Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

28 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1356 Görüntülenme
Bu bölümü 32 Kişi beğendi.
Cilt 10

Yetimhane - Kısım 1

“Muhahahaha!” Kafamı geriye doğru yaslayıp abartı ve saçma bir şekilde kahkaha attım. “Yakında! Çok yakında, şeytani hükümdar, hepinizi yutacağım!”

 

Kovaladığım çocuklar bağırmaya başladı. Ama korktukları için değil. Çığlıkları, oyun oynayan bir grup çocuğun çıkaracağı türden bir neşeyle doluydu.

 

Çok paniklemiş olduğundan, çocukların küçük olanlarından biri kaçmaya çalışırken kendi bacaklarına takıldı. Her iblis gibi fırsatı değerlendirmek yerine, ayağa kalkmasına yardım etmek için eğilip bir elinden tuttum.

 

“Dikkatli ol. Adımlarına dikkat etmezsen kötü iblis lordu seni kesin yakalar.”

“Savol Bay İbvis Lovdu!” Takılıp düşen kız, başını okşadığımda kıkırdadı.

“Rica ederim. Ve merak etme, bu seferkini yakalama saymıyorum.” dedim, tekrar rolüme girmeden önce. “Gerçi bir iblis lordu ve kötü olan her şeyin bir temsilcisi olmama rağmen, yine de iyi bir sportmenin ne olduğunu bilen bir centilmenim de. Muhahahaha!”

 

Takılıp düşen kıza biraz avantaj verdikten sonra tekrar çocukları kovalamaya başladım, ama kısa süre sonra durdurulmuştum. Her biri hayal gücünü kuşanmış, üç cesur gözüken çocuk önüme çıkmıştı.

 

“Yolun sonu iblis! Sana yeri öptüreceğiz!” Grubun lideri gibi gözüken çocuk, elinde tuttuğu hayalet kılıcını kaldırarak ilahi ışığını sergiledi...

“Demek geldiniz kahramanlar.” Kollarımı birleştirip kendimi beğenmiş bir tavırla burnumdan bir ses çıkardım. “Fmph. Planlarımı bozabilmeniz için sizden daha fazlasına ihtiyacınız var.”

“Evet, tabii! Al bunu, kutsal kılıç saldırısı!” Lider önüme doğru atladı ve sadece olay anında görülebilen kılıcını bana doğru savurdu.

“Ateş büyüsü saldırısı!” İkinci çocuk kollarından birini öne doğru uzatıp elinden büyü enerjisi akıyormuş gibi yapıyordu.

“İkinci kutsal kılıç saldırısı! Galiba ilk çocuk gibi efsanevi bir kılıç kullanan son çocuk, büyük, abartı bir şekilde kılıcını sallamıştı.

“Rrrraarghghghg!?” Geriye doğru zıpladım ve arkama doğru savrularak, sanki kombo saldırılarıyla beni yenmişler gibi yaptım. “L-lanet olsun size kahramanlar! Beni yenmiş olabilirsiniz, ama bu sizin, yani insanlığın son sınavının yanında hiçbir şeydi! Bugün yenilmiş olsam da, ikinci bir iblis lordu gelecektir. Ve onu yenerseniz ardından bir üçüncüsü gelecektir. Şeytani hükümdarların sonu asla gelmeyecek ve çekeceğiniz çileler asla bit-hoop!”

 

Oyunun sona erdiğini fark eden çocukların üzerime doğru koştuklarını görünce şaşırmıştım.

 

“Durun durun, hadi ama çocuklar, yapmayın! Hala monologumun ortasındayım. Ve tek tek gelin, hadi ama! Ve sen, bana doğru öyle zıplama bakalım! Canını yakarsan ne yapacaksın!”

 

Neyse ki, kendini bana doğru fırlatan çocuğu, yere düşmeden önce havada yakalayabilmiştim. Ona bir şey olmadığını gören diğerleri de onun yaptığını yapmaya başladı. Kendimi bir çocuk yığınının altında bulmam, çok sürmemişti.

 

“Sana bağlandıkları çok belli.” Kahraman yanıma çömelip yüzüme yukardan bakarken kıkırdamıştı. “Ve bir iblis lordu gibi davranmaya bu kadar hızlı alışmış olmana çok şaşırdım.”

“Sonuçta öyleyim aslında. Özel bir şey yapmıyorum.”

 

Acaba çocuklar benim gerçekten bir iblis lordu olduğumu öğrenseler ne yaparlardı? Bu akıllarına bile gelmezdi. En çılgın rüyalarında bile.

 

“Ayrıca çocukları eğlendirmede bu kadar iyi olmana da şaşırdım.”

“Bunun sebebi, evde hep bunu yapıyor olmam.” dedim. Gerçi, zindanda işler biraz daha farklı. Herkes iblis lordu olmak istiyordu. Bir kahraman rolüne girip normalin tam tersine kaybetmem gerekiyordu.

 

Tabii ki, kültürel farklılığın sebebi, zindanda yaşayan çocukların kahramanlardan çok iblis lordları hakkında bir şeyler öğrenmiş olmalarıydı. Bu çok belli yani.

 

“O kadar da zor değil. Eminim sen de iyisindir.” dedim sırıtarak. “Ne dersin? Bir denesen ne olur? Hatta ne diyeceğim, eğer yaparsan, bu harika maskelerden bir tane de sana alırım.”

“Yok teşekkürler.” Nell lafımı hemen kesmişti. “O tuhaf maskelerden cidden istemiyorum.”

 

Vay be Nell. Bunu nasıl söylersin?

 

Bizi yetimhaneye getiren şövalye konuşmamızı uzaktan izledikten sonra yanındaki kadınla gülümseyerek konuşuyordu. “Birden çıkıp bu kadar kısa sürede onlara kalacak yer istediğim için üzgünüm.”

“Lütfen, merak etmeyin.” Yetimhane müdürü kadın, nazik bir şekilde gülümseyerek başını sağa sola salladı. “Kilisenin desteği olmasa halimiz ne olurdu bilemiyorum. Size en azından bu kadarına borçluyuz. Ve ayrıca çocuklar da çok mutlu oldular.”

 

Yaptıkları konuşmanın sebebi, dün gece Carlotta’nın bizi bir kışla ya da han yerine bir yetimhaneye götürmüş olmasıydı. Bu yetimhane, kilise tarafından işletiliyor ve destekleniyordu. Her ne kadar kalacak yer için ilk tercih edilecek yer olmasa da bizim için müsait olan tek yer burasıydı. Başkentteki çoğu han kapılarını kapatmış ve kilisenin bütün yatakhaneleri de bu geceki operasyon nedeniyle askerler tarafından doldurulmuştu. Yetimhane, geceyi geçirebileceğim gerçekten tek yerdi.

 

Beklenileceği üzere, kapanmış tek yerler hanlar değildi. Aslında, başkentteki çoğu mağaza da kapanmıştı. Sebebi siyasiydi. Darbeden sorumlu olanlar başkenti giriş çıkışa kapamış ve dış dünyayla bağlantısını kesmişti. Başkent, yiyecek üretimi konusunda iyi durumda değildi. Yiyeceklerinin tümü dış dünyadan ithal olarak geliyordu--yasak sebebiyle ithalat da durmuştu. Sonucun ne olacağı çok belliydi: yiyecek kıtlığı.

 

Şehre gıda sağlamakla sorumlu tüccarlar gelmeyi bırakmıştı. Paragöz şeytanlar olarak, başkenti ziyaret etmenin güvenli olmadığını biliyorlardı. Bir münakaşa arasında kalıp, çatışmanın istenmeyen bir sonucu olarak en sonunda can verebilirlerdi.

 

Ama daha da önemlisi, güvenlik ve kazanç birbirine pek de bağlı değildi. Bir yolunu bulan küçük ve orta ölçekli işletmeler bile kazanç sağlayamamışlardı. Girişin yanına yerleştirilen askerler mallarına el koyuyor ve bunun karşılığında, başta satın alırken ödedikleri paranın küçük bir kısmını veriyorlardı. Hiç de karlı bir alışveriş değildi. Aklı başında hiçbir tüccar başkente uğramak için bu kadar sıkıntıyı çekmeye uğraşmazdı.

 

Daha büyük firmalar ve onların tedarikçileri için işler daha kolaydı. Ordunun mantıksız isteklerine takılmadan, güvenli bir şekilde şehre gidip çıkabiliyorlardı. Ancak, onlar da tüccardı. Paranın peşindelerdi. Hayır işi yapmıyorlardı. Gıda ürünlerine çektikleri fiyat, normal zamanlardan birkaç kat daha fazlaydı. Başkentin geçim masrafları büyük bir artış göstermişti.

 

Bir de üzerine, şehri ele geçirirken buldukları fazla gıda malzemelerine de el koymuşlardı. Ve bu yüzden başkentte yaşayanlar, kendilerini ölümün kıyısında bulmuşlardı. Vaziyet berbattı. Yeterince yiyeceği güç bela bulabilmek ve günü kurtarabilmek için mücadele etmek ve yarışmak zorundalardı.

 

Her ne kadar şehirde yaşayanlara açık seçik bir şekilde saldırıyor olsalar da, prens ve küçük pislik çetesi hız kazanıyordu. Teknik olarak hala asi sayılıyorlardı. Ancak, gelecek tüm tepkiyi övgüye çevirebilmek için harıl harıl çalışıyorlardı. Tabii ki, prensin yandaşları, baştan beri onlara karşı olanları etkileyebilmiş değildi ama çoğu tarafsız soylu grubunu, kendi taraflarına geçmenin karlı olacağını söyleyerek, ikna etmeyi başarabilmişti. Prensin son zamanlardaki müttefik bulma hızını gören çoğu fırsatçı da onun tarafına geçtiğini ilan etmişti. Yakında yönetme hakkını eline geçireceğinden şüphe yoktu.

 

Zaman onun lehine işliyordu. Ve durduğunda da ona karşı olanlar haklı mücadelelerini kaybedeceklerdi. Kilisenin bu kadar sıkışık durumda olmasının sebebi büyük ihtimalle buydu. Normal şartlarda, operasyonun açıklandığı günün ertesinde yapılacağından bayağı şüpheliydim.

 

“Çocukları eğlendirmek zorunda kaldığınız için üzgünüm.” Müdür bana özür dileyen bakışlarla bakıyordu. “Misafirimiz olduğunuzu ve size daha iyi davranmamız gerektiğinin farkındayız ama...”

“Merak etmeyin. Önemli değil.” dedim. “Burada ücretsiz kalmamıza izin verdiğiniz için size yardım ediyor olmamız gayet doğal.”

 

Omuzlarımı silkerek müdüre sırıttım. Gerçi maske yüzünden bunu göremiyordu.

 

“Kim olduğunla ilgili bir şey sormayacağımı söylemiştim ama çok merak ettim,” dedi Carlotta. “Hiç çocuğun var mı? Bunun için biraz gençsin.”

“Yok. Sadece evimde, kız kardeş gibi bir gördüğüm iki kız var. Her zaman onlarla oynadığım için bu işe bayağı alıştım.”

“Bay Maske! Bay Maske!” Çocuklardan biri bana doğru gelip nazikçe tişörtümü çekiştirmişti. “Tekrardan iblis lorduymuş gibi yapabilir misiniz lütfen?”

“Tabii ki. Öyle istiyorsan, dileğini yerine getireceğim anca--” karaktere girmek üzereyken çocuğun guruldayan karnının sesi tarafından yarıda bölündüm. “Galiba biraz karnın acıkmış gibi.”

“Hıhı...” diye suratını buruşturdu çocuk. “Ama hepimiz açız, o yüzden elimden geleni yapıp şikayetçi olmamalıyım.”

 

Doğru. Ne mal adamım ya. Şehirde yiyecek kıtlığı var. Tabii ki açlar. O enerjik hallerini görünce bunu fark edememiştim ama sanırım bunu kontrol altında tutmaya çalışıyorlardı. Bir düşününce, yedikleri kahvaltı, neredeyse adam akıllı hiçbir şey yoktu. Muhtemelen, yakın zamanda doğru dürüst bir yemek yiyememişlerdi. Lanet olsun sana Yuki. Bir sonrakine daha hızlı fark et.

 

“Peki, sanırım boş karınla oyun oynayamayız şimdi değil mi? Biraz eğilip çocuğun saçlarını karıştırdıktan sonra ayağa kalkıp kahramana doğru döndüm. “Hey Nell. Buraya gel ve bana yardım et.”

“Hı? B-bekle, ne oluyor?” Kahramanın kafası tamamen karıştığından onu kolundan yakaladım ve mutfağa doğru onu çekiştirdim. “Bekle! Beni nereye götürüyorsun!?”

“Yiyecek bir şeyler yapmaya. Bir grup açlık çeken çocuğu öylece izleyememem, bu yüzden biraz et pişireceğim. Her şeyi kendim yaparsam çok uzun süreceği için, seni yardım için buraya getirdim.” Müdüre doğru döndüm. “Mutfağınızı bir süre kullanmamızda sorun yoktur umarım.”

“Lütfen, rahatınıza bakın.”

 

Ve Müdürden izin aldıktan sonra, Nell’i işe doğru sürükledim.

 

“O, Nell’in adamı gibi bir şey değil miydi? O bir kahraman, bu yüzden onun hizmetinde olan biri gibi davranması gerekmiyor mu?” Bütün olanı biteni izleyen Carlotta, biz giderken kafası karışmış bir şekilde kendi kendine konuşmuştu. “Neden Nell’i çekiştiriyordu ki?”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 10:45:13
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 23:44:16
😂 Bölüm için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-05-03 05:13:55
Yuki sırayla hizmetci, hırsız , çocuk bakıcısı ,şef ,nellin adamı... meslekleri gittikce fazlalaşıyor 😂
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-04-28 21:18:44
Nell'in adamı mı? Tamam sevgili Kahramanın biricik iblis lordu mutfakta size yemek yapsın o zaman ;) Çeviri için teşekkürlerr~
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-04-28 20:38:54
Dogru ama bunu dusunme bir lordunuz size yemek uapiyor yatin kalkin ona beddua edin
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-28 19:30:52
çeviri için teşekkürler