Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

20 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1655 Görüntülenme
Bu bölümü 39 Kişi beğendi.
Cilt 2

Zindan Tadilatı - 2. Kısım

Beni akıl savaşında yeneceğini düşünen Lefi, onu bir el batak oynayıp darmadağın edince sinirle ayağını yere vurmuştu. Gittiği yer belliydi--küsüp yatmak için doğrudan yatağa gitmişti. Bunun sonunda da zindanı yenilemek için gereken zaman ve yeri kazanmış oldum.

 

Başlangıç olarak taht odasından çıkıp mağaraya girdim. Zindanın girişini karşıma alacak şekilde dönerken bir yandan menüyü açıp kurcalamaya başladım.

 

Yeni bir yer eklemenin zamanıydı. Özellikle, güzel, düz bir çayırlık istiyordum; çimenden başka hiçbir şey olmayan bir yer. Mağaranın içine dev bir çayırlık yapmak en geniş hayal gücü için bile mümkün değil gibi gelse de mümkündü. Zindanın gizemli güçleri, yeterince DP’ye sahip olduğun sürece, bu tarz şeyleri kolaylıkla yapabilmeni sağlıyordu.

 

Tabii ki, zindanın ortasına bir çayırlık yapıp öylece bırakmayacaktım. Planım, çayırlıkla başlayıp daha da büyük bir şeye doğru ilerlemekti. Yapacağım şey zindanın özelliklerinin bana sunduğu binlerce seçenek ve özellikle oynayıp burayı değiştirmekti.

 

Aklımda bu düşüncelerle, göz ardı edilemeyecek kadar DP’yi harcayıp çayırlığı hayata geçirdim.

 

“Vay be...” kapıdan bakarken gözlerimi birkaç kez kırpıştırmıştım. “Gerçekten işe yaradı.”

 

Önümde, zindanın kataloğunda aynen gördüğüm, dümdüz bir yeşillik göz alabildiğine uzanıyordu Bunu görünce aklıma Japon Alplerini ilk gördüğüm zaman gelmişti. Bu iki sahne birbiriyle öyle zıt bir görüntü oluşturmuştu ki, sanki iki zıt kutup gibilerdi.

 

Değişimin en gizemli kısmı kapının değişmeden kalmış olmasıydı. Şu an bambaşka bir yere açılıyor olmasına rağmen birkaç saniye önce nasılsa aynı öyleydi.

 

Kapıdan içeri adımımı atınca yeşil ve mavi renkler tarafından karşılanmıştım. Gür bitkiler alanı öyle doldurmuştu ki sanki güneş ışığıyla parıl parıl parıldıyorlardı. Hala teknik olarak mağaranın içindeydik. Buna rağmen kafamı yukarı kaldırdığımda açık mavi gökyüzünü görüyordum--bu, beni saran ve çimenleri titreştiren yumuşak esinti kadar imkansız gelen bir şeydi.

 

Rahatsız olduğum, manzaradaki tek sıkıntı gökyüzü ya da çimenler yerine doğal durmayan, bayağı alakasız kapıydı. Taht odasına giden kapı. Çoktan onunla ilgili bir sürü şey yaptığım için biraz geç görmüştüm ama lanet olsun, zindan bir sürü şey yapabiliyordu. Bu nasıl işliyordu ki?

 

Sorumun cevabını alamadığım için dikkatimi başka yere odaklayıp gözüme takılan kapıya doğru ilerlemeye başladım. Ulaştığımda kolu çevirdim ve içeri adım atıp taht odasının öteki tarafta olduğunu doğruladım.

 

Illuna ve iki hizmetçinin bana meraklı gözlerle batığını göz ucuyla görmüştüm ama dışarı çıkıp diğer tarafta gerçekten hiçbir şey olmadığını doğrulamak için kapının arkasına dolaşırken onları pek önemsemedim. Şüphemin ifadesi öyle primitifti ki ilk defa ayna görmüş bir maymun gibi hissediyordum. Bu çayırlık ne kadar uzağa gidiyordu ki? Sanki kendi başına ayrı bir dünya gibiydi.

 

Meraklı bir şekilde bunu araştırmaya vakit ayırdım. Biraz yürüyüp uçtuktan sonra sonunda yeni bölgemin büyüklüğünü algılayabilmiştim. Taht odasının kapısını merkez noktası kabul edersek, kısaca bu noktadan her yönde yaklaşık beşer kilometreydi. Yaklaşık bin metre yüksekliğindeydi. Video oyunlarındakine benzer şekilde, bu yerin sınırları görünmez duvarlarla çiziliydi. Hatta uçarken kafamı görünmez tavana çarpmıştım. Acımasa da beni gerçekten şaşırtmıştı.

 

Sonuç olarak paramın her kuruşuna değdiğini söyleyebilirim. Alan beklediğimden daha büyüktü ve çok sıkışık hissedersem tek tuşla genişletebiliyordum. Aaa menü demişken...

 

Zindanın UI’ını kurcalamaya başladım. Özellikle yeni eklediğim yeri özelleştirmeye yarayan menüyü bulmaya çalıştım. Bu şekilde çok yavan duruyordu, bu yüzden daha az can sıkıcı olması için bir nehir ekledim. Hazır başlamışken uzaklara birkaç tane dağ da koydum. Ah, nehir varsa bir de köprü olması gerekir. Ve ayrıca, kiraz çiçeği istediğim için bir iki ağaç ekledim. Kiraz ağaçlarını çok seviyorum. Hmmm... Bunlara bakınca güzel, Japon stili bir bina koymak da istedim. Şu geleneksel hanlardan koysam ne olur? Güzel, Japon ryokanlarından. Ryokan yapıyorsam, yanına bir kaplıca koymazsam olmaz. Kaplıca işine girmişken, şöyle lüks açık hava banyosu yapmak da lazım. Bahçe de olması lazım. Ve bir gölet. Ve gölette koi balıkları. Canavarların olduğu menüde koi gördüm diye hatırlıyorum. Buraya ait olmadıklarını düşünsem de neyse ne. Pekâlâ, sonra şuraya...

 

***

 

Ve böylece güzel bir nehir kenarı hanı yapmıştım. İçerisi eski ve geleneksel Japon zevkini yansıtıyordu. Bir nezaket aurası yayıyordu ve hatta sadece içeri girmek bile bende bir nostalji hissi uyandırıyordu. Verandaya çıktığımda, yanındaki göletle birlikte yerleştirdiğim güzel kiraz ağacını izleyebiliyordum.

 

Sakinleştirici, kalbime huzur veren bir görüntüydü. Ryokanın dışında gözün görebildiğine uzanan geniş çimenliği görebiliyordunuz. Ve uzaklarda da sağlam görünen dağlar uzanıyordu.

 

“Bana kalırsa çok da kötü gözükmüyor.”

 

Sakinleştikten sonra kendimi, bir kaplıcası da olan birinci sınıf bir hanın önünde duruyorken buldum. Manzara öyle güzel inşa edilmişti ki adeta bir sanat eseri gibiydi.

 

Hanın etrafında, normalde yapmak istediğim heybetli kalenin aksine, samimi ve iç ısıtan bir atmosfer vardı. Buna rağmen şikayetçi değildim. Çayırlığı yapar yapmaz kaleyi inşa etmeyi planlamıyordum. Ama tüm bu hoş atmosfer? Evet, bu tamamen planlıydı. Aynen. Kesinlikle kendimi kaptırmadım ve coşup, düşünmeden, rastgele bir şeyler almadım. DP’lerin bir kuruşu bile boşa gitmemişti. Hiç. Biri. Bile. Yani, şuna bir bakın. Muhteşem. Mükemmel, sanatçı kişiliğimin bir yansıması olduğu çok belli. Bu Yaratıcılığın İblis Lordu olmanın getirdiği doğal bir şeydi. Evvvet. Aynen. Hepsi planlı. Bu, gerçek bir iblis lordu olmak istiyen birisinin atması gereken bir adımdı. Muhahahaha!

 

 

Tamam tamam. Artık ben bile neyden bahsettiğimi bilmiyordum.

 

“Öğle yemeği hazır efendim!” Lyuuin dikkatimi çekmek için kafasını kapıdan içeri uzatmıştı. “Bir dakika! Neredeyim ben!? Mağaraya ne oldu ve bu ev de nereden geldi!?”

 

Eninde sonunda yemeğe çağrılacağımı biliyordum bu yüzden hanı taht odasına açılan kapının hemen yanına inşa etmiştim. Bu yüzden, yarı panik Lyuuin’in gördüğü ilk şey buydu.

 

Bir yanım, düzgün bir zemin yapmış olmanın mağara ve taht odası arasında gidip gelmeyi gerektiğinden daha zorlaştırdığımı düşünüyordu ama olay bu değildi. Kapı, Howl’un Yürüyen Şato’sundaki kapı gibiydi. Kapıyı açarken, gidilecek yeri değiştirebiliyordum. Hatta bu özelliği zindanla ilişkili herkes kullanabiliyordu, yani Illuna bunu yapabilirdi. Ne yazık ki, Lefi, Lyuuin ve Leila hala istilacı gözüküyordu, bu yüzden sonuçlara katlanmak zorundalardı. Ah peki. Yapacak bir şey yok.

 

“Oh, merhaba Lyuu. Bana bir iki dakika ver, hemen geliyorum.”

 

Bana hizmet edenlerin olmasından dolayı bayağı mutluydum. Her zaman yemek yapmaktan ben sorumluydum, ama şimdi Leila o işleri hallettiğinden bununla kafamı yormama gerek kalmıyordu. Çok iyi bir aşçıydı; dünyadan gelen yemekleri yapmayı göz açıp kapayana kadar öğrenmişti. Onu görünce, aşçılıkta kızların erkeklerden daha iyi olduğunu hatırladım. Doğal olarak yatkınlıkları vardı.

 

Leila neredeyse mükemmelken, aynısını Lyuu için söyleyemezdim. Yani... elinden geleni yapıyor ama pek de iyi değil sanırım...

 

“Hı? Bir dakika, bütün bu şeylerin nasıl olduğunu anlatmayacak mısın!?” Merakla çayırlığı incelerken bana doğru yürümeye başlamıştı.

“Ahhhhh.... Kısaca iblis lortlarının gizemli güçleri sayesinde oldu diyelim.”

“Üzgünüm efendim ama sizi pek anlayamadım.”

 

Evet, onu anladım.

 

Omzunu silkerek, “Açıkçası ben de bütün bunları tam olarak anladığımı söyleyemem. Söyleyebileceğim tek şey bunun mümkün olduğu” dedim. “Her neyse, burada yaşamaya alışabildin mi?”

 

Lyuu’ya karşı klasik komboyu yaptım; belirsiz bir yanıt verip kendi sorumla karşılık verdim.

 

“Hmmm...”  Bir anlığına durdu. “Açık olmak gerekirse, burada olmak beni bayağı tuhaf hissettiriyor. Köle olduktan sonra hayatımın sona erdiğini düşünmüştüm ama şimdi kendime bir iş buldum ve hiçbir şey olmamış gibi çalışıyorum.”

“Oh, seni kesinlikle anlıyorum.” diye güldüm. “Hayat farklı sürprizlerle dolu.”

 

Cuk oturdu. Kelimenin tam anlamıyla başka bir dünyadan gelmiştim. Olabildiğince büyük bir sürpriz olduğunu söyleyebilirim.

 

“Ama burada olduğum için mutluyum.” dedi Lyuu. “Yemekler güzel, yatağım çok rahat ve etrafımda bir sürü ilginç şey var. En iyisi de bu yer Efendi Fluffnir’in de evi! Ah aklıma gelmişken, efendim, Efendi Fluffnir’in bir sonraki ziyaretinin ne zaman olacağını biliyor musunuz?”

“Ahhh... bilmem. Adam bir hayalet gibi, bulması zor biri. İstediği zaman gelir, gider.” dedim sıkıcı bir şekilde.

“Neden birden ölü gibi konuşmaya başladın?”

 

Benim aksime Lyuu, Rir’in onunla uğraşmanın zor bir şey olarak gördüğünü fark etmemişti. Ona tapmaya başladığında nasıl davranması gerektiğini pek bilmiyordu. Hatta, bu yerden vebalıymış gibi uzak duruyordu. Onu çağırmadığım sürece geleceğinden emin değildim.

 

“Boş boş konuşmayı kesip bir an evvel masaya gelin! Eğer uzatmaya devam ederseniz yemeğimiz soğu---” taht odasından dışarı çıkan Lefi bir anlığına donakalmıştı. “Bir çayırlık mı? Ne tuhaf. Görüyorum ki yine tuhaf işlerinden birinin daha peşindesin Yuki.”

“Tuhaf işler mi!? Ne kadar kaba... Bu zindanı daha da ileri götürecek şeyler yapmaya çalıştığım açık.”

Omuz silkerek, “Niyetinin ne olduğu önemli değil.” dedi. “Her iki durumda da senin hakkını da mideye indirmemizi istemiyorsan masaya gelsen iyi olur.”

“Tamaaaaam...”

 

Yavaşça Lefi’yi takip etmeden önce ikimiz de senkronize bir şekilde dediğini onaylamıştık.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-20 18:18:56
Bölüm için teşekkürler
Bayoku (55 puan) Üye
2021-05-09 14:34:29
Bölüm için teşekkürler
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:34:38
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 03:49:42
Çeviri için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 03:49:28
Çeviri için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 01:32:32
Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 12:43:34
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-03-23 02:42:51
Emeğe saygı
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-22 10:43:40
Çeviri için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-20 15:11:06
Çeviri için teşekkürler