Theoden

14 Mart 2020
Çeviri: 200
Düzenleme: AntiYasuo
581 Görüntülenme
Bu bölümü 2 Kişi beğendi.

Mareşal vs İntikamın Kırbacı

Jeo’nun savaşı hiç hesaplandığı gibi gitmemişti. Mareşal Sezar ile eşleşmesi gerekirken, Büyük Amiral Henry bir kez daha karşısına çıkmıştı ve Jeo kıl payı kazanmayı başarmış olsa da özü beşte birine kadar düşmüş ve savaşacak takati kalmamıştı. Tüm bunların yanında Henry, Sezar tarafından kurtarılmıştı ve muhtemelen bir süre sonra iyileşip tekrar başlarına bela olacaktı.

Sezar kötü gidişatın farkında olduğundan, Dragut’u daha fazla beklememeye karar vermişti ve bir an önce savaşı bitirmeyi düşünüyordu. İlk katledeceği isim ise güç bela ayakta durabilen Jeo idi ve onu hedef alarak ilerlerken cümlesini kurmuştu Sezar.

“ Henry’e karşı bile kazanabileceğini bilmiyordum İntikamın Kılıcı, beni şaşırttığını itiraf etmeliyim ama artık sıkıldım ve Dragut’un burada olduğundan da şüphelenmeye başladım. Bu yüzden savaşa dahil olacağım ve ilk kurbanım olarak da kimi seçtim tahmin et ha ha ha… Kendi silahınla vurulmak nasılmış lütfen anlat bana Jeo. “

Jeo tebessüm ederek cevaplayacaktı, duruşunu bozmamaya çalışsa da vücudunda ağır yaralar açılmıştı ve ayakta durmanın dahi kendisine acı verdiği her halinden belli oluyordu.

“ Kaypak bir adam olduğunu tahmin etmiştim Sezar ama bu kadar karaktersiz olmanı beklemiyordum. Yani sen de beni şaşırtmayı başardın. Kendi silahımla vurulmayı sorun etmeyeceğime emin olabilirsin ancak madem aynı yaftla savaşacağız, tüm gücümde olabilmeyi dilerdim. “

Sezar’ın daha fazla konuşarak zaman kaybetmeye niyeti yok gibiydi. Daha ziyade bir an önce Jeo’yu öldürüp diğerlerine geçmek istiyordu ve bu yüzden de bir an önce yaftını kullanmaya karar vermişti. Beline dolanmış, ucunda bir hançer olan zincirini çıkarıp birkaç kez havada döndürdükten sonra konuşmuştu Sezar.

“ Yaft Kopyalama Sanatı-Madde Yönetimi-Hacimsel Artış “

Sezar’ın zinciri süratle uzuyor, Jeoya doğru ilerlerken önündeki havayı dahi kestiği anlaşılabiliyordu. Jeo’nun yaftını kopyalamış olmasına rağmen onunkinden çok daha hızlı ve güçlü görünüyordu Sezar’ın yaftı.

Jeo bu saldırıyı karşılayamayacağının farkına varmıştı ve zincir kendi etrafında dönerek ilerlerken, nasıl savuşturacağını da hesaplayamıyordu. Zaten özü fazlasıyla azalmıştı ve bir mareşalin saldırısını ne karşılayabilecek, ne de ondan kaçınabilecek gücü bedeninde hissetmiyordu Jeo. Bedenini çekebildiği kadar kenara çekmiş olsa da hançerin sağ koluna dokunup sağlam bir kesik atmasına engel olamamıştı ve zincir de tam o kesiğin üzerine dolanmıştı.

Zincirin yaranın üzerine dolaşmasının tesadüf olmayışı kısa süre içerisinde anlaşılacaktı zira Sezar zincirini bir yandan sıkarken, bir taraftan da Jeo’ya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştı.

“ Önce kolunu koparacağım Jeo, ardından diğer kolunu ve bacaklarını. Eğer Dragut buradaysa, yardıma gelecektir ve eğer burada değilse, diğerlerini de aynı şekilde öldüreceğim. “

Jeo dişlerini sıkmaktan öteye gidemiyordu. Boşta olan eliyle zinciri tutmuş olsa da gücü onu açmaya yetmiyordu ve zincir git gide sıkılaşmışken, derisini kesmesini izlemek zorunda kalmıştı. Karşılık veremiyor ve adeta bir antreman oyuncağı gibi, Mareşal’in kendisiyle oynamasına izin veriyordu.

“ Bu halde olduğum için dua et ve bir an önce öldür beni Sezar. Eğer sen oynarken bir mucize olur da hayatta kalırsam, eğer bir uzvum eksik halde Attila’nın karşısına çıkarsam, eğer bu abim Rohan’ın kulağına giderse… Bence bir an önce öldür beni Sezar, oynamadan bir savaşçıya yaraşır şekilde. “

Sezar bile bu ihtimalleri düşünmek istemiyordu zira mareşali bile ürküten adamlardan bahsetmişti Jeo ancak kararından vaz geçmek gibi de bir niyeti yoktu ve zinciri sıkmaya devam ediyordu. Jeo’nun tam yanına geldikten sonra zinciri Jeo’nun koluna yakın olan dip kısımlarından tutmuştu ve o şekildeyken sıkıştırmaya devam etmeye koyulmuştu. Jeo diğer eliyle halen kendini savunmaya çalışıyor ancak gücü yetmiyordu..

Bir dakikalık mücadelenin ardından zincir birkaç santim kadar içeriye girmiş ve neredeyse Jeo’nun kemiğine ulaşmak üzereydi ve artık Jeo acıya katlanamayıp çığlıklar atmaya başlamıştı. Son bir hamle yapacaktı Sezar ve ardından da söylediği gibi diğer uzuvlara geçecekti.

“ Mareşal seviyesinin bambaşka olduğunu bilmeliydin intikamın kırbacı. Sonrasında gelecek kim olursa olsun umurumda değil. Burada öleceksin. Hıaaaaaaaaaaaaaa “

Mareşal sözünü bitirdiğinde gücünü saldığını gösterecek şekilde bağırmışken, Jeo ise çektiği acının boyutlarını anlatan bir çığlık atmıştı. İki adam da bağırıyorlardı ancak zincir kemiğe dokunmuştu ve burada kaybettiği için acıdan çığlık atan tek bir kişi görünüyordu, diğerinin çığlığıysa muzaffer edasındaydı. Kemiğin çatlama sesi duyulmuştu ve bambaşka seviye de hissettiren acısı da belirginleşmişti.

Jeo’nun artık çığlık atmak için dahi takati kalmamıştı ve uslanmaz adam, ehlileştirilmeye çalışılan bir hayvan gibi yavaş yavaş uysallaşmış görünüyordu. Sonucu kabullenmişti Jeo, burada ölecek, hayatta kalmayı başarsa bile artık tek kollu bir adam olarak yaşamak zorunda kalacaktı. Gözlerini kapatmış tüm bunları düşünürken, halen refleks olarak zincirden kurtulmaya çalışan elinin üzerinde bir sıcaklık hissettikten hemen sonra o elinin boşa çıktığını fark etmişti.

Yani zincir kemiğini koparmak üzereyken bir anda boşa çıkmıştı. Gözlerini açtığında zincirin koptuğunu ve kopan uçların üzerinde mavi bir alevin halen yanmakta olduğunu görmüştü Jeo. Zinciri çıkarıp fırlattıktan sonra, durduğu yerde dahi dayanılmaz bir acıya sebep olan kolunu diğer eliyle tutup etrafını süzmeye başlamış Jeo ve çok geçmeden, kendisine yardım edenin Köklu olduğunu anlamıştı. Köklu bir aydakar ve bir de alev kanatlı şahinle mücadele ederken, oldukça güç durumda olmasına rağmen Jeo’nun durumunu görmüş ve mavi efsun aleviyle ona yardım edebilmişti.

Jeo’nun gözleri acıdan ve duygularının etkisiyle dolmuşken Mareşal’in sesini duydu. Zincirin kopmasının etkisiyle birkaç metre ileriye gitmiş olsa da tek bir çizik dahi almamıştı ki zaten Köklu’nun alevinin hedefinde Mareşal olmadığından bu durum gayet sıradandı. Jeo’ya doğru tekrar yaklaşırken, Jeo yıllar önce, abisinin tutsak olduğu gün, Bratina da yaşadığı korkuya benzer duygular içerisindeydi. Kaybedeceğini biliyor ama bu kadar tükenmiş ve yaralı haldeyken elinden bir şey gelmiyordu.

“ Olacakları geciktirmeye çalışmak ne kadar da acizce. Sonunu kabullen ve bir an önce bitirmeme izin ver Jeo, yoksa çektiğin acı kat be kat artacak. Yaft Kopyalama Sanatı-Beden Dönüşümü-Kılıç Parmaklar.”

Mareşalin bu yaftın adını söylemesinin ardından, tırnaklarının her biri ince birer kılıç gibi metalleşip, uzamışlardı ki Mareşal bu kılıçlarıyla Jeo’nın birkaç uzvunu aynı anda kesmek üzere bir kez daha ilerliyor olsa da bu kez Jeo’nun önünde duran Kıyım’ın taşıyıcısını görmüştü.

“ Bir velet tarafından kurtarılmayı sorun etmeyeceksin demek Jeoriweith, madem öyle ben de ikinizi aynı anda gebertirim olur biter. “

Turgan özgüvenli bir şekilde Jeo’nun önünde duruyor olsa da hem Dumrul’un Vladimir karşısında, hem de Köklu’nun iki efsanevi yaratığı birden karşısına almışken, feci şekilde kaybettiklerini görebiliyordu ve bir an önce Mareşali yenip, diğerlerine yardım etmeyi planlıyordu.

“ Yapamayacağın şeyleri söyleyip durma onursuzların lideri, Ben ki senin orgeneralini uykumdayken dahi yenebildim, ben ki kaybeden tüm yoldaşlarımı tek başıma kurtarabildim, ben ki hepinizin tepesindeyim ve sizi ezerken yorulacağımı bile sanmıyorum aşağılık, güçsüzler ordusu. Bir an önce yenilin ve gücüme biad edin. “

Turgan her zamankinden farklı konuşuyordu ve savaşın etkisinden olsa gerek, görüntüsü dahi farklıydı. Gözleri ateşliydi ancak bu ateş arzusundan değil, kendini üstün görüşünden gelen kibir dolu bir ateşti. En zor koşullarda bile korumayı başardığı, yüzündeki gülümsemesi çoktan kaybolmuştu ve lanetten dolayı gözlerinin etrafındaki tuhaf sembol belirdiğinde bile bu kadar kendinden farklı görünmemişti Turgan.

Mareşal Turgan’ın gücünün farkında olmasına rağmen ona karşı kazanacağını düşünüyordu ve imparatorluğun çok istediği o silah tam karşısında duruyorken, kaybetme gibi bir lüksünün olmadığının da farkındaydı. Hızlı ve emin adımlarla Turgana doğru ilerlemiş ve Turgan ile arasında beş metre kala sıçramıştı Mareşal. Turgan da onunla aynı anda sıçramış ve iki beden tam ortada karşılaşmışlardı. Sezar tırnaklarının tamamını savurmuş ve Turgan da kıyım ile karşılamıştı.

Silahların çarpışmasının ardından beklenen olmamış ve bu kez kıyım, mareşalin yaftını sona erdiremediği gibi muhtemelen bedensel güçten kaynaklanan farktan dolayı da Mareşal tek bir santim bile geriye gitmemişken, Turgan arkasında kalan Jeo’ya da çarparak onlarca metre geriye yuvarlanmıştı.

Sürüklenmenin etkisiyle toz toprak içinde kalmışlar ve bedenlerinde bazı yaralar oluşmuştu Turgan-Jeo ikilisinin. Jeo acıyla kolunu sabit tutmaya çalışıyorken, Turgan darbenin güçlü etkisine ayağa kalkmış ve öfkeyle Mareşale doğru tekrardan ilerlemeye başlamıştı.

“ Yaftımı bile kullanmamışken kendini bir halt sanma Mareşal, ben üstün olanım ve seni tek bir darbeyle gebertip, diğerlerine geçeceğim. Tabiatın Görkemli Kükreyişi- Yıldırım Saltanatı. “

Mareşal Turgan’ın bu yaftı kullanabildiğini daha önce duymuştu ve Attila’nın “Tanrı Kalkanı “ yaftıyla bundan sağ çıkabildiğini de bizzat Tümgeneral Galenden dinlemişti. Bu yüzden de Attila’yı yaparken gördüğü ve halen kopyalayabildiği o yaftı uygulamaya karar vermişti ancak buna gerek kalmayacaktı.

.

.

.

“ Neden ortaya çıkmadın yıldırım bulutu? Yaftımı çağırdım ve ben çağırdığımda gerçekleşmek zorundasın. Tabiat’ın Görkemli Kükreyişi- Yıldırım Bulutu “

Turgan yaftının adını söylemesine rağmen hiçbir şey hissetmiyordu ve yaftı ortaya çıkmıyordu. Bir hata yaptığına ihtimal dahi vermiyor olsa da heybesindeki yaft kitabını açıp ve sembolleri kontrol etmeye karar vermişti.

Kitabı açmıştı ki bir şeylerin ters gittiğini o zaman fark etmişti Turgan. Ne deprem yaftının ne de yıldırım yaftının olduğu sayfalar da daha önce olan semboller görünmüyordu. Turgan’ın öfkesi daha da katlanmıştı ve sinirden hözleri yaşarmış, dudakları titrerken, umutsuz ama kararlı bir yüz ifadesiyle bir cümle daha söyleyebilmişti.

“ Bunu bana yapma aptal kitap, sen bana özel bir kitapsın ve 16 yıl boyunca yaşadığım eski halime dönmeye niyetim yok. Sembollerin hepsini ezbere biliyorum, Tabiat’ın Görkemli Kükreyişi- Yıldırım Bulutu “

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Redafornv2 (1278 puan) Üye
2020-03-14 23:59:13
Haydaaa... Kitap bile Turgan i istemiyo artik:( Umarim Nyu bir sekilde olur turganda Ducia ile evlenir de bi azrak Krali dogar
acolophotro (39 puan) Yazar
2020-03-15 16:21:02
@Redafornv2, Nyuya bir şans ver üstadım. Takılma ona bu kadar =) Lütfen Nyu ile Turgan bir kez daha baş başa kaldıklarındaki uzunca bölümü okuduktan sonra tekrar belirt fikrini ki en kısa sürede oraya kadar yüklemeye çalışacağım. Yorum için teşekkürler=)