Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

28 Ağustos 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1014 Görüntülenme
Bu bölümü 30 Kişi beğendi.
Cilt 18

Ziyaretçi - Kısım 4

Başlangıçtaki telaşı aştıktan ve Ruhların Efendisi’ni geri kalan sakinlerle tanıştırdıktan sonra, daha derin bir konuşma için alçak bir masanın karşısına geçtik.

 

“Şey...” Leila gözlerini kapüşonlu figüre çevirmiş bir şekilde tereddütlü bir şekilde sormuştu. “Atıştırmalık bir şeyler ya da çay ister misiniz...?” Beklenmedik misafire nasıl davranması gerektiğini bilmediğinden, aşırı hamarat hizmetçi bile şaşırmıştı.

“Gösterdiğin özen içime minnettarlık yayıyor, koyun boynuzlu ırkın çocuğu.” dedi. “Ne yazık ki formum yiyecek tüketmekten aciz olduğu için reddetmek zorundayım.”

“Dur, o zaman yemeden içmeden tam olarak nasıl hayatta kalıyorsun?”

 

Eski Japon halk hikayelerinden çıkmış ve dağın sisli bölgelerinde yaşayan bir mistik gibi demeyin.

 

“Ben ruh ırkındanım. Onun sayesinde hayatımı idame ettirebildiğimden, büyü sanatlarını besleyen öz benim tek ihtiyacımdır” dedi.

 

Böyle mi çalışıyor? Amma da şey... fantastik gibi.

 

“Ona inanma Yuki. Sana yalan söylüyor.” Ben içselleştirmeyi ve kabullenmeyi bitirir bitirmez, Lefi ruhun iddiasını yalanlamıştı. “Var olmak için manaya ihtiyacı olmadığından eminim. Uzun zaman önce, Hadean Helldrake adıyla bilinen bir rakiple savaşa tutuşmuştuk. Bu sözde şeytani figürün Ruhlar Efendisi’ni bir saldırıyla yok ettğini gördüm. Ondan geriye hiçbir şey kalmamıştı ve bölgede hiçbir büyü parçası da kalmamıştı. Sonunda öldüğünü tahmin etmiştim. Ama sadece bir süre sonra, sanki hiçbir şey olmamış gibi yeniden oluşmuştu. Bu sefer ağır darbeyi yiyen Helldrake’ti.” Alay etti ve gözlerini kısarak ona baktı.

“Ne çağrışım yapan bir dizi anı ama...” ancak ruhların efendisi nostaljinin tadını çıkarmak için ilgisiz kalmış ve suçlayan bakışlarını umursamamıştı. “Onları son ziyaretimden bu yana çok uzun zaman geçti.”

 

Sözlerini herhangi şekil veya yöntemle reddetmek yerine, dolaylı olarak onu kabul etmişti.

 

“Vay canına şey... Bunun hakkında söylemek istediğim sürüyle şey var ama, hepsinden önce bu Helldrake olayı nedir?”

“O bir zamanlar mutsuz mizaçlı bir ejderhaydı, hem o hem de ölü diriltmeye olan merakıyla bilinirdi.” diye açıklamaya başladı Lefi. “Sanatı sağlıksız bir sıklıkla kullandı ve zaman buldukça onunla deneyler yaptı. Bu olaylardan birinde hata yaptı ve kendine bir hortlaklaştırma büyüsü yaptı ve bunu yaparak, hayatını kaybetmeden hortlakların bir üyesi haline geldi. Dönüşümle birlikte gelen öfke dolu güdüler mantıklı düşünme yetisini yok etmiş ve onu akılsız bir öfke nöbetine sürüklemişti. Hadean Helldrake, ona ırklar tarafından verilmiş bir isim.”

“Şey...” normalde misafirlerimiz varken, tipik bir hizmetçinin yapacağı gibi, sessiz ve hazırda kalmayı tercih eden Leila, konuşmaya katılmıştı. “Ölü Diyarı’nın Efsanesi’ndeki ejderhadan mı bahsediyorsunuz?”

“Böyle bir efsane duymadım.” dedi Lefi.

“Bu eski bir halk hikayesidir. Ölü diyarını yöneten ejderha Hadean Helldrake’in, günahkarlık ve ahlaksızlık çok yayıldığı için ırklara sinirli olduğunu anlatır. Üzerindeki dünyaya daha fazla katlanamayan ejderha, dünyanın derinliklerinden bir ölü ordusuyla onu yıkmak için yükselir, ancak bir kutsal elçi tarafından durdurulur.”

“Büyük ihtimalle aynı ejderhadan bahsediyoruz. Genellikle etrafını ölü ordularıyla çevirirdi.” dedi Lefi. “Ancak gerçeklik, efsanelerden farklı. İçe dönüktü ve genellikle kasvetli ve neşesiz görünürdü ve kesinlikle kontrolden çıkmıştı, ama o ölü diyarından değildi. Aynı şekilde, onun çılgınlığına son veren yaşlı aptal, hiçbir şekilde kutsal bir elçi değildi.”

“Ne ilginç... Demek efsane böyle türedi...”

 

İnanılmaz heyecanlanmış bir Leila bir not defteri çıkardı ve hemen bir dizi gözlem ve sonucu karalamaya başladı. Bir dakika,... Bana mı öyle geliyor, yoksa az önce o şeyi eteğinin altından mı çıkardı? İmkanı yok, değil mi? Yani, onun bir hizmetçi olduğunu biliyorum, ama o F.A.R.C. Tarafından yetiştirilmiş bir gerilla değil ve bir şemsiye gibi gizlenmesi bir yana, sağda solda bir SPAS-12’nin bulunduğundan bile şüpheliydim. Eteğinin altında bir el bombası saklıyor olmasının imkanı da yok, değil mi? Değil mi...? [1]

 

“Sorun nedir Yuki?” diye sordu Lefi. “Neden Leila’ya dik dik bakıyorsun?”

“...Çok kısa eteğinin altına bakmak istemiştim.”

“Beni kızdırmak için o kadar ümitsiz durumda mısın?” Ejderha gürledi.

“Ne?” Lefi’nin bana soğuk bakışlar attığını fark ettiğim anda düşüncelerimden sıyrılmıştım. “B-bir dakika, onu kastetmedim! Sadece saf, masım bir merağımı ifade ediyordum!” Panikle bağırdım.

“Söz konusu davranış etek altına bakmaksa masumiyetten bahsedilemez.” dedi.

“Ş-şeyy... evet, haklısın.”

 

Kendimi savunmak için söyleyecek hiçbir şeyim kalmamıştı. Kurcalanacak hiçbir açığı kalmamış mükemmel mantıklı bir tespit yapmıştı.

 

“Eğer istediğiniz buysa efendim...” iblis kız üniformasının kenarlarını kaldırmaya başlarken kızarmış ve bakışlarını kaçırmıştı.

“N-n-ne yapıyorsun Leila!? Beni öldürmeye mi çalışıyorsun!?”

 

Paniklediğim anda utangaç maskesini düşürdü ve kıkırdamaya başladı. Ah lanet olsun. Benimle tamamen taşak geçiyordu.

 

“Kurduğunuz bağlar göz kamaştırıcı.” Ruhların efendisi içten bir kahkaha atmıştı. “Hepinizin şu andaki davranışları, gün be gün yaşanan şeyler mi?”

“Evet! Her zaman böyledir!” dedi Illuna. “Ama Lefi ve Yuki içimizde birbirine en yakın olanlar. Bu kadar iyi geçiniyor olduklarını görmek beni neredeyse kıskandırıyor!”

“Bu açıklamayı duyduğuma memnun oldum.” Ruhların efendisi yine mutlu bir şekilde gülmüştü.

 

Illuna-Ruhların Efendisi etkileşiminden bahsetmişken... Vampir kız, garip, fantastik yaratığa guru demişti, çünkü köyünde yaşayanlar için o, tam da öyle birisiydi. Köye, istedikleri tüm bilgiyi vermiş olması gerçeğinden kaynaklanıyordu; sordukları her bir soruyu, hatasız bir şekilde, bilgelikle yanıtlamıştı. İşte bu yüzden vampirler ortaklaşa olarak ona guru diyorlardı.

 

Bilinmeyen bu varlığın cinsiyetini ayırt etmekte çok fazla zorlanmıştım ve cinsiyetsiz unvaı, gizemi çözmek için hiçbir şekilde bana yardımcı olmuyordu. Gerçi Lefi, Ruhların Efendisi’nden erkekmiş gibi bahsetmişti ve kabul etmemek için bir sebep görmediğimden, ben de aynısını yapmıştım.

 

“Ah doğru.” boğazımı “ihtiyaç duyduğum için” temizledikten sonra ejder sakinimize döndüm ve hızlıca konuyu değiştirdim. “Aklıma geldi, bir süredir sormak istiyordum, ejderhaların köyünde mi doğdun?”

“Sanırım öyle, evet.”

“O zaman bu, orasının ebeveynlerinin olduğu yer olduğu anlamına mı geliyor?”

“Hiçbir ebeveynim yok.” dedi Lefi. “Ejderhaların doğmasının iki yolu vardır. İblis ırkının kökenleri hakkında söylediklerimi hatırlıyor musun?”

Büyülü parçacıklar ve rastgele üreme ile ilgili dersini anımsarken, “Evet, az çok,” dedim, “ne olmuş ona?”

“Aynısı ejderhalar için de yaşanabilir. Bazılarımız bir çift eş olmayı seçtiği zaman doğar, ama diğerleri sadece var olur. Ben ikinci gruba dahilim.”

“Hmm... Anladım, yani sen de benim doğduğum şekilde doğdun, öyle mi?”

“Bu doğru.”

 

Biliyor musunuz, bunu bilmek beni bir nebze de olsa mutlu etti. Ama bunu ne ona ne de bir başkasına asla söylemeyeceğim. Bu, lanet mezara kadar taşıyacağım bir sır.

 

Ejderhalardan, özellikle Ruhların Efendisi’nin varlığında bahsediyor olmak, Illuna kaçırıldığında yardımımıza gelenleri hatırlatmıştı. Lefi’nin aksine onlar Uğursuz Orman’ın yerlileriydi. Başka bir yerden göç etmenin aksine, onlar burada doğmuşlardı. Zaman zaman onlarla karşılaştım, ama nerdeyse her bir nadir karşılaşmamız, statları benimkini tamamen gölgede bıraksa da, onların bana korku dolu bakışlar atıp bir yandan hızlıca kaçmalarıyla sonuçlanıyordu. Gözleri, tamamen, “Bu kadar korkutucu biriyle bu kadar zaman geçirebilecek yetide olmana şaşırdım.” mesajı veren bakışlar atıyordu. Bu kadar korkunç birinin sadece arkadaşlığından keyif almadığımı, ayrıca onunla evlenmiş olduğumu bilmeleri, benim hakkımdaki bu şekilde hissetmelerine sebep olmuştu. Yani, benden karımdan korktukları için korkmak yerine, akıl hastanesine yatması gereken birinden korktukları gibi korkuyorlardı. Şahsen, Lefi ile aynı ırktan olduklarından onlarla iyi geçinmek ve iyi komşular olmak isterdim, ama onlar her zaman benden kaçmaya çalışma zahmetine giriyorlardı. Üzgün surat.

 

Lefi’den korkuyor olmaları, uzun bir zaman önce meydana gelmiş bir çatışmadan kaynaklanıyordu. Uğursuz Orman’a ilk vardığında, onu bölgelerinden uzaklaştırmak için sayı üstünlüklerini kullanmaya kalkmışlar, ama tamamen ve bütünüyle dayak yemişlerdi. Ona göre, kazara “biraz” fazla ileri gitmişti, çünkü Yüce Ejderha unvanını taşıdığı günden bu yana kendi ırkından birileri ilk defa ona meydan okumuştu. Açıklaması biraz detaysızdı, ama az çok gizli kalan kısımları anladım ve tam olarak ne yaşandığını tahmin ettim.

 

Düşünerek biraz zaman geçirdikten sonra başımı kaldırınca, odadaki iki en zeki kişinin yüksek seviye bir konuşmaya tutuştuğunu gördüm.

 

“O zaman ruhların halinin etraflarındaki doğal dünyanın durumu ile çok alakalı olduğunu farz etmek doğru olur mu?” diye sordu Leila. “Örneğin, eğer bir bölgedeki büyü parçacıkları bozulursa, bölgedeki ruhlar da çarpıklaşır ve anormal ve beklenmedik davranışlar olarak değerlendirilecek şeyler sergilemeye mi başlarlar? Sanıyorum ki...”

 

Şey.. Ne...?

 

“Açıklamaların hatasız. Benim olduğum gibi bir ruh olmayı nasip eden ve benim olduğum gibi idrak yeteneğine ve ben kavramının farkında olmasını sağlayan birer ikincil diziye sahip olan bir koşullar dizisi vardır. Ve bu kuralın kanıtı, sadece ruhlarla gösterilmemiştir. Tüm fauna, içlerinde büyü özünü barındırabilir ve ona bağlı olan enerjiyi içselleştirebilir. Ancak, gözlenen uyum...”

 

Evet... Sanırım beni kaybettiler.

 

“O zaman bu, büyü enerjisinin, en azından bir miktar, hem ben hissinde hem de bilişsel yeteneklerden sorumlu olduğu anlamına gelir mi? Sanırım ırklar ayrıca...”

 

Evet, tamamen izlemiyorum.

 

Ruhların efendisinin Illuna ve Leila ile yaptığı konuşmalar, apayrı iki izlenim bırakmıştı. Illuna ile konuştuğunda sıradan ama bilgili bir yaşlı bir adam gibi görünürken, Leila ile konuştuğunda ise, yetenekli, yüksek öğrenim gören bir öğrencisine rehberlik eden, her şeyi bilen bir profesöre dönüşüyordu. Vay anasını, Leila’nın bilgiye olan açlığı gerçekten şaka değilmiş. Yaşadığın sıkıntı için özür dilerim, ruhların efendisi dostum.

 

Şeyy, bir saniye. Tekrar bakınca, bundan hiç de canı sıkılmış görünmüyor. Hatta bundan tamamen keyif alıyor. Demek istediğim, nedenini biraz anlayabiliyorum sanırım. Leila kadar zeki birine bir şeyler öğretmek muhtemelen biraz eğlencelidir. Pekala, eğer hoşuna giden şey buysa, o zaman bir sorun olmayacaktır sanırım.

 

Çevirmen Notu

 

[1] Black Lagoon göndermesi. Animedeki Rosarita Cisneros ya da Roberta adıyla bilinen hizmetçi karaktere gönderme. F.A.R.C. Kolombiya’da faaliyet göstermiş bir gerilla hareketidir. 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-10 17:37:07
oo bu ruh sağlam adammış
STERBEN (225 puan) Üye
2021-04-10 21:45:21
Çeviri için teşekkürler.
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-09-18 11:07:02
Açıklama,Çeviri için teşekkürler.
Kaptan bijon (103 puan) Üye
2020-09-06 16:53:03
Bölüm için teşekürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-29 08:58:31
Çeviri için teşekkürler
Ker!m (339 puan) Üye
2020-08-29 00:00:49
Ejderha arc nerde 😱😱
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-08-28 21:02:32
Yazarın nereye varmaya çalıştığını hayla anlamış değilim 🤔
Asedion (1091 puan) Üye
2020-08-28 20:24:48
Bu arc'da Leila hareme katılıcak galiba hadi bakalım d.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-08-28 20:22:05
Keșke ejderha klaniyla ilgili bölümler gelse.
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-01 12:52:24
@DeliDana, Ejderhalardan, özellikle Ruhların Efendisi’nin varlığında bahsediyor olmak, Illuna kaçırıldığında yardımımıza gelenleri hatırlatmıştı. Lefi’nin aksine onlar Uğursuz Orman’ın yerlileriydi. Başka bir yerden göç etmenin aksine, onlar burada doğmuşlardı. Zaman zaman onlarla karşılaştım, ama nerdeyse her bir nadir karşılaşmamız, statları benimkini tamamen gölgede bıraksa da, onların bana korku dolu bakışlar atıp bir yandan hızlıca kaçmalarıyla sonuçlanıyordu. Gözleri, tamamen, “Bu kadar korkutucu biriyle bu kadar zaman geçirebilecek yetide olmana şaşırdım.” mesajı veren bakışlar atıyordu. Bu kadar korkunç birinin sadece arkadaşlığından keyif almadığımı, ayrıca onunla evlenmiş olduğumu bilmeleri, benim hakkımdaki bu şekilde hissetmelerine sebep olmuştu. Yani, benden karımdan korktukları için korkmak yerine, akıl hastanesine yatması gereken birinden korktukları gibi korkuyorlardı. Şahsen, Lefi ile aynı ırktan olduklarından onlarla iyi geçinmek ve iyi komşular olmak isterdim, ama onlar her zaman benden kaçmaya çalışma zahmetine giriyorlardı. Üzgün surat. burada ejderhalarla alakalı anlatıyor ya
DeliDana (2871 puan) Üye
2021-04-01 17:27:15
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-08-28 20:02:37
Leila harika bir ayrıntısın ya :3