Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

22 Haziran 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1150 Görüntülenme
Bu bölümü 35 Kişi beğendi.
Cilt 14

Kahraman - Kısım 3

 

Otuz-kırk arası siyah giyimli adam ormandan dışarı fırladı. Sırtları ormana bakarak, yarı dairesel bir şekilde dizilmiş, geride kalan yalnız savaşçıya bakıyorlardı.

 

“Bu bariyer senin işin mi?” Görünüşe göre ekibin komutanı olan adam konuşmuştu.

“Öyle.” diye onayladı Nell. “Bir sürü büyü koyarak yaptığım bir bariyer ve kırmak için fazla serttir. Eğer yeterince uzağa giderseniz etrafından dolanacak bir yol bulabileceğinizden eminim, ama siz bunu yapana kadar diğerleri çoktan kaçacaktır. Eğer duvarın yolunuzdan çekilmesini istiyorsanız, beni öldürmek zorunda kalacaksınız. “Pekâlâ, eğer bunu yapmamız gerekiyorsa, yapacağız.” diye mırıldandı komutan. Konuşma şekli öyle normaldi ki, rahatsız ediciydi; sesinden soğukluk geliyordu. “Beyler, kızı duydunuz. Öldürün onu.”

 

Her bir ifrit yerden sıçradı ve hücuma geçti.

 

Ve aynısını Nell de yaptı.

 

Ona ulaşmaları için beklemekle uğraşmamıştı.

 

Düşmanlarına doğrudan hücum ederken, boğazının derinliklerinden bir savaş çığlığı yükseldi. Gördüğü ilk adama saldırdı ve tam onun yanından geçerken kılıcını vücudunun içinden geçirdi; canını aldığı adama dönüp bakmamıştı bile.

 

İkinci hedefi, birimin komutanıydı. Eşsiz yeteneklerinden biri olan İvmelenme, doğrudan komutana doğru ilerlerken harekete geçti ve silahını yanına saplamıştı. Saldırısı, bir top güllesinin hızı ve gücüne sahipti. Ve buna rağmen, bir şekilde ölümcül olmamıştı. Komutan belini döndürerek, öldürülmekten kurtulacak kadar uzaklaşabilmişti.

 

Yardım hemen gelmişti. Kılıcını savurmayı bitirdiği anda, bir ok dalgası Nell’e doğru uçmaya başlamıştı. Savunmak ya da okların saplanması dışında başka bir seçeneği yoktu.

 

“Düşmanlarımı delip geç! Kutsal Ok!”

 

Gelen her bir oktan hızlıca kaçınarak kurtulduktan sonra aynı şekilde karşılık verdi ve birkaç düzine ışık oku yolladı. Düşmanlarının aksine Nell hedefi tam tutturmuştu. Birkaç okçu, bulundukları yerde, vücutlarına saplanan parıldayan ışık kazıkları ile öldü.

 

Cübbeli tipler silahlarını çekerken, suikast için tasarlanmış hançerler, kola takılan kılıçlar ve diğer silahlar tamamen ortaya çıkmıştı. Hepsi, tekrar ona hücuma geçmişti. Ve hepsi, yine başarısız olmuştu.

 

“Gizlen! Örtü Bariyeri!”

 

Geceden bile kara bir örtü yarattı ve kendini düşmanlarından gizledi.

 

Tecrübeli katiller olduklarından, siyah giyen adamlar Nell’in bulunduğu yeri hemen terk etmediğini biliyordu. Bariyerin etkilerini bilmiyorlardı, ama hala içinde olduğunu biliyorlardı. İşte bu yüzden, bir anlık bile tereddüt etmeden kılıçlarını doğrudan karanlığın içine daldırdılar.

 

Ancak kılıçları hiçbir şeye isabet etmemişti.

 

Yanlış tahmin etmiş olduklarından değildi. İç güdüleri isabetliydi. Nell hala bariyerin içindeydi. Varlık eksenini yavaş yavaş terk etmemiş ya da kendini başka bir yere taşımamıştı. Sadece eğilmişti.

 

Dizlerini büktü ve saldırılarından kaçmak için kendini olabildiğince yere çektikten sonra her bir adamın gövdesini hedef alan, döner bir saldırı ile karşılık vermişti. Yüzü taze kan örtüsüyle boyanırken, kılıcının eti doğrama hissi kolundan yukarı ilerlemişti--onun gözünde pek bir anlamı olduğundan değil tabii. Yine de öldürdüğü adamlara çok fazla bakmamaya çalışıyordu. Arkasında İvmelenme yeteneğinin gücüyle yerden sıçradı ve savaşın başından beri gözleri üzerinde olan adama doğru kendini fırlattı: düşman komutanına.

 

Kısa saçlı kılıç ustası, grubun başını halletmenin zafer için tek şansı olduğunu biliyordu. Kuvvetli bir güçtü. İnkar edilemeyecek kadar kuvvetli bir güçtü. Ama onlar sayıca fazlaydı ve Nell ise tek başınaydı. Eğer koordineli bir şekilde çalışmaya devam ederlerse, sayılarını azaltmasının imkanı yoktu. Zafer için tek fırsat, sahip olduğu tek şans kırıntısı emir komuta zincirlerini bozmak ve sebep olacağı kaostan yararlanmaktı.

 

Ne yazık ki bu gerçekleşmeyecekti. Komutan onun oyununu çoktan görmüş ve kurtulmuştu. İkinci kez işe yaramayacaktı. Hançerini kaldırdı ve her ne kadar ani bir hız patlamasıyla yapılmış olsa da Nell’in saldırısını mükemmel bir şekilde savuşturdu. İstifini bozmadan, daha güçlü, daha sağlam bir darbe indirmek için bir adım ileri attı. Ama yapamadı. Kahramanın doğal alarmı aniden çalmaya başladığı için iç güdülerini dinledi ve boynunu zamanında çevirerek tam arkasından gelen bir oku savuşturdu.

 

Hedefi, ani savuşturmasından dolayı ortaya çıkan açığı kaçırmamıştı. Malumdan kaçınmak için elinden geleni yapmış olmasına rağmen, hançerini savuran adam omzuna bir sıyrık atmayı başarmıştı. Derin bir yara değildi. Hiç derin değildi, ama yine de bir yaraydı. Nell acı içinde yüzünü buruşturdu ve geri çekilirken, okun geldiği yöne doğru kısa bir bakış attı.

 

Kestiği adamlardan biri hayatta kalmıştı. Yerde yatıyor ve hızla kan kaybediyordu. Ölecekti. Kesinlikle. Ama yine de bir tehditti. Koluna sabitlenmiş minyatür bir arbalet ona nişan almıştı ve eğer Nell onu bir böcek gibi ezmezse arka arkaya ok göndermeye devam edecekti--bunu yapmaya önceden şansı olmamıştı.

 

“Mesafenizi koruyun! Menzilinin dışında kalın!”

 

Düşmanları, hızlıca patronlarının sözüne uydu. Geri çekildiler, yaylarını çıkardılar ve aynı anda oklarını fırlattılar.

 

Nell denemişti. Elinden geldiği kadar uğraşmıştı. Gelen oklardan kaçmak için yuvarlanmış, sıyrılmış ya da kesmişti. Ama çok fazlalardı. Her bir oku engellemesi imkansızdı. Birkaç ok zırhını delmiş ve etine saplanmıştı.

 

Acı, sinir sisteminde yayılıyordu.

 

Attığı acı dolu çığlık hemen bir savaş çığlığına dönüşmüştü; zayıflık gösteremeyeceğini bildiği için, acıya dayandı ve doğrudan, ona saldıran sinir bozucu okçulara doğru hücuma geçti.

 

Doğal olarak, hemen geri çekilerek tepki verdiler. Ama hızına yetişememişlerdi. Ölüme mahkumlardı. Nell, bir grubun içine daldı ve mükemmel bir akıcılıkta birbirini izleyen bir dizi ölümcül darbe indirmişti. Ancak bir başka yaylım ateşine maruz kalınca akan saldırısını kesmişti. Saldırının yolundan çekildi, kılıcını merkezledi ve koca yaylım ateşini arkasında bırakarak kavgaya hazırlandı.

 

“Tüm gücünüz bu kadar mı?” diye güldü. “Beni öldürmek istiyorsanız, bundan daha fazla adama ihtiyacınız var!” Düşmanları etrafında yarım daire oluşturmuştu, ama Nell yine de cesurca gülümsüyordu.

“Pekala... ısrar ediyorsan.”

 

Komutanın tepkisi bir işaret görevi görmüştü. Düşmanın destek kuvvetleri ormandan dışarı akın akın çıkıyor ve Nell’in etrafında yerlerini alıyorlardı. Sayıları karşılaşmanın başından daha da fazla olmuştu. Çok sayıda siyah giyen adam etrafında toplanmıştı ki, saymaya başlamak bile istememişti.

 

“Seni öylece bırakmak büyük bir risk olur. Çok tehlikelisin, kanat taşıyıcı dediklerimizden daha da endişe vericisin. Senin gibi tehditler... etkisiz hale getirilmeli.” dedi komutan, soğuk, duygusuz bir tonda. Gözleri kısık, bakışları deliciydi. Nell’e göre, sanki gerçek özünü tartıyor ve potansiyelini görmeye çalışıyor gibi hissetmişti. “Burası öleceğin yer olacak.”

 

Sözleri, Nell’in hareketlerini düşünmesine sebep olmuştu. Çok fazla konuşmuştu ve bunu kanıyla ödeyecekti. Yüzümde yarım bir gülümseme oluştu. Şu anki durumunun kaçınılmaz olduğunu bilse de, istemeden, kısmen bunlardan kendini sorumlu görüyordu.

 

***

 

Savaş çoktan saatler sürmüştü. Gerçekten saatler sürmüştü. Gece çoktan bitmiş ve güneş çoktan yükselmeye başlamıştı.

 

Nell’in vücudu, bir kurşun gibi hissiz ve ağırdı. Hiçbir uzvu artık onu dinlemiyordu. Ne kadar zorlarsa zorlasın, istediği şekilde hareket etmiyorlardı. Sırayla, dalga dalga saldıran rakiplerinin aksine o, dinlenecek ya da bir şeyler yiyebilecek bir anı bile yoktu. Karnı öyle acıkmıştı ki, başı dönüyor gibi ve boğazı öyle kuruydu ki, nefes alırken derisi çatlıyormuş gibi hissediyordu.

 

Daha da kötüsü, çok fazla kan kaybetmişti. Çok fazla. Hayati sıvısı vücudunun her yerini çok sayıda çizikten yavaş yavaş akarken, kuvveti de yavaşça çekiliyordu. Omzuna ve yan taraflarına gömülü olan oklar da işini hiç kolaylaştırmıyordu.

 

Manası da çoktan dibi görmüştü. Durandal’ın kendi mana deposu olduğundan sadece ara sıra büyü yapabiliyordu. Ne kadar tersini istese de yakında biteceğini biliyordu. Kutsal kılıcının manası yakında bitecekti ve yapabileceği hiçbir şey yoktu.

 

Tabii ki, son büyü kırıntısı bittiği anda bariyeri de kaybolmuştu. İşte bu yüzden savaşırken ormana doğru geri çekilmeye başlamıştı. Neyse ki düşmanları, kaçmalarına yardım ettikleri yerine onunla uğraşmayı seçmişti. Komutan, uzun vadede Nell’in daha büyük bir tehdit olduğu sonucuna vardıktan sonra, tüm kaynaklarını inatla onu kovalamaya adamıştı.

 

Teknik olarak bakıldığında Nell başarılı olmuştu. Dostları ve yanlarındaki mülteciler, siyah giyen adamlardan saatlerce uzaktaydı. Hepsi, onun çabaları sayesinde olmuştu. Gerçi, işler onun için, diğerleri kadar iyi gitmiyordu. İfritler onu köşeye sıkıştırmıştı. Açıkçası, batırmıştı.

 

Bütün taktiklerini çözmüşlerdi. Çalılıklarda sürünmüş, ağır ağır çamurda ilerlemiş ve düşmanlarını örtü ve illüzyon bariyerleriyle başından atmıştı. Ve elindekileri tüketirken, düşmanlarının uzman olduğunu fark etmişti. Onu izlemedeki yetkinlikleri, takiplerinde onlara yardım eden birtakım yeteneklere sahip olduklarını gösteriyordu. Kaçamazdı. Ne yaparsa yapsın işe yaramazdı. Onu her zaman bulacak, onunla çatışmaya girecek ve geriye kalan en ufak dayanma gücünü de yiyip bitireceklerdi. Daha fazla dayanamayacağını biliyordu. Vücudu sınırlarına ulaşmıştı.

 

Nell çoktan, kılıcını kaç kere savurduğunu unutmuştu. Ne ne kadar adam öldürdüğünü biliyordu ne de ne kadar zaman kazandığını hatırlayabiliyordu--önemli de değildi. Bulunduğu kötü durumda sayıları bilmenin pek bir şey değiştirmezdi. Ama aynısı, bölgeyi bilmek hakkında söylenemezdi.

 

Çünkü kahraman, kısa süre sonra kendini sadece çimenlik bir araziye bakarken bulmuştu.

 

Kendini düşmanlarından gizlemek için kullandığı ağaçlar görüş açısından kaybolmuştu. Ormanın sonuna ulaşmıştı. Tutuştukları uzun kedi-fare oyunu, kısa süre içinde sona erecekti.

 

“Bize çok fazla zaman kaybettirdiğin kesin.”

 

Arkasını dönen Nell kendini, düşman komutanına; adamlarına, onda travma yaratacak noktaya kadar onu kovalamalarını emreden adama bakarken bulmuştu. Onu gördüğü anda kılıcıyla pozisyonunu almıştı, ama çok geçti. Siyah giyen adamlardan biri, Nell daha silahını hazırlayamadan karnına bir darbe indirmişti.

 

Sağlam, bilincini bulandıracak kadar kötü acıtan bir darbeydi. Kendine gelemeden bir darbe daha aldı. Hala yerde yatarken, ikinci bir adam ona doğru koşup elindeki kutsal kılıca bir tekme atmıştı. Normal şartlar altında böyle bir şeyin olmasına asla izin vermezdi, ama artık tamamen tükendiği için, kılıcını iyice kavrayacak kadar kuvvet ya da dayanma gücü yoktu.

 

Kılıçla işini bitirmek yerine ifritler, bu saldırıyı, Nell’in boş ellerini kavrayıp sert bir şekilde arkasına doğru çekerek devam ettirmişti. Sonra onu tekmeleyerek dizlerinin üzerine düşürmüş ve komutanlarına onu sunarken, zorla onu eğmişlerdi.

 

“Durun tahmin edeyim...” dedi Nell, zor nefes alıp vererek. Eğer görünüşle birini öldürebiliyor olsaydınız, onunkisi düşman liderinin işini anında bitirirdi. “Beni döveceksiniz... ve elinizden geldiği kadar beni perişan hale getirdikten... sonra yoldaşlarımın önünde beni öldüreceksiniz... Sadece ibret olsun diye.”

“Pekala, canını yakacağımız kesin. Başımıza bir sürü dert açtığın için bana kalırsa bu gayet adil. Seni öldürmeye gelince. O konuda başka planlarım var.” dedi komutan. “Seni bu kadar uzun süre kovalamak bende biraz...fikir değişikliğine sebep oldu. Anlayacağın, senin gibi kadınları severim.”

“Ama ben senin gibi erkeklerden nefret ederim.” dedi Nell.

 

Adam, Nell’in ona ettiği hakareti umursamamıştı. Hatta Nell’in ona karşı koyması, yüzünde olabilecek en sapkın gülümsemeyle onun önüne çökmesine sebep olmuştu.

 

“Evet, evet, işte bu! Bu değişmez tutum! Bu kırılmaz azim!” dedi, heyecanlı bir şekilde. “Seni köşküme götürmek ve seni... yeniden eğitmek için sabırsızlanıyorum. İstediğin kadar karşı koyabilirsin. Bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Öğretilerimi vücuduna zorla sokacağım. Ve sonra, kısa süre sonra, seni kıracağım. Kalçalarını sallayarak, farkında olmadan istediğim şey için bana yalvaracaksın.”

 

Adam parmaklarıyla nazikçe yanağını okşayınca, Nell’in tüyleri ürpermişti. Sanki bir böcek tarafından okşanmış gibi hissediyordu; parmakları daha çok dokunaç gibiydi. Kati bir iğrenme hissi sebebiyle, yenilenmiş canlı bir bakışla ona dik dik baktı.

 

“Ayrıca, çok fazla adamımı öldürdün. İyi bir savaşçı olduğunu görebiliyorum. Bu yeteneğin boşa gitmesi, ziyankarlık olur, sence de öyle değil mi?” diye sordu. “Pekala, ne diyorsun? Bacaklarını açıp kuyruğunu sallarsan, heyecanlı bir hayat yaşamana izin veririm.”

 

Komutan Nell’in çenesini kavradı ve onu yavaşça, tam gözlerine bakacak şekilde kaldırdı. Neredeyse bir refleks gibi ağzını açıp reddettiğini bağırarak söylemek üzereydi, ama bunu yapmadan kendini tutmuştu. Sözlerini yuttu, duygularını susturdu ve sakin, normal bir tonda konuşmaya başladı.

 

“Eğer evet dersem... arkadaşlarımı serbest bırakacak mısınız?”

“Evet, tabii ki bırakacağım.” Adamın yüzünde sahtekar bir gülümseme belirdikten sonra, yalan söylediği bariz belli olan bir ses tonuyla konuşmasına devam etti. “Onların başına ne geldiğini artık umursamıyorum. Tek umurumda olan sensin evet de ve onların peşini bırakayım.”

“Anladım...”

 

Kahraman, derin bir düşünmenin ortasında olduğunu gösteren bir şekilde dudaklarını bükmüştü. Artık direnmeyi düşünmediğini göstermek için, kaslarını germeyi bırakmıştı.

 

Doğal olarak yanında dikilen adam da kendini bırakmıştı; kollarını tutan elleri gevşemişti.

 

Bunu yutmuştu. Hepsi bunu yutmuştu.

 

İfritlerin gardını düşürdüğü an, harekete geçtiği andı. Kollarını zorla serbest bıraktı ve belinde asılı olan kılıcı çekti. İlk hedefi komutandı. Kılıcı, doğrudan çenesinde olan elini delip geçmiş ve bileğini temiz bir şekilde kesmişti.

 

Ardından, onu yerde tutması gereken kişiye saldırmıştı. Geriye kaçmaya yetecek kadar enerji toplamasına izin vermeden iki kolunu da kesmişti. Sağ elindeki silah Durandal değildi. O, yedek silahı Kameri Tomurcuk’tu. O’nun verdiği hançer. Kılıcı ona verdiği andan itibaren yanında taşıyordu. O zamanlar Nell, hançerler ve kullanımları hakkında çok az şey biliyordu. Ama şimdi, işler tamamen farklıydı. Hançere değer olduğundan emin olmak adına kendini yoğun eğitimlerden geçirmişti. Kahraman sadece hançer ustalığı yeteneğini almamış, ayrıca yaklaşık bir ay içinde onu üçüncü seviyeye kadar çıkarmıştı.

 

Hançerdeki yetkinliği, duruşundan anlaşılabiliyordu. Bıçağı ters kavraması, özgüvenle dolup taşıyordu.

 

“Reddediyorum! Senin gibilere katılmak yerine son nefesime kadar savaşmayı yeğlerim!” Komutan yoldaşlarının peşinden gitmeyeceğinin sözünü vermiş olsa da ona güvenilmeyeceğini biliyordu. Anlaşmalarına uyma ihtimali, elinde kalem olan bir maymunun yanlışlıkla ünlü bir edebi eser üretmesinden daha düşük bir ihtimaldi.

 

Dostlarının şansını fazladan bir anlık bile olsa artıracağı umuduyla, bir süreliğine onun oyununa ortak olmuştu.

 

“Pekala! O zaman ölürken seçimlerine hayıflan!” diye bağırdı komutan. “Yakalayın onu! Neye mal olursa olsun! Kaçmasına ve kolay bir ölümle kurtulmasına izin vermeyin. Acıyı, ıstırabı ve aşağılanmayı hissettirin! Kanını çekip onu bir cesede çevirirken, vücuduna utancın ne anlama geldiğini kazıyın!”

 

Adamın bileğini tedavi ederken diğerlerine emirler yağdırmasını izleyen Nell’e, kötü bir şeyler olacağına dair bir his hücum etmişti. Muhtemelen ölecekti. Uzunca bir süredir ölümün eşiğindeydi, ama şimdi, nihayet gerçekten olacaktı. İç karartan bir düşünceydi. Ama Nell pes etmedi. Eğer kendini feda etmesi, arkadaşlarına güvenli bir seyahat sağlayacaksa, kendini ölene kadar memnuniyetle zorlardı.

 

Kahverengi saçlı kılıç ustası, bir kahramana denk değildi. Sadece, kendini rolüne fazla kaptırmış sıradan bir kızdı, ve sergileyeceği kahramanlığın gerektirdiği tecrübeye sahip değildi. Yine de memnundu. Çünkü son görevi, onu nihayet unvanına layık biri yapacaktı.

 

Yuki’yi tekrar görmek için hiç şans bulamadığı için talihsiz olsa da O’nun kendi yerini alabileceğini biliyordu. Onun yerine herkesi koruyabileceğini biliyordu. Onun aksine Yuki, bunu koşulsuz bir şekilde başarırdı.

 

Etrafında olan onca şeye rağmen her zaman soğukkanlı, umursamaz görünürdü. Yine de, ihtiyacı olanlara yardım etmek için bütün enerjisini harcardı. En çok ihtiyacı olanlara ulaşır ve hiç beklemedikleri bir yardımla onları şaşırtırdı.

 

Onu düşünmek, onu hatırlamak, yüzüne gülümseme getirmişti.

 

Düşmanları yaklaşıyordu. Etrafına bakınca, içinde bir duygu karmaşasının büyümesine sebep olmuştu.

 

Korku.

 

Istırap.

 

Kaygı.

 

Endişe.

 

Öfke.

 

Keder.

 

Ve önlenemez, düşmanlarını ezme isteği.

 

Yine, yaklaştılar.

 

O yüzden Nell bağırdı. Kendini son yüzleşmesine hazırlarken, içinde biriken tüm duyguları ifade etmek için avazı çıktığı kadar bağırmıştı.

 

Asla gerçekleşmeyecek bir yüzleşmeydi.

 

Havadan bir şey yaklaştı. İnanılmaz bir hızla havayı yarmış ve çimenli düzlüğe inerken toprağın titremesine sebep olmuştu. Güçlü bir şok dalgası yayıldı; yüksek hızla inişinin kuvveti, devasa bir toz bulutu oluşturmuştu. Refleks olarak kollarını kaldırarak yüzünü korumuştu.

 

Ona yaklaşan adamlar da aynı şekilde, gözlerini tozdan korumuştu. Ama şok dalgasına direnmeyi başaramamışlardı. Çarpmanın etkisi onları havaya fırlayıp yuvarlanmalarına sebep olmuştu.

 

Kollarının arasındaki boşluktan baktığında, toz bulutunun içinde insana benzeyen bir siluet olduğunu fark etmişti.

 

“Hey Nell. Naber?” Tanıdık bir ses tarafından karşılanmıştı. Duymak için can attığı bir sesti. Ölüm döşeğindeyken düşüncelerini meşgul eden adama ait olan bir sesti.

 

Toz bulutu dağıldığında, kulaklarının ona söylediği şeyi gözleri de doğrulamıştı.

 

Nihayet onun için gelmişti

 

“Tanrım. Çok geç kaldın!” Sesi içten duygularla dolu bir şekilde ona söylenirken gözleri dolmuş ve dudakları büzülmüştü.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2022-06-07 19:47:31
Vaste lorde
İners (132 puan) Üye
2021-07-16 08:17:49
Çeviri ve edit için teşekkürler
Shin (95 puan) Üye
2021-04-22 17:04:53
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-27 15:12:33
VE ASIL KAHRAMAN GELİR yoksa Şeytan Lordu mu demeliyim herneyse. Nell'i bırakıcağını hiç sanmam şeytan lordunun 1 den fazla eşi olabilir XD 4 ü aşmadığı sürece bende sıkıntı yok . Şeytan lordu 3 cü eşini bırakır mı hiç :D. Edit için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-28 18:08:51
😭😭😭😭 Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-06 18:22:11
Neeeellll 😭😭😭
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-06-26 14:59:15
çeviri için teşekkürler
STERBEN (225 puan) Üye
2020-06-25 04:35:42
Çeviri için teşekkürler
darkrai (79 puan) Üye
2020-06-23 10:24:34
elinize sağlık
usihara_kamito (1206 puan) Üye
2020-06-23 01:21:33
Güzel bölümdü... 👏👏👏👏
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-06-22 20:33:16
Elinize sağlık.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-06-22 19:06:46
Nell ölüme teğet geçerken 😂
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-06-22 18:42:45
QwQ işte adamım geliyy~ Yuki adamsın!!! Çeviri ve edit için teşekkürler. Ellerinize emeğinize sağlık
ilgin (71 puan) Üye
2020-06-22 18:29:14
Bölüm için teşekkürler
Kurt_ve_baharat (2517 puan) Üye
2020-06-22 16:23:28
Ooooh burası war rock tr ye döner benden demesi
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-06-22 16:09:11
Çeviri ve edit için teșekkürler.