Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

13 Aralık 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
941 Görüntülenme
Bu bölümü 16 Kişi beğendi.
Cilt 20

Evcil Hayvancılıkta Gelişmeler - Kısım 1

“Hey millet, ava çıkmaya hazır mısınız?”

 

Zindanın yaşadığımız bölümüyle dış dünyayı bağlayan mağaradan dışarı adım atarken evcil hayvanlarımı selamlamıştım. Tek sıraya girip saldırıya kendilerini hazırlarken, her biri selamlamamı bir havlama, viyaklama ya da diğer onaylama bağırışlarıyla karşıladı.

 

“Normalde hemen işe koyulmamız gerektiğini söylerdim, ama hepinizin ilk evrimini geçirdiğinizi hesaba katarsak, bugün biraz farklı olacak.” Envanterime uzandım ve içini, hazırladığım hediyeleri bulmak için karıştırırken herkese şöyle bir baktım.

 

Yata koyu kargadan bir gecekanadına evirilmiş, Byakku iblis kediden cennetten kovulmuş kediye dönüşmüş ve Wsprit su perisi kimliğinden feragat ederek su ruhu haline gelmişti.  [1]

 

Yeni kazandıkları tür etiketleri ile gelen fiziksel değişimler bayağı fark edilirdi. Yata sanki gizemli bir mantar yemiş gibi, gözle görülür biçimde boyut olarak büyümüştü. En çok değişen kısmı, öncekine göre daha sivri ve korkutucu olan pençeleriydi. Bunun aksine Byakku ne boyut olarak büyümüş ne de ilk bakışta onu ölümcül gösterecek fiziksel bir özellik kazanmıştı. Evrimi, taşıdığı kuyruk sayısında artışın yanı sıra daha ipeksi, daha parlak bir kürk içeriyordu.

 

Yeni ve asıl formları arasında sürekli gidip geldiği ve daha çok asıl formunda kaldığından Wsprit, fiziksel değişimleri en az fark edilebilen evcil hayvanımdı.  İkincil formu, bir noktaya kadar, özünde feminen ve insan biçimli olarak tarif edilebilirdi. Gerçi tam olarak insansı değildi; yüzünde hiçbir şey olmaması onu bir ırkın üyesinden ziyade bir cansız manken gibi gösteriyordu. Ruh, kendini gerçekten bir insansıya dönüşebilen Lefi’den çok, bir başka yaratığın formunu taklit edebilen Shii’ye benziyordu. Wsprit, sıradan gözüme az çok aynı görünüyor olsa da büyülü gözüm bambaşka şeyler söylüyordu. Mana depoları dikkat çekecek seviyelerde artmıştı; dostlarının hepsinden çok daha fazlasına sahipti ve artık kendini geri destek rolünü oynamaya adayabilecek seviyedeydi.

 

Hepsi de Uğursuz Orman’ın güneyini aşmıştı. Her biri tek başlarına kalmış ve sayıca dezavantajlı durumlarda bile üstün gelebiliyordu. Grup birlikte çalıştığında ise batı bölgesinin eteklerinde yaşayan bazı canavarları bile indirebilecek seviyedeydi. Artık onları, tamamen ve tartışmasız olarak çok etkili muhafızlar olarak ilan etmekten mutluydum--ve dahası olarak da. Aslında her biri, eğer saçma seviyedeki Uğursuz Orman dışındaki bir yerde yaşasalardı kendi bölgelerinin efendisi olacak, bir bölgenin kontrolünü alıp o bölgenin en üst yırtıcısı olacak kadar güçlüydü.

 

Bizim küçük küremizin dışında var olan birçok canavara ve orduya bir şekilde aşina olan Nell’e göre bir ülke bile dördünü aynı anda yenmekte zorlanırdı. Bunu başarabilmek için toplayabildikleri bütün kaynakları buna adamaları gerekirdi. Hatta onların sadece evcil hayvanlarımız olmadığını, ayrıca yerel şirket hiyerarşimizin en alt basamaklarında bulunduklarını duyunca buna inanamadığını bile söylemişti. Güzel. Sanırım bu, yürüttüğüm minibosslarla dolu zindan planımda gayet iyi bir ilerleme kaydettiğim anlamına geliyordu ha? En iyi kısmıysa onların sadece gittikçe güçleneceğiydi.

 

Onların bu zamana kadar kat ettikleri ilerlemekten memnun olmalarını istemiyor olsam da, gelişmiş olmaları kesinlikle bir ödülü gerektiriyordu. Hepsine ufak hediyeler hazırlamıştım ve başta onları buraya toplamış olmamın tek sebebi, bunları onlara vermekti.

 

Aldğım aksesuarları sunarken, “İşte buradalar,” dedim. “Tam istediğiniz gibi.”

 

Tasmaları, bir boyna sahip olan üçüne yerleştirmek ve boynu olmayan sonuncununkine ayarlamakla biraz vakit harcamıştım. Evcil hayvan ağımın tasmaları, Rir’inki gibi takılan hayvana göre boyutunu ayarlayabilen tasmalardandı. Aslında orijinal eşyaları DP ile almış ve birkaç ayarlama ve değişiklik yapmıştım.

 

Tasmaları gerçekten bir ödül olarak sayıldığını pek düşünmüyor olsam da, onları özel olarak istedikleri için  gayet mantıklı bir şekilde gayet memnunlardı ve tasmalarını birbirlerine gururlu bir şekilde gösteriyorlardı. Yani, tek tasma sahibi Rir olduğu için tasmanın biraz özel bir şey gibi göründüğünü anlıyorum ama, bana göre pek de öyle gelmiyordu... Aman neyse, mutlu göründükleri için o kadar da önemli değil sanırım.

 

Herkesin tasması biraz farklıydı, ama Orochi ve Wsprit’inkiler, vücutlarıyla ilişkili özelliklere sahip olduklarından, özellikle sıra dışılardı. Orochi’nin pulları sıradan bir tasma için fazla kaygandı ve Wsprit tam manasıyla sudan yapılmaydı, ki anladığım kadarıyla, genel olarak herhangi bir şey giyemiyordu.

 

Yılanın tasması büyü yoluyla ona bağlanacak şekilde ayarlanmışken, Wsprit’in durumunda, tasmayı giyen kişi Wsprit olduğu için tasması daha çok bir ters aksesuardı; aksesuar su ruhunun içinde süzülüyordu. Dahası, Wsprit’in “tasması” aslında gerçekten bir tasma da değildi. Bir ruhun içinde rastgele zincirlerin süzülmesini mantıklı bulmadığımdan, sadece merkezde süzülen madalyonu içeriyordu. Yalan yok, bunları önceden de bitirebilirdim, ama uzun süre Orochi ve Wsprit konusunda ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim olmadığından erteleyip durmaya başlamıştım.

 

“Onları sevdiğinize sevindim,” dedim. “İyi iş çıkarmaya devam edin.”

 

Dördü birden birbirlerine gösterme işini yarıda kesti, birden dikkat kesildi, sıraya geçti ve başlarını eğdiler.

 

“Pekala, bu da aradan çıktığına göre, haaaadi gidelim!” Gazlı cümleyle birlikte gelen tüm heyecanı yarı yolda, gözümün köşesinden belirli birisinin çıktığını fark ettiğimde kestim. “Bir dakika, Lyuu? Orada ne yapıyorsun?”

 

Başını mağaranın girişinden dışarı çıkarmış savaş kurdu yakalandığını anlayınca garip bir şekilde gülmüştü. Oraya ne ara geldi ki zaten?

 

“Şu anda hiçbir şey,” dedi, utanmış bir şekilde. “Sana katılmak istiyorum biraz. Katılabilir miyim?”

“Yani, benim için sorun değil, ama gerçekten katılmak istediğinden emin misin? Tek yaptığımız avlanmak, ki bu pek güvenli ya da eğlenceli değil.”

Kızarıp gergin gergin gülerek, “Ah şeyyy... Lefi ve Nell’in aksine benim biraz güçsüz olduğumu düşündüğümden, çok fazla evin dışına çıkma fırsatı bulamıyorum,” dedi. “Ve biraz seninle zaman geçirmek istemiştim.”

 

Evin dışına çıkmak derken, sanırım Uğursuz Orman’ın içine gitmekten ziyade aslında farklı krallıklara gitmeyi falan kastediyordu. Dostum.. ama yalan yok, bu sözüyle beni tamamen hazırlıksız yakaladı. Deli gibi tatlıydı.

 

“Şey... Ne yapıyorsun efendim? Neden birden öyle garip garip duruyorsun?”

“Önemli değil. Bunu olmamış farzet,” dedim.

 

Şirin cümleri beni öyle şaşırtmıştı ki bilinçsiz bir şekilde, garip maceralara gitmeye eğilimi olan aşırı kaslı bir adama aitmiş gibi görünen bir poz vermiştim. [2]

 

“Her neyse, cevabım evet. Katılabilirsin, ama tehlikeli derken şaka yapmıyordum, o yüzden hemen yanımda kaldığından emin ol, tamam mı?”

Mutlu ve sersem bir şekilde, “Pekala!” dedi savaşkurdu.

 

Yanımda onunla birlikte Uğursuz Orman’a doğru ilerledim ve son yaratımımı test etmeye hazırlandım.

 

***

 

Omzumda sarılı duran silahı fark edince, “Bugün Enne’i kullanmayacak mısın?” diye sordu Lyuu. “Ve o şey de ne öyle? Daha önce gördüğüm bir şeye benzemiyor.”

 

Yolculuk onu keyiflendirmişti. Rir hızlanacak olursa diye düşmediğinden emin olmak için arkasına oturmak durumunda kaldığımdan yüzünü hep göremiyordum, ama ara sıra yakaladığım bir iki anla, yolculuk boyunca yüzünde sürekli büyük, mutlu bir gülümseme olduğu belli olmuştu.

 

“Hı-hı... bugün sıramı beklemem gerek,” dedi Lyuu’nun önünde oturan Enne. Sesinde biraz mahzunluk vardı. Eyvah...

“E-evet. E-En yeni buluşumu test etmek istedim.” Suçluluğun altında ezilerek, kekeleye kekeleye konuşmuştum. “Ama merak etme, kötü hissetmene gerek yok. İşim bittiğinde kesinlikle seni kullanacağım.”

 

Cephaneliğime eklenen en yeni silah, büyü enerjisiyle çalışan bir toptu. Ona Kahou, ya da ana dilime aşina olmayanlar için Top Çiçeği adını vermiştim. Arkasındaki fikir, geminin ana silahlarından birini alıp onu taşınabilir ağır bir tabancaya çevirip rambolayabilmekti. Hem bir tetiği hem de kabzası vardı, ama belden ateşlenmesi için yapıldığından dürbünü yoktu. Tasarımı çoğu kişi için pek de kullanışlı değildi; tamamen benim kullanmam için yapılmıştı.

 

Tamamen dürüst olmak gerekirse, büyülü silah pek de orijinal değildi. İlk başladığım zaman gachadan kazandığım bir silahtan bir dizi konsept tasarımlar aldım ve onları daha büyük bir çapta uyguladım. Gerçi ateş gücü açısından ikisi arasındaki fark gün gibi ortadaydı. Daha büyük bir namluya sahip olması Kahou’ya büyük bir avantaj sağlıyordu. Her ne kadar acımasızca yok etme şeklinde olsa da, yer yüzünün şeklini değiştirebilecek yetideydi. Tek bir atışı bile yer şeklini değiştirebilirdi.

 

Silahı tamamen şarj etmek, Dev Deniz Canavarı’nın nefesi kadar güçlü bir atış atabilmeyi sağlıyordu. Normal şartlar altında, silahı tam olarak bunu yapacak şekilde ayarlardım. Lefi’nin yüzünden daha çok saf ateş gücüne odaklanmaya meyilli olmuştum. Ama bu sefer öyle yapmadım. Bu “tabanca,” her bir atışın gücünü sınırlayan bir mekanizmayla birlikte geliyordu; kafamda daha uzun, bitkin düşüren savaşları düşünerek yapmıştım. Gerçi, tam otomatik bir yaylım ateşine yakın bir şey yapamıyordu. Toplar ve tam otomatiklik pek birlikte olabilecek şeyler değiller. Sadece söylüyorum.

 

Yapabildiğim en iyi şey, kurduğum mekanizma namluya yüklediğim manayı iki kısma ayırmama izin verdiği için, arka arkaya iki atıştı. Manamı ince bir şekilde ayarlayabilmek için yaptığım onca eğitim sayesinde silahı tamamen şarj edebilmem için otuz saniyeye ihtiyacım vardı, ama bu dünyanın sonu da değildi. Onu ateş ateşleyeceğim zaman dikkatli düşünmem gerekecekti.

 

Ne yazık ki Kahou pek de verimli değildi. Manam tükenmeden sadece on atış yapabiliyordum ve bu, baştan dolu olduğunu varsayaraktı--ve sınırlayıcının açık olduğunu da. Yani, en azından kenarda tutup durduğum tüm mana potlarının nihayet işe yarayacağı bir şey bulmuştum.

 

Daha fazla kullanmak ve uzun vadede daha kullanışlı olması için bir tür büyü pili gibi birçok sayıda potansiyel geliştirme de düşünmüştüm. İkinci serisi üzerinde kesinlikle çalışıyordum, ama gerçekten herhangi bir ciddi plana koyulmadan önce birkaç test daha yapmam gerekiyordu.

 

En yeni silahımın merm tabanlı doğasından dolayı tahmin edeceğiniz üzere, bugün ön cephede olmayı planlamıyordum. Aslında onları desteklemeye ve büyük silahlardan biri olarak iş görmeye niyetliydim. Ama Enne’in surat asmasını da istemiyordum. Bunun hakkında hiçbir şey söylememişti. Hatta onu kullanmayacak oluşumun büyük bir sorun olmayacağı numarası yapmaya kalkmıştı, ama moralinin bozuk olduğunu kolaylıkla görebildiğimden pek de başka seçeneğim yoktu. Biliyor musunuz, düşündüm de Rir muhtemelen şu anda çok yorulmuştur. Enne’in gerçek vücudu yan tarafına bağlanmıştı ve üç kişi de sırtındaydı. Dostum... bu zor olmalı. Üzgünüm adamım, ama bununla başa çıkmak zorundasın. Seni bilmiyorum ama, ben Enne’i üzgün görmeyi hiç istemem.

Çevirmen Notu

[1] Asıl metinde Fallen Cat: Fallen sıfatı genelde Fallen Angel şeklinde kullanılır. Bu da cennetten kovulmuş melek anlamına gelir. Türkçede düşmüş melek şeklinde kullanımı olsa da pek bilinmediği için doğrudan cennetten kovulmuş diye çevirmek durumunda kaldım.

[2] Jojo’s Bizarre Adventure göndermesi.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-06 10:15:36
Seni bilmiyorum ama, ben Enne’i üzgün görmeyi hiç istemem. XD NE KADAR MAL bu adam biri bana söylesin
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-12-28 15:35:51
Öylesine yorum atıyorum hiç zevkim kalmadı bu aralar, tadım tuzum yok.
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2021-01-07 05:33:03
@ASİLZADE, japon seriler bazen böyle yapar reis
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-12-13 22:50:34
çeviri için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-12-13 21:54:43
Çeviri ve edit için teșekkürler.
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-12-13 21:24:37
Çeviri ve edit için teşekkürler.
Mesofoworld (90 puan) Üye
2020-12-13 15:53:32
çeviri ve edit için teşekkürler