Theoden

09 Mart 2020
Çeviri: 177
Düzenleme: AntiYasuo
547 Görüntülenme
Bu bölümü 2 Kişi beğendi.

Toplantı Başlıyor

Dragut en azından tüm bunları nasıl bildiğini öğrenmek istiyordu.

“ Peki nasıl bu kadar şey hakkında bilgi sahibisin Seyduna? “

“ Bunu özetle, dış dünyaya kapılarımızı kapatmış olmaya borçluyuz. Durum yüz yıllardır böyle ve bu sayede, bilgileri gelecek kuşaklara aktarabildik. “

Dragut daha fazla konuşmanın gereksiz olduğunu düşündü. Zira kıtaya hakim olana kadar daha fazlasını öğrenemeyeceğine ikna olmuştu. En azından planlarında bir değişiklik yapmasına gerek yoktu.

“ Dediğin gibi olsun Seyduna. Zaikanı başıbozuk kıtası yaptığımda tekrar buraya geleceğim. Tüm kıta başı bozuk kontrolündeyken, bu uyuşturup, köleleştirme sistemiyle devam etmekte ısrarcı olursan, Seydunayı da başıbozuk topraklarına katacağım. “

“ Anlattıklarımdan sonra Seyduna’nın yaşanılacak en güzel yerlerden birisi olduğunu düşüneceksin başıbozuk serdarı ama sorun değil. Tüm kıtayı alabilirsen, krallığım için tehdit oluşturmanı umursamayacağım. “

Dragut, bu cümleyi aklına kazımıştı. Kıtayı fethettiğinde Sabbat’a tek bir kelimesini bile değiştirmeden hatırlatmayı düşünerek, saraydan ayrılmak üzere yola çıktı ancak birkaç adım sonra bir şey unutmuş gibi duraksadı.

“ Senden bir şey isteyebilir miyim Seyduna? “

“ Bilgi dışında bir şeyse seve seve… “

“ Cennet bahçesine yirmi yaşının altındaki hiçbir kızı sokma. “

“ Üzgünüm ama erkeklerin arzuları sapkınca olabiliyor. Bu yüzden cennette böyle kriterlerimiz yoktur. Ne arzulanırsa o var olur. “

Dragut tiksinmiş bir yüz ifadesiyle yere tükürdü.

“ Zamanı geldiğinde seni o cennette huri yapacağım. Eminim biraz yaft ve makyaj hilesiyle bir erkeğin arzuladığı kadınlara benzeyebilirsin. “

Dragut, Sabbat’ın tepkisini beklemeden hızlı adımlarla dışarı çıktı. Ragnossa hala baygındı ve Castro biraz daha kendine gelmiş görünüyordu. Castro bahsettiği kadın hakkında tek bir cümle bile kurmadı ve Ragnossa’yı omuzlayıp Dragut’u izledi.

‘ Bunca yolu boşa geldik. Ragnossa ve Castro herhangi bir genelevde de aynı işi görürlerdi. ‘

Seyduna’nın giriş kapısına kadar yürümeyi düşünüyordu Dragut. Efsanesi ve Seyduna Sabbat’a fütursuzca savurduğu tehdidi halkın kulağına gitmişti bile ve bunu kaldıramayan Milliyetçi bir Seydunalı öfkeyle Dragut’a sinsice saldırmaya yeltenmişti. Oldukça profesyönel ve hızlı bir şekilde, arkasından bir hançerle saldırmayı denemişti ancak başarılı olamamıştı.

Castro onu bileğinden yakalayıp, elindeki hançer fedainin kendi avucunu delene kadar adamın elini kendi avucunun içinde sıkmaya devam etti. Adam muhtemelen cesaret verici bir şeyler kullanmıştı ve parmakları kırılıp, avucu kesilmiş olmasına rağmen bağırmıyordu bile. Kanlanmış gözleriyle hesap sormaya çalışıyordu hala.

“ Sen kim oluyorsun da Seydunamızı tehdit edebiliyorsun? Hem de kendi sarayında hadsiz köpe… “

Adamın ne söyleyeceği anlaşılmış olsa da, Castro herifin dilini yakalayıp cümlesini tamamlamasına izin vermemişti. İşaret parmağıyla baş parmağının arasında tutuyordu fedainin dilini.

“ Koparayım mı itin dilini serdarım? “

“ Uyuşmuş zihninin söylediklerinden, masum bedenini sorumlu tutma Castro. Bırak o zavallıyı. “

Castro adamı bıraktı ancak masumca bırakmaktan ziyade, sert bir şekilde bir binaya fırlatmıştı. Adam çarptığı duvardan adeta kayarak yere düştüğünde, birkaç kemiği kırılmış olmalıydı. Dragut, etrafındaki kimi hayranlıkla, kimiyse nefretle bakan insanlara dönüp devam etti.

“ Bu adamı gebertsem de kralınızın umurunda olmazdı ama kendi fikirlerine dahi sahip olamayan, bir işe kalkışırken uyuşturucu otlardan medet uman bir adam öldürmeye dahi değmez. Kralınızı tehdit etmedim. Sadece buradaki bazı yanlışları gördüm ve tekrar kıtanın Fatihi olarak geldiğimde bu yanlışlar değişmezse, yapacaklarımı söyledim. Siz kendinizi düşünmüyor olabilirsiniz ancak kabuğunuzdan çıkamamış siz zavallıları ben düşünüyorum ve zamanı geldiğinde hepinizi özgürleştireceğim. “

Dragut pelerinini sürüyerek birkaç adım attı ve zıplamaya hazırlandı. Zira Köklu çoktan tepelerinde daireler çizmeye başlamıştı. Halkın şaşkın bakışları arasında tek hamlede Köklu’nun üzerine zıplamayı düşünüyordu ki omuzunda bir el hissetti. Arkasını döndüğünde Büyük Dai Zerare’yi gördü. Kadın fısıldayarak konuşuyordu.

“ Ben de sizinle gelmek istiyorum Aziz Dragut. Cariyelerle farkı kalmamış bir Büyük Daiyi sarayında barındırmayacağını söyledi Seyduna Sabbat. Gelmeme izin verirseniz faydalı bilgiler vereceğimden eminim. Arkanızda bırakırsanız da yarın doğacak güneşi göremeyeceğimi bilin. “

“ Gidecek bir yerin yoksa başka bir şeye ihtiyacın da yok. Başıbozuklar kimsesizlerin ailesidir. “

O zaman Dragut’un gözüne birkaç saat önce karşılaştığı çocuk çarptı. Bu çocuğun da geleceği tıpkı diğerleri gibiydi. Bu yüzden Dragut onun bu hayata devam etmesini istemiyordu.

“ Oooo Mirliva Sedaru da buradaymış. Ona sormadan doğrudan evet diyemem üzgünüm Zerare. Ne diyorsunuz Mirlivam bu kadından bir başıbozuk olur mu? “

Sedaru yine etrafına neşe saçıyordu. Çocuğun yüzüne bakmak bile gülümsemek için bir sebep veriyordu.

“ Olur ama bu iri amcaya da soralım. Güçlü birine benziyor. “

Castro açık havanın ve deminki fedaiye muamelesinin sayesinde iyiden iyiye kendine gelmişti ve Dragut’un yapmaya çalıştığı şeyi anlamıştı.

“ Benim bir şartım var Serdarım. “

“ Hmm nedir ? “

“ Kardeşi de gelirse olur. Hem genç bir kadının başına bir erkek lazım değil mi? “

“ Doğru söylüyorsun Başbozuk Castro. O zaman şartımız belli kardeşin de gelirse olur. “

Zerare’nin gözlerinin içi gülmeye başlamıştı. Zira Sedaru’nun yük olacağını düşündüğünden, onu götürmeyi teklif etmemişti ama şimdi gözü arkada kalmadan buradan ayrılabilirdi. Ayrılmadan önce sadece Dragut ve Castro’nun duyabileceği şekilde fısıldadı.

“ Cennet bahçesinde seni gören kızların hepsi tekrar gelişini bekleyeceklerdir. Artık Seyduna’nın kölelerinin umudusun Serdar Dragut. “

“ Geri geleceğim ve tüm yaşadıklarını unutacak bir hayat bahşedeceğim onlara merak etme “

Dragut bir geçit açarak Saderu’nun arkasında bitip, hiç beklemediği bir anda onu sırtına aldı ve sıçradı.

“ Gidiyoruz Mirliva Saderu… “

“ Gidelim serdarım ki ki ki “

Köklu’nun üzerine bindiklerinde ancak akıl edebilmişti Dragut. Zira Zerare ve çocuğun elinde bir çanta falan yoktu.

“ Siz eşyalarınızı almayacak mısınız? “

“ Eşya mı? Bizler kendimiz eşyayız. Seydunadaki her şey Sabbat’ın malıdır. Üzerimizdeki kıyafetleri bırakmamızı istemediğine bile şükrediyoruz. “

“ Toplantı yapacağımız şehre vardığımızda, ihtiyaçlarınızı hallederiz. “

İki saatlik bir uçuşun ardından belirlenen şehre ulaşmıştı Dragut ve yanındakiler. Dragut oyalanmadan, herkesin toplantı odasında toplanmasını istediğinden, kısa süre içerisinde onlarca başıbozuk komutanı odada toplanmışlardı. Dragut ilk kez gördüğü bir yüzle karşılaşınca şaşkınlığını gizlemedi.

“ Sende kimsin? Miralay üniforması giyiyorsun ama senin gibi bir Miralayımın olduğunu hatırlamıyorum ben. “

“ Atamamı siz yapmadınız efendim. “

“ Kim yaptı peki? Başka serdar var da haberim mi yok? “

Kısa süreli korku ve sessizliğin ardından, önce kapı gıcırdadı ardından da sessizliği bozan şangır şungur birbirine çarpan metal sesleri olmuştu. Koyu renk tenli, simsiyah saçlara ve gözlere sahip, kirli sakallı, karışık saçlı, üzerinde deri bir post duran boynunda onlarca kez dönen zincirin şangırdama sesleri her adım attığında yankılanan bir adam içeriye girmişti. Birkaç adım attıktan sonra, oturmuş vaziyette olan Dragut’un tepesine dikilip konuştu.

“ Ben verdim Miralay rütbesini bir sorun mu var ihtiyar? “

Dragut’un bakışlarındaki sertlik halen mevcuttu ve bu durum masadakileri endişelendirmeye başlamıştı. Yüzünü havaya kaldırdı ve yeni gelen adamla göz göze geldi.

“ Ne hadle bunu yaptın peki? Ölüm Meleği Adal? “

“ İhtiyar patronum, birliğimdeki atamaları Miliva sınıfına kadar yapabileceğimi söylemişti ve o ihtiyarla bir yıldan uzun süredir görüşemedik. Bu yüzden de William’ı ihtiyaç durumunda Miralay yaptım. “

Dragut öfkeli bakışlarını koruyarak yerinden kalktı ve tepesindeki herife sert bir omuz atarak, Miralay’ın karşısında durdu. Adal ve Dragut özlerini kısmen salmışlardı ve ortamın gerginleştiğini fark eden taze Miralay buna kendisi sebep olduğu için ürkmeye başlamıştı. Zira özler korkunç seviyedeydi ve ayakta durmakta dahi zorlanıyordu.

“ Adın nedir Miralay? “

“ Miralay William efendim. “

“ Ben kendi atamadığım adamlara güvenmem William. Seni bir teste tabii tutacağım. “

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar