Beyazın Karanlığı
Şeytan, canavara karşı
‘Neden bunlar benim başıma geliyor?!?’ Rene’ye doğru uçarken
zihninde bu soruyu yüzlerce kez yakarmıştı. Ama İlk taşıyıcı değil cevaplamak,
herhangi bir şey bile söylememişti. Varlığını dahi hissedemiyordu neredeyse. ‘Rene’yle
konuşmaya çalışırken bir anda o ejderhalar çıktı. Hemen ardından Boğaç da
onların tarafına geçti. Neden her şey böyle üst üste geliyor ki?!’
Rene’nin hemen yanına indikten sonra kuyruğunu savurarak
yeri parçaladı ve Rene’yi daha rahat koruyabileceği bir pozisyon aldı. Ama
nedendir bilinmez anda zamanın yavaşlamaya başladığını hissetmişti. Birkaç
saniye sonra ise tamamen durmuştu. Ne Boğaç, ne de ejderhalar hareket
etmiyordu. Bunun yanı sıra Kama’nın kendisi de hareket edemiyordu.
‘Daha fazla güç ister misin?’ diye yankılandı bir ses etrafta.
Kama, zihnine giren Güneş’in sesini hemen tanıdı. ‘Rahat
bırak beni!’
“Onu korumak ister misin?” Sorusuyla birlikte Güneş çocuksu
bedeni ile Rene’nin yanında çömelmiş bir şekilde duruyordu. Pullu kuyruğunu
hafifçe bir sağa bir sola sallıyor, bu donmuş dünyaya meydan okuyordu.
‘Uzak dur ondan! Yoksa…’
“Yoksa ne?” Güneş Kama’ya kışkırtıcı bir gülümseme
gönderdikten sonra hafifçe iç çekerek. “Neyse, seni kandırmaya çalışmamın bir
anlamı yok.” Dedi. Daha sonra da Rene’ye uzandı.
‘Hey!’ Fakat Kama bağırdığı sırada Güneş’in eli çoktan Rene’nin
içinden geçip gitmişti.
“Görüyorsun ya, bu dünyaya senin iznin olmadan
karışamıyorum.”
‘Ne istiyorsun?’
“Ne mi istiyorum? Açık değil mi? Sizi korumak…” Güneş
Kama’nın çevresinde bir tur attıktan sonra “Sen de onu korumak istiyorsun değil
mi?” diye sordu.
‘Neler saçmalıyorsun sen?!? Korumak derken…’
“Sana güç vadediyorum. Düşmanlarını yeryüzünden silebilecek
bir güç. Buna karşın sen beni sınırlıyorsun.”
‘İlk taşıyıcıya ne yaptın?!?’ Diye sordu Kama hırlayarak.
Güneş ise onu duymamış gibi devam etti. “Senin beni
sınırladığın gibi ben de seni sınırlıyorum. Lakin bu sınırı kaldırabilirim.”
Güneş, kollarını boynunun altında birleştirerek Kama’nın burnuna yaslandı. “Ne
diyorsun?”
‘Senin yardımına ihtiyacım yok!’
“Öyle diyorsan öyledir. Ama bu kadarcık güçle Gece’nin
taşıyıcısını koruyabileceğini mi düşünüyorsun?”
‘Büyüleri bana işlemiyor. Ben onlardan daha güçlüyüm. Boğaç’dan da daha
güçlüyüm.’ Kama bunu bilincinin her zerresinde hissediyordu. Bu dünyada
ondan daha güçlü tek bir varlık daha yoktu.
“Gökyüzündeki yüzlerce ejderhanın arasında şu anda seninle
çarpışabilecek kadar güçlü onlarca kadim ejderha var. Şu şeytan ise onların
herhangi birinden daha güçlü. Belki tek tek gelselerdi başa çıkabilirdin. Ama…”
‘Beni asla ele geçiremeyeceksin!’ Hareket etmesi için bedenini
zorlamasına karşın hiçbir şey olmuyordu.
Güneş bir an şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdıktan sonra
gülümsedi. “Bu şekilde yapmak istememiştim ama sanırım bana başka seçenek
bırakmadın.”
Kama kendini sakinleştirmeye çalıştı. Eğer duygularını
kontrol edebilirse Güneş’in onu ele geçirebilmesine imkân yoktu. İlk
taşıyıcının sözlerine güveniyordu.
“Duygularını baskılarsan seni ele geçiremeyeceğimi mi
düşünüyorsun?” diye Kama’nın aklındaki şeyi dile getirdi Güneş. “Bu kısmen
doğru olsa da gerçekten duygularını tamamen bastıramayacağın için işe yaramaz.
Zaten şu anda seni ele geçirmeye çalışmıyorum. Bunu yapabilecek kadar gücüm
yok…”
“Ne?” Kama şaşkınlıkla tepki verdiğinde hareket edebildiğini
fark etti. Rene önünde yere doğru düşmek üzereydi. Ona doğru uzandığında
tekrardan insan biçimine geri döndüğünü de fark etmişti aynı zamanda. Yada en
azından insansı bir biçime. Elinin yerini ejderhaların kalın pullarına benzeyen
zırhlarla kaplanmış pençeler almıştı.
‘Sana verdiğim bu güç, olabileceğinin yalnızca ufak bir parçası.’
İçinde patlamaya hazır bir enerji olduğunu hissediyordu.
Evet, ejderha biçimine göre boyutu çok daha küçük olsa da şu anda sahip olduğu
güç öncesine göre çok daha fazla ve yoğundu. Sıkıştırılarak buz haline gelen
bir kar topuna benziyordu resmen.
Sanki kılını bile kıpırdatsa havaya uçacakmış gibi bir süre
öylece bekledi. Daha sonra Rene’yi yavaşça yere bıraktı. Güneş’in zihninden
çıkması ile birlikte Rene’nin omzundaki yara gözle görülür bir şekilde
iyileşmeye başlamıştı. Bunu onun mu yoksa Rene’nin kendisinin mi yaptığını
bilmiyordu ama Kama bir şey yapmasa da Rene’nin kendi kendine iyileşebileceğini
anlamıştı.
Kama, Rene’nin yarasının tamamen iyileşmesini beklemeden
ayağa kalktı ve onu bu hale getiren şeytana bakışlarını kitledi.
‘Neden? Neden bunu yaptın Boğaç? Şimdi… Seni de öldürmek zorundayım…’
İleriye doğru attığı ağır bir adımda zemin ayağının altında çatladı. Çatlayan
parçalar fizik kanunlarını görmezden gelerek yavaşça yukarıya doğru yöneliyor,
daha sonra toza dönüşüyordu. Kama, sahip olduğu bu güç karşısında etkilenerek
bir anlığına elini önünde kaldırdı ve yumruğunu sıktı. Yalnızca bu hareketiyle
bile havadaki rüzgârın yönü bir anda değişmişti. Neden böyle yaptığını bilmiyordu
ama Güneş verdiği sözü tutmuş, düşmanlarını yeryüzünden silebileceği bir güç
bahşetmişti Kama’ya. ‘Sanırım Rene’nin şeytanlar hakkında
söyledikleri doğruydu. Sen gerçekten de bir canavarsın…’
Kama, Boğaç’a doğru koşmaya hazırlanmak için ikinci bir adım
attığında bir anda onun önünde belirdi. Kendisi bile bunu nasıl yaptığını
çözemeden Boğaç anında bir döner tekme –toynak- ile karşılık verdi. Fakat
başını hedefleyen bu tekme yarı yolda Kama’nın eli tarafından durduruldu.
Boğaç’ın bacağını yakalayarak havaya sıçradı ve onu yere doğru fırlattı. Hemen
ardından da üzerine doğru bir dalış gerçekleştirdi. Bu sırada hava, ayağının
altında kendiliğinden katılaşmış ve kendisini aşağıya fırlattığı bir basamak
görevi görmüştü.
Boğaç yere düştüğü anda kendini toparlayarak üzerine doğru
atılan Kama’yı savuşturmayı başarmıştı. Kama ise hemen ardından yere çarparak
taklalar atmıştı. Kafasını sağa sola savurarak üzerindeki sersemlemeyi atmaya
çalıştı fakat daha kendini toparlayamadan Boğaç ikinci bir tekme için arkasında
belirmişti.
Kama bu seferkini savuşturamadı. Başının hemen arkasına
aldığı darbe ile dünya etrafında dönmeye başlamıştı. Yavaşça bilincini
kaybettiğini hissediyordu. “Lanet olsun! Bu şekilde kaybedemem! Rene kendini şu
anda Boğaç’tan…” Ağzından kısık bir hırıltı olarak çıkan bu sözler
tamamlanamamıştı.
Etraf tamamen karardığında zihninde Güneş’in sesini duydu. ‘Demek
kaybettin…’
‘Kes sesini!’ Görüşü yavaş yavaş açılırken kendini, zihninin
bir yansıması olan beyaz boşluğa bakarken bulmuştu. Güneş hemen kapının önünde
duruyordu. Kapının altından sızan siyah çizgiler ilerleyerek çocuksu bedeninin
ayakları altında daireler çiziyordu.
“Sen, nasıl? Kapılar hala kapalı?!?” Kama kekeleyerek
konuştuğunda ilk taşıyıcıyı bulabilmek için etrafa bakınıyordu.
“Kapılar mı? Mühürden mi bahsediyorsun?” Güneş bir süre
düşündükten sonra devam etti. “O mühür beni tamamen bastırabilecek kadar güçlü
değil. Hiçbir zaman da olmadı… Ama bir bakıma amacıma ulaşmamı engelliyor…”
“İlk taşıyıcı nerede?!?” diye tekrardan sordu Kama, Güneş’e
doğru koşarken. ‘Bu dünya benim dünyam, bu yer benim zihnim; İlk taşıyıcı
yaptıysa ben de Güneş’i yenebilirim…’
Kısa bir süre önce gerçek dünyada yaptığı hareketi zihninde
canlandırdı. Burada yapamaması için hiçbir sebep yoktu ortada. Orada yaşadığı
hissi hatırlamaya çalıştı ve rakibinin küçük bedenine doğru atılmak için
hazırlandı.
Kama, kısa bir süre hareketlerini planladıktan sonra bunu
yapabileceğine karar verdi. İleriye doğru adım attığında bir anda Güneş’in
karşısında belirerek suratını hedefleyen bir yumruk salladı. Güneş ise
bileğinin dışıyla yumruğunu saptırdıktan sonra Kama’yı boğazından yakalayarak
yere çarptı ve bağırdı. “Ben sana yardım etmeye çalışıyorum!”
Kama, Güneş’in kolunu yakalamaya çalıştığında Güneş hızla
geriye doğru sekerek ondan uzaklaştı. “Madem bana yardım etmek istiyorsun, o
zaman beni geri gönder!”
Güneş bir anda donakaldı. Öyle ki nefes bile almıyordu
artık. Gözleri yavaşça dolarken. “Öyle olsun.” Dedi. “Sen istemesen bile ben
sana yardım edeceğim. Varlığının bir parçası olarak bu benim vazifem…” Daha
sonra avcunu açtığında içinde siyah dumandan oluşan, minik bir hortum oluştu.
“Hey, ne yapıyorsun?!”
“Bu sana, o şeytanı yenebilecek bir güç verecek…” Hortumu
yere bıraktıktan sonra elini savurdu ve boşlukta bir kapı oluşturdu. “Bu ise
seni doğrudan gerçek dünyaya gönderecek… Sana yalnızca güç vaat ediyorum, Kama.
Ama bu gücü kontrol edebilecek misin, içinde yanarak küle mi dönüşeceksin yoksa
onu terk mi edeceksin; bu tamamen sana kalmış.” Sözlerini bitirdiği anda Güneş
göz kamaştırıcı bir ışık yaydı. Bir an sonraysa ortadan kaybolmuş, arkasında
yuvarlak garip bir görüntü bırakmıştı. Taşların arasından Rene ve Boğaç’ın
görüntüsü garip bir açıyla önünde süzülüyordu.
Boğaç bir süre Kama’ya bakmayı sürdürdükten sonra aniden Rene’ye döndü. Ve bu yaptığı tek hareket Kama’nın gücü seçmesini sağlayan şey olmuştu.