Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

03 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1396 Görüntülenme
Bu bölümü 35 Kişi beğendi.
Cilt 12

İblis Diyarının Efendisi - Kısım 1

Sesle dolup taşan şehrin geri kalanının aksine kalenin içi, ölümüne sessizdi. Çeşit çeşit eşyalarla süslenmişti, ama sesin olmayışı, Haloria’nın bana eşlik ettiği uzun koridorun tenhaymış gibi görünmesine sebep olmuştu. Durgun atmosferin kaynağı kısmen, kalenin neredeyse boş olmasıydı. Etrafta o kadar az kişi vardı ki, elimde olmadan kalede başından beri hiç kimsenin çalışmadığı izlenimine kapılmıştım.

 

Yakınımızda bulunan diğer iki kişi de kapüşonlu ajanın iş arkadaşlarıydı---ya da en azından ben öyle olduğunu farz ediyordum. İki kişilerdi ve ikisi de gizlilik olayında bayağı iyilerdi; sarayda ilerlediğimiz süre boyunca ikisi de gizli bir şekilde peşimize takılmıştı. Gerçi, büyülü gözüm çok uğraşmalarına rağmen onları gün gibi görmemi sağlıyordu. Tam arkamızda oldukları halde kendilerini gizlemeye çalışmaları, neredeyse sürreal bir şekilde komikti.

 

Tamamen ve mutlak sessizliğe büyük ölçüde katkı yapan bir diğer faktör de, rehber ve “gizli” refakatçilerimiz bir yana, yalnız gelmiş olmamdı. Dev kapibaraya bindikten sonra Enne kucağımda uyuyakalmıştı. Çok şirin bir görüntüydü, ama uzun yolculuğun onu yorgun düşürdüğünü biliyordum. Leila’nın da onun kadar yorulduğunu düşündüğüm için, ikisini göndermiştim. Detay vermek gerekirse, onları çok ihtiyaç duydukları dinlenmelerine önden başlayabilmeleri için, iblis kralın bize verdiği odalara göndermiştim. Muhtemelen uzun sürecek görüşme boyunca, özellikle iblis diyarının efendisinin çağırdığı tek kişi ben olduğum düşünüldüğünde, onları boş boş oturtacak değildim.

 

Enne’in benle olmaması ana silahımın yanımda olmaması anlamına gelse de, tamamen silahsız değildim. Hem tabancam hem de hançerim belimin arkasında asılıydı ve zorda kalırsam, her zaman envanterimi açıp başka bir şey alabilirdim. Gerçi yine de, bunu zaten söyledim ama, Enne’i getirmek çok iyi bir fikirdi. O olmasaydı göte gelmiş olurdum. Gerçekten. Ve eve vardığım anda Lefi’nin götümü parçalamasına hiç hevesli değildim. Yok, sağ olun.

 

Sevdiğim kadın dışında birisi tarafından baştan çıkarılmama izin vermeye niyetim yoktu tabii ki. Eğer dış görünüş tamamen bir yana bırakılırsa, benim için ondan daha iyi bir kız olmadığını biliyordum. Ne bu hayatımda, ne öncekinde. Sadece bu kadar... mükemmel birisiyle daha önce hiç tanışmamıştım.

 

“Geldik.”

 

Bir devasa kapı grubunun önüne geldiğimizde, Haloria sonunda sessizliği bozmuştu. Normalde kabul salonunun kapısında en azından bir çift muhafız olmasını beklerdiniz, ama etrafta hiçbir asker yoktu. Onların yerine iki gargoyla benzeyen golem duruyordu. Büyüyle dolu heykeller, kapıya yaklaştığımızda ikisi de boyunlarını bize doğru çevirince, gayet iyi iş görüyor gibiydi. Bir anlık Haloria’ya odaklanıp kim olduğunu doğruladıktan sonra eski hallerini döndüler ve daha fazla hareket etmediler.

 

Benim aksime, kapüşonlu ajan, bir şeyleri kurcalarken onlara bir bakış atıp dev boyutlu girişin kapılarının açılmasını kafaya takmadığı için, bu sahneye alışkın gibiydi. Kapı boşluğu yavaş yavaş açılırken, ardındaki sadece kırmızı ve siyahla süslenmiş geniş taht odasını ortaya çıkarmıştı. Hem sol hem de sağ tarafta, her an canlanıp bana saldıracakmış gibi gözüken şeytani heykeller sıralanmıştı. Aslında, istenmeyen misafirlerle uğraşmak, golemler gibi bir büyüyle efsunlandıkları için, gerçekten de var olma sebepleriydi. Oh, belki de her şey tamamen otomatikleştirilmiş falan olduğu için burası bu kadar boştu. Önemli her şeyin korunması için muhtemelen golemleri falan vardı.

 

Kırmızı bir halı merkezde bir çizgi gibi, odanın sonuna yerleşmiş tahta kadar ilerliyordu. Ve bu tahtın üzerinde neşeli görünen, sarı saçlı genç bir adam oturuyordu.

 

“Merhaba.” dedi gülümseyerek. “Sen Yuki olmalısın. Ben Phynar, İblis Diyarının Efendisi. Sonunda seninle tanışmaktan memnunum.”

 

***

Genel Bilgiler

İsim: Phynar Leginerris Satalunia

Irk: Akça İblis Kralı

Sınıf: İblis Diyarının Kralı

Seviye: 29

HP: 71?/71?

MP: 24?5/24?5

Kuvvet: 301

Can: 3?0

Çeviklik: 297

Büyü: 5??

Maharet: 454

Şans: 2?1

 

Eşsiz Yetenekler

Öngörü Gözü

Gözlem Gözü

Düşünce Hızlandırma

 

Yetenekler

Paralel Düşünce VIII

Gelecek Görüsü ?

Komutanlık Ustalığı ?

 

Unvanlar

Kutsal Temsilci

Taktik Dehası

Yetenekli Hilebaz

Sinsi Komplocu

***

 

Unvanından dolayı onun daha güçlü olmasını bekliyordum, ama bayağı zayıf olduğu ortaya çıkmıştı. Tam değerlerini görmemi engelleyen, büyülü bir eşya giyiyordu, ama çarpık yazılarla bile güç seviyesini hakkında bayağı fazla bilgi elde edebilmiştim. Sayılara bakılırsa, çoğu insandan güçlü, ama çoğu iblisten de güçsüzdü.

 

Enne’in bile onu kolaylıkla yeneceğinden bayağı emindim. Gerçi, muhtemelen pek bir şey ifade etmese bile, Uğursuz Orman’da hatırı sayılır sayıda canavarı kolaylıkla ve hızlıca doğrayabiliyordu.

 

Savaş hünerinin yetersizliğine bir başka katkı da, iblis kralının ona savaşta yardımcı olacak pek yeteneğe sahip olmamasıydı. Yetenekleri savaş kabiliyetleri yerine beynini güçlendirmeye yönelikti. Ünvanlarının açıkladığı üzere, o bir taktisyendi. Phynar’ın karakter sayfası, onun savaş alanı yerine komutan çadırında bulabileceğiniz türde biri olduğunu ima ediyordu, ki bu diğer iblislerin onun yöneticiliğini neden hoş karşılamadığını açıklıyordu. Şu Sinsi Komplocu ünvanı... Yani şeyyy, muhtemelen ona pek güvenmemeliyim. Özellikle bu kadar yakışıklıyken. Aynen, yok, salla. O kesinlikle lanet bir yılan.

 

“Kralım, döndüm.” dedi Haloria.

“Görevini tamamladığın için teşekkür ederim Haloria. Mükemmel bir araç oldun.”

“Bu kadar nazik sözleri hak etmiyorum.”

 

Dizinin üzerine çökmüş ajana bir bakış attıktan sonra tahtta oturan adama baktım.

 

“Pekala, sanırım benimle konuşmak isteyen adam sensin?”

“Bu doğru! Bunca yolu sadece beni görmeye geldiğin için çok teşekkür ederim! Şu anda ne kadar mutlu olduğum hakkında hiçbir fikrin yok.” Kral yine tiksinç bir neşeli tonda konuşmuştu. Eğer yazışıyor olsaydık, büyük ihtimalle her cümlesinin sonuna iki nokta üst üste ve parantez koyardı.

 

Öfff... Bu düşünce birden yüzümü ekşitmeme sebep olmuştu. İblis kralı, ancak kız olsaydı kabul edebileceğim bir şekilde bana gülümsüyordu. Ama erkek olduğu için tek hissettiğim iğrenmeydi. Bu çok iğrenç. Lütfen dur.

 

“Eminim uzun yolculuğun seni yorgun düşürmüştür, o yüzden hemen iş konuşmaya başlayalım.” dedi. “Seninle konuşmak istememin sebebi, güçlerini kullanmayı ümit etmemdi, özellikle senin bir ejderhayı bile öldürebildiğini duyduktan sonra.”

 

Hmm. Bu kadarını bileceklerini beklemiyordum.

 

“Benimle açık ol. Ne biliyorsun?”

“Pek fazla değil, sevgili dostum.” dedi tekrar ürpertici bir şekilde gülümseyen iblis kralı. “Adamlarımın bana söylediği tek şey, fanatik partinin kendilerini ejderhayla müttefik yapabilmek için bir tür dolap çevirdiğiydi. Ne yazık ki, bu pek de planlandığı gibi gitmemişti. Ünvanı ele geçirmek için öncülünü öldüren Ejder Efendisi, onların planlarını umursamamış, kendi kafasına göre bir yere gitmişti. Ve sonra, kaybolmuş, bir daha kimse tarafından görülmemiş.”

 

Oh, tabii, geri zekalı adamları olduğundan falan bahsetmişti. Onların hep ejderha olduğunu düşünmüştüm, ama galiba öyle değilmiş ha?

 

“O ayrıldıktan sonra adamlarım durumu izlemeye devam etti ama senin bölgene girdikten sonra izini kaybettiler.” dedi. “Ve eminim tahmin edebilirsin, bu kadar büyük bir yaratığın izini kaybetmek bayağı zor bir şey. Bizim vardığımız sonuç, onun öldürüldüğüydü.”

“Hala neden öldürenin ben olduğumu düşündüğünüzü gerçekten anlamıyorum.” dedim. “Yüce Ejderha’nın yaptığını düşünmek daha mantıklı bir tahmin olmaz mıydı?”

“Bu kesinlikle bir ihtimal.” diye başıyla onayladı kral. “Ama anlarsın ya dostum, adamlarımdan biri gayet yetkin bir analist. Yeteneğinin seviyesini artırmak için çok zaman harcadı, ve bayağı güvenilir bir araç olacak seviyeye kadar ulaştırdı. Seni incelemesini ve bulduklarını raporlamasını istedim.”

“Ve ne gördü?”

“Hiçbir şey. Yüzü soldu ve bana hiçbir şey bulamadığını söyledi, ve işte bu yüzden Ejder Efendisi’nin ölümünden senin sorumlu olabileceğini düşündük.” dedi kral. “Her zaman bu kadar güçlü olduğun ya da onu öldürdükten sonra mı bu kadar güçlendiğin hakkında hiçbir fikrimiz yok ama, ne kadar güçlü olduğunu anlayamayacağımız kadar güçlü olduğun gerçeği değişmiyor.”

 

Anladım... Yani bana söylemeye çalıştıkları şey, statlarımı göremedikleri için güçlü olduğumu düşündükleriydi. Mantıklı. Analiz epey seviyeye bağlı bir yetenek. Ve bu zamana kadar kalede gördüğüm kişileri temel alarak konuşursam, bunu kullanan adamın işe yarar bir bilgi görebilmesi için yeteneğin en az seviye sekiz olması gerekiyordu.

 

“Ejder Efendisini öldürenin sen olup olmadığın önemli değil.” dedi kral. “Hala inanılmaz derecede güçlü olduğunu biliyoruz ve bu yüzden, her şeye rağmen seninle bir müttefiklik kurmak istiyoruz.”

“Pekala, onu anladım.” dedim. “Ama bana gerçekten ihtiyacınız var mı? Omzunun üzerinde, bensiz de düşmanlarını ezebilecek kadar iyi bir kafaya sahipsin gibi.”

“Demek sende de Analiz var! Bunu zaten bekliyordum.” dedi kral. “Benim hakkımda tuhaf fikirlere kapılmadan önce sana şunu söylememe izin ver, tamam mı? Unvana sahip olduğumu biliyorum, sinsilik şöyle dursun, pek de komplocu biri olduğum söylenemez. “

 

Kral konuşmasına devam etmeden önce başını salladı.

 

“Tek yaptığım perde arkasından gücümü kullanarak kazanamayacağım, kafa kafaya karşılaşmalardan uzak durmaktı. Ve, hepsi bu! Bu kulağa berbat gelen unvanın nereden geldiğini gerçekten bilmiyorum. Beni kötü birisi gibi gösteriyor. Gerçekten olmamama rağmen.”

 

“Gerekçesini” duyunca dilim tutulmuştu. Evet şeyyy... tek duyduğum, bunu tamamen hak ettiğin.

 

“Ama şimdilik bunu bir kenara bırakalım ve önceki konuya geri dönelim.” dedim. “Soruna cevap vereyim, evet, birçok farklı strateji bulma konusunda iyiyimdir. Evet, düşmanlarımın tuzakların içine yürüttüm ve evet, onları birbirlerine düşürdüm ve birbirlerini öldürmelerini sağlayarak kendim yapmak zorunda kalmadım. Bir sürü başka şey de yaptım. Ama ne yaparsam yapayım, topyekün bir savaşı kazanamam.”

 

Phynar sıkıntılı bir şekilde gülümsedi.

 

“Sorun şu ki, dışarıda bizden çok onlardan var. Ve her biri, her birimizden çok da güçlü. Stratejilerimle onların büyük bir kısmını öldürebilirim, ama hepsini tek seferde halledemem. Bu uzun, yorucu bir savaş olur, ve sayı ve kaba kuvvetle ellerinden geleni artlarına koymazlar.” dedi. "Ve bu olunca, iki taraf da kaybedecek. İblis türü kaybedecek. Zafer insanların olacak. İç savaşla mücadele etmek demek, sırtımızı onlara açık etmekten farksız.”

“Anladım...”

 

Kralın mantığı sağlamdı. Uzun, yorucu bir savaşa zorlandıkları sürece iki taraftan hangisinin zaferi elde ettiği pek de fark etmiyordu. İki türlü de ülke kaybedecekti. Çatışmaları sırasında ya da sonrasında insanlar gelebilir ve yorulmuş iblisler daha kendine gelemeden temizleyebilirlerdi. Ve eğer bunu yaparlarsa, insanlar bütün iblis diyarını haritadan tamamen silebilirlerdi.

 

İblis kralına göre, topyekün savaşın başladığı an, zaferi kazanma şansının kaybolduğu an olurdu.

 

“Fanatikler ve onlar gibiler gücün her şeyden üstün olduğuna inanıyorlar. Zayıf olduğum için, her ne kadar mantıklı bir argüman sunsam da beni dinlemeyi reddediyorlardı. Ve bir de bu yetmezmiş gibi, insanları aşağı görüyor ve onları savaşta kolaylıkla yenebileceklerini düşünüyorlardı.” dedi. “Akıllı olan iblislerin çoğu benim tarafımda çalışmayı seçmişti, ama iblisler genel olarak, aptal tarafta olamaya eğilimlidirler, bu yüzden müttefikten çok düşmanım var.”

“Anladım.”

 

İşte, daha çok kaslanmaya karşılık beynini verirsen olacağı bu. Gerçi, herhangi bir kas kafalı iblisle şahsen tanışmamıştım. Tek bildiklerim Leila, Ajan Kapüşonoğlu, MILF Rouinne ve kraldı. Bir iki et kafalıyla tanışmak istiyordum. Sadece nasıl olduklarını görmek için.

 

“İşte bu yüzden başından beri topyekün savaşın çıkmaması için uğraşıyorum.” dedi Phynar.

“Onu anladım. Ama bütün bunlar hakkında benden ne yapmamı bekliyorsun?”

“Sanıyorum konuyla ilgilendin?”

“Değişir. Ne yapmamı istediğini söyle, ben de sana ne düşündüğümü söyleyeyim.”

“Bunu söyleyeceğini düşünmüştüm.” dedi gülerek. “Şöyle ki, dostum Yuki. Senin bir sembol haline gelmeni istiyorum.”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Pika-sama (98 puan) Üye
2022-02-08 20:47:51
Oh iblislerin kahramanı falan olacağız herhalde
Shin (95 puan) Üye
2021-04-20 21:17:22
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 00:16:25
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-04 16:35:08
Hmmm I m not sureeee 😕
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 06:03:39
Çeviri için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-06-04 01:28:40
Çeviri ve edit için teșekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-06-04 01:28:33
Burada bi bokluk var gibi geliyor ama neyse.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-03 19:48:54
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-03 18:47:32
Üste tükürsen bıyık alta tükürsen sakal 🤔
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-03 15:48:53
Yuki'nin iç güdüleri şimdiye kadar yanılmadı. Kesin bu kalda göründüğünden daha fazla bi şeysiler var. Bölüm için teşekkürler, ellerinize sağlık^