Zanaatkâr Teknobaz

23 Haziran 2020
Çeviri: Lohengramm
Düzenleme: Lohengramm
816 Görüntülenme
Bu bölümü 7 Kişi beğendi.
Cilt 1

Çünkü Merak Ediyorum

Zanaatkâr Teknobaz – 39. Bölüm: Çünkü Merak Ediyorum

 

Ayağa kalkan Kilian, Olaf ve ölü oğluna baktı. On sekiz yaşındaki varis çok fazla kötülük yapmasına rağmen, sonunun bu kadar acı olmasının bununla alakası yoktu. Kilian buz gibi bakışlarla baba oğula bakarken, Jezebel kızıl rüzgârların arasından ortaya çıkarak Kilian’ın solunda belirdi.

 

“Gerçekten merak ediyorum. İmparatorluk Akademisi’ne Olaf’ın servetini kullanarak girmeyi planladığından, oğlunun doğal olarak ölmesi gerekiyordu. Yoksa çoğu kişi babasının neden bir yabancıya burs vermek için büyüde yetenekli oğlunu görmezden geldiğini sorgulardı. Ama onu öldürebilirdin. Bunu yapmanın camdan atmak, halka açık idam gibi çeşitli yolları vardı. Neden oğlunu babasına öldürttün?” Jezebel kafası karışık hâlde çenesini tutarak sordu.

 

Kilian odaya adımını attığı anda baba oğulun sonu gelmişti. Kilian, Olaf'ı bir şekilde kölesi yapacak ve oğlundan kurtulacaktı. Ancak bunu böylesine dramatik bir şekilde yapmasına gerek yoktu.

 

Sanki gülmek istiyor gibiydi.

 

Leke onu etkilemiş miydi? Damgasına hapsolmuş fehl şeytanı ona nüfuz mu etmişti? Yoksa yalnızca bu kadar gaddar mıydı? Jezebel’in sözleri yaknılanırken Kilian’ın yüzünde hiçbir ifade belirmedi. Başını sola yatırdı, gözlerini kapattı ve iç çekti.

 

“Yalnızca merak ediyordum,” dedi Kilian gözlerini kapatarak. “Babası sırf hayatta kalmak için oğlunu öldürecek miydi? Yoksa oğlu mu babasını öldürecekti? Eğer hayatta kalmak yeterli bir sebep değilse, güç için yapar mıydı? Merak ettim. Bazıları ne kadar kötü olsalar da kaplanların kendi yavrularını yemeyeceğini söyler. Bunun en büyük kötülük olduğunu savunur. O zaman bir insanı varisine karşı kışkırtmak için ne yapmak lazım? Veya oğulu baba katili yapmak için?

 

Yakınlığın temeli ve değeri tam olarak nedir? İşte bunları merak ediyordum,” diye belirtti Kilian, gözlerini açtı ve Olaf’ın cesedini vikont tahtına yatırdı.

 

“Üvey babam iradeli bir adamdı ve olağanüstü bir ahlâki sağlamlığı vardı. Aşağılanmaktansa ölmeyi yeğleyen tiplerdendi. Ama annemin hatrına her şeye göğüs gerdi. Annem de babamdan pek farklı değildi, bu yüzden o da dayandı. Onlar gibiler bu dünyanın gerçekliğine pek uymuyor. Neden daha bencil olamadılar ki? Eğer onlarda Olaf’ın bencilliğinin onda biri olsaydı, hâlâ sağ olurlardı. Ama gidip öldüler ve fabrika domuzlarını eğlendirdiler.” Bu sözler ağzından çıkarken Kilian’ın üçüncü gözü açıldı. Ama bu sefer kızıl yerine koyu gri renkteydi.

 

Tırnakları pençelere dönüştü ve işe koyuldu, et zanaati yeteneklerini kullanarak Olaf’ı baştan yaptı.

 

Yaşamak için ruha ihtiyacı yoktu. Duygular, arzular, varoluş, bunların hiçbirinin ruhla alakası yoktu. Ruh, vücut mahvolduğunda giderdi, ama sırf ruh gitti diye vücut da yok olmazdı. Büyücüler bu konuyu bin yıldır araştırıyorlardı ve ruhların bazı ruhani güçleri depolamak dışında pek bir işe yaramadığı sonucuna vardılar. Mesela Kilian’ın şeytanı ruhuna hapsolmuştu.

 

Jezebel, Kilian’ın bu duygusuz sözlerinde koca bir kâbus dağının altına saklanmış sessiz bir öfke  ve keder hissetti. Son zamanlarda Kilian’ın fehl zevkine kindarlıkla ulaştığını fark etmişti. Bütün fehllerin bir ana zevk kaynağı vardı, bu genelde hazcılık ve çöküşe bağlıydı. Seks bile tam olarak buna uymuyordu.

 

Mesela Jezebel bu zevki sadistçe baskı kurduğunda yaşıyordu. Ashera yozlaştırmada yaşıyordu. Jezebel’in üvey kardeşi Mazdan hükmettiğinde yaşıyordu. Ama Kilian’ın bu zevki kindarlıktan tattığına şüphe yoktu, Jezebel daha önce hiç böyle bir özellik görmemişti. Ve bu ana kaynak zamanla değişebilse de bu çok nadirdi.

 

“Acaba seni bu hâle kim getirdi? Ama dikkatli ol, içindeki şeytan muhtemelen bir Fehl Asili. Ona bir fırsat verirsen, her şeyi tersine çevirip seni mahkuma çevirir,” dedi Jezebel mutlak ciddiyetle.

 

“Ah, merak etme, kindarlık zihnimi bulandıramaz. İnsanların hiçbiri yapamaz,” dedi Kilian sanki Jezebel’in düşüncelerini okurcasına. Artık Olaf’ın organlarını düzenlemeyi bitirmişti ve onu yeniden birleştirmeye hazırdı.

 

“Oh? Peki ya ben?” Yanağını avucuna koyan Jezebel, Kilian’a gözlerini dikti, yakut gözleriyle onu süzdü. Sözlerinde ufak bir şakacılık ve merak vardı.

 

Kilian işi bıraktı, Jezebel’e döndü ve alnına ufak bir öpücük kondurdu.

 

“Sen insan değilsin,” dedi yüzünde bir tebessümle ve işine döndü. Böyle bir cevabı beklemeyen Jezebel kafası karışmış hâlde gözlerini kırptı. Kilian’ı daha iyi anladığını düşündüğü anda her şeyi tersine çeviriyordu, sanki bilerek onunla uğraşıyordu. Ama bu umurunda değildi. Dengesiz bir delinin kendisiyle uğraşmasının dayanılmaz bir çekiciliği vardı.

 

“Eğer böyle şeyler yapmaya devam edersen sana gerçekten aşık olabilirim.”

 

Benim gönlüm bir hiçlik, içinde yer bol. Bir sürü kişiye ev sahipliği yapabilir. Eğer dalmaya cesaretin varsa, seni zevkle kabul ederim. Ama dalar mısın?”

 

“Neden dalmayayım ki?”

 

Jezebel sakin sözleriyle Kilian’a meydan okurken, ortam gerildi. Şimdiye kadar yeniden yapılandırmayı bitirmişti ve drasıyla et kontrolünü kullanarak Olaf’ın tüm yaralarını siliyordu. Üçüncü gözü koyu griden kızıla döndü.

 

“Çünkü bir kez dalarsan, yanmaktan kurtulamazsın ve asla kaçamazsın.” Bu esnada Olaf gözlerini açtı ve eski koltuğundan kalkıp Kilian’ın solunda diz çökerek emirlerini beklemeye başladı. Ancak Kilian’ın elâ gözleri şu anda Jezebel’e bakıyor, onu tir tir titretecek bir yoğunluk taşıyordu.

 

“Ama sana bir şeyin sözünü verebilirim,” diye fısıldadı Kilian, yüzünü Jezebel’inkine yaklaştırarak, ve burunları sürtene kadar yaklaştı, “Eğer incinirsen, bunun sebebi ben olacağım. Benden başka kimse sana acı çektiremez.” Bu sözler öylesine yankılandı ki Jezebel’in gözleri kısıldı. Ama bu esnada dudaklarını Kilian’ınkilere yaklaştırdı.

 

“Oh? Peki ya acı çektirirlerse?” Sormadan edemedi, havadaki kan kokusundan hiç rahatsız olmuyordu.

 

“Dillerini koparacağım ki karşımda yalvaramasınlar,” diye yanıt verdi Kilian, ama Jezebel’in dudakları onunkilere yaklaştığında yüzünü çevirip ayağa kalktı, “Ama tabii ki henüz bunun vakti gelmedi.”

 

Salağa konulmuş gibi hisseden Jezebel gözlerini devirip “öfkeyle” iç çekti.

 

“Baş belâsı...” diye fısıldadı.

 

Ama o esnada ayak sesleri salon koridorunda yankılandı. Girişlerini engelleyecek bir kapı olmadığından, herkülvari biri içeri girdi ve mavi gözleriyle kan dolu manzaraya baktı. Bakışlarını Kilian’a çevirince durdu, kaşlarını çattı ve yumruklarıyla üstüne atıldı!

 

Bu adam Bjorn’dü ve Jezebel o içeri girmeden evvel kendini görünmez yapmıştı. Kilian yanından ayrılalı üç saat bile olmamıştı, ama Bjorn şu anda Küçük Tapınakçıları utandırıp Öz Tapınakçılara denk olacak bir güçle karşısında duruyordu. Belki de henüz farkına varmamıştı.

 

Elbette Kilian’ın karşısında bu gücün hiçbir anlamı yoktu.

 

BAM!

 

Bjorn’ün yumrukları ona döndü ve yüzüne iki taraftan vurdu. Havada durup yere düştü. Burnundan ve dudaklarından kanlar akmasına rağmen bakışlarını Kilian’dan ayırmadı.

 

“Ah, biliyorsun demek,” dedi Kilian ve titreyen Bjorn’e doğru yürüdü.

 

“LUKAS NEREDE ULAN?!” diye bağırdı Bjorn, ses büyüsü olmasa da sesi tüm kalede yankılanıyordu.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Bayoku (55 puan) Üye
2021-03-16 22:34:43
Elinize sağlık
GLUTTONY (47 puan) Üye
2020-06-28 10:37:45
Önemli olan taşaklı olmak diyil yiğen önemli olan taşaklarla dans ede bilmekte.
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-26 14:36:24
Çeviri ve edit için teşekkürler
darys045 (56 puan) Üye
2020-06-24 12:12:50
Çeviri ve edit için teşekkürler