Theoden

26 Temmuz 2019
Çeviri: 87
Düzenleme: AntiYasuo
745 Görüntülenme
Bu bölümü 1 Kişi beğendi.

Serale Dönüş

Ducia Kralın dileğini yerine getirmek için sorgu odasına geçmişti. Yanına Lord Tulbuk ve Jeoda gelmişlerdi. Ola ki bir sorun çıkarsa diye body guard lık yapıyorlardı. Ducia kut taşlarını adeta aile yadigarıymış da doğumundan beri yanındalarmış gibi ustalıkla kullanabiliyordu. İlk iki lord odaya girdiler ve hiçbir sorun olmadan ayrıldılar. Üçüncü lordsa odaya girdiğinde Lord Tulbuğun sorduğu soruların daha ikincisinden afallamaya başlamıştı. Adını söylemişti ancak adından hemen sonra sorulan, Kralın bilgisi olmadan İmparatorluktan kimseyle görüştün mü sorusuna cevap vermek istemiyordu. Aslında hayır demek istiyordu ancak kut taşının etkisindeydi ve ağzından çıkacak kelimeyi kontrol edemiyordu. Yapmak zorunda olduğunu fark etti ve söyledi.

“ Evet görüştüm. “

“ Seni hain köpek “

Tulbuğun bu tepkisi üzerine korkuyla sinmiş ve cümlesine devam etmişti.

“ Ben her şeyi ülkem için yaptım. Benim dışımda iki lord daha imparatorluğun himayesine girmek yanlıları. Ancak kralın özgürlük saçmalığı yüzünden dillendirmeye korktuk. “

“ Hangi lordlar bunlar? İsimlerini söyle “

Adam tek tek isimlerini saydı ve ne konuştuklarını da anlattı. Sorguya devam ettiklerinde bahsedilen lordlardan bir tanesinin de tüm anlatılanları onayladığını fark ettiler. Son hain lord ise çağrıya kulak vermemiş ve ülkeden ayrılmıştı. Sorgu faslı bittiğinde kral ve Lord Tulbuk rahat bir nefes aldılar. Artık en azından içerideki düşmanları dert etmeleri gerekmiyordu. Kral Duciaya teşekkür etmesi gerektiğini düşündü.

“ Yeteneklerin fazlasıyla işimize yaradı Ducia. Beni kırmadığın için teşekkür ederim. Minnettarlığımın göstergesi olarak da lütfen aynı işe yarayan, benim dürüstlük taşı tediğim bu iki kut taşından bir tanesini hediyem olarak kabul edip yanına al. “

Ducia böyle bir hediye beklemiyor olsa da, her zaman bu tür şeyleri bulamayacağından kralı kırmadı ve beyaz renkli olan ve bir avucunun içinde kolayca saklayabileceği kut taşını yanına aldı. Bunu yaptıktan sonraysa kafasına takılan bir şeyi gündeme getirmek istedi.

“ Sayın kral, biz şimdi ülgere doğru harekete geçeceğiz. Başarılı olsak ve ailemi buraya getirsek bile onları güvende tutabileceğimize inanıyor musunuz ? Benim burada kalmam daha güçlü düşmanları buraya çeker ve sizin de söylediğiniz gibi imparatorluğa karşı gelebilecek bir ordunuz yok. “

“ İmparatorluğa karşı gelebilecek bir ordu Theodendeki hiçbir ülkede yok ama bunu dert etme. Ailen buraya geldikten sonra onları 7 göbek Kitarya yerlileri gibi göstereceğim. Bu yüzden bir gün imparatorluk bu toprakları işgal etse bile onlara da sıradan kitarya yerlileri gibi davranacaklar. Yani seninle pazarlık edebilmek adına aileni araştırdıklarında Ülgerdeki kayıt dışında bir şeye ulaşamayacaklar ve Ülgere gittiklerinde de aileni bulamayacaklar. Kral olmanın böyle güzel yanları var evraklarda sahtecilik yapıp ceza bile almıyorsun ho ho. “

Bunu duymak Ducia’yı hem gülümsetmiş hem de rahatlatmıştı. Jeo, Elfy, Turgan ve Ducia Ülger topraklarına doğru yol almak için hazırlandılar ve kısa sürede de yola koyuldular. Zira zaman kısıtlıydı ve Ducianın yakınları çoktan tutsak edilmiş bile olabilirlerdi. Utazın çektiği araca bindiler ve gidebilecekleri en hızlı şekilde Ülgere doğru ilerlediler. Seral kasabasına apaz sınırından gireceklerinden ciddi bir askeri güçle karşılaşmayı beklemiyorlardı ancak her duruma da hazırlıklıydılar.

Dört gün süren yolculuğun ardından artık Apaz sınırına girmişlerdi ve Serale gittikçe yaklaşmışlarken dilleri de açılmıştı. Turgan sürekli tuhaf sesler çıkarıyor ve ara sıra da Attila’ya söylediği şarkıyı söylüyordu. Bir ara durdu ve Jeoya dönerek sordu.

“ Jeo abi, uzun süredir ustamla berabersin değil mi ? “

“ Oldukça uzun süredir beraberiz. Abimin yakalanmasından sonraki 13 yıl boyunca bir şekilde beraber olduk. Şu an 30 yaşındayım ve neredeyse ömrümün yarısını patronun yanında geçirdim. “

“ Hiç sözünü tutmadığı oldu mu? “

“ Tabiki hayır. Attila namuslu bir adamdır ve abimin de dediği gibi verilen söz namusun damgasıdır. “

“ Ama bana verdiği sözü tutmadı işte. Beni aydakarlar ülkesine götüreceğini söylemişti ama beni arkasında bırakıp, imparatorluğa katıldı. “

“ Ha ha aydakarlar ülkesi mi? Böyle bir yerin var olduğuna inandın mı cidden ? “

“ Ne yani yok mu? “

“ Tabi ki yok. Ancak bir çok aydakarın karanlık kıtalarda özgürce uçtuğunu biliyorum. Sanırım o bölgelerde daha az insan olduğundan ki oraya ulaşması cidden çok zorludur. Karanlık kıtalarda yaşamayı tercih ediyorlar. “

“ Yani buraya çok mu uzak? “

“ Oooo hem de çok uzak. Şimdi yola çıksak aylar boyunca oraya ulaşamazdık. “

“ Bu kıtada hiç aydakar yok mudur yani ? ”

“ Bilmem belki de vardır. “

İkili konuşmalarına devam ederlerken Ducia apaz sınırındaki askerlerin kendilerine işaret ettiğini görüp Jeoya söyledi. Jeoysa sakince gidelim yanlarına dertlerini öğrenelim diye arabayı o yöne çevirdi.

“ Panik yapmayın sadece rutin kontrol yapıyoruz. Sınırda ne yapıyorsunuz ülger tarafına mı geçeceksiniz ? “

Genç ve kibar bir askere benziyordu bunu soran genç adam. Ancak Jeo biraz umursamaz duruyordu.

“ Aynen öyle bununla ilgili bir sıkıntı mı var ? “

“ Hayır ama imparatorlukla ikili ilişkilerimizi askıya aldığımızdan, sınır kapısı kapalı ve biz de bu şekilde sınırda devriye gezip o tarafa geçen insanların kayıtlarını alıyoruz. Lütfen sırayla isimlerinizi söyleyin “

Ducia, Elfy, Jeo ve Turgan sırasıyla isimlerini söylemeye başladılar. Tabi ki hiç birisi kendi ismini söyleyecek kadar aptal değildi.

“ Maria, Elizabeth , Richard , Turglululululubrrrrrr “

Turgan tam ismini söylüyorken, yanında oturan Ducia tarafından sırtına batırılan sivri kut taşı yüzünden, bunu başaramamış ve beklemediği anda yaşadığı acıyla tuhaf sesler çıkarmıştı.

“ Sizinkini tam anlayamadım beyefendi. Turglu devamı neydi ? “

Jeo kötü bakışlarını takınıp söze girdi.

“ Turglubruburululurrrr işte neyini anlamadın bunun ? Güney adalarında oldukça popüler bir isimdir hiç duymamış olamazsın. “

“ Şey aslında hiç duymadım. Peki nasıl yazılıyor? “

“ Duyduğun gibi yazılıyor işte . Şimdi acelemiz var tutma hadi bizi. “

Acemi asker Jeonun özünü hissetmiş ve ürkerek geri çekilmişti. Jeo tekrar utazı kamçıladı ve arabanın yeniden hareket etmesini sağladı. İlerleyen utazın arkasındansa askerin iyi dileklerini kahkahalarla dinlediler.

“ Umarım iyi vakit geçirirsiniz. Geri dönüşte Apazı da mutlaka gezmelisiniz, Ülkem görülmesi gereken bir yerdir. “

Sonunda jeonun uygun gördüğü bir yerden Ülger sınırına döndüler. Haritaya göre burası Seral kasabasına giden en kısa yoldu ve Serale ulaşana kadar hiçbir şehirden geçmeleri gerekmiyordu. Birkaç saat buradan içeriye ilerlediler ve birkaç köyün içinden geçtiler. Kimseyle konuşmadan ilerlemeye devam ediyorlardı. Ta ki en son köye ulaşana kadar.

Seralden önceki son köy olan yere geldiklerinde imparatorluk armalarının bulunduğu sancakları gözlemlediler. Yine imparatorluk üniformalarını giymiş askerler göze çarpıyordu. Köyde kimse sorun çıkarmamış olsa gerek ki herhangi bir savaş belirtisi yoktu. Bu köyü yok saydılar ve utazı daha da hızlandırarak bir an önce serale varmak istediler. Yaklaşık 40 dakika sonra Seral kasabasına ulaşmışlardı ancak manzara hiç de bekledikleri gibi değildi.

Onlarca kasabalı askerler tarafından yerlerde sürükleniyorlar ve bir bilgi edinmeye çalışıyor gibi görünüyorlardı. Askerlerin Karşılarında, hala savaş veren ve kendilerini koruyan kasaba halkı görünüyordu. Biraz daha yaklaştıklarında, kasaba halkına zulüm eden askerlerin bir çoğunu tek bir adamın savaş dışı bıraktığını gördüler. Bu adam tek bir eliyle savaşıyor ve diğer eliyle bir omuzunun üzerinde bir koltuk taşıyordu. Evet bir koltuk…

Yeterince yaklaştıklarına emin olunca Ducia heyecan ve öfkeyle omuzunda bir koltuk taşıyan, yüzü yara bere içinde kalmış adama bağırdı.

“ Ray amca koltuğu bırakıp da savaşsana… “

Çevirmen Notu

-

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar