Theoden

17 Mart 2020
Çeviri: 216
Düzenleme: AntiYasuo
617 Görüntülenme
Bu bölümü 2 Kişi beğendi.

Gökten Gelen Düşmanlar

Turgan’ın arzusu sonucunda Behmura bir odasını daha açmış ve odadan çıkanlar, yerdeki geniş bir alanı kaplamışlardı. Ducia kervandakilere kendi adaletine göre bir pay verip uğurladıktan sonra yerdeki hazineyi incelemeye koyulmuştu.  

Yüzlerce kiloyu bulduğunu düşündüğü hazine, gözlerini kamaştırıyor, hazinenin içinde yer alan iki farklı kut taşı ise kalbinin güm güm atmasına sebep oluyordu. Altınlar, inciler, yakutlar, zümrütler... Hatta hangi ülkeye ait olduğuna emin olamadığı bir kral tacı dahi mevcuttu. Arzularını zapt edemeyip, birkaç gösterişli takıyı aldı ve taktı. Yeşil taşlarla süslenmiş parlak ancak zarif bir kolye ile bileğine oturan ve topaz taşından( sarı renkli, zümrüt gibi değerli bir taş) olduğunu tahmin ettiği bir bileklik tercih etmişti. Takılar sade güzelliğinden birazcık arınmasına sebep olsalar da üzerine yakıştıkları inkar edilemezdi.  

Ducia aynı şekilde Elfy’nin yanına gidip onun üzerine de takılar deniyorken, oyuncak bebeğiyle oynayan bir çocuk kadar mutlu, alışveriş yapan bir kadın kadar da kendini kaybetmiş görünüyordu. Herkes hazineyle oynaşmaya dalmış, Minnak dahi kendine uygun bir şeyler arıyorken, Turgan’ın durumunu fark edebilmiş kimse görünmüyordu.  

Turgan dizlerinin üzerine çökmüş, dudaklarını büzmüş, gözleri dolu ancak göz bebeklerinin içleri gülüyorlarken; anlaşılamayacak kadar sönük mimikler ve karmaşık görünen bir yüz ifadesiyle bir dakikadır öylece bekliyordu. Hiçbir şey yapmıyor olsa da kendisini adeta dünyadan soyutlamış ve bir başka şeye odaklanmış gibi bir hali vardı.  

İntibah Tugayının eski üyeleri yeni hazineleriyle, yeni üyeleri ise henüz yitirmiş oldukları hazineleri ile o kadar meşgulduler ki yirmi metre kadar ilerilerine düşen şeyin sebep olduğu patlama sesiyle ancak kendilerine gelebilmişler ve dünyaya dönebilmişlerdi. Sesi duyan herkes o yöne bakıp yerde açılan kocaman çukuru gördükten sonra, Ducia düşünden uyanıp Turgana dönebilmişti. 

Turgan’ın daha önce hiç görmediği yüz ifadesine bir anlam veremeyip panikle bağırmaya başladı. 

“ Turgaaaaan kendine gel, saldırı altındayız sana ihtiyacımız var. “ 

Turgan tepki bile göstermiyor, Ducia’nın çığlıkları adeta ona ulaşmıyor gibi görünüyordu. Ducia’nın dahi sesini duymadığına göre durum ciddi olmalıydı ve yine hizmetkarlıkla ilgili bir şeylerin ters bir anda başlarına gelmesinden endişeleniyordu. Ancak evham yapacak zaman değildi ve tepelerinde beliren devasa gölgeyi fark ettiğinde kendince bir çıkarım yapabilmişti. 

‘ Saldırı tepedeki şeyden yapılmış olmalı, umarım havariler değildir, Turgan bu haldeyken olmaz...’ 

Ducia, Turgan’ın yokluğunda işleri ele almaya karar vermişti ve olabildiğince cesur bir ses tonu kullanarak konuşmuştu. 

“ Minnak, şu tepedeki şeye bir bakmanı istiyorum, düşmanımız bir hayvan mı yoksa aydakarı olacak kadar güçlü bir düşmanla mı karşı karşıyayız bilmeliyim. Ragnossa sen de şu çukura bakıp, saldırının boyutu ve kullanıcısının gücü hakkında bilgi edinmeye çalış. Anlaşıldı mı? “ 

Ducia, komutlarını bitirdiğinde, kısa onay kelimelerinin ardından başlayan bir koşuşturmaca beklese de umduğunu bulamamıştı. Minnak halen kendisine uygun bir ziynet eşyası bulmaya çalışıyor, Ragnossa ise bir sigara yakmış, gözlerini tepeye dikmiş halde, yaklaşmakta olan devasa gölgeyi izliyordu. Ducia öfkelenmişti ve bunu sesine de yansıtacaktı. 

“ Beni duyuyor musunuz siz? “ 

İlk cevabın sahibi Minnak olacaktı. 

“ Ben sadece Turgan’ın söylediklerini yaparım. “ 

“ Ama o kendinde değil.... “ 

“ O zaman yapmam gereken tek şey onu korumak değil mi? Düşman gelene kadar kendime bir kolye bulmak istiyorum. “ 

Minnağın cümleleri Ducianın güvenini sarsmış olsa da Ragnossanın bakış açısını da merak ediyordu ve bir cevap bulmak umuduyla ona yönelmişti. Ragnossa umursamaz şekilde dumanını üfledikten sonra söze girecekti. 

“ Bana hiç bakma, patron Turgan ve onun yokluğunda komutanın kim olacağını daha önce konuşmadık yine de sana yardımcı olmak istediğimden, en azından bir şeyler yapacağım. Nabe, Behmura şu çukura gidip bir göz atın. “ 

İlginç şekilde bu ikili komutu sorgulamadan çukura doğru ilerlemişlerdi. Ragnossa onları arkalarından süzüyorken, Behmura fısıldamaya başlamış, sadece Nabe’nin duyabileceği şekilde konuşuyordu.

“ Bu bizim fırsatımız, çukurun önüne geldiğimizde tüm gücünle sıçra ve arkana bile bakmadan beni izle.”

Nabe cevap vermese de başıyla onaylamış ve ikilinin ayak üstü hazırlanmış kaçış planı da böylece yapılmış olmuştu. Yavaş adımlarla çukurun beş metre kadar yakınına geldiklerinde adımlarını hızlandırmışlar ve çukurun başladığı yerde Ragnossa’nın şaşkın bakışları arasında, arkalarında siyah bir duman bırakıp sıçramışlardı. Ragnossa bir anlığına oraya yönelmeyi düşünmüş olsa da gökyüzündeki gölge iyice yaklaşmış ve Turganı korumanın daha öncelikli olduğunu düşünerek olduğu yerde pozisyon alarak beklemeye koyulmuştu. Siyah dumandan dolayı Ragnossa ve diğerleri göremiyor olsalar da Behmura ve Nabe çukurun üzerinde adeta sırıtarak uçarken hiç beklemedikleri bir şey olmuş, boş arazide çelik sertliğinde bir şeye çarpmışlardı.

Nabe bunu başta düşmanın bir yaftı sanmış olsa da, çarptığı şeyin herhangi bir güçlendirme yaftıyla etkilenmemiş bir insan bedeni olduğunu gördüğünde şaşkınlıktan haykırmıştı.

“ Lan bu insanmış. Nasıl bir insanın derisi çelikten daha sert olabilir? “

Behmura özgürlüğüne kavuşma arzusuyla adamın sert derisinden etkilenmemiş ve adamın gri sakallarını avucuyla yakalamayı başarmışken söze girmişti.

“ Canını seviyorsan kaç ihtiyar, baktığın yön manyaklarla dolu ve biz de canını bağışlamışken zaman kaybetmemelisin. “

Behmura bunu söyledikten sonra, adamın sakalını bırakıp, çukurdan çıkmak adına bir kez daha sıçramış olsa da ayak bileğini yakalayan eli hissetmesi ve havada asılı kalması uzun sürmemişti. Bu kez söze giren ihtiyar adam olmuştu.

“ Peki benim sizin canınızı bağışladığımı kim söyledi? “

İhtiyar adamın delici bakışları Nabeyi hareketsiz bırakmışken, adam devam edecekti.

“ Demek orası manyaklarla dolu, severim ha ha… “

Behmura adamın elinden kurtulmaya çalışırken devam edecekti.

“ Lan bıraksana beni, ölmek istiyorsan kendi başına öl, seninle oyalanacak zamanımız yok. “

“ Hayatta bırakmam, şu manyaklarla beni tanıştırmadan mümkün değil, olmaz… “

İhtiyarın yüzündeki müzmin sırıtış, bakışlarındaki özgüven ve tamamını gizlemeye çalışsa da bedeninden taşan öz Nabe’nin durumu fark edebilmesini sağlamıştı ve konuşmaya dahil olacaktı.

“ Hala anlayamadın mı Behmura? Bu adam bambaşka bir seviyede ve muhtemelen o kendini beğenmiş aptalların hepsini birden ezecektir. Onunla gidip neler olacağını görelim. “

.

.

Gölge bir süre sonra havada sabit kalmış ve serbest kalmasını takiben çok daha küçük bir siluet aşağıya doğru süzülmeye başlamıştı. İntibah Tugayı, siluetin yaklaşmasını nefeslerini tutarak bekliyorlarken, sonunda siluet iyice belirginleşmiş ve adeta bir gölgenin cisimleşmesi gibi bir insan şeklinde seçilebilir olmuştu.

Yaklaştı, yaklaştı ve en sonunda bir kadın olduğu açık açık seçilebilir olmuştu. Doğrudan Turgan’ın yanına iniyordu ve Ragnossa’nın buna izin vermek gibi bir niyeti yoktu zira bir bombayla kendilerini selamlayan kişi bu kadın olmalıydı ve böyle bir selamlamanın sahibinin de dost olma ihtimali bulunmuyordu. Yayını eline almış saldırıya hazırlanıyorken, hazineyi bırakıp çoktan yerden yükselmiş olan Minnağın kendisinden önce davrandığını fark edebilmişti.

Kadın havada yön değiştirip, Minnağın hemen yanına inmişken şaşırtıcı bir detay dikkati çekiyordu. Bu kadın onlarca metrelik yükseklikten inmiş olmasına rağmen, indiği yerdeki toprak içine göçmemiş adeta bir kuşun konduğu ağaç dalı gibi incinmemişti bile. Kadın doğrudan Turgana bakıyordu ve karşısındaki öfkeli yüzleri görünce söze girmişti.

“ Turganı göreceğim. “

“ Hayatta olmaz, onu ne olursa olsun koruyacağım. Babasına ve kendime söz verdim. “

Minnağın cevabı kadının gülümsemesine sebep olmuştu. Turgan’ın önüne kendilerini siper etmiş kişileri görünce, mutsuz bir ses tonuyla devam etti kadın.

“ Dragut onu benden korumanı mı istedi, oğlunu annesinden bile kıskanıyor demek… “

Ducia ve Ragnossa ağızları açık halde kalmış, Ducia olaya vakıf olamamış olan Minnağa durumu açıklamaya çalışıp, sakinleşmesi adına kuyruğundan çekiyorken, kadın umursamaz bir tavırla bir anda gözden kaybolmuş ve Minnağın arkasında, Turgan’ın yanı başında belirmişken, öfkeli ses tonu git gide anaçlaşarak konuşmaya başlamıştı.

“ Dragut böyle bir talimat verdiyse, kavuşmamız onun için acılı geçecek. “

Kadın biraz duraksadı, alt dudağını ısırmaya başlamışken, göz yaşlarını bırakmadan önce konuşmasına bir süre daha devam edebildi.

“ Ben geciktiğim için çok üzgünüm oğlum. Yanında olamadığım her saniye için, başını okşamadığım her gün için, anne şefkatinden mahrum kaldığın her an için, ben ben … “

Kadının sözleri Turgan tarafından kesilmiş, Turgan’ın annesi ile ilk teması, eliyle annesinin ağzını kapatmak olmuştu…

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Redafornv2 (1278 puan) Üye
2020-03-19 14:17:59
Beklentilerimin de otesindeydi super seri umarim hiz kesmeden devam eder