Theoden

17 Mart 2020
Çeviri: 205
Düzenleme: AntiYasuo
510 Görüntülenme
Bu bölümü 2 Kişi beğendi.

Dragut'un Son Savaşı

Mareşal Sezar’ın alev sağanağı düştüğü her yerde toprağı delip, gözle görülemeyecek kadar derine kadar ilerlemeye devam ediyordu ve bununla da kalmayıp dokunduğu toprakta kendi çapından daha geniş çaplı oluşturduğu çukurun ilk dokunduğu noktasında da uzun süre yanmaya devam ediyordu. Henüz kimseye isabet etmemiş olsa da, savaş alanının her yerinden beyaz alevler yükseliyordu ve havayı ziyadesiyle ısıtmıştı.

Gökten yağan alevlerin sonu gelmeyecek gibi görünüyorken, aynı alevlerle kollarını sarmış olan Mareşal, bu haliyle Dragut’u peşlemeye, Dragut ise sadece kaçmaya devam ediyordu.

“ Biraz daha bu durum devam ederse tüm bölge ve dolayısıyla mağlup edilmiş yoldaşların alevlerime hedef olup can verecekler. Yine de kaçmaya devam etmekte ısrarcı mısın Dragut? “

“ Tek birinin bile zarar görmeyeceğine emin olabilirsin mareşal, Boyut geçişi “ 

“ Madem öyle senin yöntemlerinle oynayalım, Yaft kopyalama sanatı-boyut geçişi “ 

İşte bu durum Dragut için şaşırtıcıydı, kendi bulduğu ve kendisi dışında sadece Başbozuk Adal’ın kullanabildiği boyut geçişini mareşal tek seferde kullanabilmeyi başarmışı ve Dragut’un hemen arkasında açılan kapıdan çıkar çıkmaz, beyaz alevlerini bir kez daha savunmuştu. 

Dragut bir başka kapı açarak kaçınmayı başarmış olsa da alev sağanağı da devam ediyordu ve her geçen saniye aleyhlerine işliyor gibi görünüyordu. Bir alev parçasının Turgan’ın üzerine sıçradığını görmüştü Dragut ancak koruyucu aydakarı umursamaz bir şekilde kendi efsun aleviyle onu havada imha etmişti. 

“ Hey Kızgın suratlı adam, eğer alevlerinden birisi daha Turgan’a yaklaşırsa, seninki gibi talaş alevine benzemeyen bir cehennemde yakarım seni. “ 

Aydakarın tehdidi Köklu’yu ürkütmüş, Jeo ve Dragutun ise hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. 

‘ Ne ateşli ve güçlü bir hatun ama… İşte bu yüzden dişi savaşması yasaktır. Onlar bambaşka bir seviyedeler. ‘ 

Köklu böyle düşünürken, Dragut dayanamamıştı ve basmıştı kahkahayı. 

“ Hıah hıah sana diyor bak Mareşal, alevlerine de talaş alevi dedi, yani o kadar etkisizmiş ki.... “ 

Mareşal’in öfkesi sesine yansıyacaktı. Dragutun sözünü kestiğinde aptal gibi mi görünüyorum, neden bunu açıklıyorsun der gibi bakıyordu.  

“ Anladım ve seninle işim bittiğinde, bir aydakar çiftliği kurup o dişiyi kuluçkaya yatıracağım. “ 

Mareşalin sözlerinden etkilenmemiş gibiydi aydakar ve pür dikkat arkasında yan yana yatan gençleri süzmeye devam ediyordu. Olası bir problem halinde savunmaya hazır görünen aydakarın içine sinmeyen bir şey var gibi görünüyordu. Kanadıyla dikkatli ve kibarca Turgan’ın karnının üzerinde duran Ducia’nın elini aldı ve Ducia’nın kendi üzerine bıraktıktan sonra gülümsedi. 

“İşte şimdi hiç tehlike kalmadı. Yani galiba... “ 

Aydakarın kendisini umursamadığını gören Sezar tekrar Draguta odaklanmıştı. Beyaz alevlerini öfkeyle savuruyor, her seferinde Draguta yaklaşıyor ancak vurmayı başaramıyordu. Hem rakibinden kaçan hem de alev sağanağına yakalanmamaya çalışan Dragut güç durumda görünüyor olsa da gülümsemeye devam edebiliyordu.  

Bir kez daha boyut geçişini yapmış ve Mareşalden uzaklaştığını düşünmüştü ancak bu kez yanılmıştı. Zira Sezar yine yaftı kopyalamış ve bu kez iyi bir tahminle Dragut’un tam önüne çıkmayı başarmıştı. Dragut hemen önündeki mareşali görünce şaşırmış olduğu ve gülümsemesinin azaldığı fark edilebiliyordu. 

“ Buraya kadarmış Dragut, şimdi cehenneme git ve diğer suçluları da peşinden gönderene kadar orada bekle. “ 

Mareşal sözünü bitirdiğinde çoktan germiş olduğu kolunu Draguta savunmuştu. Kolunu savurduğu açıda bir alev halkası önden ilerlerken, mareşalin yumruğu da alev çemberinin tam ortasından esas kuvvet olarak ilerliyordu. Mareşal sözünü bitirdiğinde çoktan germiş olduğu kolunu Draguta savunmuştu. Kolunu savurduğu açıda bir alev halkası önden ilerlerken, mareşalin yumruğu da alevin tam ortasından esas kuvvet olarak ilerliyordu. 

Dragut, mareşalin yumruğunu adeta ağır çekimde izlerken, yoldaşları panik yapmışlar ancak hiç birisi Dragut için ne yapabileceklerini kestiremediklerinden, izlemekle yetinmek durumunda kalmışlardı. Alevden yumruk ve etrafındaki halka ilerledi ve Dragut’un tam suratının ortasında patladı. Temas eder etmez derisini yakmıştı ve Dragut’un yüz kaslarını dahi eriterek ilerlemiş, en sonunda da kafatasını delip arkasından çıkmıştı.

İşini bitirdikten sonra arkasına döndü Mareşal ve bir yandan söylenirken, diğer yandan Jeo-Nebia ikilisine doğru adımladı.

“ Başıbozuk serdarıymış peh, yaft kralıymış güleyim bari, Kıta fatihi olacakmış ha ha ha. Bir sünepeden başkası değildi ve hak ettiği şekilde de geberdi. Hem de son sözünü bile söyleyemeden, ne ezikçe ama… “

Dragut’un suratını parçalanmış halde gören Jeo öfkeli bir çığlık atmışsa da daha ötesine gidemiyordu ancak durumu kabullenmek de istemiyordu.

“ Dragut abinin kaybetmesi mümkün değil aşağılık herif, çabuk gerçekleri söyle, nasıl bir görsel hile yaptın? “

Mareşal, iğrenç yüz ifadesini hiç bozmadan ilerlemeye devam ediyorken cevaplayacaktı.

“ Gerçek güçle karşılaşmamış olan sizler belli ki Dragut denen haydudu gözünüzde çok büyütmüşsünüz. Şimdi gücün zirvesindeki adam karşınızda ve sonucun böyle olmasından daha doğal bir şey olamazdı. Onunla işim bittiğine göre, artık alandaki herkesi yok edebilirim, Alev Hükümdarlığı- Beyaz Alev Tufanı(10. ve son kapı)”

Mareşalin sözlerinin ardından, sağanak halindeki alevlerin sıklığı iyice artmıştı ve havada bir rüzgar belirip, adeta alev toplarının etkisini arttırmak adına, onların hem alevlerini güçlendirip, hem de farklı yönlere de hareket edip, düşecekleri yerlerin hesaplanamamasını sağlıyordu. Mareşalin gücü karşısında herkes çaresiz görünüyorken, dişi aydakar Turgan ve Ducia’yı kanadının altına almış ve kendi üzerine gelen alevleri bir bir havada yakıyordu. Bu üçünün dışındaki herkes içinse alev topları ölümcül görünüyordu.

Umutlar tükenmiş gibi gözüküyorken sesi tuhaflaşmış olan Dumrul, elinde Vladimir’in kalbini taşırken ve bedeni tamamen kanlar içindeyken konuşmuştu.

“ Serdarım öldü mü? Ha ha ha ha güldürme beni. Belli ki ilgisini çekecek kadar güçlü değilsin ve bu yüzden savaşmayı gerekli görmedi. Yoldaşlarımı Serdar’ın yokluğunda koruyacağım. “

Dumrul özgüvenli cümlelerine rağmen tıpkı hastane odasındaki hali gibi ağlıyordu, zira Dragut’un başı neredeyse yok olmuş olan bedeni yerde hareketsizce yatıyordu.

“ Sadece kayıp klanın bir üyesisin, yüceler yücesi tarafından seçilip, güçle şereflendirilmiş bir mareşale karşı gelebileceğini mi düşünüyorsun aptal. Şimdi bunu al ve düşüncesizliğinin bedelini canınla öde. “

Mareşal birkaç metre önünde duran Dumrul’un üzerine atılmış ve biraz önce Dragut’un canını alan yumruğun aynısından bir tane de Dumrul’un suratına savurmuştu. Dumrul kaçınmaya çalışmadan kendi yumruğuyla karşılamış olsa da Mareşal’in yumruğu kendisine ulaşmadan havada durmuştu.

Başbozuk Dumrul kendisini bir kez kaptırmıştı ve kendi yumruğunu durdurmaya niyeti var gibi görünmüyordu. Dumrul’un yumruğu ilerlerken, Sezar’ın yüzündeki panik görülebiliyordu ancak onun yumruğu da Sezar’ın çenesine temas etmek üzereyken, bir anda havada durmuştu.

İki düşmanın da aynı şekilde yumruklarını durdurmasını diğerleri şaşkınlıkla izliyorlar ve anlamlandırmaya çalışıyorlarken, iğrenç kahkahalar atan birisi vardı ve bu kahkahalar mareşalin sinirini bozmak için yeterliydi.

“ Neden gülüyorsun mavi aydakar, kaybedeceğinizi anlayınca saçma sapan bir efsun mu yaptın, Sahibini kaybedince aklını mı yitirdin? “

Cevabı veren Dumrul ve Sezar’ın tam ortasındaki, bedeni bir siluet gibi belirmeye başlayan Dragut olacaktı. İkisinin yumruğunu da havada yakalamıştı ve birisinin etrafında siyah dumanlar olan, diğeriyse beyaz alevlerle kaplı iki güçlü yumruğu da avucunun içinde tutuyorken, pek de zorlanmıyor gibi görünüyordu. Yüzündeki gülümseyiş nedense Mareşali ürkütüyordu.

“ Yanlışın var Sezar, ben onun sahibi değil ortağıyım. “

Mareşal’in yüzünü o an korku kaplamıştı bunun sebebiyse Dragut’un o mesafedeyken bile kendini aldatabilecek kadar akıllıca ve hızlı bir şekilde oradan uzaklaşabilmesinin yanı sıra, alevden yumruğunu avucunun içinde tutabiliyor ve Dragut’un avucunun içinde yanan alevlerin gücünü hissedebiliyor oluşuydu.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar