Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

10 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1322 Görüntülenme
Bu bölümü 37 Kişi beğendi.
Cilt 13

Arena

Çevrem tamamen gürültüyle doluydu. Sokaklar kalabalıktı ve sokağı dolduran insanlar, şehrin şenlikli atmosferinin tadını çıkarırken gürültülü bir şekilde konuşup gülmeye devam ediyordu.

 

“Vay canına...” elinden tuttuğum Enne, şehrin içinden geçerken şaşkınlıktan gözlerini ardına kadar açmıştı. Şehrin bu kadar canlı olmasından o kadar etkilenmişti ki, elinde olmadan hayranlığını dile getirmişti.

“Değil mi? Galiba kral haklıymış. Burası şu anda bayağı festival gibi görünüyor.” dedim, iyi ruh halimi belirten bir ses tonuyla.

 

İblis diyarının başkenti, öyle fazla enerji doluydu ki, sokaktakilerden saçılan heyecanı hissedebilmek için tek bir bakış yeterli oluyordu. Önümüzdeki manzaradan tahmin edilebileceği üzere, iblis kralı için yapacağım şey hakkında yaptığımız konuşmadan bu yana beş gün geçmişti.

 

Arenaya gidebilmem için gerekli olan her şeyi hazırladık ve yola koyulduk. Sokaklardan zorlukla geçerken çok fazla zaman harcamış olsak da, neredeyse varış noktamıza ulaşmıştık. Gözüme çarpan şeylerden birisi, evinden dışarı çıkmış her bir kişinin yüzünde neşe ve heyecan ifadesi olduğuydu. Bu, tabii ki, sokaklarda dolaşanlardan fazlasını da kapsıyordu. Onlardan kazanç sağlamaya çalışan kişiler de aynı şekilde hissediyordu. Birbirinin aynı, heyecanlı ve yılların tecrübesi girişimciler tarafından sayısız tezgah açılmıştı. Dükkan sahipleri yakınlarından geçenlere bağırarak ürünlerinin reklamını yapıyordu. Neşeli çığlıkları, zaten hayat dolu olan havaya daha da canlılık katıyordu.

 

Son birkaç gündür kademeli bir artış hissetmiştim. Başkente insanlar geldikçe gürültü seviyesi de yavaş yavaş artmıştı. Ama bugün... bugün tamamen farklıydı. Herkesin heyecanı birden artmış gibiydi. Bir yanım çok şaşırmıştı. İblis diyarının, burada yaşayan insanların şu anda olduğu gibi arkalarına yaslanıp rahatlamasına izin vermeyecek bir durumda olduğunu düşünmüştüm. Ama görünüşe göre, tamamen yanılmıştım. Ve bununla bir sorunum yoktu. Bana göre, festivaller tam olarak böyle olmalı.

 

Mantıklı konuşursak, bu gayet akla yatkındı. Eskiden yaşadığım dünyanın aksine bu dünya, eğlenceden yana çok yoksunluk çekiyordu. İnsanlar eğlence için kıvranıyordu. Bunun gibi olaylar, eğlencenin tadını çıkarmak için elinden geleni yapacak herkes için çok nadir, çok az ve seyrek gerçekleşen olaylardı.

 

“Yoksa bu, daha önceden de festivallere katıldığınız anlamına mı geliyor efendim?”

“Şeyy, yani.”

 

Belirsiz, çekimser bir şekilde cevap verdikten sonra konunun üzerini kapamak için, bizden sorumlu olan ajana dönüp sorumu sordum. “Peki, Ajan Kap-, şey, Haloria, tam olarak ne yapmamız gerektiğini söylemiştin acaba?”

 

“Danışma kısmına gidip arena yetkilileriyle konuşarak kaydınızı tamamlamanız gerekiyor. Ne yazık ki nüfuzumuzu turnuvanın kendisi üzerinde kullanamadığımız için, kiminle savaşacağınızla ilgili hiçbir fikrimiz yok. Maç eşleşmeleri tamamen rastgele yapılıyor ve işlemin geri kalanıyla ilgili sizi yönlendirmekle sorumlu olanlar etkinlik görevlileridir.

“Pekala, tamamdır. Ve sanırım ön elemelerin bir tür battle royale falan olduğunu mu söylemiştiniz?”

“Bu doğru.” dedi Haloria. “Elli kişi, herkes tek dövüş. Ayakta kalan son üç kişi, turnuvanın geri kalanına katılmaya hak kazanır. Gücünü düşünürsek, elemeleri rahatlıkla geçeceğinden eminim.”

 

Pekala. Elimden geleni yapıp, nereye gideceğimi görme zamanı.

 

“Bazı adamlarımız turnuva görevlilerinin arasına karışmış durumda. Sana yardımcı olmaktan memnun oluruz, o yüzden bizi çağırmak istediğinde zili çalman yeterli olur. Olabildiğince kısa sürede birileri sana yardıma gelecektir.”

“Çalmaya çalıştığımda ses çıkarmayan zilden bahsediyorsun, değil mi?”

 

Yüzük gibi, bana verdikleri zile de büyülü özellikler eklenmişti. Sıradan bir zilin sahip olduğu birincil özelliğe sahip değildi ama, çok spesifik bir frekansta mana yayabiliyordu. Dostum, iblis kralı cidden bir sürü havalı şeye sahip. Gerçi bütün bir ülkeden sorumlu olduğu düşünülünce bu gayet normal geliyor.

 

Ana sokaktan aşağı doğru birkaç dakikamızı yürüyerek ve konuşarak geçirdikten sonra, nihayet arenaya ulaşmıştık. Bina büyük, yuvarlak ve nedendir bilinmez, dünyada sahip olduğumuz beyzbol statlarını anımsatmıştı. Şehir gürültülüydü. Ama stadyum daha da gürültülüydü. Alana sıkışmış tonlarca insan vardı. Gerçi bazısı düzgün bir şekilde dizilmiş, silahlı kişilerdi. Dostum, birilerini silahlarıyla ve zırhlarıyla medeni bir şekilde dikiliyor görmek falan bayağı tuhaf bir şey. Cidden. Bu lanet şey bana bayağı sürreal geliyor.

 

Tektipleşme, görünüşe göre iblislerin pek de umurunda olmayan bir şeydi. Hepsi farklı farklı silahlara sahipti. Örneğin, birisinin elinde ucundaki çalı yerine iğneler bulunan bir süpürge sopası, bir diğerinin elinde ise, bir tarafı tırpan, diğer tarafı çekiç olan bir silah vardı. Sanki her bir ırkın, kendine ait ekipman seçkisi vardı; sırada bir sürü farklı şey giymiş ve bir sürü farklı şey tutan, bir sürü farklı kişi vardı. Her şeyi toparladığımızda ortaya çıkan sahne, her ne kadar savaşçılar bir düzene göre dizilmiş olsa da doğası gereği karman çorman ve düzensiz görünüyordu. Bunun gerçekten bir dövüş sanatları turnuvası mı olması gerekiyordu? Bana daha çok bir silah sergisi ya da takas şovu gibi geldi. Gerçi, kocaman bir ağzı olan Japon stili bir kılıcım varken bunu söylemek bana düşmez.

 

“Ah, tabii ya, resepsiyonisti görmeden önce kılık değiştirsem iyi olur muhtemelen.” Dedim. “Üzgünüm Leila, ama sanırım sizden ayrılmak zorundayım. Eğer bir şey olursa, sana verdiğim, zindana dönmeni sağlayacak şeyi kullanmayı sakın unutma.” Kolyeyi ona, bizi dinleyebilecek potansiyel kulakların kafasını karıştırmak için, dolaylı yoldan hatırlatmıştım.

“Tabii ki efendim.” diye başını salladı hizmetçi, anlamış bir şekilde.

 

İnsanların, ben ve bu operasyon için tasarladığım ikinci kişiliğim arasında bağ kurmasını önlemek için, kılık değiştirdikten sonra etrafta birlikte dolaşırken görülemezdik.

 

“Pekala Haloria, sanırım ben yokken Leila’nın güvenliğinden sorumlu olma işini sana bırakmak zorundayım. Bayağı ünlü falan olduğunu bildiğim için, kimsenin onun canını fazla sıkmasına izin verme olur mu?”

“Merak etmeyin, onu emin ellere bırakıyorsunuz.” dedi gizli ajan. “Canımı vermem gerekse bile onu koruyacağım.”

 

Sözleri, başımın arkasında bir ter damlacığı oluşmasına sebep oldu. Evet şey... eğer bir sorunla karşılaşırsa geçit açıp kaçabileceği için, sen de kendi güvenliğine odaklansan daha iyi olur sanki.

 

“Şurası kılık değiştirme için iyi bir yer gibi görünüyor.” Ajan, gizlenmek için kullanabileceğim bir yeri işaret etmişti. Yönlendirmesine uyup, etrafımı hem haritama bakarak hem de düşman saptama yeteneğimle kontrol ederek Enne ile birlikte oraya doğru ilerledim. Tamamen gözlerden uzak olduğumuzdan emin olunca, Başkalaşım Yüzüğü’nü kullandım ve envanterime sakladığım maskeyi aldım.

 

Yeni maskem, insanlara yardım ederken kullandığım maskeden bayağı farklıydı. Bu seferki, palyaçodan ziyade, kara melek olarak bilinen moleküler manipülatörün kullandığı maskeye daha çok benziyordu. Ah, bir dakika, gözlerinin birinden geçmesi gereken şimşeği unutmuşum. [1]

 

Maskeyi sadece göz delikleri ve yalancı bir ağızdan ibaret bırakmak, benim zevkime göre biraz fazla ürkütücü olduğundan, sol göz deliğinin hemen altına rastgele bulduğum yıldız şekilli bir mücevher taşı iliştirdim. İblis diyarından aldığım diğer süslü şeyler gibi, bu da kraldan aldığım bir şeydi. Ne istersem isteyeyim, anında umursamadan, öylece bana veriyordu. Dostum, bana mı öyle geliyor ama yoksa onun cepleri bayağı dolu mu?

 

Silah dönüştürmeyle yaptığım diğer şeyler gibi, maske de bir silahtı. Teknik detay vermem gerekirse. bu bir bumerangdı, ama fonksiyonel olmayan bir bumerang. Bunu fırlatarak birine zarar vermek için kullanabilirsin, ama geri dönmeyi bırak, arkasına dönmeyi bile beceremezdi. Önemli de değildi gerçi. Muhtemelen bu şeyi asla fırlatmayacağım için, gerek yok.

 

Palyaço maskesi çift olmasına rağmen, sadece bir tane kara melek maskem vardı. Maskeyi sürekli takmama gerek olmadığından bu sefer ağız kısmı açık olan ikinci bir maske yapmadım.

 

“Tamam, görünüşe göre halkın arasına karışmaya hazırım.” dedikten sonra yanımdaki kılıç kıza döndüm. “Bu festivali kaçıracağın için üzgünüm Enne. Akşam yapacağımız şeyi senin seçmene izin vererek bunu telafi edelim, olur mu?”

“Tamam.” diye onayladı, kimonoyla sarılı silah. “Ve çok da önemli değil sahip.. Birlikte olduğumuz sürece sorun değil.”

 

Normalde ifadesiz olan yüzünde azıcık bir utangaçlık ifadesi belirirken söylediği sözler, beni inanılmaz mutlu etmişti. Of tanrım. Dünyanın en tatlı şeyi mi bu ya? Bu retorik bir soru bu arada. Cevap vermenize gerek yok.

 

“Sağ ol Enne. Seninle zaman geçirmeyi ben de seviyorum.” Konuşurken gülümsedim ve kızın başını okşadım. “Bana bir iyilik yapıp asıl vücuduna dönebilir misin?”

“Tamam.” Başıyla onayladı ve önünde tuttuğum kılıca dokundu. Ve bunu yapınca yok oldu. Birbirlerine değdikleri anda kaynaşmış gibi görünmüşlerdi.

 

İşlemin bittiğinden emin olunca, kılıç kızı omzuma yerleştirdim ve iç çektim. “Pekala. Hadi gidelim.”

 

***

 

Uzun zaman sırada bekledikten sonra masaya ulaştım. Burada, şeytani ırklardan birine ait gibi görünen bir resepsiyonist tarafından karşılandım--hem kuyruğu hem de bir çift boynuzu vardı. “Günaydın efendim. Kayıt işleminizi tamamlamak için geldiyseniz, lütfen ilk kayıt sırasında size verilen belgeleri verin.”

 

Kaydımın kanıtı olan kartı ona uzattım.

 

“Detayları onaylamam için lütfen bana bir saniye izin verin.” Resepsiyonist dokümanı gözden geçirmek için bir süre durdu. Önemli bir detayın üzerinden her geçişinde bir süre durup benden onaylamamı istiyordu. “Özetlemek gerekirse, Bay Ypsilon, burada Regighihegg’de doğdunuz ve seçtiğiniz silah ise bir büyük kılıç öyle mi? Bu büyük kılıç sırtınızda asılı olan mı? Gerçekten etkileyici bir kılıç. Burada, kralın tavsiyesiyle katıldığınız yazıyor. Bu doğru mu?”

 

Her sorgusuna başımla onaylayarak yanıt verdim. Ypsilon, tabii ki benim operasyon için seçtiğim takma isimdi. Aynen, anladınız. Yine Y harfi var, ama bu sefer Almancadan falan.

 

“Harika. Sizi hareket halinde görmeyi dört gözle bekliyorum, o zaman.” dedi. “Kayıt işlemi için gereken son adım, büyü enerjinizi kimlik kartınızdan geçirmek olacak. Bunu yaparak kimliğinizi doğrular mısınız lütfen?

 

Dediği gibi yaptım ve kartı parlatarak gerçekten Ypsilon olduğumu doğrulamak için manamı kartın içinden geçirdim. Dostum, bunlar gerçekten derinlikli kontroller.

 

Beklentilerimin aksine, kapıdaki kontroller hiç de yarım yamalak yapılmıyordu. Kayıt işlerini tamamlamayı asıl katılımcı yerine başkasına yaptırmanın sorun olmayacağını düşünmüştüm, ama görünüşe göre yanılmıştım. İzlenimim, ilk kayıtlar yüzünden böyle oluşmuştu. Bir sürü yalan yanlış detay yazmama izin vermişlerdi ve kimsenin ruhu bile duymamıştı. Gerçi şimdi düşününce, bu iblis kralının nüfuzunu kullanarak yaptığı bir şey de olabilirdi. Demek istediğim, bunu yasal yollarla yapmadığını zaten biliyordum. İstihbaratına çok güveniyor gibiydi. Özellikle dikkat etmem gereken adamlarla ilgili her şeyi anlatırken.

 

“Sabrınız için teşekkürler. Kaydınız şu anda tamamlanmıştır.” dedi, bir dudak merhemi kutusuna benzeyen, dikdörtgen, ahşap bir blok uzatırken. “Siz, 113 numaralı yarışmacı olacaksınız. Lütfen numaranızı unutmayın ya da kaybetmeyin. Dövüş sırası size geldiğinde, sizi numaranızla çağıracağız. Bekleme odası şurası. Daha fazla bilgi almak isterseniz, koridorun sonunda takımımızın bir üyesi bekliyor olacak. Tekrar teşekkürler ve iyi şanslar Bay Ypsilon.”

 

Eğilen resepsiyoniste teşekkür etmek için bir elimi kaldırdıktan sonra aşırı kalabalık girişten çıktım ve resepsiyonistin gösterdiği koridorda ilerlemeye başladım. Savaşçılar için yapılmış bölge, izleyicilere ayrılmış yerden ayrı tutulduğu için, nihayet kalabalıktan uzaklaşabilmiştim.

 

Yolu bir süre izledikten sonra, etkinlik çalışanlarından birine benzeyen orta yaşlı bir adamla karşılaştım.

 

“Günaydın efendim. Turnuva dövüşçüleri için ayrılmış bekleme alanına vardınız.” dedi kulağa profesyonel gelen bir tonda. “Burada bulunuyor olmanızın sebebi savaşmak değil mi?”

 

Başımı sallayarak ve ona kartı ve numaralı yapıştırmayı göstererek, sorusunu yanıtladım.

 

“Mükemmel. Bu bölgedeki bütün odalar bekleme odalarıdır. Önünde kırmızı “boş yer yok” işaretleri olan kapılar, çoktan tam kapasiteye ulaşmış olan odalardır, o yüzden bu odalara giremezsiniz. Ancak, tamamen dolmamış herhangi bir odayı seçebilirsiniz.”

 

Peki öyleyse. Ve ben de oturmuş, özel bir oda alacağımı falan sanıyorum. Gerçi bu bir yerde mantıklı da. Ön elemeler, katılımcı sayısını azaltmak için varlar. Gerçek bir battle royale. Herkese özel konaklama yeri verecek kadar yeterli odaları yoktu.

 

“Bu yer... İlginçmiş.” diye telepatik olarak konuşan Enne, ben koridorda ilerlerken.

“Doğru.” diye kıkırdadım. “Böyle bir yerde ilk kez bulunuyorsun değil mi?”

“Hıhı.”

“Muhtemelen arenaya çıktığımızda daha da mutlu olacaksın. Arena, savaşların asıl yapıldığı yerdir. Gerçi kan kokuyordur, o yüzden çok fazla eğlenmemeye bak, tamam mı?”

 

Bir çocuğu, şiddetin düzenli olarak sahnelendiği bir yere getirmek pek de iyi bir fikir değildi. Kötü örnek olacak bir sürü olay gerçekleşecekti. Gerçi, Enne sıradan bir çocuk değildi. O bir silahtı. Şiddet sergilemen, bir yerde, onun tek göreviydi. Ondan korkmayı bildiği için, kan dökmeye bağımlı olarak büyümeyeceğinden emindim. Büyülü bir kılıç olarak geçirdiği zaman, onu vahşiliğin çılgın doğasıyla tavlamıştı. Turnuvayı tecrübe etmesi, belki de onun için iyi olurdu; dövüş eyleminin yeri taraflarını keşfetmesine sebep olabilirdi.

 

“Merak etme sahip.” dedi Enne. “Güçlerimi sadece seninle olduğum zaman kullanacağım.”

“Bunun için teşekkür ederim bu arada.” dedim. “Bana çok yardımcı oluyorsun.”

 

Bir süre etrafta dolandıktan sonra, nihayet içinde yer kalmış bir oda bulmuştum. Kapıyı açıp içeri adımımı attığımda, odanın, bana bakan bir sürü gözle dolu olduğunu gördüm. Bazısı, beni öldürmeye yetecek kadar sert bakıyordu. Diğerleri, keyif aldıklarını gösteren bir ifadeyle bakıyordu. Üçüncü, gergin tiplerden oluşan bir grup ise, diğerlerinin ne yaptığını umursamıyormuş gibi davranıyordu. Arka plana karışmak için ellerinden geleni yaparken, gözlerinin kenarından beni gözlemliyorlardı. Vay canına. Bu bayağı iyi. Buradaki atmosfer bayağı iyiymiş. Evet, sevdim bunu. Bir tür spor müsabakasına katılmak için sahaya adım atmadan önce odanın nasıl hissettirdiğini bilir misiniz? Aynen, tam olarak öyle bir his vardı. Etrafta belli belirsiz bir heyecan dalgası vardı. Of, dostum. Bunun gibi festivaller işte böyle olmalı. Bu harika.

 

İlerleyip kendime boş bir yer ararken odada, kışkırtacak bir şekilde yavaş yavaş gözlerimi gezdirirken maskemin altında koca bir gülümseme belirmişti.

Çevirmen Notu

[1] Darker Than Black göndermesi. Serideki Hei adında, ayrıca “black reaper” olarak bilinen karakterin maskesinden söz ediyor.

Çevirmen Notu: Battle Royale’i aynen bıraktım, çünkü türkçe karşılığı tam olarak bulunmuyor. Böyle daha rahat anlaşılır. Aslında bölüm içinde ne olduğundan bahsetse de ben yine de değineyim. Bir sürü kişinin ekipmansız bir şekilde bir bölgeye bırakılıp, orada son hayatta kalan olmanın amaçlandığı bir tür. Açlık oyunları, Fortnite, Pubg vs. gibi türlerden anlayabilirsiniz. Burdaki oyunda ise birkaç raund sürecek dövüşte, raund başına sona kalacak 3 kişi asıl dövüşlere kalacak. İyi okumalar ^^ 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2021-07-15 19:50:14
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-21 15:12:26
Çeviri ve edit için teşekkürler.
shypax (132 puan) Üye
2020-10-07 21:31:14
Hani kimlik saklamak salakların işiydi ne güzel oldu Yukiii.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 14:21:16
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-05 00:20:07
Bence Ypsilon daki "y" harfi sessizdir, bu yüzden Psilon şeklinde okumanız daha rahat olucaktır
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 21:14:48
Çeviri için teşekkürler.
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-06-15 14:05:04
Çeviri için teşekkürler.
darkrai (79 puan) Üye
2020-06-11 10:33:31
elinize sağlık
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-10 20:47:12
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-10 19:29:01
Ypsilon diye isim mi olur okuması bile işkence yazar senin bulacağın ismi si... Gene sövdürttünya kendine helalolsun sana .... Yazarı , senin gibi yazarın bulacağı ismi.... ,3 sesiz harfi yan yana niye koyuyorsun özürlü..... ,git "Ğ" ile başlayan isim bul bundan iyidir ... gene sinirlendirdi beni yazar tam iyi gidiyor dediğimiz yerde bir pislik çıkartıyor.
Eyisha (198 puan) Üye
2020-06-21 02:21:51
@ASİLZADE, aga sen nasıl okudun ben yipsilon diye okuyorum kdkdkfnsnmd