Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

11 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1784 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 2

Böcekler Tüylerinizi Diken Diken Yapar, Değil mi?

“Hassiktir!” Bir asit topağından kaçmak için başımı yana çevirdiğimde refleks olarak bağırmıştım. “Hay sikeyim, neredeyse vuruluyordum!”

 

Sarımsı yeşil sıvı başımın hemen yanından geçip yakındaki bir ağaca çarpmıştı. Şanssız bitki bu saldırı sonucu hemen ölmüştü. Gövdesinin yarısı anında balçığa dönüşmüştü. Diğer yarısı da kendi ağırlığını taşıyamadığından, kırılıp devrilmişti. Ah tanrım. Yüzüm de böyle olabilirdi.

 

Rir’le birlikte çaresiz bir kaçışın ortasındaydık. Arkamızda bizi tam bir karınca ordusu kovalıyordu. Devasa, kocaman, aşırı büyümüş karıncalar. Her biri en azından ortalama bir köpek kadardı.

 

Ve ordu derken, gerçekten bir orduyu kastediyordum. Bu altı bacaklı kabuklulardan o kadar çok vardı ki, saymayı aklıma bile getirmemiştim. Zaten zamanımı harcamak istemeyeceğim boş bir işti. Lanet böcekler bizi kovalarken sanki önlerine çıkan her şeyi yutuyorlar gibiydi. Kimisi yerde, kimisi havadaydı ama her iki türlü de sayıca bu kadar çok olmaları çevreye zarar veriyor gibiydi. İzlemesi mide bulandırıcı bir görüntüydü. O kadar çoklardı ki tüylerim diken diken olmaya başlamıştı.

 

Ama böyle başlamamıştı. Başta sadece birkaç tane vardı. Görece zayıflardı, bu yüzden kolay av olduklarını düşünmüştüm. Ama ilk grubu öldürür öldürmez daha büyükçe bir grup anında belirmişti. Sonra üçüncü, sonra dördüncü vs. diye devam etti. O zaman pek düşünmeden hareket ediyordum.

 

Saflığım baskın gelmişti.

 

Öldürdüğüm her birinin yerine birden fazlası gelmişti. Sadece bu olsa bir sorun olmazdı. Eninde sonunda hepsini öldüreceğimi düşünüyordum. Ama beklediğim son hiç gelmemişti. Ne kadar öldürürsek öldürelim sayıları tükenmiyordu. Bir süre sonra Rir’le kendimizi, beklentimizin dışında ve bizi aşan bir güçle karşı karşıya bulmuştuk, bu yüzden kaçmaya başladık.

 

Ama bir problem daha vardı.

 

Rir hızlıydı. Maraton koşucusundan çok bir sprinterdi, ama sonuçta bir fenrirdi. Hızı kuşku duyulamayacak seviyedeydi. Diğer canavarlarla yarışsa, diğerleri başlangıç noktasından çıkana kadar varış noktasına varırdı. Ama inanılmaz hızına rağmen Rir, karıncalardan kaçamıyordu.

 

Hala kuyruğunun dibindelerdi.

 

“Hey, ahh, inmemi istemediğine emin misin!?” Koca kurdu yavaşlattığımdan emindim, ama endişelerimin yersiz olduğunu belirten bir hırıltı çıkardı. İkimiz de onun benden daha hızlı olduğunu biliyorduk. Ve aralarında uçanların da olduğunu düşündüğümüzde, kurdun sırtında kalmazsam, karıncaların beni köşeye sıkıştıracağından ve parçalara ayırıp yiyeceklerinden emindim. Bu düşünce tüylerimi ürpertmişti. Ah tanrım. Neden bunu düşünüp hayal etmek zorundaydım ki? Off...

 

“P-Pekâlâ.” Rir’in sırtında fırıl fırıl dönmeden önce kafamı sallayıp hayal gücümün yarattığı görüntüden kurtuldum. Görünen o ki, bu genç fenrir öleceği anlamına gelse bile olabildiğince uzun süre beni taşımaya kendini hazırlamıştı bile. Sahibi olarak, boş boş oturup tek cesur olanın o olmadığını gösterecektim. “O zaman, sanırım neyim var neyim yok sergilemem gerekiyor.”

 

Şimdi yüzümü bizi kovalayan orduya doğru dönmüştüm, sadece bu bir işe yaramazdı. Tabancamda mermi kalmamış, ve elimdeki demir sopa da... sıradan demir bir sopaydı işte. Sun Wukong’un Ruyi Jingu Bang’ının aksine, düşman ordularını tek bir hamleyle süpürecek şekilde aniden uzamazdı. Gerçi öyle olsun isterdim. Bu her şeyi kolaylaştırırdı.

 

Bir bakalım... Evet, ah, sanırım tüm seçeneklerimi tüketmiştim. N’apalım. Büyü zamanı, sanırım. Henüz gerçek bir savaşta büyü kullanmamıştım ama beklenmedik sonuçların çıkmayacağından emindim. Ninem bir zamanlar bana, kendime inanırsam her şeyi başarabileceğimi söylemişti. Gerçi ninem yoktu. Lmao.

 

Kararımı verdikten sonra, manamı topladım ve son birkaç gündür üzerine çalıştığım büyüyü yaptım. Üç devasa Çin ejderhası önümde cisimleşti. Uzun kıvrımlı gövdeleri sudan meydana geliyordu. Özellikle küveti doldurmak için ısıttığınız sıcaklıktaydı, gerçi bu kısım çok önemli değil.

 

Berrak ve özel formları hayal gücümün daha da geliştiğini gösteriyordu. Bir dakika, bu daha şizofrenik bir hale döndüğüm anlamına gelmez mi? Sıçayım.

 

“Alın bunu sizi yavşaklar!” Korkularımdan sıyrılıp, üç ejderhayı birden peşimizdeki orduya doğru saldırıya geçirdim. Bir şimşek gibi atılıp birkaç tane karıncayı bütün halde mideye indirdiler.

 

Öyle gözükmüyor olsa da bu ölümcül büyüyü yapmak çok da zor değildi. Hedeflerini yutan ejderhalar sonra dolanmaya başlıyorlardı. İçlerindeki yüksek hızlı akıntılar girdaplar oluşturarak bir yandan düşmanların kaçmasını engellerken bir yandan da yüksek basınç kesikler oluşturuyordu. Hatta suyun içine biraz kum karıştırıp etkisini artırmıştım, böylece saldırının gücü de artmıştı. Basınçlı kesiciler onları parçalara ayıramazsa, güçlü akıntılar onları boğacaktı.

 

Doğruyu söylemek gerekirse büyünün şeklinin pek de bir mantığı yoktu. Görüntülerinin böyle olmasının tek sebebi, gözüme hoş gelmesiydi. Ne diyeceğim biliyor musun? Lefi’nin bunu görmesi lazım. Yeni bir şey bulursam değerlendirmek için ona göstermemi söylemişti ve eminim görüntüşünü hesaba katarsak, tam puan alacağımdan eminim. Sonuçta hem sanatsal hem de çok güçlüydü. Ne yanlış gidebilirdi ki?

 

Rir’in sırtında oturmuş, düşüncelerimde kaybolmuş bir haldeyken, ejderhalar işlerini yapmış ve karıncaların büyük bir kısmını temizlemişlerdi. Bunu görünce kollarımı birleştirdim ve kibirli bir şekilde gülmeye başladım.

 

“Muhahahaha! Girsin size böcekler! Çökün! Önümde d-diz...” büyüye yakalanmamış karıncaların bana doğru yaptığı asitli karşı saldırıyı görünce gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. “Hay sikeyim! Tanrım, özür dilerim! ÖZÜR DİLERİM!!”

 

Kontrolü kaybetmiş bir şekilde çığlık atmaya ve hararetli şekilde özür dilemeye başlamıştım ama bir işe yaramıyordu. Bozuk renkli, formik asite benzeyen saldırılar bize doğru gelmeye devam ediyordu.

 

“Biliyor musun? Hepinizi sikeyim. Siz yavşaklar sadece karıncasınız! Karınca! Bana denk değilsiniz!”

 

Su ejderhaları yaratmaya ve onları peşimizden gelen orduya atmaya devam ettim. Her ne kadar avantajlı bir pozisyonda olsam da, durumum pek iyi değildi. Büyülerim istediğim şekilde çalışıyordu ama hepsini yok edene kadar manamı tüketecektim. Çok fazlalardı.

 

Büyü, daha esnek ve uyumlu olmalıydı ama sürekli kullandığım bu büyü dışında başka bir şey üzerine çalışmamıştım. Durumla baş edecek gücüm ve tecrübem yoktu. Hay sıçayım. Böyle bir şey olacağını bilseydim repertuarımı genişletmeye daha çok zaman harcardım. Lanet olsun, ne yapabilirim? Onları yavaşlatabilecek bir şeyim var mı? Bir dakika! Var tabii!

 

Envanterimi açtım ve bir canavar yığınını alıp arkamızdaki şerefsizlere doğru attım. Her ne kadar iyi bir yiyeceği mahvettiğimi bilsem de birkaç kez tekrarladım. Karıncalar başta cesetlerden kaçıyordu, ama ne olduklarını farkedince durmaya başladılar. Bir süre sonra etlerin başına üşüşüp tıkınmaya başladılar. Ahhh... Bu beklediğimden daha etkili olmuştu. Tamamen duracaklarını düşünmemiştim.

 

“B-Bunu hesaplamıştım.” diye kekeledim. “Hadi gidelim Rir! Bu bok çukurundan kaçmamız gerekiyor.”

 

Bölgeyi terketmeden önce, blöfümü fark eden beyaz koca kurt, dalga geçercesine gülümsemişti.

 

“Vay be...” sonunda karıncalar gözden kaybolunca derin bir nefes alabilmiştim. “Hay sıçayım, bu bayağı yorucuydu. Bu günlük bu kadar diyelim.”

“Hav.”

“Evet, sen de öyleydin. Orda gayet iyi iş başardın oğlum.”

“Hav?”

“Bir şey diyeyim mi? Beni mağaraya kadar götürürsen çok işime gelir. Hatta. İstiyorsan gece bizimle kalabilirsin.” Bir anlığına durup gerinerek sertleşmiş omzumu gevşetmey eçalıştım. “Dostum, şu lanet karıncalar... Yemin ederim, birini sonsuza kadar travma sahibi yapacak kadar çok fazla karınca vardı.”

“Hav?”

“Doğru dedin. Muhtemelen yakınlarda bir yerde bir karınca yuvası var.”

 

Elimi çeneme koyarak, Japonya’dayken televizyonda gördüğüm karınca yuvalarını hatırlamaya çalıştım. Her ne kadar küçük karıncalar yapmış olsa da, yuvalarının boyları ortalama bir insan boyunda vardı. Yani, az önce uğraştığımız karıncalar muhtemelen bir dağın içinde falan yaşıyorlardı. Aslında şöyle bir düşününce, bu yuvayı bulup zindanın bölgesine katmam bana deli para kazandırırdı. Ama aaah.... Yok yok. Oraya tekrar gideceğimi sanmıyorum.

 

Böceklerden özellikle nefret etmesem de bu kadar fazlasına maruz kalmak bütün tüylerimi diken diken yapmıştı. Bu devasa karıncalardan o kadar korkmuştum ki bir yere çıkıp yok olsalar dünyanın nasıl daha iyi bir yer olacağıyla ilgili atıp tutardım. Aklıma geldi, sürekli bunun gibi dev böceklerden kim kaçıyordu biliyor musunuz? Indiana Jones. Şahsen tecrübe edince, adama tekrar saygı duydum. Başından onca şeyi düşününce, gerçekten çok sağlam biri olmalıydı.

 

“Silah depomu cidden daha da genişletmem gerekiyor sanırım...” Rir, nazik bir şekilde beni eve taşırken düşüncelere dalmıştım. Daha fazla silaha ihtiyacım vardı. Şimdiye kadar sadece yeteneklerimle idare ediyordum ama şu lanet böcek sorunu gösterdi ki, tüm zayıflıklarımı gidermiş değildim. Ölmek istemiyorsam, böyle kalabalık düşmanlara karşı cidden bir şeye ihtiyacım vardı. Büyü iyi güzel, üzerine daha çok çalışacağım ama sanırım diğer seçeneklere de göz atmam gereki. Bir şey diyeyim mi? Eve döner dönmez, vaktimi tamamen kullanabileceğim bir şey bulmaya ayıracağım.

 

***

 

Lefi’ye birkaç gün önce geliştirdiğim su ejderhası büyümü göstermeyi bitirmiştim.

 

“... Yuki, bir sorum var.”

“Sor bakalım.”

“Büyünü ejderha şeklinde yapmanın özel bir sebebi var mı?”

“Yoo, özel bir sebebi yok.”

“Tercihlerin...” nasıl hissettiğini doğru kelimelerle ifade etmek için bir süre durdu. “Bayağı tuhaf.”

 

Evet... Bu konuda haksız diyemem.

 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-20 16:02:54
Tuhaf.. hm
İners (132 puan) Üye
2022-10-28 03:43:30
Kurt ailemi kim öldürdü Hav Hain kostok
Bayoku (55 puan) Üye
2021-04-06 21:56:44
Teşekkür ederim
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:30:24
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 01:49:34
Çeviri için teşekkürler.
Raskreira (10 puan) Üye
2020-10-15 03:32:11
Çeviri için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-25 23:35:10
İlk övünüyor sonra :D yalvarıyor sonra küfrediyor :D :))))) Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 08:55:02
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
AdelMyron (62 puan) Üye
2020-03-19 00:56:26
Aklıma direk solo geldi ya neyse. Lanet olası karıncalar Ellerinize sağlık
LepiFro (1414 puan) Üye
2020-04-21 21:52:33
@AdelMyron, Karınca Komutan QW:e
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-13 00:56:44
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-03-12 23:50:51
Bölümün içi dışı karınca :D
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-12 07:55:37
Çeviri için teşekkürler.