Beyazın Karanlığı
Şeytan, canavara karşı
Boğaç, Kama ayrıldıktan bir saat sonra yola çıkmıştı. Fakat
yaklaşık yarım saattir yolda olmasına karşın hala onlara yetişebilmiş değildi.
Kama’nın göğsüne koyduğu büyü sayesinde yönünü birkaç saat boyunca takip
edebilirdi ama bu yön takibi bir pusuladan farksızdı. Hedefinin ne kadar
uzaklıkta olduğunu değil yalnızca ne yönde olduğunu gösteriyordu.
‘Lanet olsun, bu kadar uzaklaşacağını düşünmemiştim! Eğer Rene konuşmak yerine doğrudan Kama ile dövüşmeye başlarsa bu mesafeden onları ayıramam!’
Aniden duyduğu kükreme kulakları sağır edecek cinstendi.
Ses, tam olarak Kama’nın olduğu taraftan gelmişti. Boğaç, tahminlerinin doğru
çıkmış olabileceği korkusuyla hızını biraz daha arttırdı. “Geliyorum dostum.
Dayan…”
Onları biraz yalnız bırakmak için bilerek geç çıkmıştı ama
belli ki bu kötü bir fikirdi.
Yaklaşık bir dakika sonra ufukta bir ada belirmişti. Adanın
üzerinde toplanan bulutların arasında yüzlerce ejderha süzülüyordu. Fakat bütün
bunların da üstüne manzarayı daha da garip bir hale getiren bir şey vardı.
“Bu da neyin nesi böyle?” diye sordu Boğaç istemsizce.
Yerden yüzlerce metre yükseklikte havada asılı duran ve ağır ama sabit bir
hızla adaya doğru ilerleyen toprak parçası hayatında gördüğü en saçma şeydi.
Öyle bir şeyi uçurabilmek için gereken büyü gücünü düşününce şaşkınlığı daha da
arttı. “Bunu Kama mı yapıyor?”
Adaya daha da yaklaşınca yerde, Kanatları boylu boyunca
açılmış bir şekilde yatan Kama’yı ve onu uzaktan izleyen Rene’yi fark etti.
Kama’dan birkaç metre uzakta yerde kafası gövdesinden ayrılmış başka bir
ejderha yatıyordu.
Kama, acı dolu bir kükreme daha koyarak ejderha sürüsüne
kilitledi bakışlarını. Normalde ejderhalar ağlayamazdı. Biyolojik olarak mümkün
olmayan bir olaydı bu. Ama aradaki bu mesafeye rağmen Boğaç, Kama’nın gözünden
dökülen yaşları açıkça seçebiliyordu.
Hızla alçalırken adaya inmesine birkaç metre kala yavaşladı
ve yumuşak bir şekilde Rene’nin yanına indi. “Neler oluyor burada?”
“Kama yaptıklarının bedelini ödüyor, hepsi bu.” Dedi Rene
buz gibi bir ses tonuyla.
“Yaptıklarının derken?” Bu da ne demek oluyordu ki?
“Beni, insanları öldürmeye zorlamasının bedelini…” diye
açıkladı Rene. “Basitçe anlatmak gerekirse biz taşıyıcılar çevremizdeki
canlıların duyularını ve duygularını hissedebiliriz. Dokunduğumuzda ise bu
hissiyat hat safhaya çıkar.”
“Ejderhayı Kama mı öldürdü?” diye sordu Boğaç dikkatlice.
“Evet.”
“Peki neden?” Acı çekeceğini bile bile neden o ejderhayı
öldürmüştü ki? Boğaç’ın aklına tek bir neden geliyordu. Rene’yi ejderhadan
korumak için…
“Çünkü ben öyle yapmasını söyledim.” Dedi Rene.
Boğaç ilk başta şaşırsa da birkaç saniye aradan sonra bu
isteğin ardında mantıklı bir sebep olması gerektiğinin farkına vardı. ‘Rene
binlerce, hatta milyonlarca yıldır yaşıyor. Öyle ki düşündüğüm hemen hemen her
şeyi tahmin edebilecek kadar uzun süredir... Kama’ya bunu yaptırmasının iyi bir
sebebi olmalı.’ Diye düşündü kendi kendine. ‘Belki de hislerini körelterek
Güneş’in onu ele geçirmesini engellemeye çalışıyordur.’ Ama Rene’ye
sorana kadar gerçeği asla bilemeyecekti. “Neden böyle bir şey yapmasını
istedin?”
“Benim çektiğim acıların aynısını çekebilsin diye.” Dedi
Rene.
Bu cevabın üzerine Boğaç öylece donakaldı. “Bir şeyi merak
ediyorum.” Diyebildi uzunca bir sürenin ardından. “Senin görevin dünyadaki
bütün canlıları korumak değil mi?”
“Evet ama…”
“Sözümü bitirmemi bekle.” Dedi Boğaç. Rene’ye karşı duyduğu
öfkeye zar zor hakim olabiliyordu.
“Tamam.”
“Peki Kama gibi potansiyel bir kıyamete öldürmeyi öğreterek
tam olarak nasıl dünyadaki canlıları korumayı planlıyorsun?”
“Ne yani, hiçbir şey olmamış gibi mi davranmamı istiyorsun?”
“Şu anda yaptığın ya da yapmaya çalıştığın şeyden kesinlikle
daha mantıklı olur.”
“Anlamıyorsun, o bana ihanet etti!”
“O seni seviyordu!” diye hırladı Boğaç.
“Eğer sevgi buysa beni sevmesin daha iyi!” Rene, ellerini
iki yana açarak eğildi ve basit bir savunma duruşu aldı. Boğaç’ın saldırmasını
bekliyordu belli ki. Fakat Boğaç, onunla
gireceği teke tek bir savaşın hiçbir faydası olmayacağını hemen anlamıştı. Şu
anda ne söylerse söylesin Kama’ya duyduğu öfke mantıklı düşünmesine engel
olacaktı. Onunla savaşsa ve onu yense bile bu Kama’yı durdurmazdı.
Rene’yle daha fazla konuşmanın bir manası olmadığını
anladığı anda büyü gücünü bacaklarına yöneltti. Güçlü bir sıçrayışla Kama’nın
yanına yükseldi ve süzülmeye başladı. “Hey, iyi misin?”
Kama nefes nefese cevapladı “Hayır… Ama bunu yapmak
zorundayım… Ve bunu, Güneş beni ele geçirmeden önce yapmalıyım.”
Boğaç birkaç saniye duraksadı. Kama’nın söylediği her şey
kadim dilde çıkmıştı ağzından.
“Bunu yapmazsam Rene anılarını kaybedecek.” Sözleri bittiği
anda yılanımsı gözbebekleri daraldı ve Kama gökyüzüne doğru fırladı.
Boğaç hiçbir şey anlamıyordu. Ejderhalarla Rene’nin anıları
arasında nasıl bir bağlantı vardı ki?
Fakat bunu anlamasa bile Kama’nın kendine daha fazla zarar vermesine
izin vermeyecekti. Kanatlarını çırparak arkasından uçarken büyü gücüyle eline
saydam bir ip oluşturdu. Kama’yı yakalamak için bu ipi attı fakat ip daha ona
ulaşamadan havada kıvılcımlar çıkararak yok olmuştu. Algısını genişletmek için
büyü gücünü gözlerine gönderdiğinde bunun nedenini hemen anladı. Kama’nın büyü
gücü öylesine yoğundu ki yanına yaklaşan hiçbir büyü yapısını koruyamıyor, en
saf ve en kontrolsüz hallerinden birine, elektriğe dönüşüyordu. Doğal bir
bariyer gibiydi bu. ‘Lanet olsun, bu şeyi nasıl geçeceğimi… Biliyorum…’
Düşünceler aklına girdiği anda yanıt bulmuşlardı. Eğer büyü ile geçemiyorsa,
fiziksel yolla geçecekti.
Hızını giderek arttırdı ve Kama’dan çok daha yükseğe çıktı.
Daha sonra büyü gücünü ayaklarına yollayarak üç katmanlı bir bariyer oluşturdu.
Müthiş bir hızda Kama’nın sırtına doğru ilerlerken üzerindeki baskının
arttığını hissedebiliyordu.
Boğaç, bacaklarını birleştirerek Kama’nın sırtına
bindirdiğinde olmasını istediği şey, Kama’nın dengesini kaybederek yere
düşmesiydi. Buna karşın Boğaç çarpacağı sırada Kama hızlanmış ve ıskalamasına
sebep olmuştu. Bunun sonucunda da Boğaç yere çakılarak sağ bacağını kırmıştı.
Son sürat yere çarptığında acıdan bir anlık nefesi kesilmişti.
“Ne yapmaya çalışıyorsun?” diye sordu Rene şaşırmış bir
şekilde yanına gelerek.
“Belli değil mi? Onu durdurmaya.”
Rene pes bir kıkırdama ile “İmkânsızı başarmaya
çalışıyorsun.” Dedi. “Şu anda kimse onu durduramaz.”
“Sen durdurabilirsin.” Dedi Boğaç
“Tabiki durdurabilirim. Ama bunu yapmam için bir sebep yok.”
Boğaç birkaç saniye düşündükten sonra öfkeyle tepki
vermemesi gerektiğine karar verdi. Belki Kama’yı doğrudan durduramıyor
olabilirdi ama onun hedefine ulaşmasını hızlandırabilir yada hedefine varmasını
tamamen engelleyebilirdi. Bu şekilde de daha fazla ejderha öldürmemesini
sağlayacaktı. “Ona tam olarak ne söyledin?”
“Bunu sana neden söyleyeyim?”
“Kama, ejderhaları öldürmezse senin anılarını kaybedeceğini
söyledi.”
“Anılarımı kaybetmek mi? Ben yalnızca bana saldıranları
öldürmesini...” daha az önce söylememek için çabaladığı şeyi ağzından
kaçırdığını fark edince aniden sustu.
Boğaç, bacağı iyileşirken yavaş bir şekilde ayağı kalktı.
Yüzünde oluşan habis gülümseme amacını ele veriyor olmalıydı.
“Bunu yapmayacaksın, değil mi?”
“Neyi?” diye sordu Boğaç, Rene’ye doğru ağır ağır yürürken.
“Öleceksin…” Rene gözlerini kısarak karşılık verdi.
“O zaman sıkı çalış da ölmememi sağla, bütün ırkların
koruyucusu.” Dedi dalga geçer gibi.
Gülümsemesi bütün yüzüne yayılırken Boğaç aniden bağırdı.
“Kama!” Kendisine baktığına emin olduktan sonra bir an bile tereddüt etmeden
Rene’ye doğru atıldı. Amacı ona zarar vermek olmasa da öyle görünmesini
istiyordu. ‘Sakin ol, Rene hiçbir şekilde zarar görmeyecek. Kendini tutmana gerek
yok…’ Sonuçta karşısındaki kişi bütün saldırıları emebiliyordu…
Rene’nin üzerine doğru uçarken aniden sağında eğimli bir
bariyer oluşturarak momentumunu sola doğru kaydırdı. Yanından geçerken bir
pençeye dönüşen elini Rene’nin omzuna doğru savurdu. Saldırısının
engellenmesini beklerken pençesi kalın bir bariyeri ve Rene’nin omzunu
parçalayarak yoluna devam etmişti.
Yavaşlamak için art arda attığı adımlardan sonra şaşkınlıkla
Rene’ye doğru döndü. “Sen… Ama… Neden engellemedin?!?”
“Seni aptal, güçlerimi…”Sözleri azalarak kesilirken Rene,
eli omzunun üzerinde dizlerinin üstüne düştü.
‘Güçlerini kullanamıyor mu?’ Fakat Boğaç bunun sebebini
sorgulayamadan bir kükremenin ardından gelen şok dalgası onu Rene’den
uzaklaştırdı.
Kama, çakılmaktan farksız bir inişin ardından Rene’nin
etrafında attığı turla kuyruğu ile bir alan çizdi. Sert topraktan oluşan zemin
yarılarak tehditkâr bir sınır oluşturmuştu. Hem Boğaç hem de ejderhalar içindi
bu sınır. Ve iki tarafta bu sınıra yaklaşmaya cesaret edemiyordu.
Rene yüz üstü düşerken aniden etrafı beyaz-mavi bir duman
kapladı. Birkaç saniye sonra duman dağıldığında Kama, Rene’yi yavaşça yere
salıyordu.
“Sen?!?” Kızıl ejderha yukarıdan şaşkınlıkla seslendi.
“Anlıyorum… Demek bu yüzden o kadar güçlüydün… Ama, sen olduğunu tahmin
edebilmeliydim, Gündüz’ün taşıyıcısı…”
Boğaç içinden sessiz bir küfür salladı. Dumanı gördüğü anda
Kama’nın insan haline geri döndüğünü düşünmüştü ama görünüşe göre yanılmıştı.
Bu zamana kadar yalnızca birkaç kez gördüğü o kanatlı biçim de dahil şu anda
dönüştüğü şey bir ejderhadan bile daha tehlikeli olabilirdi. Başının iki
yanından öne doğru kıvrılan boynuzları, ejderhanınkilere benzeyen pençeleri,
arkasından çıkan püsküllü kuyruğu ve bir güvercininkini andıran tüylü kanatları
ile pek çok ırkın özelliklerini taşıyordu…

