Theoden

09 Nisan 2020
Çeviri: 270
Düzenleme: AntiYasuo
560 Görüntülenme
Bu bölümü 1 Kişi beğendi.

Jeo'nun Dönüşü

Dragut boyut geçişini kullanmış olsa da Damayanti neredeyse onunla aynı anda Dragut’un yanı başında bitmişti. Gördükleri manzara başıbozuğun raporunun doğru olduğunu gösteriyordu. Turgan adeta bir bohça gibi sarmalanmış halde çırpınıyor, ağzı bantlı olduğundan dolayı da tuhaf sesler çıkarıyordu. Dragut, havarilerin tamamına kazanabilmiş olan Turgan’ı bu halde gördüğüne şaşırmış, şaşkınlığını bir an önce üstünden atıp oğlunu hakanın elinden almak adına ne gerektiğini öğrenmeye niyet etmişti ki onan önce söze giren Damayanti olmuştu.

“ Ne halt ediyorsun Vikram, Yücenin ne tembihlediğini unuttun mu? “

“ Ne yapmışım? “

“ Yüce’nin torununun o hali de ne öyle? “

“ Çocuğu öldürmüşüm gibi konuşma Damayanti. Senin karşına bu çocuk gelseydi görürdüm. “

“ Neden öyle dedin ki, yoksa o yaştaki bir çocuğa kayıp mı ediyordun? “

“ Kaybetmem mümkün olmasa da yaftları inanılmaz güçlü ve neredeyse tüm dikkatimle savaşmak zorunda kaldım ancak esas problem şuydu ki bu çocuk yenildiğini kabul etmiyor. Bu yüzden onu böyle bağlamak zorunda kaldım. “

“ Sadece ellerini bağlasan yeterdi. Bu yaptığının fazla korkakça olduğunu söylemem gerek. “

“ Öyle mi dersin? “

Vikram o zaman Turgan’ın ağzındaki bandı yavaş hareketlerle çıkarmaya koyulmuştu. Bant açılır açılmaz da Turgan debelenmesiyle uygun bir ritimde konuşamadığı anların acısını çıkaracaktı.

“ Kıybitmedim sini şerefsiz herif. Kaybetsem kaybettim derdim. Yıldırım saltanatbbbbbbbb vvvvv “

Vikram bantı tekrardan Turgan’ın ağzına yapıştırmıştı.

Vikram “ Şimdi anladın mı? Hayır öyle sıradan yaftlarda kullanmıyor ki çocuk. Bir de sadece ismini söyleyince yaftı ortaya çıkıyor. Bir an dikkatsizlik etsem postu deldireceğim. “

Dragut o zaman gülümsemeye başlamış, ağır aksak adımlarla oğlunun yanına gittikten sonra sakince söze girmişti.

“ Şimdi seni çözeceğim Turgan. Senden kısa süreliğine hakanla olan kapışmanızı unutmanı istiyorum. Dedenin senin yardımına ihtiyacı var. “

Turgan’ın yüzünün rengi bu cümlenin üzerine solmuş, Dragut da o zaman Turganı çözmesinde bir sakınca olmadığına karar verebilmişti. İlk olarak ağzındaki bandı çıkararak başlamıştı Dragut ki Turgandan beklemediği bir tepkiyle karşılaşacaktı.

“ Hüee ne yaptınız yaşlı başlı adama? Oysa o seni öldürmeyeceğine dair söz vermişti. Kesin sinsice saldırmışınızdır. “

Dragut “ Saçma sapan konuşma Turgan. Hesaplanmamış bir suikastçı sinsice saldırıp onu zehirledi ve senin ona yardım edebileceğini düşündüm. “

Vikram “ Şimdi anlaşıldı. Yüce liderimizin başka türlü kaybetmesi mümkün değildi. Peki bu suikastçının adı Taylor muydu? “

Dragut “ Yok adı Dajanmış “

Vikram “ Bu defa kesinlikle öldürülecek. Yücemiz kendisini öldürmeye çalışan evlatlarını en fazla iki kez affeder ve bu Dajan’ın üçüncü seferi. “

Turgan “ Yani Dajan benim amcam mı ? “

Dragut “ Dedeni kurtarmakla ilgileniyor musun yoksa onun ölmesini ve diğer akrabalarınla tanışmayı mı tercih edersin? “

Dragut cümlesini bitirdiğinde Turganı çözme işini de tamamlamıştı.

Turgan “ Önce dedemi kurtaralım sonra akrabalarımla tanışırız. “

.

.

.

Turgan tıpkı Elfy’e yaptığı gibi kanından bir damlayı Yücenin ağzına akıtmış ardından da beklemeye koyulmuşlardı. Yücenin uyanmasına neredeyse kesin gözüyle bakıyorlarken, diğerlerine yardım etmek için ayrılmış olan Jeo’nun geri dönüşünün haberi herkesin heyecanlanmasına sebep olmuştu. Başıbozuk gözcüsü Jeo’nun dönüşünü haber vermiş olsa da yüzündeki hüzün okunabiliyordu ve konuşurken kelimelerinin düğümlendiği fark edilebiliyordu.

Dragut “ Jeo döndüyse kazanmış demektir işte. Neden bu kadar üzgünsün evlat? “

Gözcü sessiz kalmayı tercih edecekti. Üstünün tüm ısrarlarına rağmen verdiği haberden fazlasını paylaşmayan genç adamın hüznünün sebebinin anlaşılmasıysa çok sürmeyecekti.

Jeo, hastane binasından içeri girdiğinde, iki omuzu da doluydu. Omuzlarının üzerine irikıyım bir adamla ondan aşağı kalmayan bir kadını yatırmış, gözlerinde duygudan eser kalmamış bir donuklukla girmişti içeriye. Onun geldiğini fark eden Dragut ve beraberindeki birkaç kişi Jeo’yu karşılamak adına koridora çıkmışlarken gördüklerine inanamamışlardı. Jeo’nun bir omuzunda Adal, diğerindeyse Luana yatıyordu. Dragut önce yutkunmuş ardından sesi titreyerek bir soru sorabilmişti.

“ Hayattalar değil mi jeo? “

Sorunun cevabı Jeo’nun yüz ifadesinden anlaşılabiliyordu. Gözlerindeki donuk ifade birden değişmiş, gözlerinden birkaç damla yaş süzülmüşken haykırarak söze girmişti Jeo.

“ Oraya vardığımda çok geç kalmıştım Dragut abi. O o….pu çocuğu dostlarımızın cesetlerini ordusuna dahil etmek için bir ritüel yapıyordu. Her şeyimle saldırarak onu öldürmek istedim ancak yapabildiğim tek şey dostlarımın naaşlarını kurtarmak oldu. O herif payına düşen savaşı bitirdiğini söyleyip ortadan kayboldu. Onu gebertmek istemiştim ancak onu elimden kaçırdım. Ben ben çok üzgünüm Dragut abi. “

Jeo konuşmasını bitirdiğinde hüngür hüngür ağlıyordu. Normalde gayet keyifli olup etrafına neşe saçan Jeo’nun bu hali herkesi şaşırtmıştı. Muhtemelen Hakan Buga ile savaşıp kaybetse bu kadar gergin ve üzgün olmazdı. Dragut Jeo’nun söylediklerini harfi harfine ezberlemiş olmasına rağmen mantığından ziyade duygularıyla söyleyecekti sözlerini.

“ Lokman ana lütfen onları iyileştir. Hangi ilaca ihtiyacın varsa hemen getireceğim. Onları hemen bir yatağa yatıralım ve… “

Karia bir kez daha Draguta sarılmış, avucuyla kocasının ağzını kapatmışken ağlamaya koyulmuştu. Herkes iki kardeşin öldüğünü fark etmiş olsa da ölüm kelimesini onlara yakıştırıp cümle içinde kullanabilen ilk kişi Turgan olacaktı.

“ Yoldaşlarının kaybı için üzgünüm baba ama bu dünyanın değişmez ilk kuralı ölülerin öldükleri dünyaya tekrar gelememeleridir. “

“ Belki de ölmemişlerdir. Baksana uyuyor gibiler. Yine de deneyelim ne olur lokman ana onlara bir ilaç ver. “

Başıbozuk üyelerinin bazıları sessizce ağlamaya koyulmuşlardı. Serdarın bir çocuk gibi etrafına bakınıp umut verecek bir kişi araması, ölüm gerçeğini defalarca yaşamasına rağmen umut verecek bir sese ihtiyaç duyması başıbozukların duygularının daha da yoğunlaşmasına sebep oluyordu.

Turgan “ Onların ikisiyle de fazla anım olmasa da biri ustamın sevdiği kadındı diğeriyse senin en çok güvendiğin yoldaşın. İnan bana onların öneminin ve kayıplarımızın büyüklüğünün farkındayım baba ama ölümden dönüş yoktur. Bunu hizmetkar olarak Tanrının adına söylüyorum. “

Dragut “ Doğru ya sen hizmetkarsın. Tanrıya en çok yaklaşabilen insansın değil mi oğlum? Tanrı isterse kendi koyduğu kuralları da değiştirebilir. Ondan bir defaya mahsus yoldaşlarımı geri döndürmesini isteyebilir misin? “

Yüceler Yücesi “ Tamamen yanlış anlamışsın oğlum. Hizmetkar, tanrının arzularını yerine getirir. Tanrıya kendi arzularını iletmez. “

Vikram “ Şükürler olsun uyandınız yüce liderimiz. Buga cephesindeki sonuç beklediğiniz gibi oldu. Muhtemelen Eşmat cephesindeki sonuçta değişmeyecektir. “

Yüceler Yücesi “ Attila’nın da ölüm haberi geldiği zaman mührü kırmaya hala hevesli olacak mısın merak ediyorum Dragut. Sözünüze sadık kaldığınız için teşekkür ederim Vikram, Damayanti. “

Vikram başını estetik bir şekilde hafifçe eğip teşekkürü kabul etmişken Damayanti konuşma ihtiyacı hissedecekti.

Damayanti “ Her zaman sözlerinizi mutlak doğru sayacağım efendim. Bu arada Dajan’ın zehrinden sizi kurtaran torununuzdu. “

Yüce “ Hubaa ciddi misiniz siz? Torunum beni cidden seviyor huah huah “

Turgan “ Dedemi tabi ki seveceğim ama şimdilik babamın yasını tutmasına izin verelim. Çıkmamızı ister misin baba, cenaze töreni için hazırlanalım mı? “

Dragut beklenmedik şekilde gözyaşlarını silip toparlanmış, kendi elleriyle yoldaşlarının cansız bedenlerini boş bir odadaki iki boş yatağa uzattıktan sonra kararlı bakışlarla söze girmişti.

“ Bu ihtiyarın Hakan Buga savaşındaki ön görüsü doğru çıkmış ve anladığım kadarıyla Attila abimin de kaybedeceğini söylüyor. Bu durumdayken yas tutacak zamanım yok. Önce Yavuz, ardından Adal şimdi de Attila abimin öleceğini söylüyorlar. Eğer bu gerçekleşirse evreni fethetsem dahi bir anlamı kalmayacak. Ona yardım etmeye gideceğim. “

Dragut bina kapısına ilerlemek adına arkasını döndüğünde adeta bir öcü görmüş gibi yerinden sıçramıştı. Karşısında duran kişi gri sakalları ve tüm bedeni kana bulanmış, elbiseleriyse yırtılmış olan Attiladan başkası değildi. Elinde bir adamın kesik kafası duruyordu ve saçından tutmuş olduğu bu kafayı yüceler yücesine fırlatmışken söze girmişti Attila.

“ Bak bakalım ihtiyar. Hangimiz kaybetmiş gibi duruyoruz. “

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar