunda gayet uygun.”

“Çok naziksiniz lordum.” Kralın hazırlamış olduğum küçük skeçe istekli bir şekilde ayak uydurmasına gülmemeye çalıştığımı gizlemeden önce başımı eğmiştim.

 

Tüm saygımı sunduktan ve hükümdar kararını verdikten sonra doğruldum, arkamı döndüm ve malum aristokratik piçe sert bir bakış attım.

 

“Merhaba ‘Sör’ Ladorio. Görünüşe göre nihayet tanıştık.” dedim. “Ben Y---Wye, kahramanın hizmetinde çalışma şerefine nail olmuş insanlardan biri.”

 

Sözlerim nazik olsa da, söyleyiş şeklim tam tersiydi. Ona söylediğim her şey, bir kinaye ve tiksinti katmanıyla örtülüydü. Bununla kötücül sırıtışımın birleşimi, adamın alnının buruşmasına sebep olmuştu, ama öfkesine tutundu ve karşılamamı dostane bir gülümsemeyle karşıladı.

 

“Bu ülkenin kurtarıcısı tarafından hatırlanmak bir onurdur.” dedi. “Sizin için ne yapabilirim?”

“Pekala, şöyle ki, elimde olmadan şurada yatan adamın kılıcındaki hilale gözüm takılıyor.” baygın komutanın silahını kınıyla birlikte aldım, havaya kaldırdım ve odadaki herkesin iyice görmesi için, yavaşça çevirdim. “Ve zannediyorum ki bu işaret size ait.”

“...Kesinlikle öyle.”

 

Piç herifin cevabı, kalabalığın hareketlenmesine sebep olmuştu. Bir sürü farklı kademeden soylu ve tebaası, yaşanan aydınlanma hakkında birbirleriyle fısıldaşmaya başlamıştı. Her ne kadar meslektaşlarının onun arkasından konuşmasını umursamıyor gibi görünse de, açık bir şekilde yöneltilen suçlamalardan memnun değil gibiydi.

 

“O gerçekten de benim emrim altında ama, ne onu bayıltmış olmanızın, ne de onu böyle gülünç bir şeyle suçladığınızı anlayamadım. Ona da diğer adamlarım gibi, kalenin savunmasını artırmak için muhafızlık yapma emri verilmişti.” İki yüzlü yılan dostane maskesini düşürüp, soğuk, alaycı bir ifade takınmıştı.

“Güvenlik mi? Ah efendim, siz bile kraliyet muhafızlarının zaten bu görevden sorumlu olduğunun farkındasınızdır.” Diğer yandan ben gülümsemeye devam ediyordum.

“Gayet tabii. Ancak, adamlarımı getirmenin, bu etkinlikte bulunan herkesin yararına olacağını hissettim. Kulağıma tesadüfen bir potansiyel saldırı haberi geldiğinden, beklenmedik bir olay karşısında önlem olması için onları mevcut yerlerine atadım.”

“Ve özellikle neden böyle bir saldırı ihtimalini üst makamlara haber vermediniz?”

“Verdim. Orduyla ve ordu işleriyle alakalı olan birçok şahsa, saldırının muhtemelen gerçekleşeceği bilgisini verdim ve kendi adamlarımı da önlem olarak getireceğimi belirttim. Tüm standart prosedürleri izledim ve bütün hareketlerimin ve kararlarımın yazılı olarak belgelendiğinden emin oldum. Eğer isterseniz bu belgeleri size getirtebilirim de.”

 

Her ne kadar bir yanım sözlerinden şüphe duysa da kendine güveni, muhtemelen söylediklerinin doğru olduğuna inanmama sebep olmuştu. Bir şey bilip bilmediğini sormak için kralın olduğu yöne doğru bir bakış attım, ama verdiği tek cevap başını hafifçe sallamak olmuştu. Hmmm... bilmiyor. Sanırım bu, şu bok suratlının bağlantılarını kullandığı anlamına geliyordu. Muhtemelen ona yardım etmesi için bir destekçisi vardı.

 

“Ve açıkçası, bu durumdan ne anlamam gerektiğinden emin değilim. Adamlarımdan birini getirip onu, bize saldıranlara liderlik yapmakla suçladığına inanamıyorum. Bir yerde bir tür yanlış anlaşılma olduğudnan eminim. Ama, yaptığın şey ortada. Allysia’nın kurtarıcısı olsanız bile, adamlarım masum olduğu için, koşullar uygun hale geldiğinde bunun sonuçları olacaktır.” dedi utanmadan.

“Saçmalık!”

 

Bir poz verip bir avukat gibi onu işaret ettim. Normalde böyle bir durumda bağırılacak söz “itiraz ediyorum.” olurdu, ama ben tam olarak bir avukat olmadığımdan, yaratıcılığımı biraz serbest bırakmıştım. [1]

 

“Şey... Vay be. Az önce gerçekten kötücül bir yüz ifadesi yaptı.” dedi bir izleyici.

 

Kapa çeneni Nell! Tek yaptığım sırıtmaktı!

 

“Dinle beni bok kafalı. Senin sikik bir beyinsiz olduğunu biliyorum, o yüzden biraz yavaştan alacağım ve ilerlerken her adımı dikkatlice anlatacağım. Burada sonuçlardan bahsetmesi gereken kişi benim. Kraliyet muhafızları düşmanla çatışmaya başladığında adamlarının ne yaptığını biliyor musun? Öylece oturup sikik sikik izliyorlardı sadece. Tam zamanında yetişmişler gibi göstermek için kelimenin tam anlamıyla bekliyorlardı. Çevirdiğin aptal küçük dolaplar, beynin gibi yarım yamalak çalışıyor.”

“Ve bu iddianı hangi kanıtla destekleyeceksin? Sadece sözlerinin yeterli olacağını beklemiyorsun herhalde, öyle d---”

“Haklısın. Bunu kanıtlayamam. Ama buna ihtiyacım yok. Neden biliyor musun? Çünkü, başından beri bu saldırının arkasında olan kişinin sen olduğuna dair bir kanıtım var.”

 

Donakalıp beti benzi atarken onu izlerken, zihnimde karanlık bir kahkaha yankılanmıştı. Heh. Geri zekalı. Cidden şahitliğimin yeteceğini düşündüğümü mü sandın? Planları olan tek kişiyi kendin sanıyorsun değil mi? Hadi oradan şerefsiz.

 

Envanterimi açtım ve içinden, kare şekilldi bir örtü üzerinde duran bir kristal top çıkardım.

 

“Bu şeyin adı, kayıt kristalidir. Bunu harekete geçirmek, hedefinin etrafındaki tüm büyü enerjisini kaydetmeye ve saklamaya sebep olur. Onu tekrar harekete geçirdiğinizde sakladığı şeyi havaya yansıtır, böylece kaydettiği şeyleri görebilirsiniz.”

 

Bir başka deyişle, hologram gösterebilen bir kameraydı. Ne yazık ki, fotoğraf çeken bir cihazdan beklediğimin çok uzağındaydı. Çalıştığı büyülü mekanizma mükemmel değildi. Sadece kötü kaliteli görüntüler oluşturmuyordu, ayrıca onları sadece siyah ve beyaz olarak resmediyordu. Daha da kötüsü, sadece tek kullanımlıktı. Her bir kristal, sadece tek bir görüntü kaydediyordu.

 

Kristali satın almış olmamın sebebi, karşımda donakalmış soylunun ipliğini pazara çıkarmak değildi, aksine ailemin fotoğrafını çekmek için aldığım bir şeydi. Ne yazık ki görüntü kalitesi o kadar kötüydü ki, bütün bu çabadan vazgeçmek zorunda kalmıştım. Hatta, eşyayı öyle işe yaramaz görmüştüm ki, boyutsal yarığımın arka taraflarında hala birkaç tane vardı. Böyle bir durum için kullanabileceğimi gerçekten asla düşünmemiştim. Pekala kamera, kabul ediyorum. İyi iş çıkardın. Ve merak etme, bana verdiğin hizmetler boşa çıkmayacak. Burada, numara çantamın onur üyesi olduğunu resmi olarak tanıyorum.

 

Erişimimin olduğu tek görüntü yakalayan cihaz bu değildi. Teknik olarak, çok daha modern bir kamera satın alabilmek için kataloğu kullanabilirdim, ama buna hiç değmezdi. Bu dünyanın mevcut bilim anlayışı kapsamının dışında olan bütün teknolojik cihazlar, saçma derecede yüksek fiyatlara sahipti. İşte bu yüzden konsol ya da bilgisayar yerine kartlar ve kutu oyunlarına param yetiyordu. Lüks mallara öylece saçacak kadar param yoktu. En azından şimdilik.

 

“Gerçi, fonksiyonelliğini açıklamak bizi bir noktaya kadar götürür. O yüzden, neden küçük bir gösteri yapmıyoruz?” Nell’i ve arkasında duran iki çocuğa doğru döndüm. “Peynir diyin.”

“Hı? Ne? Bir dakika!” dedi Nell, panikle.

“Peynir mi? Yemekten mi bahsediyorsun?” diye sordu Iryll.

“...Zeytin.” Diğer ikisinin aksine, kılıç tam olarak ne döndüğünü anladığı için, ben büyü enerjimi avucumla küreye aktarırken,  işaret ve orta parmağını V yapacak şekilde kaldırmıştı.

 

Manamı emen cihaz, birkaç dakika yerinde titredi. İşi bittikten sonra tekrar manamı kristal eşyaya aktarınca, çektiği fotoğraf havada yanısrken, tam olarak ışın kılıcı gibi bir ses çıkarmasına sebep olmuştu. Görüntü açık bir şekilde paniklemiş bir kahramanı, biraz kafası karışmış bir prensesi ve fotojenik bir kılıç kızı göstermişti. [2]

 

“Gördüğünüz üzere, basitçe bu cihaz bir sahneyi, kullanıldığı anda gerçekleşen olaya bağlı olarak, bir görüntüye dönüştürüyor.” diye açıkladım. “Pekala, bunu bir aile yadigarı olarak saklamak için kenara kaldırıyorum.”

“Yu---Wye, lütfen...” dedi Nell.

“O... gerçekten de hiç değişmiyor.” diye ekledi kral.

 

Envanterim işlevi gören bana ait altuzaydan bir başka kristal çıkarırken, ikisi birbirlerine, umursamayarak devam etmeyi seçtiğim bir çift bıkkın sırıtşı atmışlardı Çıkardığım gibi büyümü ona aktardım ve içinde sakladığı resmi gösterdim.

 

“Az önce bahsettiğim kanıt işte bu.”

 

Karşımda bir çift adam resmedilmişti. İkili bir ara sokakta dikiliyordu ve açık bir şekilde etraflarına dikkat ederek gizli bir şeyler konuşuyorlardı.

 

“Sağdaki adam kaleye saldıranlardan biriydi. Onu çoktan hapishaneye tıktırdım, o yüzden söylediklerime güvenmeyen varsa sonrasında gidip kontrol edebilir.”

 

Durumu ona açıkladıktan sonra tutukluları hapse götürme işini şövalye hanıma bırakmıştım. Yeterliliğini göz önünde bulundurarak, her şeyin çoktan düzgün bir şekilde halledildiğinden gayet emindim. Seçtiğim yol bir fotoğraf çekmekti, ama seçeneğim bu değildi. Aslında yalanları saptayabilme kapasitesine sağlayan büyülü bir cihaz da vardı. Bunu kullanırsam, yarak kafalının suçlu olduğunu hemen kanıtlayabilirdim, ama ne yazık ki başka bir yere kuruluydu ve hareket ettirilemeyecek kadar büyüktü.

 

“Ve soldaki adam ise gizli bir şekilde ona fısıldıyor.” dedim. “Ve şuna bakar mısınız! O gerçekten de tanıdık geliyor değil mi? Onu daha önce nerede görmüştüm acaba... Tabii ya! Aynı yanımda getirdiğim adama benziyor. Garip, değil mi?” Yarım bir gülümsemeyle bir süre anın tadını çıkardıktan sonra devam ettim. “Sorun nedir Argus? Dilini kedi mi kaptı? Biraz hasta gibi görünüyorsun.”

 

Sakin kalmak için elinden geleni yaparken, soylunun yüzü seyiriyordu. Ama sakin kalamıyordu. Bu görüntünün tam olarak neyi temsil ettiğini biliyordu.

 

“B-bunun benimle bir alakası yok! B-bu görüntü sahte olmasa bile, büyük ihtimalle adamımın kendi iradesiyle yaptığı bir davranışı gösterir. O-ona böyle bir şey yapmasını ben emretmedim!” Alnından soğuk terler damlarken bir dizi bahane sıralamıştı. “V-ve bu eşyayı hazırlayan kişi sensin! B-bunun gerçekten söylediğin şeyi yaptığını doğrulamamız imkansız! Bu bir hile, hile diyorum!”

 

Aynen. Adama kazık atacağını düşünmüştüm. Siktiğimin sadakatsiz pislik.

 

“Ehhh...  bir şey diyeyim mi, makul.” dedim. “Ama tesadüfe bakın ki, incelemenizi istediğim bir başka kanıt parçası var.”

 

Odanın bir köşesine doğru yürüdüm ve kraldan peşinen hazırlamasını istediğim bir eşyayı aldım: gramofon. Envanterimden bir plak çıkardım ve makineyi ayarlarken plağı onlara doğru gösterdim.

 

“Bayanlar ve Baylar!” kalabalığa seslenirken diski cihaza yerleştirdim. “Bu akşam elimde hepinizin duymasını istediğim çok ilginç bir kayıt var. Bu kayıt, mekansal farkındalıktan yoksun bir çift talihsiz ruhun, konuşmalarına katılan tek kişinin kendileri olduğunu fark etmeyen aptalın hikayesini anlatıyor. Herkes bunu dinlerse çok memnun olurum.”

“H-hayır! D-du---”

 

Bok suratlı, nereye varmak istediğimi hemen anlamıştı. Durdurmak için cihaza doğru uzandı, ama kolunu yakaladım ve onu yere ittirdim.

 

“Hadi ama, inanılmaz derecede heyecanlanmış olabileceğini biliyorum ama, sen de herkes gibi sabırlı olmalı ve beklemelisin.”

 

Bir başka kendini beğenmiş sırıtış fırlattıktan sonra, saygısızlığın en üst düzey göstergesi olarak insandan yapılma geçici sandalyenin üzerine oturdum.ve gramofonu başlattım.

Çevirmen Notu

[1] Ya klişe Amerikan filmlerindeki yargıç-avukat hallerine ya da Ace Attorney’e gönderme (mi?). Ace Attorney geldi benim aklıma valla.

[2] E ışın kılıcı? Master Yoda? Obi-Wan Kenobi? Hala anlamayanlar hemen gidip Star Wars izlesin :)

-----------------------------------------------

246. bölüm İngilizce çevirilmediği için 247. bölüm ile devam edeceğiz. 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2021-07-18 23:18:01
Çeviri için çok tşk
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-01 08:50:14
Bir başka kendini beğenmiş sırıtış fırlattıktan sonra, saygısızlığın en üst düzey göstergesi olarak insandan yapılma geçici sandalyenin üzerine oturdum.ve gramofonu başlattım. Yuki ortalığın içinden geçiyor....
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-13 23:22:16
Çeviri için teşekkürler
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-08-16 09:04:35
çeviri için teşekürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-15 22:57:38
246 ana hikayeyi etkiliyorsa japonca olan bölümüde atarmısınız yandexden çevirmeye çalışayım
zibillionbytes (3002 puan) Çevirmen
2020-08-16 13:09:44
@ASİLZADE, ana hikayeyi etkilemediği için atlanıyor. yoksa zaten çevirirler. atlanan bölümler özel günler için çıkan özel bölümler.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-16 17:01:37
@zibillionbytes, tamamdır kaptan teşekkürler ilk defa yorum yaptığını gördüm 👍. çeviri için teşekkürler. Her bölümde yorum yapıp destekliyorum seni , yorum yapmayanlara zorla yaptırtıyoruz 😂
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-15 22:45:03
246. Bölüm hikaye akışını etkiliyorsa sıkıntı help
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-15 22:43:29
Çeviri için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-08-15 22:28:57
Adamın cezası ne olacak acaba..
Kiriyodx (69 puan) Üye
2020-08-15 21:12:36
Bizimkinin yada bizimkini boşver nelin gücüyle bile böyle bişeye gerek varmıydı ki gereksiz uzattı yazar bide geçen bölümler de soylu lar bizim kıza karım ol sana şunu alırım 1.karımda sonra seni en rütbeli yaparım gibi saçmalıklar demişti aq kızın kendi gücü sizin ailelerini in toplamına denk onu 2. Karın olarak anlamak veya pastayla tavlamak mı istiyon ya yeminle şu kraliyette geçirdiği bölümler gereksiz lik topluluğu aq
Ker!m (339 puan) Üye
2020-08-15 20:39:41
Neden yaaaa? 246. Bolumu neden cevir memeisler 🥺🥺
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-15 19:39:44
Şimdi hüküm zamanı...
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-08-15 18:54:36
Süründürme zamani gelmis