Vampir Hükümdarı

02 Aralık 2020
Çeviri: MoonWarrior
Düzenleme: MinPei
763 Görüntülenme
Bu bölümü 10 Kişi beğendi.

Katil (2)

Rogy köyü oldukça mütevazi bir köydü. Üç yüz yirmi beş kişilik bir nüfusa sahipti. Fakat hemen hemen herkes birbirini tanıyordu. Biraz fakirlerdi ama oldukça mutlulardı.

En azından dıştan böyle gözüküyordu.

Yuen ve Noah köyün girişinin tahta surlar ile çevrildiğini gördüler. Tek darbe ile yıkılabilir gibi dursa da ölümlüler için oldukça iyi sayılabilirdi.

Dışarıda ise iki tane kaslı tahta mızrak tutan adam vardı. Birisi siyah kısa saçlara sahip iken diğeri kahverengine yakın bir saç rengine sahipti. Ortalama Noah'tan on santimetre uzundular.

Kahverengi saçlı olan bizi gördüğü gibi tahta mızrağını doğrulttu.

"Kimsiniz siz!"

Siyah saçlı olanın da tepkisi gecikmedi. Hemen o da saldırı pozisyonuna geçti.

Noah iç çekerken neden bu kadar saldırgan davrandıklarını merak etti. Bunun tersi olarak ise Yuen kibirlice güldü.

"Hem bizden yardım istiyorsunuz hem de mızrak mı doğrultuyorsunuz? Cık, cık."

Noah elini yüzüne koyup ikinci kez iç geçirdi. Bu kız ne durumda olursa olsun zeka eksikliği varmış gibi kibirliydi.

O sırada iki muhafız görünümlü adamlar kafa karışıklığı ile baksalarda mızraklarını indirdiler.

Siyah saçlı olan sordu.

"Siz ikiniz Yanan Güneş Tarikatı müridi misiniz?"

Noah onayladı.

"Evet."

Siyah saçlı adam ikiliyi biraz süzdü. Ardından kaşları çatıldı.

"Ula siz daha bebe sayılırsınız. Nasıl... Ov~"

Sözü birden karnına yediği dirsek ile kesildi. Dirseği atan kahverengi saçlı olandı. Saygı ile eğilirken içten bir şekilde eğildi.

"Arkadaşım biraz dar görüşlüdür. Lütfen arkadaşımın davranışını affedin saygı değer üstatlar."

Noah'ın gözü bir anlığına seyirdi. Kendileri daha temel oluşumu bile aşmamışlardı. Üstat unvanını hiç bir şekilde hak etmiyorlardı.

Aceleyle ellerini sallarken konuştu.

"Ne üstadı? Bizler sadece temel oluşum da olan müritleriz."

Yuen ise tam tersi bir tepki ile "olması gereken de buydu" der gibi bir edayla konuştu.

"Hıhı sorun değil. Bu üstadınızın iyi gününde olduğunuz için şanslısınız."

İkilinin tezat tavırları adamların kafalarının iyice karışmasına neden oldu. İkisinin de aklında tek bir düşünce vardı. 'Bunlar görevi yapabilecekler mi?'

Yine de düşüncelerinin tersine kahverengi saçlı olan oldukça güzel bir şekilde konuşarak yol verdi.

"Teşekkürler üstatlar. Kusura bakmayın sizi de beklettik burada. Geçin, buyurun."

Noah burnunu kaşıdı. Yuen ise güldü ve beklenmedik bir hareket ile onun koluna girdi. Kolu ister istemez, onun göğüslerine değiyordu!

Kızardı ve konuşurken utançla kekeledi.

"Ne, ne yapıyorsun Yuen!?"

Yuen, yaramaz bir çocuk gibi daha da sıkı sarılarak nazlı bir şekilde, "Ne? Müstakbel kocama sarılamaz mıyım?" diye sordu.

Noah iyice kızarsa da cevap veremedi. Bunun yerine kafasını yana doğru çevirip, "İstediğini yap." dedikten sonra onları bekleyen muhafızlar ile ilerlemeye başladılar.

Muhafızlar, Noah'a hafif bir imrenme ile bakıyor gibilerdi. Noah sebebini anlamasa da kafasına takmadı. Kolunda ki güzel his onu ister istemez gevşetiyordu.

'Julia'dan daha dolgun.' diye düşündü. Kendilerini düşüncelerden uzaklaştırma sebebiyle başını iki yana sallayıp etrafı gözlemlemeye başladı.

Köy tahmininden daha iyi gözüküyordu. Küçük köy evleri ve dükkanlar belirli bir düzendeydi. Çoğunlukla sebze olarak patates, havuç, soğan, meyve olarak muz, elma gibi şeyler satılıyordu. 'Buranın çevresi oldukça zengin.' diye düşünmeden edemedi. Bunun dışında tüm yapılar biraz kirli olsa da oldukça sağlam görünüyordu. 'En azından bir ölümlü standartına göre.' diye düşündü. Tek yumrukla olmasa da beş yumrukla bir binanın duvarını yıkabileceğine güveniyordu.

Tüm bunlar dışında ilgisini çeken farklı bir nokta vardı.

"Sanki hiç bir şey yokmuş gibi oldukça mutlular." diye mırıldandı.

"Bizler, mutluyuz çünkü kayıtsızız. Sonunda öleceğimiz bu dünya da korkmanın, tedirgin olmanın anlamı nedir?" diye yanıtladı kahverengi saçlı olan.

Noah düşündü. 'Ölümlü olsaydım bunlar gibi kayıtsız olabilir miydim?'

Yuen'in, "Hıh, klâsik ölümlü zihniyeti." diye mırıldandığını duydu. Neyse ki kimsenin duyamacağı kadar kısıktı.

İstemsizce Yuen'e hak verip, kafasını iki yana sallayarak düşünceleri aklından kovdu. 'Ben ne ölümlüyüm ne de bu köylüler kadar rahat birisiyim. Bunları kıyaslamam saçma. Ayrıca... neyse umarım şüphem yanlıştır.'

Tam bunu düşünür iken retinasında bir yazı belirdi. Yazıyı okuduktan sonra retinasından kovdu.

Sonrasında önüne döndü ve muhafızlardan siyah saçlı olana sordu.

"Daha ne kadar yolumuz kaldı?"

Siyah saçlı olan ona sürüldüğünü fark edince gülümseyerek cevapladı.

"Şuradan dönünce, köyün yaşlısı ile görüşebilirsiniz."

Noah onayladı ve Yuen ona dayanmış iken kafasını Yuen'in kafasına dayadı.

Yuen dondu. Bir şey demek istedi. Fakat pancar gibi kızardığından ağzından bir şey çıkmamış en sonunda sessiz kalmıştı. Açıkçası Noah'ın kafasını ona dayamasını beklemiyordu.

Noah ise zafer kazanmış gibi gülümserken konuştu. 'Sen, bana öyle yaparsan bende böyle intikam alırım. Gerçi biraz hafif bir intikamdı ama olsun.'

İkili sevgili gibi dolaşır iken sonunda nispeten büyük bi köy evine geldiler.

"Yaşlı burada kalıyor. Bizim görevimiz de burada sonlanıyor. Kendinize iyi bakın gelişimciler." dedi siyah saçlı olan ve ikisi geri dönmeye başladılar.

Noah derin bir nefes aldı ve kolunu silkeleyerek Yuen'in kollarından kurtuldu.

"Yuen konuşma konusunda benden daha iyi olduğundan konuşma işini sana bırakıyorum."

Yuen şaşırdı.

"Ben mi?"

Noah alaylı bir ifade ile yanıtladı.

"Burada senden başka Yuen yok bence."

Yuen kafasını iki yana salladı.

"Hayır demek istediğim..."

Noah lafını kesti.

"Biliyorum. Tam da o yüzden yardımın lazım. Kendimi biliyorum. Seni de az buçuk biliyorum ve madem eşim olacaksın sana güvenmeliyim öyle değil mi?"

Cümlenin sonunda sıcak bi şekilde gülümsedi. Annesinden öğrenmişti. Genelde böyle bir ifade takındığı vakit annesi illaki istediğini yapıyordu. 'Aynısı neden Yuen de yaramasın ki?'

Noah'ın gülümsemesi, gerçekten de Yuen'in tüm red duygusu eritti.

Kızararak, "Tamam, tamam. Ben konuşurum hıh." derken bakışlarını kaçırdı ve kapıya tıklattı.

Kapı oldukça eski gibiydi. Ahşaptan yapılmıştı. Diğer evlerle hemen hemen aynıydı.

Kapıya tıklatıldıktan sonra beş saniye sonra "Geliyorum!" diye bir erkek sesi geldi.

Yaklaşık on beş saniye daha geçtikten sonra gıcırdatarak kapı açıldı.

Karşılarında güler yüzlü yaşlı bir adam vardı. Ağarmış saçları ve gökyüzü gibi gözleri onu başlıca belirten özellikleriydi. Ayrıca oldukça sıskaydı. Öyle ki giydiği tek parça kıyafet bile ona bol geliyor gibi gözüküyordu. Elinde uzun bir baston vardı.

'Anlaşılan topal.' diye düşündü. Fakat düşüncesini tabii ki de dile getirmedi.

Yaşlı adam ikisini de süzdü ve gülümseyen ifadesini koruyarak "Hoşgeldiniz gelişimciler. Bende sizi bekliyordum." dedi.

Yuen kibirle homurdandı.

"Direkt konuya geç ihtiyar. Ateşli kokarcaların yuvası neresi ve neden size saldırıyorlar?"

Oldukça direkt olan soru karşısında yaşlı adam afalladı.

"Şey... içeride konuşsak?"

Yuen reddetti.

"Gerek yok. Sadece sorularıma cevap ver ihtiyar. Daha yapacak işlerimiz var."

Yuen'in otoriter tavrı sebebiyle yaşlı adam tamamen afallasa da yavaşça dökülmeye başladı.

"Köydeki çocuklardan birisi ormanda gezerken bir şey buldu. O şey oldukça değerli bir hazineydi. Öyle ki tüm köye refah sağlayabilirdi. Fakat onu elde ettikten bir kaç gün bile geçmeden Ateşli Kokarcalar birden saldırmaya başladı. Afalladık. Hiç beklemediğimiz için on çocuk beş yaşlı öldü. Sizden isteğimiz..."

Bir harita uzattı.

"Haritada ki işaretli yeri temizlemeniz."

Yuen ve Noah aynı anda kafasını salladı.

"Peki o şey dediğiniz şey ne?"

Yaşlı adamın ifadesi katılaştı.

"O... kusura bakmayın size söyleyemem. Lütfen anlayış ile karşılayın."

Yuen, yaşlı adamı daha da sıkıştırmak üzereydi. Fakat birden birisinin kolunu tuttuğunu hissetti.

Sonrasında ise Noah, "Pekala, işimiz bitince geri geleceğiz." dedi ve Yuen ile oradan ayrıldılar.

Yaşlı adam onları katı bir yüz ifadesiyle izlerken yavaş adımlar ile evine geri girdi. Ne yazık ki kimse kapıyı kapatırken ki gözlerinde ki korkunç bakışı fark etmedi.

Noah onun içeri girdiğinde emin olduktan sonra rahat bir nefes aldı. Yuen ise o sırada söyleniyordu.

"O yaşlı bunak kendini bir şey sanıyor. Hem o kokarcaları nasıl başarmışlarsalar kızdırmışlar hem de bizim temizlememizi bekliyorlar!"

Noah ise tam tersi baya sakindi.

"Yuen, sakinleşmelisin. Sen de biliyorsun. Bu köylerin hepsi tarikata bağlı. Ne yaparlarsa yapsınlar bizim sorumluluğumuz altındalar."

Yuen iç geçirdi.

"Bunu bilmiyorum ama..."

O sırada Noah sözünü kesti birden.

"Ayrıca teşekkür ederim."

Yuen şaşırdı.

"Ha? Ne için?"

Noah önden yürümeye başlarken yanıtladı.

"Hiç, boş ver. Gel şu ateşli kokarcalara bakalım."

Yuen de hemen peşinden koşarken bağırdı

"Hey, beni bekle."

Ve bu şekilde ikilinin hiç beklenmedik yönlere kayacak macerası başladı.

...

Ormana yakın bir yerde. Üzerinde beyaz çizgiler olan kızıl kürke sahip hayvanların kimisi etrafta koşuşturuyor, kimisi ise miskin miskin yatıyordu. Hepsinin keyfi yerinde gibiydi.

Tam o sırada acı bir çığlık duyuldu.

Ciik!

Ateş kokarcaları hemen dikildi ve sesin hedefine koşuşturmaya başladılar. Normal kokarcalar tek yaşarlardı fakat ateş kokarcaları daha çok sürü halinde hareket etmeyi severlerdi. Bu sebeple birine bir şey olursa illaki intikam alırlardı.

Kokarcalar hızlı bir şekilde izlemeye başladı ve sonunda onlar için dehşet verici bir sahne ile karşılaştılar.

İki insan yoldaşlarını öldürüyordu. Her yerde kan ve garip bir koku vardı. Bir ateşli kokarca leşi sağda ağaca dayanmış diğer ateşli kokarca cesedi ise tam yeni gelenlerin gözünün önünde idi.

Erkek olan gülümsedi. Gülümsemesi ateşli kokarcaları iyice delirtti ve hızla atıldılar.

Tam da o sırada...

Güm!

Hepsi birden çukura düştüler. Noah başarı ile kafasını salladı.

"O çukuru kazarken oldukça zorlandık ama değdi."

Yuen de aynı şekilde gülümsedi ve içtenlikle konuştu.

"Güzel fikirdi. Sayende işimiz üç kat kolaylaştı."

"Aynen."

Noah o sırada adım adım ilerlerken aklına bir soru takıldı. 'E bunları nasıl öldüreceğiz?'

Yuen ise sorusuna cevap niteliğinde depolama yüzüğünden bir eşya çıkarttı. Küçük bir kibritti bu.

Yuen kibriti yaktı ve çukurun içine attı.

Boom!

Küçük bir patlama oldu ve alevler patlayan bir volkan misali havaya fırladı. Hemen ardından ise kokarcaların çığlıkları yükseldi.

Yuen, bu çığlıklar eşliğinde alevleri izlerken oldukça kayıtsız bir ifadeye sahipti. Sanki şömine yanıyormuşta onu izliyor gibiydi.

Noah biraz şaşırsa da bir şey söylemedi. Bunun yerine "Hadi şu yuvayı temizleyelim." dedi.

Yuen nedenini bilmese de oldukça uysal bir şekilde onayladı.

İkisi birlikte yuvaya doğru ilerlemeye başladılar. Oldukça yakın olduğundan çabucak vardılar fakat gördükleri yüzüne ikisininde gözleri faltaşı gibi açıldı.

"Bunlar..."

Noah, Yuen'in lafını tamamladı.

"Cehennem Ateşi çiçekleri..."

Cehennem Ateşi çiçeği, kıpkırmızı sapları ve alevin her tonunu barındıran taç yaprakları ile kendini belli eden özel bir çiçekti. Oldukça nadir bulunurlar ve yoğun ısı olan bölge de yetişirlerdi.

Bu çiçekler oldukça değerliydi çünkü Ateşe Dayanıklılık Merhemi yapılabilirdi. Bu merhem sıradan alevlere karşı büyük bir direnç sağlayan mucizevi bir şeydi!

Ayrıca alev elementi kullanıcıları için de oldukça işe yarar bir kaynaktı bu çiçek. Fakat ne yazık ki yanlarında ki kimse ateş elementi kullanmıyordu. Hatta daha elementleri bile belli değildi.

Üstelik burada yirmiye yakın çiçek vardı.

"Ee... Bu kadar çiçek biraz... fazla değil mi?" diye mırıldandı şok olmuş bir biçimde.

Noah ağır bir şekilde onaylarken yüzünde soğuk bir ifade vardı.

"Bunları... yok etmeliyiz."

Yuen onayladı. İkisi de bunun değerini farkında idi. Bunu bırak şu anki güçlerini, mevcut güçlerinin bir kaç katına sahip olsalar bile bunlara sahip olduklarını öğrendikleri an ölürlerdi.

"Fakat bunların kaynağı ne? Magma olan yerlerde yetişmesi gerekmez mi bunların?"

Noah da aynı şeyi merak ediyordu. Fakat önce bunları yok etmelilerdi. Tam yok etmesi için Yuen'e kibrit çıkarmasını isteyecekti ki annesinin ateş elementi kullandığı aklına geldi.

"Onlara da bakarız. Aklıma geldi de annem de alev elementi kullanıyordu. Bir kaç tane alıyorum buradan. Kalanını yakarız."

Yuen umursamadı. Annesi rüzgar büyücüsü olduğundan ona fark etmezdi. Noah eğildi ve beş tanesini söktü.

Sanki canlılarmış gibi çiçekler kıpırdadı bir kaç kez fakat sonra duruldular. Noah onları Yuen'e uzattı.

Yuen, ne için uzattığını bilse de bu şekilde çiçek uzatılması nedeniyle mutlu oldu ve çiçeği kapıp depolama yüzüğüne attı.

Noah, Yuen'in neden mutlu olduğunu anlamadığından anlamsızca gözlerini kırpıştırdı.

Sonrasında Yuen bir kibrit çıkarttı ve yakıp çiçeklerin ortasına attı.

Sonrasında ise ikisi de geriye sıçradılar. Ne de olsa ikisi de kokarcanın yanıcı kokusundan etkilenmişlerdi.

Çiçekler oldukça yanıcıydı. Kısa sürede tüm çiçekler yanmaya başladı. Oldukça güzel ve bir o kadarda üzücü bir manzaraydı.

Elbette Noah pek etkilenmedi. Aynı şekilde Yuen de. İkili sessizce sönmesini beklerken bir dal kırıldı.

Çat!

Yuen ve Noah reflesif bir hareketle hemen sağ ve sola doğru sıçradılar ve gördükleri şey ile şaşırıp kaldılar.

Bir kılıç. Üzeri kan ile kaplı uzun bir kılıç. Kılıcın sapı ve kendisi oldukça sade gibiydi fakat üzerinde ki kan onu oldukça dehşetengiz kılıyordu.

Yuen ve Noah hemen kılıcın geldiği yöne baktılar.

Bir adam adım adım geliyordu. Elllerinden birine kan kızılı bir küre vardı fakat sanki bağımsız gibi hava da duruyordu. Adam, Noah ile hemen hemen aynı boydaydı. Sıska gibiydi. Ağarmış rüzgarda savrulan saçları ile yakışıklı sayılabilecek bir yüz ifadesine sahipti. Fakat teni biraz solgundu.

Adam kaşları çatılı bir şekilde onları süzdü. Noah'a bakarken gözleri küçümseme ile doluyken Yuen'e kaydığında avını bulmuş gibi bir gülümseme takındı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-16 10:29:34
Aha gebertilecek bir av bulduk
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-20 20:16:25
Emekleriniz için teşekkürler.
asomon (25 puan) Üye
2020-12-10 17:57:59
Emeğiniz için teşekkürler