Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

05 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1883 Görüntülenme
Bu bölümü 41 Kişi beğendi.
Cilt 2

Bir Tur Gachapon Oynayalım!

Deliksiz bir gece uykusu, Illuna’yı ölümün pençesinden kurtarmaya yetmişti. Hatta o kadar sağlıklıydı ki gördüğüme inanmakta zorlanıyordum. Başta sıradan bir dilenci kızı gibi görünüyordu. Kana, toprağa ve pisliğe bulanmış paçavra gibi kıyafetler içindeki bu kızın bu kadar güzel olduğunu fark etmemiştim. Ama şimdi, parlak sarı saçlara, büyük kahverengi gözlere ve ünlüleri kıskandıracak kadar güzel bir yüze sahip olduğunu görebiliyordum. Boyu ise şirinliğine şirinlik katıyordu. Boyu, onu her gördüğümde kafasını okşama hissi verecek kadar uzundu. Birkaç sene sonra onu gören her erkeğin etrafında pervane olacağına eminim.

 

Lefi bana bir keresinde vampirlerin ve sukkubusların güzel olduğunu ama Illuna’nın normalden de güzel olduğunu söylemişti. Irkını hesaba katmadan da onun ortalamanın üstü bir güzelliğe sahip olduğunu söyleyebilirdiniz. Eminim onu kaçıranlar da bunu fark etmiş olacaklardı ki köyde onun dışındaki herkesi öldürmüşlerdi.

 

Tabii ki ona, üzerindeki paçavralar yerine gerçek kıyafetler verdim. Lefi’ninkiyle aynı ama daha küçük olan tek parça bir elbise giyiyordu Saç renkleri farklıydı ve Lefi’nin boynuzları ve kuyruğu vardı ama özellikle yan yana durdukları zaman ikisi kardeş gibi gözüküyordu. Bunun en önemli sebebi ikisinin de yadsınamaz bir güzelliğe sahip olmalarıydı.

 

“Vay! Bu da ne!?” Vampir zindanın içinde koşturup, gördüğü her şeyi merakla inceleyip soruyordu.

“Ne? He, o mu? Zıplayan korsan oyunu.”

“Zıplayan korsan oyunu mu? O da ne?”

“Deneyerek daha iyi anlarsın. Etrafındaki oyuncak kılıçları görüyor musun?”

“Evet?”

“Varilin kenarındaki deliklerden birine sokmayı dene.”

“Tamam!”

 

Dediklerimi dinleyen Illuna, zavallı Karasakal’ı birkaç plastik bıçakla sakatlamıştı. Başta bir şey olmadı ama oyuncak hareket edene kadar denemeye devam etti. Gerilmiş haldeki plastik parça tak diye bir ses çıkarıp üzerindeki korsanı varilin dışına fırlatmıştı.

 

“Vay!” Illuna Karasakalı alıp bana doğru koştu. Ödülünü havaya kaldırdı ve benim aynen karşılık verdiğim şekilde, büyük bir gülümsemeyle konuştu.  “Bunu gördün mü, Yuki? Varilin içindeki adam havaya uçtu!”

 

Zindan hayatına pek de heyecanlı diyemezdik. Pek bir şey olmadı ve gerçek bir iş yapmak zorunda da değildim. Pasif gelirim zindan sakinlerine yeter de artardı. Hem benim hem de Lefi’nin can sıkıntısını gidermek için bir şeyler yapmam gerekiyordu, bu yüzden eğlenmek için rastgele ucuz şeyler satın aldım.

 

Gerçi ejder kız, zıplayan korsan oyununu oynamayı reddediyordu. Lefi’nin ilk oyununda, iyi dostumuz Bay Karasakal tam yüzünün ortasına çarpmıştı, bu yüzden o zamandan beri hem ondan hem de oyundan uzak duruyordu.

 

Genç vampirin mutlu koşturmacalarını birkaç kez izledikten sonra tahtıma oturup rahatladım. Bu süslü sandalyeye artık alıştığımdan, baştaki garip hisler gitmiş, artık inanılmaz rahat ve doğru hissettirmeye başlamıştı. Menüyü açtım ve birkaç önemli istatistiği kontrol ettim.

 

Hmm... Görünüşe göre iyi para kazanmaya başlamıştım. Zindanın kapsadığı bölgeyi genişletmek istiyordum ama şu anda fazladan pasif gelire ihtiyacım yoktu. Çok pahalı bir şey için para biriktirmeye karar vermediğim sürece buna ihtiyacım olmayacaktı. Yani... Sonunda biraz “eğlenebilirdim”.

 

Her zaman RNGesus’un [1] ödülünü merak etmiştim ama DP’nin boşa gideceğinden korkmuştum, gerçi tamamen boşa gidecek de diyemezdik ama neyse. Cidden, yaptığım tek şey seçeneklerimi değerlendirmekti. Gacha’nın ne vereceği bir yerde yazmıyordu, bu yüzden birkaç kez deneyip ne vereceğini görmek yapılacak en bariz ve doğal şeydi. Beni ayartmasına izin vermiyordum. Yoo.

 

Bir süre kendimi haklı çıkarmaya çalıştıktan sonra gachapon kısmına basıp seçenekleri gözden geçirmeye başladım. Menü düzen çok basitti. Sadece dört buton vardı. Her birinin üzerinde fiyatını gösteren sayısal değerleri vardı. Bir bakalım... 100, 1k, 10k, 100k. Muhtemelen daha pahalı olanlarda daha yüksek şans ve daha iyi ödüller vardı ama 10k ve 100k bana biraz pahalı gelmişti. 100’lükte muhtemelen büyük ödül yerine çöp şeyler vardı, bu yüzden şimdilik 1k’lık olanı seçecektim.

 

Buna karar verdikten sonra butona bastım. Shii’yi çağırdığım zamana benzer şekilde beyaz ışık saçan parçacıklar önümde toplanmaya ve şekil almaya başladı.

 

“Bu bir... tabanca mı?” Aa. Güzel.” Elimde beliren bu şey aslında tek silindirli bir altıpatlardı. Başta tabanca demiştim ama sonradan fark ettim ki bu tuhaf bir altıpatlardı. Tabancalarda silindir olmazdı sonuçta.

 

Silahın hem kabzası hem de namlusu süslü oymalarla işlenmişti. Bunu oymasını kim yaptıysa gerçekten zevk sahibi olmalıydı.

 

Etrafına iyice baktıktan sonra silahın neler yapabildiğini görmek için onu analiz ettim.

 

***

 

Büyülü Altıpatlar: Mermi olarak büyü enerjisi kullanan, menzilli silah. Yedi mermi alabilir.

 

***

 

“Vay. Hiç de kötü değil.” Silah gerçekten çok hoşuma gitmişti. Bir oyunda görmüş olsam, cüzdanımı ekrana fırlatıp tüm tuşlara abanmama neden olacak türden bir silahtı. Bundan şüphem yoktu. İyi bir ödül kazanmıştım. Gacha’nın nadir ödüllerinden biri olduğuna emindim.

 

Silahı hemen denemek istesem de durup bir tur daha gacha oynamak istedim. Şu an silahı denememin pek bir anlamı yoktu. Gacha’dan kazanacak daha bir sürü havalı şeyler vardı, bu yüzden biraz daha eşya kazanmayı bekleyip hepsini birden denemeye karar verdim. Ayrıca şanslı günümde gibiydim, bunu kaçırmadan devam etsem daha iyi olacaktı.

 

***

 

Ah tanrım, neden? Aptal silahı aldıktan sonra neden durmadım?

 

Birkaç dakika sonra kendimi kararlarımı sorgularken bulmuştum. Deli gibi gacha oynamıştım ve bir yığın çöpe bakıyordum. Oyunlarım sonunda kazandıklarım şunlardı

 

Tencere Kapağı x 3

Sert Bulaşık Fırçası x 2

Kalıp Sabun x 2

Ahşap Kupa x 1

Bir Tür Kumaş x 1

Tuzluk x 2

Tahta Kaşık x 1

Kenevir İp Yumağı x 1

Doldurulmuş Hayvan x 1

Tupperware Kabı x 1

Parmak Kukla x 1

Plastik Poşet x 1

Anahtarlık x 1

Kalem x 1

Bir Tür Kordon x 1

 

Tahtın önünde bulunan bu çöp yığınının her bir üyesinin değeri 100 DP’nin altındaydı.

 

Kumarbaz Yanılgısı’na düştüğüme inanamıyordum. Salak gibi zokayı yutmuştum... Lanet olsun. Her seferinde kendime kötü şans serisinin biteceğini söylemiş ve az sonra jackpotu tutturacağıma inanmıştım. Yanıldığım belliydi. Of... Şansımı Shii’ninkinden bile kötü olduğunu unutmuştum ve üstelik Shii lanet bir yapışkandı. Bir yapışkan! Olabilecek en zayıf canavar!

 

Yemin ederim bu şey dibine kadar hileli. Daha fazla oynamam için ilk başta bu silahı vermiş olmalıydı. Hay sıçayım. Aptal “rastgele” sayı üreticisi [2] beni parmağında oynatmıştı. Bir de en sıradan eşya neden lanet tencere kapağıydı ki!? 3 tencere kapağını napayım, götüme mi sokayım!? Tencesi bile yok bunların! Hadi ama! Neden çok rastlanan eşya en azından yararlanabileceğim ya da tüketebileceğim bir şey değildi ki? Neden bu kadar işe yaramaz bir şey olmalıydı ki?

 

Hayat enerjim çekilmiş gibi, iç çekip tahta kendimi bıraktım. Önümdeki çöp yığını aptal gibi ve motivasyonsuz hissetmeme neden olmuştu. Yaptıklarım Illuna’nın dikkatini çekmiş ve onu bana soru sormaya itmişti.

 

“Şu tuhaf mavi şey de nedir?” Direkt olarak az önce kurcaladığım ekranı işaret etmişti.

“Ah, bu mu? Bu zindanın menüsü. Bunu, zindanı kon---bir dakika.” Durmuştum. “Bunu görebiliyor musun?”

 

Sorduğu soruyu düşünmeden, refleks olarak cevap vermiştim.

 

“Evet! Tuhaf, parlak ve biraz da yarı saydam gibi!” Vampir gülümseyerek cevap vermişti.

 

Ama, bir dakika, bir dakika? Bu menüyü görebilen tek kişi ben olmam gerekmiyor muydu? En son Lefi bile göremiyordu, o zaman Illuna nasıl görüyordu ki?

 

“Ben de yaptığın şeyi denemek istiyorum. Çok eğlenceli gözüküyor!”

“Ahhhh... Tabii. Ama sadece bir kere, tamam mı? Onun da Kumarbaz Yanılgısı’na düşmesini istemiyordum. DP olmamasından değil.

“Yaşasın! Teşekkürler Yuki!” Vampir tahta sıçradı, dizlerime tırmanıp kucağıma oturdu. “Ah... Nasıl bir şeyler çıkartıyorum?”

“Bu tuşu görüyor musun?”

“Üstten ikinciyi mi?”

“Evet. Parmağınla ona tıkla.”

“Tamam!” Illuna mutlu bir şekilde süzülen ekrana tıklamıştı.

 

Taht odasına ışık doldu. Önceki seferlerden daha fazla parlayan parçacık vardı. Hatta tüm taht odasını kör edici bir ışıkla boyayacak kadar fazlaydı.

 

“Lanet olsun.” Gözlerim yuvalarından çıkıyor gibiydi.

“Vaaay, çok güzel!”

 

O kadar çok ışık parçası toplanmıştı ki, hemen bir şekil alamamıştı. Gacha’nın çıkardığı şeyin şimdilik dört bacağı ve bir kuyruğu vardı.

 

Işık tamamen kaybolunca geriye canlı, benden oldukça uzun ve kalıplı bir yaratık kalmıştı. Baştan aşağı, yeni yağmış kar gibi ışıldayan, parlak beyaz bir kürkle kaplıydı. Sivri, her biri bir kayayı ikiye yarabilecek kadar keskin pençeler ayaklarından dışarı uzanıyordu. Bize odakladığı bakışları, onun zeki bir yaratık olduğunu ima ediyordu. Sanırım bu yaratığın, daha doğrusu kurdun, düşündüğünü söyleyebilirdim. Öyle sıradan bir hayvan değildi. Genel izlenimim bu kurtta saygın ve nazik bir hava olduğuydu.

 

Illuna’nın bu şansını tarif edebilecek tek bir kelime vardı: jackpot. O kadar şaşırmıştım ki ağzım açık kalmıştı.

 

***

 

Genel Bilgiler

İsim: Yok

Sınıf: Fenrir

Sınıf: Kurtların Efendisi

Seviye: 1

HP: 1810/1810

MP: 5452/5452

Kuvvet: 607

Dayanıklılık: 685

Çeviklik: 784

Büyü: 872

Maharet: 890

Şans: 140

 

Eşsiz Yetenekler

Yüksek Hız [3]

Devinimli Zincirler

Dönüşüm

 

Yetenekler

Pençe Hüneri II

Buz Büyüsü IV

Yıldırım Büyüsü IV

Kriz Saptama IV

 

Ünvanlar

İblis Lordu’nun soydaşı

 

***

 

Ah... Yanılıyor muyum, yoksa şu şey bir fenrir miydi? Yani, şu İskandinav Mitolojisi’ndeki, Tanrı-Yiyen kurt muydu? Bundan anladığım tek şey bu dünyada fenrir bir mit değildi.

 

Ama, bu da ne şimdi? Bu şeyin istatistikleri çok yüksek. Lanet olsun. Aynı seviyede olsak bu şey beni çok net bir biçimde aşardı. Şu an bile benden daha çevikti. Bir sürü yeteneği vardı ve sınıfı da çok iyiydi. Yani, yok artık. Daha yeni doğmuş olmasına rağmen şimdiden Kurtların Efendisi’ydi.

 

“Vay! Çok büyük bir kurt bu!” Illuna ciyaklayıp dizlerimden inip kurda doğru koşmuştu.

“Bir dakika! Bekle!” Küçük kızın peşinden koşup onu durdurmaya çalıştım. Ahhh sıçtık. Kesin onu yiyecekti.

 

Neyse ki yanılıyordum. Bu dev kurt bizi sahibi gibi görüyordu. Illuna’nın bacağına yapışmasına aldırmamıştı. Hatta öne doğru eğilip gözlerini aşağı indirerek uysal olduğunu göstermişti.

 

“Vaaay, çok yumuşak!”

“Gerçekten cesurmuşsun Illuna. Ya sana saldırsaydı, ne yapardın?”

“Kötü bir kurt gibi kokmuyordu, bu yüzden sorun yok!”

 

Ne? Bu bi vampir olayı mı? Bir şeyin tehlikeli olup olmadığını söyleyen bir yeteneği yok gibiydi ama bayağı güvenerek söylemişti.

 

Bir şey yapmayan Shii, fenrire doğru yaklaştı. Slime, sanki bir ders verircesine kurdun önünde durup etrafında zıpladı. Bir şey söylememesine rağmen burada işlerin nasıl yürüdüğünü anlatıyor gibiydi. Shii, göğsünü şişirip büyük büyük konuşan çocuklar gibi gözüküyordu.

 

Daha güçlü olmasına rağmen, Fenrir, yapışkanın ondan daha üstünmüş gibi davranmasını dert etmemişti. Hatta kurt dediği her şeyi dinliyor gibiydi. Öyle de denebilir tabii.

 

Vay be. Bu gerçekten olgun bir davranış. Fenrir, dostum. Sen adamsın.

 

“Çağırmak için ne şaşırtıcı bir yaratık.” dedi Lefi, bize doğru gelirken. Tembellik içinde uyurken, tüm bu karmaşa onu uyandırmıştı.

“Evet, onu anladım. Gerçekten güçlü gözüküyor, değil mi?”

“Tarifin yeterli değil. Bu yaratığın potansiyelini bile kapsamıyor. Çağırdığınız bu fenrir, genç bir yavru. Henüz gerçek gücünün farkında değil.” dedi Lefi, ciddi bir şekilde. “Büyüyünce benim gibi, efsanelerde bahsi geçecek bir yaratık olacak. Bir tanesiyle eskiden savaşmıştım ve öyle güçlüydü ki, başka bir tanesiyle karşı karşıya gelmek istememiştim.” [3]

“Lanet olsun.” O kadar güçlü müydü? Lefi’nin de doğrulamasına inanamıyorum. Bir dakika, az önce onun bir yavru olduğunu mu söyledi? Şu anda bile benden büyük olmasına rağmen? Kurdun son halini gözümün önüne getirince biraz korktum. Neyse ki şimdilik taht odasına sığacak kadar küçüktü.

 

“Kabul etmeliyim ki hem kızdan hem de Shii’den etkilendim. Böyle bir yaratıkla karşılaşmalarına rağmen ikisi de geri durmadılar. Günün birinde çok güçlü ve etkili bireyler olurlarsa şaşırmam.”

 

Değil mi?

Çevirmen Notu

[1] RNGesus, RNG ve Jesus’ın birleştirilmiş hali. RNG tanrısı demeye çalışıyor. Kelime şakası olduğu için aynı tuttum.
[2] RNG’nin türkçesi. Random number generator. [3] Bütün bu kurt/fenrir olayı aslıdna ince bir Pokemon göndermesi. Arcanine isimli pokemon “Efsanevi Pokemon” olarak bilinir. Diğer pokemonlar çalmadan önce özel hareketi Yüksek Hız’dı. *

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Bayoku (55 puan) Üye
2021-03-27 17:36:59
Tskler
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:29:12
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-05 19:11:16
Çeviri için teşekkürler
Raskreira (10 puan) Üye
2020-10-11 03:16:29
Çeviri için teşekkürler.
shypax (132 puan) Üye
2020-10-05 10:24:30
Dikkatinizi çekmemiş galiba kurdun dönüşüm yeteneği var :(
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-05 19:10:53
@shypax, Y-Yoksa wolfteam kaçkını mı
Wasterwarlok (24 puan) Üye
2020-08-10 13:09:54
Çeviri için teşekkürler
Xenies (6 puan) Üye
2020-07-29 01:17:58
Çeviri için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-25 22:09:55
Bölüm için teşekkürler ;;;;;;;;)
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 07:43:12
dönüşüm büyüsü var harem +1 gibi
Wasterwarlok (24 puan) Üye
2020-08-10 13:10:55
@Damocles, Buna veririm bir +1 :D
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-05 19:11:08
@Damocles, Lan noluyo lan
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-07 00:15:16
Çeviri için teşekkürler.
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-03-06 09:36:26
Kız kurdun sahibi olmayı isterse sasirmam
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-06 00:01:33
Çeviri için teşekkürler
Labaroka (1294 puan) Üye
2020-03-05 18:38:52
Güzel