Zanaatkâr Teknobaz

30 Haziran 2020
Çeviri: Lohengramm
Düzenleme: Lohengramm
1539 Görüntülenme
Bu bölümü 3 Kişi beğendi.
Cilt 1

Rüya ( +18 Bölüm)

Zanaatkâr Teknobaz – 62. Bölüm: Rüya (+18 Bölüm)

 

İmparatorluk gemisi durgun denizden akademiye doğru giderken, Arkadya İmparatorluğu’nun merkezindeki İmparatorluk Şehri’nde süzülen bir kalede iki genç düzinelerce zorlu rakiple dolu yolu kan dökerek açtı.

 

İkili kilitli, arena benzeri bir platformda, herhangi bir büyü gücü kullanmadan sıradan görünen çelik kılıçlarıyla bütün düşmanlarını biçerek ilerlediler.

 

Biri 18 yaş civarlarında, sarı örgülü ve mavi gözlü, herkülvari bir gençti. İki metreden uzun boyu ve kaslı yapısıyla bütün düşmanları yanında cüce gibi kalıyordu.

 

Diğeri de uzun siyah saçlı, büyüleyici, Kilian’ınkilere benzer elâ gözlere sahip genç bir kadındı. Tıpkı partnerininki gibi geçmişteki ışıltısını yitiren gözleri, nasıl soğukkanlı bir ölüm makinesine dönüştüğünü gösteriyordu. Bjorn ve Tamara ikilisi bir anda karşılarındaki 48 Öz Tapınakçı’yı yok etti ve birbirlerine döndüler.

 

Tamara orta seviye Yüksek Elçi standartlarında bir miktar olan 2700 dra yayarak Bjorn’ün baskısına karşı çıktı. Buna cevap olarak Bjorn’den de 3600 dra çıktı ve Tamara’yı geri itti. Vahşi, arıtılmamış dralarının çarpışması yerde düzinelerce çatlak açtı ve düşmanlarının cesetleriyle birlikte sanki ölüm kalım savaşında hayatta kalmış son kişilermiş gibi görünüyorlardı.

 

Şak, şak, şak—

 

Çarpışma alkış sesleriyle bozuldu, Bjorn ve Tamara rahatlayarak kaynağa döndüler. Gümüş büyücü cüppesi giyen kel, ihtiyar bir adam içeri girdi, yüzünde tatmin olmuş bir gülümsemeyle etrafa baktı.

 

“Aferin. Geçtiğimiz beş ayda ikiniz de muazzam gelişme gösterdiniz ve tam gücünüzle düşük seviye Yüksek Elçilere bile kafa tutabilirsiniz. Mahana unvanının hakkını gerçekten verdiniz,” diye başladı kel teknokrat, ölen 48 kişiye biraz bile sempati duymadan.

 

Teknokrasinin gözlerinde Yüksek Elçi seviyesinin altında olan herkes harcanabilirdi. Hatta Yüksek Elçiler bile değer kaybetmeye başlıyordu.

 

Teknokrattan övgüler alan Bjorn ve Tamara selam vermek için eğildiler, gereksiz tek bir laf bile etmediler.

 

“Mahana Bölümü’nün gelecekteki senatörleri olarak mevkiniz size birçok ayrıcalık tanıyacak olsa bile, sırtlanmanız gereken görevleriniz, kanıtlamanız gereken şeyleriniz var. Yarım saat önce bir Hükümdarın kaybettiği haberini aldık. Bu bizim için bile göz ardı edilebilir bir durum değil.

 

Kilian zu Verden kesinlikle beklediğimizden çok daha can sıkıcı bir rakip. Geçirdiğiniz bütün değişiklikler ve geliştirmelere rağmen, hâlâ ona denk değilsiniz,” diye devam etti teknokrat. Onun gözlerinde Kilian önemli bir tehdit olmasa da iki öğrencisini bilemek için mükemmel bir araçtı.

 

Ve bu sözler Bjorn ile Tamara’nın yüzlerindeki ifadeyi anında değiştirdi. Önce kaşlarını kaldırdılar, ardından dudakları şaşkınlık içinde ayrıldı. Ekibin geri kalanından bahsetmeye gerek yoktu. Bir hükümdarı öldürebilmesi Kilian’la aralarında büyük fark olduğunu kanıtlıyordu.

 

Şaşkınlığı nefrete dönüşen Bjorn kaşlarını çatarken, Tamara’nın bütün vücudu öfke içinde titremeye başladı. Teknokrasinin beyinlerini yıkaması yüzünden Kilian için Klaus neyse, Kilian da onlar için oydu. Bütün kederinin sebebi olan adam.

 

Teknokratlar amaçlı öfkeden daha iyi bir motivasyon ve kırık bir kalpten daha keskin bir kılıç olmadığına sıkı sıkı inanırlardı. İmparatorluk bu acı gerçeği Teknokrasi’den hayatta kalanlara, şu anki Yüce Senatörlere kazımıştı.

 

Cesetlerin arasında dolaşan kel teknokrat, Yüce Senatör Burkhart von Skoll, Niklas’ın amcası olarak da bilinen, imparator ailesinin iki numaralı adamı, yakut gözleriyle öğrencilerinin tepkilerini inceledi.

 

Tatmin olmuş hâlde omuzlarını tuttu ve onlara bir baba sevgisi gösterdi.

 

“Anlıyorum. Düşmanın gücü ezici geliyor, bu baskı intikamınızı belirsizliğe sokuyor, midenizi bulandırıyor olabilir. Bu hissi zihninize ve kalbinize kazıyın. Ardından bütün potansiyelinizin ortaya çıkarmasına izin verin.

 

Hesaplaşma vakitleri yakındır ve sizler de bu acı dolu dünyayı kurtarma hayalimizin gerçekleşmesine hayati bir rol oynayacaksınız,” diye fısıldadı Burkhart ikilinin kulaklarına, ama ikisi de bu sözleri dinlerken Bjorn’ün mavi gözlerinde bir parıltı belirdi.

 

Ellerini çeken Burkhart, Bjorn’e döndü ve eline bastırdığı koyu mavi bir küp çağırdı.

 

“Bjorn, sen Mahana Bölümü’nün Yüce Senatörü olarak yerime geçecek ve Teknokrasi’nin fiili lideri olacaksın, bu büyük görevi tamamlamak sana yakışır.

 

Tamara'yla birlikte İmparatorluk Akademisi’ne sızacaksınız ve bu kübü Ana Dra Reaktörlerine gizlice yerleştireceksiniz. Sizler için uygun kimlikler hazırladık ve sizi doğrudan yeni rolünüze ışınlayacağız. Akademideki ajanlarımız sizi desteklemeye hazır.

 

Ama sakın unutmayın, Kilian orada olsa bile Ana Reaktörü yok etmek önceliğiniz. Kusursuz bir fırsat çıkmadığı sürece ona saldırmayın,” diye son sözlerini vurguladı Burkhart, ikiliye hata yapmak gibi bir seçeneklerinin olmadığını hatırlatarak.

 

“Hiç korkmayın Yüce Senatörüm. Bu işi özenle halledeceğiz,” diye cevap verdi Bjorn, nazikçe eğilerek. Aradan yalnızca beş ay geçmesine rağmen, Bjorn artık eskisi gibi enerjik ve düşüncesiz değildi. Artık ortalama birinden daha yüksek zekâsıyla nasıl olabilirdi ki?

 

Ve böylece Teknokrasi’nin ışınlanma çemberlerinden birini kullanan Bjorn ve Tamara, İmparatorluk Akademisi’ne gittiler.

 

...

 

Bu esnada Kilian, Jezebel ve Lena kabinlerinde yüksek sesle inleyerek kalın duvarlara meydan okuyor, akıl almaz bir üçlü seksle bütün streslerini atıyordu.

 

İki metrelik devasa yataklarında hanımlar Kilian’ın kalkmış penisinin iki kenarına sürtünüyor ve zevk suyuyla kendilerini lekeliyorlardı. Lena ıslanmış amını Kilian’ınkine sürterken Jezebel de onu göt yanaklarının arasına alıp Lena’nın hızına ayak uyduruyordu.

 

Kıpkırmızı olmuş yüzler ve şırıl şırıl akan aşk suları ve elalemin duymasından korkmayan cesaretleriyle Kilian’ı inlettiler. Penisi gerilerek titredi, boşalacağının sinyallerini verdi. Bunu hisseden hanımlar hızlandılar, Kilian’ınkini göt yanaklarının ve amlarının arasında daha da hızlı sürtmeye başladılar.

 

“Oooh...” diyerek hafifçe inledi Kilian ve ikisinin de üzerine boşaldı. Büyük kısmı Jezebel’in götüne, kalanları da Lena’nın baldırına sıçradı. Azmış şekilde inleyen ikili, Kilian’ın dudaklarını iki yandan da öperek yanına kıvrıldı.

 

Jezebel üst tarafa yattı, başını yastığa dayadı ve Lena da alt tarafa uzandı, ikisi de Kilian’a kaçamak bakışlar atıyorlardı. Dalavereyi anlayan Kilian hemen üstlerine çıkıp penisini Lena’nın büyüleyici dudaklarına verdi ve dilini de Jezebel’in amına attı. Üçlünün vücudu seksi bambaşka seviyelere taşırken şehvet ve hovardalık kokusu havaya yayılıyordu.

 

Dudaklarını ayıran Lena, Kilian’ın penisini ağzına aldı, Kilian da Jezebel’in labiasını öpüp dilini klitorisine salladı. Lena’nın Kilian’ın penisini emme sesleri Jezebel’in inlemeleriyle birlikte yankılandı.

 

Kilian dilini iblisin amına atıp aylar boyunca keşfettiği bütün noktalara saldırdı bu esnada Lena da penisini zevk içinde titretecek her şeyi öğreniyordu.

 

Dilini Kilian’ınkinin kafasında gezdiren ve kalçalarını tutan Lena daha hızlı sakso çekip boğazına kadar aldı, onu tek seferde yiyip bitirecekmiş gibiydi. Kilian da Jezebel’in en sevdiği yeri buldu ve fehl dudaklarından orgazm dolu iniltiler çıktı.

 

“Ah evet... Tam orası... Evet... Ohh... Oohh!” Fehlin zevk çığlıkları gitgide daha da çılgınlaştı ve Kilian’ın saçını çekerek başını geriye attı, orgazm olurken ayak parmaklarını büktü.

 

O esnada Lena da Kilian'ınkini tamamen ağzına aldı ve penisini bir süre ağzında tuttu. Buna direnemeyen Kilian, Lena’nın boğazına bir kez daha boşaldı.

 

Üçlü bir saniyeliğine öylece yatakaldı, birbirlerinin kollarında kesik kesik nefes alıp veriyorlardı. Jezebel ve Lena sanki Seks Düşkünlüğü Tanrıçası tarafından ele geçirilmiş gibi Kilian’ın penisini amlarına davet etti.

 

Böyle bir daveti kim reddedebilirdi?

 

...

 

Tristan en başta Kilian’ı ziyaret etmek istemişti, ama kapıya yaklaştığında ilkel iniltiler ve etin ete değme seslerini duymayı beklemiyordu.

 

Utancından kızaran Tristan geri döndü ve asla dönmedi.

 

Dönemezdi de zaten. Dört saatlik uzun yolculuk boyunca üçlünün çiftleşmediği bir saniye bile geçmedi. Üçlünün sevişmesi ancak vardıkları duyurusu yapıldığında sona erdi.

 

Duş alıp ortalığı toparladıktan sonra kabinden çıkıp gemiden indiler.

 

Göz alıcı güneş ışığına çıktıklarında yaklaşık 517 bin kilometrekarelik devasa bir ada karşılarına çıktı.

 

Bu adada Arkadya’nın bir numaralı büyücü okulu duruyor, 121 bin kilometrelik alana uzanan yapısı ve en uzun kulesiyle şafağı deliyordu. Ada sürekli değişen büyülü festival ışıklarıyla aydınlanıyor ve içindeki karanlığa büyüleyici bir zıtlık yaratıyordu.

 

İmparatorluk Akademisi nihayet belirdi. Ve amaçları aynı kalsa da aktörler artık farklıydı.

 

Ancak adaya bakarken, Kilian’ın vücudu vahşice titredi. Dişlerini gıcırdattı ve oracıkta yere yığıldı. Fehl Gözü, koyu gri parladı ve Kilian’ın elâ gözleri kapanırken zihni yeni manzaralar görmeye başladı.

 

Arkadya’nın alternatif bir versiyonu olan bu topraklarda koyu yeşil ve morumsu bulutlar gökyüzüne hakimdi. Gerçeklik dokusu çatladı ve yabancı düzlemlere giden kapılar açıldı. İnsanların zihninden çıkan rüyalar ve kâbuslar dünyaya gelip tüm dünyayı fantezilere esir etti.

Çevirmen Notu

Böylece birinci cildin ve bedava bölümlerin sonuna geliyoruz. Bölümlerin devamı premiumlu olacak, seri telifli ve bizler resmi çevirmenleri olduğumuzdan mazur göreceğinizi umuyoruz. Satın alacağınız premiumların yazara destek olacağını unutmayın. Seriyi okuduğunuz için teşekkür ederiz! Umarım okumaya devam edersiniz!

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Mr.Callous (2 puan) Üye
2020-07-01 21:23:30
Perfecto Patronum.