Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

31 Mayıs 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1311 Görüntülenme
Bu bölümü 43 Kişi beğendi.
Cilt 12

Yuki’nin Aile Toplantısı

“Gitmeyeceğim.”

“O-olamaz...”

 

Şaşırmıştım, öyle şaşırmıştım ki, dizlerimin ve ellerimin üzerine çökmüştüm. Ve bun sebebi, Lefi’nin, ona sunduğum balayı teklifine kayıtsız bir şekilde reddetmiş olmasıydı. Elimde bir ayna olmadığı için kontrol edememiştim ama, yüzümde kıyameti yaşayan birininkine benzeyen bir ifade olduğundan neredeyse emindim.

 

“P-perişanlığını böyle göstermene gerek yok.” dedi Lefi. Hayal kırıklığımın büyük gücü, ona bir anlığına geri adım attırdıktan bana doğru yaklaştı. “Seninle gelmek istemediğim için değil. Sebebi, planların uyumsuzluğundan kaynaklı.”

“Planların uyumsuzluğu mu? Ne demek istiyorsun?”

“S-senin dikkatini gerektiren bir mesele değil.” dedi Lefi. “Bir sonraki gezintiye çıkma dileğinde sana eşlik edeceğim, o yüzden, o zamana kadar sabırlı olmanı istiyorum.”

“Söz mü?”

“Söz veriyorum.” dedi Lefi, eliyle bir yanağımı okşarken. “O yüzden lütfen yerden kalk.”

 

Başımla onayladım, yerden doğruldum ve yığıldığım yere bağdaş kurarak oturdum. Lefi karşıma oturmak için hareket etti, ama onu yakaladım, biraz açılı olsun diye çevirdim ve kucağıma doğru çektim.

 

“N-ne yapıyorsun?” Kendini bulduğu yeni pozisyondan, telaşlı bir şekilde yukarıya, bana doğru bakıyordu. Yanakları kıpkırmızı olmuştu.

Kollarımı onun beline dolayıp sarılmak için kendime doğru çekerken, “Yani, sensiz çok fazla zaman geçireceğim için, kendime bir iyilik yapıp, gitmeden önce depolama tanklarımı Lefium ile dolduruyorum.” dedim.

“Yok canım...” bıkkın bir şekilde iç çektikten sonra göğsüme geri yaslandı. “Bu bahsettiğin ‘Lefium’ da nedir?”

 

Sorusuna cevap vermek yerine, yüzümü onun saçlarına gömdüm ve o tanıdık kokusunu içime çektim. Bunu yapınca birden rahatlamıştım. Ah peki. Sanırım şimdilik bununla idare edeceğim. Ama bundan kurtulduğunu sanma Lefi. Bir sonraki gezintimizde, o kadar fazla randevu şeyi yapacağız ki, tamamen tatmin olacağım ve sen de günlerce kıpkırmızı bir suratla gezmek zorunda kalacaksın.

 

Lefi’nin benimle gelmemiş olması tamamen negatif bir şey değildi tabii ki. Etrafta olmayacağı için her bir gerginlik kırıntımdan kurtulmuş olacağımı reddedemezdim. En kötü senaryo bile meydana gelse, onun koruması altında zindan güvende olurdu. Kendimi onun korumasına adadığım kadına, karıma evi korumasını söyleyemezdim, ama kızlar buradaydı. Onların güvenliği, onurum kadar önemsiz bir şeyden çok daha fazla şey ifade ediyordu.

 

“Yarın gideceğinizi mi söylüyorsun patron?” Muhabbete dahil olmak için bir fırsat kollayan Lyuu, sonunda konuşma sırasının ona geldiğine karar vermişti. Bizim flörtleşmelerimize dayanmak zorunda olduğu için, gözlerindeki bakışlar hiç hoş değildi. Sıkılmış ve umursamaz hissettiğini gösteriyordu. “İblis diyarında ne kadar kalmayı planlıyorsun?”

“Açıkçası, bilmiyorum.” dedim. “Aslında çok uzun kalmayı planlamıyorum, ama oradaki işlerimi halletmem ne kadar sürecek, cidden bilmiyorum.”

 

Kararsızlığım, iblis kralının benden tam olarak ne istediğini bilmemem gerçeğinden kaynaklanıyordu. Bunu anlamadan, planlar yapamazdım.

 

“Evden, iki haftadan uzun süre uzak kalmam. Eğer işlerim daha uzun sürecek gibi görünürse, uğrayıp herkese haber veririm.” dedim. “Üzgünüm kızlar, ama bu seferlik sizi yanıma alamayacağım.”

“Bu, bir sonraki sefere bizi de yanında götüreceğin anlamına mı geliyor?” diye sordu Illuna.

“Tabii ki. Emin olabilirsin.”

“Yaşasın!”

 

Hem vampir hem de yapışkan, yakında bir yolculuğa çıkabilecekleri doğrulanınca, aynı şekilde sevinmişlerdi. Bu seferlik sadece Enne yanımda geliyordu. Sanki en sevdiğimi götürüyormuşum gibi olduğunu hissettim, ama bu gerçekten benim hatam değildi. Enne benim birincil silahımdı. Potansiyel düşman bölgesine onsuz girmek pek parlak bir fikir değildi. Üzgünüm kızlar, ama size söz veriyorum, bir dahaki sefere gelebileceksiniz. Ve bu heyula kızlar için de geçerli.

 

“Bununla uğraşmak istediğinizden emin misiniz efendim?” diye sordu Leila. “Ajan, yarar anlamında pek bir şey sunmuyor gibi.”

 

Diğerlerinin aksine, Ajan Kapüşonoğlu’yla olan konuşmamız sırasında zeki olan hizmetçi yanımdaydı. Olayla ilgili, şu anda burada olan herkesten daha çok detaylı bilgisi vardı.

 

“Haksız değilsin, ama bazı işleri halletmek için iblis diyarına gitmeyi zaten planlıyordum.”

 

Fırsat ayağıma gelmişti. Hem rehberlik hem de kodamanlarla konuşma şansı önüme sunulmuştu. Sebepsiz yere bu fırsatı tepmeyecektim. Leila’nın olaylar hakkındaki yorumu tamamen doğruydu. Ajan bana istihbarat dışında bir şey önermemişti. Bunda benim için neredeyse bir fayda yok gibiydi. Ama bunu dert etmedim. Düşmanım olarak kabul etmekte kararsız olduğum şerefsizler hakkındaki istihbarat, başından beri peşinde olduğum tek şeydi.

 

Savaş için bana destek vermeyi önereceklerini hiç beklemezdim. Herhangi zor bir durumdan kendimi çıkarabilecek kadar güçlüydüm zaten. Kendimi olduğumdan büyük görmemin berbat bir fikir olduğunu biliyordum, ama kendi işini görmeyi bile beceremeyen bir grup zayıf, beceriksize sahip olmak, her şeyi daha da kötü yapacaktı.

 

Kabul etmekten nefret etsem de, Beyinsizler Efendisi’ne bir miktar minnettarlık hissetmiştim. Aptal herif kendini öldürtmek için beni kullanmış, sonucunda da bana eş miktarda güç ve özgüven kazandırmıştı. Her zaman düşmanın elinin altında inanılmaz derecede güçlü bir savaşçı olma ihtimali vardı, ama Leila bana, en azından tek bir savaşta bir ejderhayı yenmek gibi bir şeyi becerebilecek kadar güçlü bir iblisin olmadığını söylemişti.

 

Bu sefer zindanın yardımı benimle olmayacak olsa da iyi olacağımı düşünüyordum. Bu zamana kadar karşılaştığım hiçbir şey, beyin yoksunu eski ejderha efendisi ile olan düelloyla kıyaslanamazdı. Diğerleriyle savaşmak, zorluk seviyesini en zordan, kolaya geçirmek gibi bir şey olurdu.

 

Dahası, iblis kralı bir kraldı. Bana sadece istihbarattan fazlasını sunacağından emindim. Düşmanın genel merkezini yerle bir ettiğimde bana yollayacağı altın, gümüş ve diğer değerli eşyaların kokusunu alabiliyordum. İyi bir anlaşmaydı. Hem düşmanlarımı yenecektim hem de DP’ye dönüştürebileceğim bir sürü şey kazanacaktım. Heh. Üzgünüm iblis kralı dostum, ama ben aç gözlü bir piçim ve kirli ellerimle koparabildiğim kadar para koparacağım.

 

***

 

Haloria Laylott, kralının Yuki ismindeki bu iblis lorduyla ittifak kurmaya ısrar etmesinin sebebini ancak şimdi anlamıştı.

 

Adam anormallikti. Haloria Laylott, gizli servisin hala yeni üyelerinden biriydi. Ama diğerleri gibi o da, zorlu eğitim disiplininden geçmiş ve kendi payına düşen sayıda görev tamamlamıştı. Ve yine de, tüm tecrübesine rağmen, onu fark etmemişti. Ne zaman ya da nasıl arkasına geçtiğini bilmiyordu. Ve sadece bu bile onun, normlardan ne kadar ayrıştığını anlamasına yeterdi. Hala konuşmaya niyetli olması, ona tanımlayamayacağı bir rahatlık hissi vermişti.

 

Gücü bir yana, başta onu pek önemsememişti. Onu bir mağaraya götürmüştü. Ve bu yüzden, diğer iblis lordları gibi onun da, güçlü olsa da medeniyetsiz bir hayvan olduğunu farz etmişti.

 

Yanılmıştı.

 

Mağaranın ardında harika bir kale vardı. Hem bir haysiyet hem de ezici bir görkem havası taşıyordu. Hizmet ettiği kral tarafından yaratılmış kaleyle kolaylıkla yarışırdı. Sadece onun görüntüsü bile, hatalı olduğunu gösterecek kadar onu etkilemişti. Ancak o zaman ne kadar yanıldığını, düşüncelerinin ne kadar sığ olduğunu öğrenebilmişti.

 

Kralının sözlerini, ona gülümseyerek verdiği emirleri hatırladı, “Yakında tanışacağın kişi, büyük ihtimalle çok özel, çok harika biri çıkacak. Onu müttefikimiz yapmak için elinden geleni yap. Ve bunu yaptığında, onu bana getir.”

 

Şu ana kadar ondan şüpheleniyordu. İblis lordunun ilkel birisi olduğu dışında bir şey düşünmemişti. Ama şimdi, kralın hükmünün yine tam isabetli olduğunu anlamıştı.

 

Onun beklentilerini karşılamak zorundaydı. Ne olursa olsun, Yuki olarak bilinen iblis lordunun kendi taraflarına çekmesi lazımdı. Onun cinsel arzularını dindirmek için kendini sunmak zorunda kalsa bile.

 

Ama onu kendi ağına düşürmeden önce, önündeki çıkmazı çözmek zorundaydı.

 

“Bunu tam olarak nasıl kullanmam gerekiyordu...?”

 

Haloria, zindanın içindeki tuvaletlerden birinin önünde donup kalmıştı. Önceki gece Leila ona nasıl kullanması gerektiğini öğretmişti, ama yöntem aklından uçup gittiği için, yüksek teknoloji ürünü bir kontrol panelini süsleyen bir sürü tuşa bakakalmıştı. Bu Japon menşeili cihazı doğru düzgün kullanabilmek, o gün karşılaştığı en zor şey olmuştu.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-12 23:34:17
Zort xd
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-08 19:15:14
iblisin tuvalet ile imtihanı Asdasdasdsasd
İners (132 puan) Üye
2021-07-15 15:31:02
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-20 19:55:52
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 23:07:46
😂 Bölüm için teşekkürler
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-02 22:37:30
Karısı var karısı sana bakmaz
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 03:24:13
Çeviri ve edit için teşekkürler. Ellinize emeğinize sağlık
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-03 14:33:48
Düşünüyorum...🤔
Sato55400 (1592 puan) Üye
2020-05-31 20:02:40
Çeviri için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-05-31 19:11:53
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-05-31 14:48:49
Halora mıdır Haloriya mıdır her neyse, sevmedim kızı. Nedense çok sinir oldum bölümün sonunda.Ama bakarsın sonradan severim kim bilir? İblis Kralı da has birine benziyo. Belki o da bizim dünyamızda ölüp de gelmiş biridir? Bölüm için teşekkürlerr ellerinize emeğinize sağlık^
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-05-31 13:42:23
Çeviri ve edit için teșekkürler.