Kedi Olarak Geçirdiğim On Dört Yıl

23 Nisan 2020
Çeviri: CatInTranslation
Düzenleme: Birisi
1353 Görüntülenme
Bu bölümü 12 Kişi beğendi.

Ben... Bir sokak kedisiyim

Başlangıç ~ Ben... Bir sokak kedisiyim~

İrili ufaklı arabalar, çeşit çeşit insanlar geçip gitti.

Bulutlu gri gök sıcak ve nemliydi.

Nefesimi tuttum, üzerimdeki gri göğe baktım.

Rahatsız edici sesler yağmur gibi yağarken orada duruyordum. Ara sokağın birinde, yere atılmış çöp torbalarının arasında, soğuk betonun üzerinde.

Ne bir ailem ne bir evim oldu. Kendimi bildim bileli buradayım.

Yoğun bulutların bu kadar alçaldığını yedinci kere görüyorum.

Etrafımdaki olayları anlayacak kadar bilincim açıldığından beri, genç yaşıma rağmen, sokak kedisi olduğumu anlamıştım. Orta yaşlı, etine dolgun, balık satan hanımın öğle yemeğinden hemen sonra paylaştığı yiyecekler dışında hayatım anlamsız ve tekdüze geçiyordu.

Kadın balığı parçalayıp bana uzatırken "Yağmur yağacak gibi." dedi.

Dikkatlice ve yavaşça kafamı çıkardım. İnce kağıt tabağa atılmadan önce yağmuru düşündüm.

Çok, çok açtım.

Yemeğime doğru dikkatlice ilerlerken bulutlu yedi günü düşündüm. İki seferinde sağanak yağışlıydı. Karanlıkta her şey ölüm sessizliğine bürünmüşken yağmur, kara gökten acımasızca yağmıştı.

Yağmur can sıkıcı bir olaydı. Havanın soğuması da değildi tek sorun. Yatağım ıslanıyordu, ıslak vücudumla kıvrılıp dişimi sıkmaktan başka seçeneğim de yoktu.

"Dükkanı kapatmadan önce biraz daha getiririm."

Kadın tabağı almak için eğilirken hemen çöp poşetinin içine girdim.

İnsanlar etraftayken olabildiğince dikkatli davranıyorum. İlk kez bulutlu bir günle karşılaştığımda, hiçbir şey anlamadığım günlerdi, sayısız insanın aşağılamasına maruz kalmıştım. Hatta kimileri neredeyse vuracaktı.

Kadının yüzü yalnız bir ifadeye büründü ve işine döndü.

Kısa bir süre sonra "Taze balıklarım var!" diyen kadının sesi gelip geçen kalabalığa doğru yankılandı. Bir sürü insan ve araç geçip gidiyordu. Erkeklerin çoğu takım elbise giymişti. Deri ayakkabılarının kaldırımda çıkardığı ses rahatsız ediciydi.

Hep aynı suratı takınan insanlar yürüyordu. Ve de ürkütücü hızlarda ilerleyen soğuk, metal araçlar.

Önümde uzanan renksiz hayata hareketsizce bakarken, ne kadar da acımasız bir dünya, diye geçirdim içimden.

Her şeyden haberdarım. Hatırlamıyor olsam da metal araçların birinde buraya getirilip atıldığımdan eminim. Kimse bize söylemese de içgüdüsel olarak bileceğimiz şeylerden.

Olay şu ki farkındalığım sonradan oluşsa da içgüdülerim yüzünü dahi bilmediğim annemin karnından doğduğum anda devreye girdi.

Yaşadıklarımdan edindiğim tecrübe benliğime işlenmişti. "Kimseye inanma", "Kimseden bir şey bekleme", "Kendinden başka kimsen yok".

Bu durumu ne kadar kanıksadıysam da içimdeki kötümser ruh halinden kurtulamıyordum.

Mesela, son nefesimi verecek olsam nerede ya da nasıl olduğunun hiçbir önemi yoktu.

Hayatta kalmak için yemek yiyorum ve uyuyorum. Günün birinde bir yerlerde öleceğim.

Şu an için minik ve gencim. Kadının verdiği yiyeceği kabul etmekten başka şansım yok. Ancak biraz daha büyüdüğümde kendi yemeğimi kendim bulabileceğim. Büyüyebilmek için de burada kalmaktan başka seçeneğim yok.

Dişimi sıkıyorum. Hayatta kalmak için yiyorum.

Zaman zaman” gölgelerde saklanan ben” i fark edenler oluyor. Göz göze geldiğimizde küçülttüğüm hareketsiz bedenimle kaçamak bakışlar atıyorum.

Sırf meraktan inceliyorlar. Kadın gibi yemek getirmiyorlar. Kendilerinden daha aşağı, zavallı bir yaratıkla egolarını tatmin ediyorlar. Ne kadar da kabalar.

Bir süre sonra bulutlar dağılmaya başladı. Günün son ışıkları için yol açıyorlardı.

Rahatsız edici gürültüleri duyunca köşeme iyice sokuldum. Çöp poşetlerinin arasında olabildiğince gizlendim.

Günün bu saatlerinde insan yavruları geçmeye başlardı.

Çocuklar ürkünç varlıklardı. Sırf eğlence olsun diye bana saldırıyorlardı.

Benim gibi küçük bir yaratığı itip kakıyorlar. Hatta eğer şanssızsam bir şeylerle vurdukları bile oluyordu. "Yapmasanıza, zavallı şey" diyenler bile gelip geçerken lafın gelişi konuşurlardı. Gözlerinde hoşnut bir parıltı belirirdi.

Amanın, ne kadar da saçma.

İç geçirdim. Kendi ırkından olmadıkça insanların her istediğini yapmasına kim karar vermişti.

Evet, insan olmayabilirim ama yaşamak benim de hakkım.

Ben bir oyuncak değilim. Ben de varım, yaşamak için debeleniyorum.

"Of, acaba bu yaz tatilinde de bir sürü ödev verirler mi?"

"Muhtemelen. Geçen yaz da tonla ödev vermişlerdi zaten."

"Araştırma ödevleri de çok can sıkıcı oluyor."

"Eve gider gitmez başına otur o zaman."

Çocuklar kahkahaya boğulurken farklı farklı okul çantaları taşıyan yavru insanlar yanımdan geçip gitti.

Biraz sonra aynı üniformayı giymiş, daha büyük çocuklar geçti.

Farkına varmadan gökteki gri bulutlar dağılmış, yerini kızıllığa bırakmıştı. Demek akşam oluyordu.

Arabalar farlarını, binalar ışıklarını yakmıştı.

Biraz sonra kadın muhtemelen günün son yemeğini getirecekti.

Kıvrılmış halimi bozmadan kafamı kaldırıp kadının gelmesini bekledim.

Genç olabilirim ama aptal değilim.

Zaman zaman hala geçen insan yavruları vardı. Ancak durup da bana saldıracak cinsten değillerdi.

"Yandaki marketten yaş mama aldım. Al bakalım."

Öğle yemeğimi getiren kadın eğilip önüme teneke kutu koydu. Burnuma öğlen yediğimden çok daha leziz bir şeyin kokusu geldi. Gardımı indirmeden ilerledim ve tadına baktım.

Tek bir ısırıkla kendimden geçtim. Çok lezzetliydi.

Hayat felsefem yiyecek bulduğum zaman yemek üzerineydi. Tüm kutuyu hızlıca mideye indirecektim.

Kadın çömelmiş beni izliyordu. Tüm kutuyu nefes bile almadan ağzıma doldurdum. Etrafa saçılmış parçalar vardı ama önemli değildi. Sonradan temizleyebilirdim.

Tam o sırada kadının arkasından bir adam yanaştı. Aniden durdu ve benim olduğum tarafa baktı.

Kim olduğunu anlamak için şöyle bir baktım. Gözlüklü bir adamdı. Üzerinde eğreti duran komik bir takım elbise giyiyordu.

Takım elbisenin içine giydiği beyaz gömlek kırışmıştı. Gömleği pantolondan yer yer çıkmıştı. Kravat takmıyordu, son düğmesini iliklememişti. Geniş burunlu kahverengi, deri ayakkabı giyiyordu. Elinde kahverengi bir zarf tutuyordu.

Yemeği bırakıp tehditkar bir bakış atıım.

Nasılsa adamla aramda kadın duruyordu. Kadın burada olduğu sürece kimse zarar veremezdi, diye düşünüp yemeğime devam ettim.

"Merhaba."

Adam kadına selam verdi.

İrkilen kadın arkasına döndü. Kim olduğunu görünce rahatladı ve gülümsemeye başladı.

"Amanın, Itou-san. Yayınevine mi gittiniz bugün?"

"Evet, senaryo işleri işte."

Itou adlı adam cevap verirken neşeyle gülümsüyordu.

Erkek bir insan için sesi tizdi. Konservenin dibindeki yiyeceğe ulaşabilmek için kafamı gömdüm.

"Ne kadar da sevimli bir kara kedi." dedi adam. Kadın da bana bakmaya başladı.

"Değil mi. Ancak sahiplenecek kimsesi yok anlaşılan."

"...Bir sokak kedisi demek..." diyen adam derin bir iç çekti.

Konservenin dibinde kalan artıkları temizlemekle meşguldüm.

"Yaklaşık iki haftadır burada. Başlangıçta beş yavru vardı. Bu siyah yavru dışında hepsi sahiplenildi. Kedilerin annesine bakan kişi doğum sonrasında yavrulara bakamayınca buraya atmış olsa gerek. Nasıl vicdansız insanlar var.

"Duyduğum kadarıyla marketteki amca bir kedi sahiplenmiş. Doğru mu?"

"Evet. Yamada-san müstakil evde yaşıyor. Bu yüzden kedi bakabiliyor. Benim evim de müstakil ama köpeğim olduğundan..."

Bir şey kalmamış konserveyi yalarken aynı anneden doğduğumuz, hiç tanışmadığım kardeşlerimin sıcak yuvalarının olduğunu duyunca içimi tuhaf ama bir o kadar da rahatlatıcı bir his kapladı.

Demek benim gibi umursamaz biri dahi böyle şeyler hissedebiliyordu.

Konserveyi bırakıp patimi kullanarak yüzümü temizlemeye başladım. Kadın yavaşça kafamı okşadı. Dokunulmaktan hiç haz etmesem de yemek getirdiği için nezaketen sesimi çıkarmadım.

"Minik pisi pisi, beğendin mi yemeğini?"

Kadın nazikçe sorduğundan ben de cevap verdim. 'Çok lezzetliydi'

Muhtemelen cümlem kadının kulağında anlaşılmaz bir "miyav"dı.

Kedi olarak öyle ayrı bir sevimliliğim yoktu.

"Sütten kesilmiş anladığım kadarıyla."

"Evet, öyle. Yamada-san'ın eşinden duyduğuma göre sütle beslemiş bir süre. Sütle beslendikleri dönem bayağı iş çıkıyor değil mi?"

"Evet. Kedi yavruları için özel üretilmiş biberonlarla beslemek gerekiyor."

"Amanın, Itou-san. Hiç kedi beslediniz mi?"

"Evlenmeden önce kız kardeşim kedi sahiplenmişti. Üniversite tatillerinde bakması benim başıma kalıyordu."

"Öyle mi?"

Kadının gözleri şaşırmış gibi irice açılmıştı. "Hadi bakalım." deyip ayaklandı.

Çöp torbalarının arasına gizledim. Eğilip kadın ve adamın hareketlerini takip etmeye başladım. Kadın Itou adındaki adama veda babında bir iki kelime edip gitti. Adam eğilip kadını selamladı.

Ansızın adam dönüp bana baktı.

İyici büzülüp uyarırcasına dik dik baktım.

Adamın gözlüklerinin ardındaki bakışları hüzünlendi, gözlerini kıstı.

"Görüşürüz."

'Görüşürüz, ya da her neyse, insan' diye cevap verdim. Çöplerin arasında kayboldum. Vücudumu tostoparlak yaptım.

İnsanların hepsinden nefret ediyorum.

Sırf egolarınızı tatmin edeceksiniz diye elinizde oyuncak olmayacağım, diye düşünürken gözlerimi kapattım.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Weed (1 puan) Üye
2020-07-11 08:21:57
çok tatlı
FullmetalMerve (10 puan) Üye
2020-05-28 12:36:24
Kedi almak istiyorum
Nefret5335 (31 puan) Üye
2020-06-12 23:57:37
@FullmetalMerve, aldjnmi
MhmtSnmz (70 puan) Üye
2020-04-28 17:11:25
Bir hayvanın bakış açısı, özgün fikir, elinize sağlık
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-04-26 20:40:37
Buram buram ....
ARS (1843 puan) Üye
2020-04-25 15:04:28
Acıdım ya. Bölüm için teşekkürler.