Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

29 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1474 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 5

Yuki’nin Amacı: Model Yaratımı

Leila’nın bakışları batıyordu. Bize böyle bakmaya devam ederse ikimizi de delip geçecekmiş gibi soğuktu. Bunu kaldıramayınca bahane uydurmaya başladık. Ejder kız yorulduğunu ve yatmaya gideceğini söylerken, ben de büyü çalışmak ister gibi zindanın boş arazilerine doğru ilerledim.

 

Vardığımda derin bir nefes alıp ciğerlerimi temiz havayla doldurdum. Dolar dolmaz da iç çektim. Lefi’nin yüzüne nasıl bakacağımdan emin değildim. Aramızdaki ilişki cidden tuhaf bir hal almıştı.

 

Kontrolümü kaybettiğimi reddetmiyordum. Kanatları öyle büyüleyiciydi ki kendime hakim olmam gerektiğini unutmuştum. Açıkçası onlara dokunmak bağımlılık yapıyordu. Aşırı yüksek kaliteli şeyler insanları kendine çeker ve dikkatlerini makul sürelerden daha fazla tutabilirlerdi. Ve Lefi’nin kanatları da böyleydi. Kanatlarının arasında sadece parmaklarımı gezdirmek bile aklımı yerinden oynatmıştı. Yumuşaklığı ve pürüssüzlük hissi öyle bağımlılık yapıcıydı ki tehlikeli bir uyuşturucu olarak sınıflandırılmalıydı.

 

Yine de kontrolümü kaybetmem benim suçumdu.

 

Galiba bu çıkmazdan kurtulmanın en iyi yolu hiç olmamış gibi davranmaktı. Bunu büyük bir mesele haline getirmediğim sürece sıkıntı olmazdı. Sonuçta Illuna’nın kanımı emme olayında da aynı şeyi yapmıştım ve ondan da bir şekilde sıyrılmıştım. Hatta daha iyi bir şekilde çözülemez diyebilirdim. B-bir şey diyeyim mi? Muhtemelen Lefi de aynı şekilde düşünüyordu. Eğer birbirimizi kafaya bu kadar takarsak, birlikte yaşadığımız da düşünülürse, işler çok hızlı bir şekilde garipleşecek. Aynen. Doğru. Tabii ya. Hiçbir şey olmadı. Hiçbir şey.

 

Eğer Japon bir politikacı olsaydım, “büyütmediği her şey hakkında konuşmayı kesmeyen götelek” olarak tanınacağımdan emindim.

 

***

 

Bayağı bir zamanımı alsa da modumu değiştirip zihnimi daha verimli bir işe yönlendirebilirdim; zindanın yapabildikleri üzerine düşünmek gibi. Önceden ilginç bir özellik fark etmiştim ama henüz deneme fırsatı bulamamıştım. Bu Yaratıcı İnşaat denilen şey, istediğim odanın planlamasını yapabilmeme olanak sağlıyordu, tam da istediğim gibi. Bu özelliği sınırlayan tek şey onu tasarlamayı yapan kişiydi, yani bu durumda ben.

 

Nasıl işlediği hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Tek bildiğim, zindan yeteneği olarak bahsettiğim bu şeyin zindanın gizemli güçlerine dayanıyor olduğuydu.

 

Yetenek, kullanıcı dostu ve prtaik bir yetenekti ama tabii ki de zorlayıcı etmenleri de yok değildi. Parayı vermeden düdüğü çalamıyordun.

 

İlk büyük sıkıntısı çok aşırı derecede DP kullanmak gerektiğiydi. Tek bir kullanım için geçen geceki katliamdan kazandığım DP’nin üzerine daha da koymam gerekiyordu. Yani, zindanın kataloğundan seçeceğim en ucuz kalenin tuttuğundan on kat daha fazla paraya mal oluyordu. Neyse ki bedeli sabitti. Kale de yapsam köpek kulübesi de yapsam fark etmiyordu. İkisi de aynı paraya mal oluyordu.

 

İkinci büyük sıkıntı ise çok merhametsiz bir şeydi. Kadim büyüde olduğu gibi, yapmam gereken şeyi, en ince ayrıntısına kadar zihnimde canlandırmam gerekiyordu. Zihnimdeki imge yeterince açık değilse, istediğim şeyi yapamadan büyü bozulacaktı. Yani, nasıl gözükmesi gerektiğini bilmiyorsam kale yerine kale boyutlarında bir bok yığını da oluşabilirdi.

 

Son olarak da çalışabilmesi için manaya ihtiyacı olmasıydı. Gerekli olan büyü enerjisi miktarı yaratılacak şeyin büyüküğüyle orantılıydı. Bir köpek kulübesi az manaya ihtiyaç duyarken bir kale ise bambaşka bir hikayeydi. Miktarı hayal bile edemiyorum.

 

Her ne kadar Yaratıcı İnşaat kulağa kısıtlamalar ve gereksinimler deryası gibi gelse de, ben yine de kullanmaya değer olduğunu düşünüyordum. Maliyeti, en ucuz kaleden bir kat, en pahalı kaleden de üç kat daha ucuzdu.

 

En pahalı şeyi alabilmek için on yıllar boyunca para biriktirmem gerekirdi. Ömrümün bin yıldan uzun süre olduğunu düşünürsek benim için pek de uzun sayılacak bir süre değildi ama istemiyordum. O kadar bekleyecek sabrım yoktu. Yaratıcı İnşaata şans vermeden çok pahalı bir şey almanın benim için bir anlamı yoktu.

 

Daha da önemlisi, zindanın bu yeteneği sayesinde kaleyi istediğim gibi özelleştirebiliyordum---geri çeviremeyeceğim bir fırsat. Güzel bir şey yapıp yapamayacağımdan emin değildim ama zindan kataloğundaki seri üretim kaleler yerine kendi yarattığım kaleyi tercih ederdim.

 

Şahsen kafamda hem iç hem de dış kısmı aynı anda canlandırabilecek zihin gücüne sahip değildim. Alt tarafı bir amatördüm. Neyse ki Yaratıcı İnşaat önce dış tarafı tasarlayıp sonra iç tarafı tasarlamama izin verecek kadar esnekti, tabii ekstra maliyetle. Bu bence mükemmel bir özellikti. Bir Minecraft hastası olarak, dışarıyı önceden halledip içeriyi zamanla tasarlamayı becerebileceğimi biliyordum.

 

Tüm Minecraft hastaları temelde uzay büyüsü yapan büyücü sayılırlar.

 

Kafamda tam bir tasarım olmadığı için toprak büyüsüyle rastgele minyatür modeller yaparak istediğim şeyi bulmaya çalıştım. İnşaata hemen başlamayacaktım tabii ki. İlk adımım, DP kullanarak kendime araştırmak için referans materyaller almak olmuştu. Yani, eski dünyamdaki kalelerin 100 tane fotoğrafını almıştım.

 

Amacım, çok şaşalı bir şey yapmak olduğu için oyunlardan ekran görüntüleri bulmaya çalıştım ama ne yazık ki hiç bulamadım. Moralimi bozmamaya çalışıp işe koyuldum.

 

***

 

“Merhaba efendim, ne yapıyorsunuz acaba?”

 

Arkamdan yaklaşan Lyuu, meraklı gözlerle ayaklarımın dibindeki toprak kalelere bakıyordu. Elinde ıslak kıyafetlerin bulunduğu bir sepet tutuyordu. Görünüşe göre çamaşırları asmaya çıkmıştı.

 

“Oh, merhaba Lyuu.”

“Ne, vay be! Tüm bunları siz mi yaptınız efendim?”

 

“Evet.” umutusuz bir ses tonuyla sorusunu yanıtlayarak, yattığım çimenlikten doğrulup oturdum.

“Vay be! Bir şeyler yaratmakta cidden iyisiniz! Gerçekten güzel gözüküyorlar!”

“Sağ ol... Bunu duymak iyi geldi.”

“B-bir sorun mu var? Canınız sıkkın gibi.”

“Eh, yani...” yüzümü buruşturdum.

 

Harika bir kale yapacak kadar araştırma yaptım ve yeterli yeteneğe de sahibim. Hatta, bazı yarattıklarım hoşuma da gitmişti. Ama tam olarak tatmin olmuş değildim. Yarattığım kalelerin hiç biri yeterli değildi; en azından Anor Londo seviyesinde bir şey yapmak istiyordum. [1] Ama yapamıyordum. Ne yaparsam yapayım, onun kadar heybetli ve muhteşem bir şey yaratamıyordum. From Software tasarımcıları beni aşıyordu. [2]

 

Bir dakika, neden hemen pes ediyorum ki? Bununla alt tarafı iki saattir uğraşıyorum!

 

From Software’deki büyücüler benim böyle mızmızlandığımı görselerdi benimle dalga geçerlerdi. Muhtemelen monitörlerinin önünde, kan ağlayana kadar sürünüp, inşa etmeye ve modellemeye devam ettiler. Onların işlerini yapamamak çok normaldi. Onların binlerce saatine karşın sadece iki saatimi harcamıştım.

 

Onların standartlarını yakalamak tam bir salaklıktı.

 

Gerçi, bunun benim için o kadar uzun sürmeyeceğini biliyordum. Onların aksine, bir oyun motoru ya da üç boyutlu modelleme aracı falan kullanmıyordum. Yaptığım tek şey zihnimde bir kalenin imgesini oluşturmaktı.

 

Ve, Yaratıcılığın İblis Lordu olarak, kendimi zorlamaya devam ederek başarıya ulaşacaktım.

 

“Pekâlâ! Bir kere daha!”

 

Gözlerimi kapayıp istediğim kaleyi inşa etmeden önce kendimi tekrar daha cesaretlendirdim.

 

Hayal et. Hadi Yuki, bunu yapabilirsin. Yapman gereken tek şey hayal etmek.

 

Zihnimde oluşan kale kapkaraydı. Baştan aşağı, etrafındaki geceyle siyahın aynı tonuna boyanmıştı. Aşılması imkansızdı. Kapkara surlar, ona meydan okuyanların üzerine kabus gibi çöküyor, görkemli varlığıyla onları boyun eğmeye zorluyordu. Kapısı da güçlü ve sağlamdı. Bir ejderha saldırısının bile çizemeyeceği kadar kalındı. Ve bir dev geçerken üzerinde boşluk kalacak kadar da yüksekti. Duvarları keskin, sivri uçlu kulelerle süslü ve yerleşim alanı göz alabildiğine kadar uzanan kapkara köşklerden oluşuyordu.

 

Kalenin büyüklüğü anormaldi. Ve merkezinde, bir tapınak kadar heybetli bir saray ve etrafındakileri cüce gibi bırakacak kadar büyük bir saray vardı. Yapının camlarından, gecenin karanlığında belli belirsiz seçilecek kadar ışık yayan donuk ışıklar parlayacaktı. İzlemesi öyle keyifliydi ki tam bir fantazi evreninden kaçmış gibiydi. Ve korkutucu olmasına rağmen görenlerin yüreğine işleyecekti.

 

Yaratmak istediğim şey tam olarak buydu: görenlere korku, endişe ve tutkuyu hissettirecek, caydırıcı bir kale. Görenlere, kendini sadece küçük, değersiz hissettirecek değil, aynı zamanda onları görkeminden sersemletecek bir şey istiyordum.

 

Gerçek bir erkeğin inkar edemeyeceği bir idealdi.

 

İmgeyi zihnimde şekillendirdikten sonra, kadim büyümü aktifleştirdim ve toprağı hareket etmeye zorladım. Etrafımdaki toprak hareket edip emirlerime uymaya başladı.

 

Bir şeyin minyatür modelini yapmak normalde çok zordu. Anlamayı beceremediğim bir sürü adımı olan, karışık ve detaylı bir üretim süreci vardı. Ama kadim büyü, istediğim şeyi olabildiğince berrak bir şekilde zihnimde canlandırabildiğim sürece bu karmaşık süreçleri atlayıp cisimlendirebilmemi sağlıyordu.

 

Kalenin cisimlenmesi çok uzun sürmemişti.

 

“Ah, bu seferki hiç fena olmadı.”

 

Yarattığım kale, küçük olmasına rağmen bir muhteşem bir hissiyat uyandırıyordu. Güzeldi, şimdiden beni kendine çektiğini hissedebiliyordum. Ne yazık ki sadece topraktan yapılma olduğu için, kafamdaki koyu, siyah rengin aksine kahverengiydi ama yine de muhteşem gözüküyordu. Neredeyse gözlerimi yaşartacaktı.

 

“Vay canına efendim! Demin yaptığınız harika gözüküyor!”

“Evet. Bana göre de bayağı iyi oldu.”

 

Sonunda tatmin olmuş bir şekilde kafamı salladım. Tam olarak istediğim şey değildi. Birkaç küçük detay hala tam istediğim gibi değildi ama üzerinde çalışabileceğim kadar iyiydi. Artık sıfırdan başka bir konsept tasarlamama gerek kalmamıştı.

 

Motivasyonla dolmuştum; Yaratıcı İnşaat özelliğini kullanarak tasarımımı gerçeğe dönüştürmek için ilk denememi yapmak için daha fazla alıştırma yapma hissini tüm vücudumda hissediyordum.

 

“Pekala Lyuu, bunu izle! Daha da iyisini yapacağım!”

“D-daha da mı iyisi!? Hala yeterince iyi değil mi!?” Gözleri parlıyordu. “Vay be! Sabırsızlanıyorum!”

“Heh. Bana boşuna Yaratıcılığın İblis Lordu demiyorlar. İzle! Görkemimden gözlerin fal taşı gibi açılacak!”

 

Ve Lyuu benim alıştırmamı izlemeye dalmış ve çamaşırları tamamen unutmuştu.

Çevirmen Notu

[1] Daha önceden yazmıştım ama hatırlatmakta fayda var, Dark Souls oyunundaki güzel, dev kale.

[2] From Software. Dark Souls serisi, Sekiro, Bloodborne, vb. oyunların yapımcı firması.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-21 15:24:09
Bölüm için teşekkürler
Bayoku (55 puan) Üye
2021-07-04 14:46:21
Bölüm için teşekkürler 😀
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 15:46:41
Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-13 22:04:44
Elinize sağlık.
İbocan42 (61 puan) Üye
2020-06-18 11:56:28
soft ware büyücüleri ne ya ahshgdjalajd
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-05 22:58:40
Çeviri için teşekkürler
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-30 05:50:33
Çeviri için teşekkürler.