Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

14 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1212 Görüntülenme
Bu bölümü 36 Kişi beğendi.
Cilt 13

Asıl Olay Başlıyor: Yaşlı Uşak - Kısım 1

“Ve bu raundun galibi bir kez daha, durdurulamayacakmış gibi görünen bir güce sahip, Ypsilon!”

 

Sunucu savaşın sonucunu ilan ettiği anda seyircilerden tezahürat ve yuhalama karışımı bir ses yükseldi. Heh. Görünüşe göre Dikkat Çekme Operasyonu, sorunsuz bir şekilde ilerliyordu.

 

Ön elemeleri saymazsak, şimdiye kadar toplamda üç maçta savaşmıştım ve her birinde de kötü adam rolünü oynamıştım. Amerikan güreşinde kötü adamlar, rakiplerine bağırma, onlardan zayıf olarak bahsetme ve karşı olduğu her kimse, onun gibi kişiler tarafından asla yenilmeyeceğini ilan etme gibi eğilimlere sahipti. Ancek ben, öyle değildim. Bunun yerine ben seyircinin nefretini savaşta yaptıklarım sonucunda kazanıyordum. Garipti ama, kalabalığın içinde hatırı sayılı bir grup yine de beni sevmeye başlamıştı. Ne garip zevkleri var.

 

Sayısı artan tek şey, destekçilerim değildi. Maçıma müdahil olmak isteyenlerin de sayısı artıyordu. Her savaşımda haritamdaki kırmızı nokta sayısı artıyordu, ama herhangi bir zarar verme şansları hiç olmamıştı. Müttefiğim olarak görev yapan kapüşonlu ajanlar işlerini iyi yapıyorlardı; her seferinde muhtemel suikastçılarımı, bana dokunamadan önce temizliyorlardı. Her şeye rağmen düşman sayısının gittikçe artmasının sebebi, onları yollayan herifin, ölen her adamının yerine daha fazla adam yollamasıydı. Dostum, iyi müttefiklere sahip olmak, hayatı kolaylaştırıyor. Bu şekilde, benim yapabileceğimden daha iyi bir şekilde hallediyorlardı. Ve evet, ne düşündüğünüzü biliyorum. Bana bir şaplak atıp, “Ne diyorsun lan, manyak? Daha birkaç gün önce müttefiklerinin zayıf ve işe yaramaz olacağı için sızlanıp duruyordun?” Yalan yok. Tamamen haklısınız. Aptallık ettim ve henüz tanışmamış olduğum insanlara yukarıdan baktım. Aslında hiç yapmamam gerekirken, anlamadan sonuca varmıştım. Muhtemelen onlardan özür dilemeliyim.

 

“Peki, ne düşünüyorsun Enne? Bu turnuva olayından bahsediyorum yani.” Konuşurken, yanımda oturan kıza doğru döndüm. Şu an ikimiz de şahsi bekleme odamın içindeki bir sıranın üzerinde oturuyorduk. Doğal olarak, o formunu değiştirmeden önce etrafta kimsenin olup olmadığını kontrol etmiştik.

“Turnuva...”  Bir anlığına durup düşündü. “Çok gürültülü.”

“Evet, kesinlikle öyle.” dedim ve güldüm.

“Ve seni yuhalayanlardan nefret ediyorum.” Yüzü hüsrana uğramış bir ifade alırken seyircilere doğru bakmıştı.

 

Bu halini görünce, sıkıntılı bir şekilde gülümseyerek yanaklarımdan birini kaşımaya başladım; bir açıklama üretebilmek, birkaç dakikamı almıştı.

 

“Pekala, eğer daha iyi hissetmeni sağlayacaksa söyleyeyim, aslında benden nefret ettikleri için bunu yapmıyorlar. Bilerek pislik yapıyorum ve onlar da benim oyunuma ortak oluyorlar.” dedim.

 

Enne, Amerikan güreşi ya da dövüş içeren bir sporla ilgili pek bir şey bilmediği için, yuhalamanın aslında gerçekten nefret göstergesi olmadığını anlayacak bilgisi yoktu. Kötü adam rolü ve yuhalamanın sürekli birlikte olduğunu hemen anlamasını beklemiyordum. Seyirci, oyunun önemli bir parçasıydı. Havalı bir kötü adam gibi davranmayı mükemmelleştirmek için, güçlü bir negatif tepkinin katkısına ihtiyaç vardı. Demek istediğim, en azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. Benden nefret etmediklerinden eminim, etmiyorlar değil mi? Değil mi...?

 

“Gerçekten mi...?”

“E-evet, sanırım öyle.” diye kekeledim. “Kızların oynadığı rol yapma oyunlarını biliyorsun değil mi? Aslında bu da aynı şey.”

 

Ben kahraman rolü yaparken, onlar da iblis lordu rolü yapıyordu. Ve sonra beni yenmek için saldırıya geçiyorlardı.

 

“O zaman bunu daha fazla yapmamalısın.” diye somurttu. “Herkese ne kadar havalı olduğunu göstermen gerek. Aynı bir iblis lordunun yapacağı gibi.”

“Şeyy... Eminim kötü adamı oynamak sadece havalı olmaktan ziyade, daha çok iblis lordunun yapacağı bir şeye benziyor.”

“Olsun. Yapamazsın. Artık kötü adam rolü oynamak yok.”

 

Enne talebini dile getirirken bakışlarını yukarı çevirdi ve tam gözlerimin içine baktı.

 

“Peki, peki, tamam. Anlaşıldı.” Başını okşarken zorla gülümsedim. “Daha çok iblis lordu gibi davranacağım ve herkesin havalı olduğumu düşünmesini sağlayacağım. Tamam mı?”

“Tamam.” dedi, memnun bir ses tonuyla.

 

Enne’in memnuniyet ifadesini görmemin hemen ardından kapı çalınca, konuşmamızın tam da zamanında bittiğini anladım. Kapıyı açmadan önce kılıç kızı asıl vücuduna döndürdüm. Kapıda dikilen kişi, turnuva görevlilerinden, boynuzu ve kuyruğu olan bir iblis kızdı.

 

“Sonraki maçınız için zaman gelmek üzere efendim.” dedi. “Hazır olduğunuzda, lütfen arenanın girişine doğru ilerleyin.”

 

Her zamanki bildiri olduğu için, birkaç seferdir yaptığım şeyin aynısını yaparak, elimi kullanarak mesajı aldığımı belirttim. Diğer bütün turnuva görevlileri, bunun onları gönderme tarzım olduğunu anlamışlardı. Geri kalan görevlerini yapmak için hemen uzaklaşırlardı. Ama bu seferki, gitmemişti. Kapının önünde kalmış ve bir süre kımıldanıp durduktan sonra, nihayet cesaretini toplayarak ağzındaki baklayı çıkarmıştı.

 

“M-maçlarınız bugüne kadar gördüğüm en heyecanlı geçen maçlardı Bay Ypsilon!” bunca zaman arkasında tuttuğu şeyi bana doğru uzatırken, aceleci bir şekilde konuşmuş ve dili dolanmıştı. “İ-imzanızı alabilir miyim?”

 

Kızın ellerinde birer eşya vardı. Sol elinde yeni mürekkebe bulanmış bir kuş tüyü kalem, sağ elinde ise normalden daha dayanıklı gibi gözüken bir parşömen vardı. Sanırım bu, imza kağıtlarının yerine kullandıkları şey olmalı.

 

Ah, şimdi anladım. Durum, işaretimi anlamamasıyla falan alakalı değildi. İmzamı istediği için buralarda takılıyordu. Bir dakika... İmzamı mı istiyor?

 

Bana vermek istediği şeyleri kabul edene kadar ne yaptığımı düşünemediğim için, nihayet benden imza istediğini anladığım anda donup kalmıştım. Hay sıçayım. Ne yapsam? Lanet olası bir imzam yoksa, nasıl ona imzamı verebilirim ki? ...Pekala, sikerler. Katakana kullanarak Ypsilon yazarım, olur biter. Muhtemelen farkı anlamayacaktır bile.

 

Kararımı verince, parşömeni duvara dayadım ve “imzaladım”, ardından sahibine geri verdim.

 

“Çok teşekkür ederim!” diye heyecanlı bir şekilde ciyakladı ve koşarak uzaklaştı.

“Ne garip birisi...” dedi Enne, telepati kullanarak.

“Değil mi?”

 

Peki şey... İmzamın üzerinde biraz çalışsam iyi olacak galiba. Bilirsiniz, eğer başka birisi imzamı isterse diye.

 

***

 

Hazırlanma açısından yapacak pek bir şeyim olmadığı için, iblis kız gittikten hemen sonra arenaya doğru ilerledim. Arenaya girdiğimde kendimi, her zamankinden daha gürültülü bir ortamda buldum. Seyirci coşmuş, avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı.

 

“Ve karşısında, hafife alınmaması gereken, görüntüsü gerçek gücünü maskeleyen bir adam! Kılıcı öyle hoş ve zarif ki, hırçın, ölümcül bir dansa benzetilir! Bayanlar, baylar, size, her ne kadar Destia Trome’a hiç katılmamış olsa da karşılaştığı her bir rakibi ezerek yok etmiş adamı takdim ediyorum! Alkışlar Remiero’ya!”

 

Arenaya karşı taraftan giren adam, aynı yaşlı bir kahyaya benziyordu. Yüzündeki ifade yaşıyla tutarlıydı; yüzünde, yaşlı, kibar bir centilmenin suratında görebileceğiniz türden, nazik bir gülümseme vardı. Ama bu, yaşını belli eden tek kısmıydı. Emekliliğini hak edecek kadar çok yaşamış olmasına rağmen, sırtı bir sırık gibi dümdüz, adımları ise sertti. Soğukkanlı ve cesur tavırları onu, göründüğünden çok daha genç biriymiş gibi gösteriyordu. Bir dakika. O bir insan.

 

“Sen... Nell’in arkadaşlarından biri misin?”

“Sanırım bahsettiği müttefik sen olmalısın?” dedi yaşlı adam, şık bir gülümsemeyle.

”Beni tanıdın mı?”

“Özelliklerin ve yüz hatların hakkında kabataslak bilgi verildi.” dedi. “Asıl ele veren şey, kılıcın. Bize kavisli, çok uzun ve kırmızı-siyah kurdelelerle süslü bir kabzası olan bir kılıçtan bahsettiler. Bu, seni görür görmez ele veriyor.”

 

Aaah, anladım. Beni tanımak için Enne’i kullandı demek. Mantıklı bir yaklaşım. Daha duyarlı olduğundan beri Enne’i hiç asıl formuna döndürmemiştim. Gerçi etrafta sürekli onunla dolaştığım da söylenemezdi... Arenadayken, korumak için onu ve kınını büyük bir örtüyle örtülü tutuyordum. Vay be. Nell’in sağlam hafızası varmış. Bardayken sadece birkaç saniyeliğine örtüsünden çıkardığıma yemin edebilirim. Bu kadar kısa sürenin, kılıcı detaylı bir şekilde hatırlamasına yetmesine şaşırmıştım.

 

“Şimdi, hadi maç başlasın!” dedi sunucu. “Hazır olun? Başlayın!”

 

Gong stadyumda yankılanmıştı, ama ikimiz de hemen harekete geçmemiştik.

 

“Pekala, konuşmayı çok isterdim ama, görünüşe göre başlama zamanımız gelmiş. Kalabalığı bekletmek istemeyiz sonuçta.” dedi gülümseyerek. “Neden sohbetimizi sonraya saklamıyoruz? Seninle bir savaşta yüzleşme fırsatını tepmeyi hiç istemem. Mükemmel bir alıştırma turu olacaktır.”

 

Belinde asılı olan rüstik kılıcını çekerken aurası değişmişti. Yaşlı kahyanın aurası birden büyüdü; ezici bir baskı ve gözdağı hissi yaymaya başlamıştı.

 

“Alıştırmaymış! Dostum, beni öldürmeye çalıştığını kesinlikle söyleyebilirim!”

“Hiç de bile saygıdeğer efendim, hiç de bile.” diye reddetti kahya. “Lütfen beni affedin, kahramanın sizi tarif edişi merakımı cezbetti. Gücünüzün sınırlarını merak etmekten kendimi alamıyorum.”

“Oo, tamam. Yani o kadar şey söyledikten sonra gerçekten istediğin şey beni test etmek öyle mi?”

“Sanırım öyle de diyebilirsiniz.” dedi vahşi bir gülümsemeyle.

 

Karşılaştığım rakibin sıradan biri olamdığı çok belli olduğundan, neye karşı olduğumu daha iyi anlayabilmek için onu analiz ettim.

 

***

Genel Bilgiler

İsim: Remiero Gillbert

Irk: İnsan

Sınıf: Kahya (Kılıç Azizi)

Seviye: 158

HP: 3116/3116

MP: 2509/2509

Kuvvet: 994

Can: 992

Çeviklik: 910

Büyü: 606

Maharet: 2999

Şans: 155

 

Eşsiz Yetenekler

Zihin Gözü

 

Yetenekler

Kılıç Ustalığı X

Meç Ustalığı VII

Hançer Ustalığı VII

Dövüş Sanatları Ustalığı VIII

Kriz Saptama VII

Kılıç Görü VIII

 

Unvanlar

Tanrının Kılıcı

Sınırlara Ulaşan

Ölümün Kucağından Kurtulan

***

 

Dostum! Ne oluyor lan!? Cidden bu saçmalık da ne? Herif, turnuvanın başlangıcı sona erene kadar karşılaşmaman gereken türde birisi! Ne kadar güçlü olduğuna da bir bakın! Hay sıçayım! Of dostum, bu berbat. Dün tanıştığım suikastçının daha iyi statları vardı, ama bu herif, kılıçta kesinlikle çok daha iyiydi. Kılıç Ustalığı seviye on ulan! Sınıra dayanmış lan! Daha fazla seviye atlaması mümkün değil! Off, yeteneklerinin her biri en azından yedinci seviyedeydi. Sınıfına da bakın! O bir kılıç azizi! Soktuğumun kılıç azizi! Buna uyan bir unvanı bile var. Ve maharet statından bahsetmiyorum bile! Bu ne lan!

 

Son rakibim, ezici gücüne öyle güveniyordu ki, gerçekte insan olduğunu saklamayla uğraşmamıştı bile. Nedenini tahmin etmek için zeki olmaya gerek yoktu. Her şeyi halledebilecek kadar güçlüydü, işler sarpa sarsa bile. Ve muhtemelen bu yüzden ona saygı da duyarlardı. İblis diyarı için, kudret demek hak demekti. Ah, anladım. İnsan olduğunu saklamamasının sebebi muhtemelen onunla birlikte çalışan diğerlerinin kalabalıkta daha kolay gizlenmesine yardımcı olmaktı. Evet, olabilir. Sonuçta ona doğrultulacak herhangi bir tehdidi halletmekte becerikliden de fazlaydı.

 

Dostum, güçlü birileriyle karşılaşmayı gerçekten kesmem gerek. Ortalama birinin ne kadar güçlü olması gerektiğini anlama hissiyatımı bozuyor ve kafamı kurcalıyordu. Gerçi, iblis diyarlarının yaptığı şeydi bu. Seni çiğner ve bir kenara tükürürler. Sonuçta adamın iblis diyarıyla bir alakası yoktu. Her neyse, olayı anladınız.

 

Stat sayfasını gördüğümde aldığım ilk karar, saf kılıç oyunundan kaçınmaktı. Berbat kılıç koluma güvenirsem, sabaha kadar da dövüşsek beni yeneceğinden adım gibi emindim. Statlarım onunkilerde çok yüksekti, ama bu, beni yenemeyeceği anlamına gelmiyordu. Kafamı uçurmak ya da kalbimden bıçaklamak, onun için kolay, garanti öldürme yöntemleriydi. Şeyyy, bir dakika. Galiba çok çabuk anlamadan sonuçlara varıyor olabilirim. Açıkçası, ölümcül bir yara olmadığı sürece herhangi bir yaradan sağ kurtulsam şaşırmazdım, ama bunu test etmeye niyetim yoktu. Böyle bir şeyi test etmenin iyi bir sonuç vereceğini hayal bile edemiyorum.

 

Her ne kadar turnuva ölümü yasaklasa da, kahyanın kudretini hesaba katarsak, bunu dikkate almak zorundaydım; eğer onu ciddiye almazsam kesinlikle kaybederdim. Pekala. Elimden geleni yapmanın zamanı geldi. Az önce Enne bana gösteriş yapmamı ve seyircilere havalı olduğumu düşündürmem gerektiğini falan söylemişti sonuçta.

 

“Sen kendimi tutmam gereken rakiplerden değil gibisin.” Kılıcımı çektim, kını envanterime attım ve kendi kendime mırıldandım. “Hadi yapalım şu işi Enne.”

“Hadi.” diye telepatik olarak yanıtladı.

 

Güneş ışınlarını yansıtan kızıl kılıç parıldıyordu.

 

“Oh, şuna bakar mısınız? Ypsilon sonunda silahını çekti! Ne düşünüyorsunuz, hanımlar beyler? Yoksa bu, Remiero’nun gerçekten de düşündüğümüz kadar güçlü olduğu anlamına mı geliyor!?”

 

Sunucu her zamanki yorumlamalarına başlamıştı, ama bunu umursamadım. Zihnimi karşımda duran rakibime odaklamak için hem onu hem de kalabalığın tezahüratlarını, zihnimden silip attım.

 

Kendimi sakinleştirdikten sonra, kısa bir nefes vererek, patlayıcı bir güçle yerden sıçradım ve rakibime dalışa geçtim.

 

"Gel bakalım babalık!”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Shin (95 puan) Üye
2021-04-22 15:54:38
Çeviri ve edit için teşekkürler.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 15:24:52
Bölüm için teşekkürler
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-24 23:09:43
Çeviri için teşekkürler.
darkrai (79 puan) Üye
2020-06-15 17:50:46
elinize sağlık
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-06-15 15:03:00
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-15 01:18:05
Kahramandan başka böyle bir çok güçlü kişi çıkıp durursa yuki güçlü katagorisinden düşecek yakında bu ne yav her gelen insandan güç fışkırıyor...
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-14 20:32:29
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-14 20:18:39
Yuki adam kılıç azizi falan fistan ama sen yine de çok yüklenme. Tam tersi etki yapıp 'babalığı' öldürmek istemeyiz ne de olsa :) Çevirir ve edit içi teşekkürler. Ellerinize sağlık^
murat1habib (33 puan) Üye
2020-06-14 18:55:38
imzaladığı şey baya kötü etkileyecek bunu
ilgin (71 puan) Üye
2020-06-14 18:32:17
Bölüm için teşekkürler