Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

01 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1352 Görüntülenme
Bu bölümü 44 Kişi beğendi.
Cilt 12

Uzun Yol Seyahati - Kısım 1

“İyi misin?” Sorumu, iblis diyarının ajanına bakarak sormuştum. Yüzü maviye dönmüştü ve ayakta sabit duramıyordu. Orochi’nin kafasında ilerlemekten dolayı midesinin tuttuğu belliydi; yılanın kıvrıla kıvrıla ilerlemesi, onun kötü hale düşmesine sebep olmuştu.

“B-ben iyiyim.” diye inledi.

 

Diğer iblisin aksine Leila gayet iyiydi. Ona göre yolculuk, kusturacak seviyede bir işkence yönteminden ziyade heyecanlı bir eğlenceydi. Hizmetçinin, hız trenlerine doğal eğilimi olan türde kızlardan olduğu ortaya çıkmıştı. Ama Haloria, o kadar şanslı değildi. Gerçi benim hatam değildi. Orochi’ye binmek, cidden kendi seçtiği bir şeydi. İki seçeneğimiz vardı. İlki yavaş yavaş Uğursuz Orman’dan yürüyerek geçerek fazladan bir gün harcamak. İkincisi Rir ve Orochi trenlerine binmek ve akşam olmadan iblislerin yönettiği yerleşime varmak.

 

İki şirin küçük mahluka binmek Haloria’nın programının değişmesine sebep olmuştu, ama ona göre bu iyi bir şeydi. Durumun özü, bütün iblis diyarı, aşağı yukarı her an çatışmaya dönüşebilirdi. Kaybedecek hiç vaktimiz yoktu. Ve bu yüzden, Ajan Kapüşonoğlu, ona sunulan en hızlı seçeneği seçmişti.

 

Sıkı çalışan iki evcil hayvanım da çoktan adımlarını geriye atmaya başlamıştı. Eve varmaları çok uzun sürmeyecekti. Evcil hayvan/binici dağılımı çok basitti. İblis kız Orochi’ye binerken Leila’yla ben de Rir’i sürmüştük. Hizmetçinin arkamda olması... cennet gibi bir tecrübeydi. Göğsünün sırtıma verdiği his, beni çok mutlu bir adam yapmıştı. Gerçi, bunun hakkında kimseyle konuşmaya cesaret etmeyecektim. Leila’nın temasından ne kadar keyif aldığımı öğrenirse Lefi beni öldürürdü. Bunu fark ettiğim anda, Leila’nın göğsünün ne yumuşaklığı hakkındaki bilgimi mezara kadar saklayacağım bir sır olacağına dair yemin etmiştim.

 

Ajan kendine geldikten sonra, sonunda bizi şehre götürmeye başlamıştı. İçeri girdiğimde ilk yaptığım şey, merakımın beni ele geçirmesine izin vermek olmuştu.

 

“Hmm... demek iblislerin yönettiği şehirler böyle gözüküyor.” Çevremi incelerken kendi kendime mırıldanmıştım. İnsan şehirlerinin aksine, iblis şehirlerinde kimliklere gerek yoktu. Muhafızlar bizi durdurmakla uğraşmadan içeri almışlardı. Gözüme kısa sürede çarpan bir başka yönü de ne kadar çeşitli ve aktif şehirli sakinleri olduklarıydı. Güneş ufkun hemen üzerindeydi. Yakında batmaya başlayacaktı ve buna rağmen sokaklar hala doluydu. Her türden farklı kişiler etrafta dolaşıyordu.

 

Köpekgillere benzeyen kafalara sahip yaratıklar, kafaları kuşgillere benzeyen başka yaratıklarla birlikte yürüyorlardı. Şehirde dolaşanların çoğunda boynuz vardı, ama her birinin sahip olduğu boynuz sayısı farklıydı. O kadar çok sayıda kuyruk vardı ki, saymaya bile kalkamazdım. Kertenkele kuyruğu, hayvan kuyruğu, ve iblis kuyrukları normal olanlardı. Dört ayakları üzerinde yürürken, bir binaya girdikleri anda birden arka ayakları üzerine dikilen kişiler vardı. Ve hatta vücutlarının alt yarısı bir yılan tarafından koparılmış gibi görünen yaratıklar bile vardı. Onlara nagalar ya da ona benzer bir şey dediklerinden eminim.

 

Gördüğüm insanları belirli kategorilerle sınıflandırmak az ya da çok imkansızdı. Tek seçeneğim diğer sekmesindeki her şeyi çöpe atıp bugünlük bu kadar demekti. Sanırım bu buranın, mozaik/potada eritme skalasının mozaik kısmında olduğu anlamına geliyordu.

 

Her ne kadar tersinden şüphelensem de Leila, hayvan uzuvlarına sahip olmanın, o kişiyi otomatikman hayvansı yapmadığını açıklamıştı. Hayvansılar, özellikle kulak ve kuyruk dışında insanlara benzeyen kişiler için kullanılır. Hayvana benzeyen vücudu ve/veya başı olanlar iblislerdi.

 

Açıklaması, bana birden, onun tek insan olmayan uzvunun boynuzları olduğunu belirterek hayvansı olup olmadığını sordurmuştu. Cevap hayırdı. Her ne kadar ırkı hayvansılara benzese de, hayvanlara benzeyen özellikleri hayvansılara benzemediğinden iblis olarak sınıflandırılıyorlardı ve büyüde maharetli olmaya meyilleri vardı. Tüm sınıflandırma sistemi karman çorman ve benim aklıma oturması için fazla zordu.

 

Ama birden bir şeyin farkına varmıştım ve bu, bütün iblislerin büyü sanatına doğuştan maharetli olduğuydu. Bir başka deyişle, her ne kadar herifler iki bacaklı hayvanlar olarak gözükse de, büyüde üstünlerdi. Bir dakika. Yoksa bu hayvansıların ve hayvana benzeyen iblislerin aslında tamamen farklı kökenleri olduğu anlamına mı geliyordu? Lyuu’nun, kendi halkının fenrir ya da ona benzer bir şeyin soyundan geldiğini söylediğini hatırlıyordum. Eğer bu gerçekten doğruysa, o zaman hayvansılar, tabii ki, hayvanlardan gelmişti. Temelde sadece mutasyona uğramış canavarlardı. Sanırım Lefi, iblislerle ilgili, rastgele üremenin sonucu olduklarını söylemişti. Büyülü parçacıklar birleşmeye karar verince falan yoktan var oluyor olmları lazım, değil mi? Sanırım bu, parçacıkların oluşturma sürecinde, yakınlarda buldukları her ne yaşam formu varsa onu taklit etmeye karar verdiği anlamına geliyor olmalı. İşte bu yüzden, böyle garip hayvan gibi iblis şeysileri elde ediyorlar. Bu, hayvana benzeyen iblislerin bile büyüyle neden bu kadar mükemmel uyumlu olduğunu açıklıyor gibiydi. Heh. İlginçmiş. Bu şeyin ne kadar derinlere indiğini görmeyi çok istiyorum.

 

Her ne kadar şehir genellikle iblislerden oluşsa da, hatırı sayılır miktarda hayvansı da yaşamaktaydı. Bu bana biraz garip gelmişti. Daha kuvvetli olan kesim, göze batan bir şekilde, kaba kuvvetle üstünlüğü almış şeytani kesimdi, ama açıkçası, günlük hayata baktığınızda bunun pek de umursanan bir şey olmadığı belliydi.

 

“Bir dakika! Aman! Tanrım! - Şunlar kedi kulakları mı!?” Etrafa bakarken gördüğüm kişilerden biri, kafası bir çift kedigil duyma uzvuna sahip kısa bir hayvansıydı. Giydiği tişört ve şortun uyumlu olması, onun bir maceracı olduğunu düşündürmüştü. Bir dakika, az önce kulakları hareket mi etti? Hnnng.

 

Rir ile geçirdiğim zaman, köpek yoldaşlığına daha çok alışmama neden olmuştu. Ama temel olarak bakıldığında, her zaman bir kedi insanı olduğum için, kedi tabanlı bir hayvansıyı görmek beni çıldırtmıştı. Of tnrm. Şu kulaklara dokunup onlarla oynamak istiyorum. Çok ayartıcılar! Lefi’nin kanatlarına dokunmak istediğim kadar onlara dokunmak istiyorum, off sıçayım!

 

Kedi kız, bakışlarımdaki tutkuyu sezmiş olacak, bana doğru dönüp, benim olduğum yöne doğru bir öpücük attı.

 

“Daha ileri giderseniz, Lefi’ye söyleyeceğim, efendim.” diye uyardı Leila.

“Kötü sahip. Aldatmak yok.” diye ekledi Enne.

 

Hem yanımda yürüyen hizmetçi hem de elimi tutan kılıç kız bu olduğu anda beni fırçalamıştı.

 

“Y-yanlış anladınız kızlar. B-böyle davranmamın sebebi, çok nadir bir şey görmemdi. Hepsi bu, yemin ederim! Ben tamamen masumum!”

“Sanırım konuyu burada kapatabiliriz o zaman.” dedi Leila.

“E-evet, öyle yapalım.” diye kekeledim. “Lefi’ye bunun hakkında tek kelime etmeyeceksiniz, tamam mı? Çünkü hiçbir şey yapmadım.”

 

Biliyor musunuz, böyle giderse, Lefi’nin iblis lordu görevi için Leila’yı seçmek istemesine karşı çıkacak hiçbir şey bulamazdım. Bu 100% kendi hatam, değil mi? Öksürerek bütün olayı kurmacaymış gibi göstermeye çalıştım ve ifademi normale döndürmeye zorladım.

 

“Buna inanamıyorum.” birlikte olduğumuz federal ajan, Enne’e bakarken mırıldanmaya devam ediyordu. “O gerçekten de kılıç mı? Bu eşi benzeri görülmemiş bir şey. Daha önceden, böyle inanılmaz bir özelliğe sahip bir efsanevi silah duyduğumu hatırlamıyorum...”

“Pekala Haloria, tam olarak nerede kalacağız acaba?” Herhangi bir şüphe çekmemek için, ajana ismiyle hitap etmiştim.

“T-tam olarak şurası” dedi kekeleyerek.

 

Yakınlardaki, tipik batı stiline sahip modern tasarımlı bir pansiyona benzeyen bir binayı işaret etmişti. Onunla ilgili özel bir şey yoktu. Hatta, tek özelliğinin ortalama bir bina olması olduğunu söyleyebilirdiniz.

 

Alakasız bir not olarak, Ajan Kapüşonoğlu, ismine uygun yaşıyordu. Kapüşonunu tekrar kafasına geçirmişti. Görünüşe göre gizli servisin bir üyesi olarak, yüzünün umuma açık olarak görünmesini istemiyordu.

 

“Şurası demek. Bayağı sıradan görünüyor.”

“Evet, öyle efendim.”

“Ş-şey, üzgünüm.” Haloria konuşurken içine çekilmiş, muhtemelen aşırı ortalama otelden memnun kalmadığımı düşünmüştü. “Tesislerimizin göze çarpmasını istemediğimiz için, elimizden geldiğince ortalama yapmaya çalışırız.”

 

Binaya bakarken planlarımızı düşündüm. Yolculuğa harcadığımız zaman üç gün sürmüş olmalıydı, yol boyunca toplamda iki şehirde durmuş ve her birinde birer gece geçirmiştik. Üçüncü geceyi varış noktamız olan Regighihegg’de, iblis diyarının başkentinde geçirecektik. İlk günün dışında, yolculuğumuzu araba vasıtasıyla sürdürecektik. Ve her ne kadar gece durmayı planlasak da, ikinci şehre varana kadar araç değiştirmemiştik. Kullandığımız araç, düzenli olarak bulunduğumuz şehir ve başkent arasında hizmet veriyordu. Gecelik duruşumuz, biniş noktasıyla, varış noktası arasındaki uzak mesafeden ötürü, yolculuğun standart kısımlarından biriydi.

 

Enne’i motor olarak kullanıp, evimden başkente sürecek üç günlük yolculuğu muhtemelen birkaç saate indirebilirdim, ama ne yazık ki bu bir seçenek değildi. Diğer ikisi bana ayak uyduramazdı. Aslında, tekrar düşündüğümde, başkentin nerede olduğunu bile bilmediğim için, tek başıma gidebileceğimi sanmıyordum bile. İblis diyarının coğrafyası hakkında bir şeyler öğrenmem gerekebilirdi.

 

Oyunlarda iblis diyarı terimi, genellikle başka boyutlardaki, insan dünyasından tamamen ayrı bir varlık düzleminde yer alan yerlerden bahsedilirken kullanılırdı. Ama burada durum böyle değildi. Bu dünyada iblis diyarı, aynı karanın bir başka parçasıydı. Tek fark, iblisler tarafından yönetiliyor olmasıydı. Ve hepsi bu kadardı. Binmek üzere olduğumuz araç, boyutlararası geçiş yapabilme yeteneğine sahip değildi.

 

“Endişelenme, fark etmez.” dedim. “Yatak yataktır. Hadi gidelim.”

 

Haloria’nın rehberliğinde hana girdik ve geceyi şehirde geçirmek için hazırlandık.

 

***

 

Hanla ilgili diğer her şey gibi, sunulan yemekler de... ortalamaydı. Özellikle iyi değildi, ama özellikle kötü de değildi. Sadece akşam yemeği bile Leila’nın aşçılığını özlememe neden olmuştu. Ve ertesi günkü kahvaltı da sorunu çözmeye dair bir şey sunmuyordu. Akşam yemeği gibi kahvaltı da, bir ortalama nasılsa o kadar ortalamaydı.

 

Haloria, vasat sabah yemeğimizi yedikten kısa süre sonra, bizi başkente götürecek aracı bize gösterdi.

 

“Bir dakika. Araba bu mu?” Aracı görünce donup kalmıştım. Bu... garipti.

 

Taşıma kısmında sorun yoktu. Yanlardan biraz büyüktü, ki gideceğimiz mesafe düşünüldüğünde bu hiç de anormal değildi, ama biraz öyle denebilirdi. Ama sorun... atta yatıyordu.

 

Bir fayton, çoğu sözlükte kelime anlamı olarak tanımlandığı üzere, atla çekilen bir araçtı. Özellikle bir atla çekilen. Ama bu fayton öyle değildi. Atın olduğu yerde, sert gibi gözüken bir kabuğa sahip dev bir mamut duruyordu. Yaratık öyle kuvvetli nefes alıp veriyordu ki, neredeyse her nefes verişinde çıkan havayı görebiliyordum.

 

Bunu tarif etmek için Monster Hunter’daki rhenoplosun kabuğuna sahip bir popo diyebilirdim. Şeyyy, bunlar anlamanızı daha da zorlaştırdı değil mi?

 

Daha önceden karşılaştığım, güçlü olduğu için değil de çok fazla ses çıkardığı için çok uyuz olduğum türden bir yaratıktı.

 

“Bu aptal şeye fayton diyebiliyor musunuz gerçekten...?”

 

Tekrar söylüyorum, at yok. Faytonun tanımında, alternatif tanımlar bir yana, tam anlamıyla bir atın bulunması gerekiyor. Ve onunla ilgili sorunlarımdan sadece biri buydu. Diğeri ise, mamuta benzeyen yaratığın, her ne kadar ehlileştirilmiş bir tür gibi olsa da, şüphesiz bir canavar olmasıydı. Bu soru aklımdan geçtiğinde ilk yaptığım şey, tabii ki Leila’ya dönüp bunu ona sormaktı.

 

“Sanıyorum atların faytonlarda kullanılması geçmişte kalmış.” dedi. “Ama zaman geçtikçe, iblisler küçük kabile topluluklarından kendilerini kurtarmış ve şehirlerde yaşamaya başlamıştı. Bir kabile taşınırken yanlarında Delmell Marmeaux getirmişti ve kısa sürede çok popüler olmuştu. Böyle şehirlerde her zaman görebileceğin kadar sık kullanılıyorlardı.”

“Vay be... İyiymiş.” dedi Enne büyülenmiş bir şekilde.

“Yoksa tarihe merakın mı var?” Diye sordum.

“Hıhı. Leila’nın dersleri her zaman gerçekten ilginç oluyor.”

“Oh, teşekkür ederim.” diye kıkırdadı hizmetçi. “Madem öyle, yolda sana bir şeyler daha öğretmeme ne dersin? Konuşmak için çok fazla zamanımız olacağından eminim.”

“Evet lütfen.” dedi Enne. “Sabırsızlanıyorum.”

 

Her ne kadar normalde tamamen ve büsbütün duygudan yoksun görünse de, Leila’nın ona eğitim vermeye devam etme olasılığı, Enne’in gözle görülebilecek şekilde heyecanlanmasına sebep olmuştu. Bu manzara beni gülümsetmişti. Resmedilmeye değerdi. Çocukların gülümsemesini görmek yorgun bir ruhu bile dinlendiriyor ha? Neden acaba?

 

Ben, küçük kızın yaydığı mutlu havanın tadını çıkarırken, birlikte yolculuk ettiğimiz ajan, resepsiyonla konuşmasından dönmüştü.

 

“Gecikme için üzgünüm. Her şey ayarlandı. Artık gidebiliriz.” dedi.

“Peki o zaman, hadi. Önden sen Enne.” Sözde faytonun girişi yerden biraz yüksekte olduğu için Enne’i yukarı kaldırıp içine bindirmiştim.

“Teşekkürler sahip.”

“Sorun değil.”

 

Küçük kızı bindirdikten sonra, Leila’nın elini tutarak onun da tırmanmasına yardımcı oldum.

 

“Teşekkür ederim efendim.”

“Lafı bile olmaz.”

 

Ancak ondan sonra Enne’in asıl vücuduyla binebildim.

 

“Oh, hey!” Kabine girerken tanıdık bir yüzle karşılaştım. “Seni tanıdığıma emiyavinim, sen beniyan gözetleyen adamsın! Hem çocuk hem de koca memeli kız sanyan çok kızdığı için telaşlı gibi olduğunu hatırlıyorum!”

“Öyle söylemez misin?” Diye cevapladım. “Beni, acınası bir soysuz gibi göstermeye çalışıyorsun.”

 

İçeri girerken, dün gece gördüğüm kedi kulaklı hayvansının da faytonun kabininde oturduğunu fark etmiştim.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-08 19:40:30
sakın bunun iblis efendisi falan olduğunu söyleme
İners (132 puan) Üye
2021-07-15 15:39:47
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-20 20:12:15
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-27 23:35:02
Bölüm için teşekkürler
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 04:16:13
Çeviri ve edit için teşekkürler. Ellinize emeğinize sağlık
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-03 17:50:08
Haha olaylara bak yukinin hali ne olacak bilmem🤗
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-01 21:01:39
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-01 18:02:03
Yuki çabaların boşuna :') Seni sadece bir kez görmüş kız bile ne mal olduğunu anlayabiliyor (˵¯̴͒ꇴ¯̴͒˵) Bölüm için teşekkürlerr Ellerinize emeğinize sağlık
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-06-01 18:00:39
Çeviri ve edit için teșekkürler.
Ker!m (339 puan) Üye
2020-06-01 17:23:36
E. S.