Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

16 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1589 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 2

Alfyro’da Arbede

“Öff...” Alfyro’nun başkanı, kapısının yumruklanma sesine uyandı. “Nedir bu patırtı?”

“Başkan Raylow! Uyanık mısınız?! Acil bir durum içindeyiz!” Tanıdık bir ses kapının arkasından Raylow’a sesleniyordu. Emrindekilerden birine, bir danışmanına ait bir sesti bu.

“Bu sefer ne oldu? Saldırı altında mıyız? Bir grup canavar mı?” Ayağa kalkan derebeyi bir yandan eliyle yüzüne bastırmıştı.

“Aynen öyle! Yüz canavarlık bir grubun bize doğru uçtuğu görülmüş. Görünüşe göre Uğursuz Orman’dan geliyorlar!”

 

Danışmanın sözleri sonrasında Raylow’un gözleri fal taşı gibi açılmıştı; tüm uyku sersemliği aniden kaybolmuştu.

 

“Cık.” Başkan rahatsızlığını gösterecek bir ses çıkarmıştı. “Demek sonunda başladı. Uçtuklarını söyledin değil mi? Küçük ejderler mi?”

“Hayır efendim.” Danışman biraz tereddüt ettikten sonra raporunu vermeye devam etti. “Gözlem Kristalini kullanan adamlarımız saldırganların kimliklerini belirledi. Hepsi Tam Ejderhalar.”

“Ne!?” Raylow’un çenesi şaşkınlıktan açık kalmıştı.

 

Tam Ejderha terimi, ejderha ırkına mensup yetişkinler için kullanılan bir terimdi. Bir başka deyişle, dünyanın en güçlü yaratıklarını tanımlayan sözdü. Tam ejderhalar öyle güçlüydü ki, bir tanesini indirebilmek için bile tek kişilik ordu diye nitelendirilen adamantit seviyesindeki maceracılardan bir gruba ihtiyaç duyuluyordu. Ve şu anda bu ejderhalardan yüz tanesi şehre yaklaşıyordu.

 

Uzun süre düşünse bile tahmin etmesi zor, eğer bir çözüm bulamazsa sadece bu şehri değil tüm ülkeyi tehdit edecek kadar kötü bir senaryoydu bu.

 

“Tüm askerleri ve beklemede olan maceracıları görev yerlerine çağırın.  Hepsini toplayıp savaşa hazırlayın. Halkı durumun aciliyeti hakkında bilgilendirin ve hemen şehri boşaltmalarını sağlayın!”

 

Danışman, başkanın odasından fırladı ve emirlerini olabildiğince hızlı bir şekilde yerine getirmeye başladı. Hemen akabinde tüm köşk de onu takip etmeye başladı.

 

Diğer elemanları gibi başkan da doğrudan işe girişmişti. Yataktan çıktı, basit, bol bir kıyafet giydi ve hemen ofisine yöneldi.

 

Raylow, bir şey olduğundan emindi. Uğursuz Orman’ın içindeki tuhaflıklarla ilgili raporlar almıştı. Ve böylece emrindeki asker sayısını artırmıştı. Ama güçlerindeki artışa rağmen yüz tane ejderhaya karşı koyabileceklerinden emin değildi.

 

Ama yine de umut ediyordu. En azından halkı tahliye edene kadar dayanabileceklerini umuyordu.

 

Bu gecenin son gecesi olduğunun farkındaydı. Yine de ofisine koşturuyordu. Yönetimi ele almak için. Ve gerekirse trajik kahraman rolünü üstlenmek için.

 

***

 

Ejderhalar ay ışığıyla aydınlanmış gökyüzünde süzülüyorlardı. Beklediğimin aksine gayet düzenlilerdi. Öyle mükemmel bir koordinasyonları vardı ki, tek bir bilinç altında, bir bütünün parçası gibi hareket ettiklerini düşünmeme neden olmuştu.

 

Ejderhalar Lefi’nin dediklerini harfiyen yerine getiriyordu. Ondan çok korktukları için olsa bile, üzerlerinde bu kadar etkili olmalarından etkilenmiştim. Buradaki her bir yaratık, her ne kadar tek başlarına bile güçlü olsalar da, türlerinin en güçlüsünün yanında hiçbir şeylerdi. O ve diğerleri arasındaki fark öyle fazlaydı ki, tek bir hamlede herhangi birini harcayabilirdi. Bu yüzden hiçbiri ona karşı çıkamıyordu. Bu düşünce akıllarından bile geçmiyordur muhtemelen. Bu dünyanın olayı da bu. Güç her şey demektir; çok güçlüye itaatsizlik zayıflar için pek mantıklı bir şey değildi.

 

Altımızda Rir vardı. Kurdun hızı tanrısaldı. Her ne kadar yerden takip ediyor olsa da ejderhalara ayak uydurmakta sorun yaşamıyordu.

 

“İşte orada!” İnsan yerleşimini, şehri ufukta görünce bağırmıştım. Hala uzaktı. Eğer hala insan halimdeki gözlere sahip olsaydım bu kadar uzağı hiçbir zaman göremezdim.

 

Şehrin çevresi sağlam bir dış duvarla çevriliydi. Bir surla. Yerleşim oldukça büyüktü. Beklediğim ufak kasabadan daha büyük bir yerdi. Ve gece yarısı olmasına rağmen şehir hala canlıydı. Şehrin büyük kısmı aydınlıktı ve insanlar sokaklarda acele acele hareket ediyorlardı. Duvarların dışında tam techizatlı bir bölük asker duruyordu. Yeterince uzak olmamıza rağmen geldiğimizi çoktan görmüşlerdi. Muhtemelen bizi görecek ya da fark edecek bir tür cihaza sahiplerdi.

 

Öyle ya da böyle, başka dünyadaki bir şehirle karşı karşıyaydım. Ah.. Burayı başka bir durumda ziyaret etmek isterdim. Demek istediğim, arkamda bir ejderha ordusu olmadan.

 

“Yuki.” Ejderlerin önündeki Lefi yerini bırakıp yanıma gelmişti. Uçuyor olmasına rağmen hala insan formundaydı.

“Evet?”

“Pek seçeneğim yok ama kabul etmeliyim ki gücümü bu yerleşimdeyken kullanmam pek akıllıca olmaz. Eğer burayı yerle bir edersem, Illuna da yok olacaktır. Küçük hanımı tek başına getirmek zorunda kalacaksın.”

“Anladım. Ama ben aşağıdayken ejderhaları kontrol altında tuttuğundan emin ol, tamam mı?”

“Zaten benim de niyetim tam olarak öyle.”

 

Lefi bunları söylerken şehrin duvarlarının üzerinden geçmiştik, bu yüzden onu başımla onaylayıp kanatlarımı katladım ve bana doğru rastgele atılmış ok ve büyü yağmurunu savuşturup şehre doğru inmeye başladım.

 

İner inmez toz bulutunun eşlik ettiği bir ses çıkmıştı. Çarpmanın etkisi tüm vücuduma yayılmıştı ama umursamadım. Sonra Rir geldi. Duvarları kolaylıkla şmış ve çatılardan atlaya atlaya yanıma gelmişti.

 

“Kokusunu alabiliyor musun Rir?”

 

Onaylayan bir hırıltı çıkararak başını, az önce aştığımız duvarın aksi yönüne doğru çevirdi.

 

“Mükemmel. Yolu göster!” Kollarımı boynuna dolayıp tek bir hamlede sırtına bindim. Yerleştiğimden emin olan kurt tam hızla ileri atılmıştı. Silahlı adamlar, şehrin askerleri biz ilerledikçe yanımızdan geçiyordu ama umurumuzda değildi.

 

Amaçları indiğimiz yeri araştırmaktı.

 

Ve bizimki de Illuna’yı kurtarmak.

 

Sadece bu.

 

Onlarla savaşmanın ya da onları etkisiz hale getirmenin pek bir anlamı yoktu.

 

***

 

Rir için çatı çatı gezip Illuna’nın kokusunu takip edip kaynağını bulmak birkaç dakika sürmüştü.

 

Kendimizi etraftaki evlerden daha büyükçe olan bir evde bulmuştuk. Buranın sahibinin nüfuzlu biri olduğu belliydi.

 

Sonunda gelmiştik. Nefretimi baskılamak için gözlerimi kıstım. Burası... çocuk kaçakçılığı yapan orospu çocuklarının işlerini yürüttüğü yerdi.

 

Ama yapamamıştım.

 

Rir’in sırtından inerken vahşi bir çığlık atmıştım. Havada büyük kılıcımı çekip binanın girişine geçirdim. Zayıf ön kapı saldırının etkisiyle tamamen parçalanmıştı.

 

“Noluyor lan!?”

“Hay sıçayım! Bu ne demek oluyor ve sen de kimsin!?”

 

Yaptığım ani girişten şaşırmış iki kaba adam bana bağırmıştı ama onları umursamadan etrafı aramaya başladım. Giridğim yer bir tür mağazanın içerisine benziyordu. Dostum, buranın dizaynını kim yaptıysa gerçekten boktan bir zevki vardı.

 

Duvarlar, eşyalar ve süslemeler bomboktu. En kötüsüyse tam da üst kata çıkan merdivenlerin hemen yanında duran aptal, süslü avizeydi. Tam da sonradan görme birine ait bir evde göreceğiniz türden bir şeydi.

 

Galiba adamları tam da kaçarlarken yakalamıştım--ya da en azından kaçmaya hazırlanırlarken. Maganda oldukları çok belliydi. Görünüşlerinden anlamasanız bile hareketlerinden anlayabilirdiniz. Genç bakirelerin boynuna takılı rahatsız metal tasmalara bağlı bir sürü zinciri etrafta çekiştiriyorlardı.

 

Her ne kadar Illuna aralarında olmasa da bu sahne beni sinirlendirmeye yetmişti. Öyle öfkeliydim ki dişlerimi sıkmıştım. Önce Illuna’yı kaçırdınız. Ve şimdi bana bunu gösteriyorsunuz. Hepinizi sikeyim. Hepinizi tek tek sikeyim. Siz gavat orospu çocuklarının beni daha da delirtmek için başka planları var mı?

 

“Yap hadi. Şimdi!” Adamlardan biri, muhtemelen liderleri, yandaşlarına belirsiz bir emir vermişti. İşlerinin nasıl yürüdüğünü bilmediğimden, beni işleri için bir tehdit olarak algılayıp onlara saldırma emri verdiğini anladım .

 

Birkaç adam tutsak kızları ite kaka bir odaya tıkarken diğerleri silahlarını çekip hep birden bana saldırmışlardı. Sanırım birkaç serseriyi öldürmenin kimseye zararı olmazdı.

 

En yakın adam topuzunu başının üzerine kaldırıp bana doğru atladı. Arkadaşlarından biraz daha iyiydi ve eğer saldırısı isabet etseydi listesine bir kişiyi daha eklerdi. Anahtar kelime: eğer. Kollarını indirene kadar geri çekilmiştim. Kılıcımı tek elle kaldırıp sakin bir şekilde savurdum.

 

Başını gövdesine bağlayan aciz et parçasını keserken hem yırtılan eti hem de parçalanan kemikleri hissetmiştim.

 

Kanı neredeyse her yere bulaşmıştı. Ve tabii ki bana da. Adamın kafası yerde yuvarlanırken çeneme bir miktar kan sıçramıştı.

 

Dostlarından birinin aniden ölümünden dolayı sarsılmalarına rağmen adamlar sinirli bir şekilde bana bağırmaya devam ettiler. Sadece bir anlığına korkmuş olsalar da bu bana yeterli açıklığı yaratmama yetti. Kılıcımı olabildiğince güçlü savurarak, doğrudan aralarına daldım.

 

Birkaç köle taciri, kılıcımı savurabilmek için silahlarını çekebilmişlerdi. Ama bunun bir önemi yoktu. Kendini koruyabilmiş ama duvara yapışmış adamlar da, ya da bunu becerememiş, bacakları gövdelerinden ayrılmış adamlar da, sonuç olarak gücümün tadına bakmışlardı.

 

Büyük kılıcın az önce gösterdiğim yeteneği, diğerleri yerine bunu seçmemin asıl sebebiydi. Gerekli tekniklerde ustalaşsam da ustalaşmasam da devasa kaba kuvvetimle düşmanlarıma üstünlük kurmamı sağlıyordu.

 

“Öl!”

 

Yakınımdaki adamlardan biri menzilimden dışarı kaçabilmeyi başarmış ve beni ikiye bölmek için hamle yapmıştı. Zamanlaması iyiydi. Ama yalnız değildim. Arkamı güvenle dönebileceğim fenrir adama doğru atılıp patilerinde birini adamın göğsüne indirdi. Kurt öyle hızlıydı ki adamın hamlesini tamamlamasını engellemişti.

 

Saldırıya dayanamayan serserinin göğsü göçmüştü. Kaburgaları iç organlarına saplanmıştı ve anında ölmüştü.

 

“Hay sikeyim!” Liderleri gibi duran adam küfretti. “Bu piç bir terbiyeci! Şu şeyi getirin! Şimdi!”

 

Bir grup adam emirlere hemen tepki verip bir binaya girdi ve kristale benzeyen bir şeyle geri döndü. Büyüyle efsunlanmış kristali aktifleştirince ışık yaymaya başladı.

 

Rir bir anlığına dengesini kaybetmiş gibiydi. Bacakları dengesizleşmişti ama kendini sarsıp tekrar dengesini geri kazandı. Ama kurtun durumundan içinde bir tür rahatsızlık dolaştığı anlaşılıyordu.

 

“İyi misin?” Diye sordum.

 

Canavar başını onaylar gibi salladı ama doğruyu söylediğinden bayağı şüpheliydim. Eski haline dönmediğini söyleyebilirdim.

 

Gözlerimi kristale çevirip onu analiz ettim.

 

***

 

Engel Kristali: Bu büyüyle efsunlanmış araç canavarların içinde gezinen büyü enerjisinin ahengini bozarak hareketlerini yavaşlatır. Etkisi, etkilediği canavarın gücüyle orantılı olarak artar. Kalite: B+

 

***

 

Ah. Demek bu zayıf pezevenkler ormanın derinliklerine bunun sayesinde gelebilmişlerdi. Illuna’nın başına gelenleri öğrendikçe bir sürü şüphe ve cevaplanmayan soruyla karşılaşıyordum. İnsanların ormanı tehlikeli bir bölge olarak gördüklerini biliyordum. İçeri giren kişi hayatıyla kumar oynuyor demekti. Buuna rağmen ormanın derinliklerine kadar Illuna’yı kovalayacak kadar cesurlardı.

 

Bir köle taciri için tek bir kızın bu kadar önemli olduğunu sanmıyordum. Bu yüzden insanların inanılmaz kuvvetli olduğunu düşünmüştüm ki bu da tam tersi çıktı. Yani şüphelerim doğru çıkmıştı. İnsanlar güçlü değildi. Bu kadar derinlere ilerleyebilmelerinin tek sebebi şu aletti. Bu da diğerlerini biçmekte zorluk yaşamayacağım anlamına geliyordu.

 

Duygularım yüzümden okunuyor olmalıydı ki bana bakan liderleri daha da uyuz olmuştu. Rahatsızlığını gizlemeden emirler yağdırmaya devam etti.

 

“Şu itin yüzündeki gülümsemeyi umursamayın! Sadece blöf yapıyor! Biliyoruz ki hayvan terbiyecileri, canavarları olmadan bir bok yapamaz ve biz de onun başa çıkabileceğinden fazlayız. Çevresini sarın ve işini bitirin!”

 

Ne salak adamlardı bunlar.  Az önce kendi başıma biçtiğim dostlarını görmemişler miydi? Ya da bunu anlayamayacak kadar beyinsizlerdi.

 

“Ben iyiyim Rir. Otur ve bunu bana bırak.” İyi olmadığı her halinden belli olan Rir önüme geçmeye çalıştı, bu yüzden adamlara bir büyü yapmadan önce onunla konuşmuştum.

 

“Ne!?” Büyü saldırısına tanık olan lider şaşkınlıktan bağırmıştı. Seçtiğim saldırı her zamanki, sudan yaptığım ejderha saldırısıydı.

 

“Git.”

 

Yarı ejderler sanki eğlenceli gürlemeler çıkarırcasına havada ilerleyip ağızlarını açtı ve serrserileri bütün bütün yuttu. Her ne kadar debelenseler de insanların bundan kaçmaları imkansızdı. Yüksek hızlı akıntılarda boğulup parçalanmaktan başka yapabilecekleri bir şey yoktu.

 

Ejderlerle birlikte onlar da yok olmuştu.

 

Serseri dolu oda cehennem boşluğuna dönmüştü. Etrafta kümelenmiş cesetler vardı ve her yere organları dağılmıştı. Yerden tavana, bütün eşyalar koyu kızıl rengiyle boyanmıştı.

 

Ve hiçbir şey hissetmedim. Sebep olduğum bu gereksiz yıkım içimde hiçbir suçluluk hissi uyandırmamıştı. Sadece bir değil, bütün bir grup insanı öldürmek doğru olması dışında bir şey hissettirmemişti. Yaptığım şeylerin ahlaki sonuçlarıyla kendimi uğraştırmayacaktım. Tepki göstermemiş olmam, sonunda insanlığımı tamamen yitirdiğimi anlamama sebep olmuştu.

 

“Pekala...” diye iç çekerken kristalı kılıcımla parçalamıştım. “En doğrusu bu, sanırım.”

 

Bu serserileri cehenneme yollamak için endişelenmek zorunda değilmişim gibi hissettim.

 

“Hey Rir, Illuna nerede?”

 

Kurt özür diler gibi inledi. Kan kokusu, kızın yerini tam olarak bulabilmesi için çok keskindi. Ah peki. Bu da bir sorun sayılmaz sanırım. Sanırım yapmam gereken ağzındaki baklayı çıkaracak birini bulana kadar önüme geleni öldürmekti. Eminim kızın nerede olduğunu bilen birine denk gelirdim.

 

***

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Bayoku (55 puan) Üye
2021-04-19 12:25:52
Kırmızı şarab... Tşk EdeRim
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:32:01
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 02:53:49
Çeviri için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 00:32:26
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 11:13:10
Elinize sağlık
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-16 19:47:17
Çeviri için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-16 12:23:37
Ceviri icin tesekkurler