Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

10 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1258 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 16

Düello - Kısım 1

“Bu kulağa çok kötü bir fikirmiş gibi geliyor baba. Patrona denk olmanın yakınından bile geçemezsin.” dedi Lyuu.

“Denemeden bilemezsin Lyuu.” diye ders verdi babası.

“Ama zaten denedin...” babasının garip davranışlarından keyif almamıştı. “Size zarar vermemeye çalışmasına rağmen patron sizi sağlam dövdü.”

 

Savaş kurtlarının şefi hımladı ve fikrini belirtmesini sağlamak için yanında oturmakta olan adama doğru döndü.

 

“Üzgünüm ama bu konuda hanımımın tarafını tutmak zorundayım şef. Düşmanca davranma sebebimizi kaybettik. Lyuu güvende. Konu hakkında kendi fikirleriniz ve hisleriniz olduğunu anlıyorum, ama hem hayatta hem de mutlu olduğuna bakılırsa, bence onu kendi haline bırakmalısınız.”

“Kapa çeneni Bijgal! Benim durumumda olsaydın sen de aynısını yapardın!” Kollarını birleştirdi ve hem kızını hem de sağ kolu olduğunu düşündüğüm adamın iç çekmesine sebep olan, inatçılığını gösteren bir şekilde kükredi.

“Denediğin için teşekkür ederim Bijgal, ve bu kadar kalın kafalı olduğu için üzgünüm.” Sıkıntılarını dile getiren bıkkın ikili, benim olduğum tarafa doğru yürümeye başladı.

“Olmayın. Şefimin yöntemlerine alışalı çok oldu. Bu yüzden bana danışmanı olarak güveniyor.” dedi Bijgal. “Şefin söylediği her şeyi kafanıza çok takmayın. Hala hayatta olduğunuzu gördüğümüze hepimiz çok sevindik.”

 

Yanıma geldiğinde Lyuu’nun yaptığı ilk şey özür dilemek olmuştu. “Şeyy... Babam için gerçekten çok üzgünüm patron.”

“Gerçekten kafama takmıyorum.” dedim omuz silkerek. “Bütün gün oturup tartışıp durmak yerine bu daha çok işime gelir. Özellikle, eğer dediklerimizi saçma derecede kalın kafasına sokacaksa.”

 

Düello bir an evvel başlayıp bitsin diye, konuşmamız bittikten kısa süre sonra handan dışarı çıktık. Nereye mi? Çimenliklere tabii ki. Biraz DP harcayıp, düello gerçekleşsin ve düzgün sınırlar çizilmiş olsun diye bir arena çağırdım. Süslü bir şey değildi; en ucuz seçeneklerden birini seçtim. Zindan sakinlerinin aksine, savaş kurtları hiç yoktan, birden beliren sahayı beklemiyorlardı. Sahanın aniden belirmesi karşısında öyle samimi bir şaşkınlıkla doluydu ki, elimde olmadan kendini beğenmiş bir piç gibi kıs kıs gülmüştüm. Heh.

 

Lyuu’nun babasıyla düelloya tutuşmak, yapmak zorunda olduğum bir şey gibi hissettirmemişti. Gerçi, savaş kurtları, gücü, diğer her şeyin üzerinde tutan türde bir ırk gibi göründüğü için, kültürel değerlerine uydum ve sadece derdimi anlatabilme amacıyla biraz gösteriş yaptım. Ve, Lyuu’nun babasının biraz boktan bir herif olması ve biraz onun kıçını yeniden tekmelemek istediğimden, uğradığım hayal kırıklığını biraz atmıştım...

 

Zindan sakinleri, amacı açık bir şekilde, sadece eğlenmek olan bu düelloyu bir çeşit özel etkinlik gibi görmüş gibiydi. Leila sadece piknik örtüsünü getirmemiş, ayrıca ev yapımı bir atıştırmalık yığını da getirmişti. Hatta Nell bile soğukkanlı bir şekilde yemeye koyulmuştu. Şuna bakar mısınız? Şimdiden ayak uydurmaya başlamış. Sanırım bütün bu zindan hayatı olayına gittikçe alışıyor olmalı.

 

“Yuki efendim, şefimiz için sizden çok özür dilerim. Lütfen şunu bilin, bizi temsil eden kişi o olsa da, bize yaptığınız onca şeyden hakkında hepimizin hissettiği şey bu değil. Şef bizim hakkımızdaki izleniminizi tamamen mahvetmeden önce, bu şansı son kez özür dilemek için kullanmak istedim.”

 

Sözde danışman, en güçlü dönemindeymiş gibi görünen bir savaş kurdu, babasının davranışıyla alay eden Lyuu’ya katılarak başını eğmişti.

 

“Açıkçası benim için gerçekten o kadar da önemli bir şey değil.” dedim. “Gerçi merak ettiğim tek bir şey var.”

“Nedir bu, saygıdeğer efendim?”

“Şu anda kaç yaşındasın?”

“Ben mi? Bu sene altmışıma bastım.”

 

Ne?

 

Bu doğru olamaz. Kırklarında gibi görünüyor.

 

Çevremi incelediğimde, diğer savaşçıların çoğunun benzer yaş gruplarında olduğunu fark ettim. Bu hepsinin 60’larında olduğu anlamına mı geliyor? Belki de genç görünmek bir savaş kurdu olayıdır?

 

“Peki bu durumda şef kaç yaşında oluyor?”

“Sanırım o da 40’larında.” dedi Lyuu.

 

40? İmkansız. İmkanı yok.

 

“Bana mı öyle geliyor, yoksa siz olduğunuzdan biraz daha mı genç gösteriyorsunuz?”

“Biz savaşkurtları, yani hayvansılar böyleyizdir patron. İnsanlardan daha uzun yaşarız. Bu, yaşlanmamızın da uzun sürdüğü anlamına geliyor.”

 

Yani demek istediğin, temelde elfler gibi olduğunuz mu? Vay anasını, bu bayağı yüksek seviye bir fantezi saçmalığı. Dostum, burası gerçekten de başka bir dünya, değil mi? Yani demek istediğim, tabii ki de öyle. Ama dostum bunu asırlardır düşünmedim.

 

Her ne kadar kendimi düşüncelerimde kaybolmuş bulsam da konuşmanın herhangi bir kısmını kaçırmamıştım. Lyuu, sonraki cümlesini hazırlarken bir anlık durmuştu.

 

“Şey... Patron, ne yapman gerektiğini söylemenin bana düşmediğini ve babamın inatçı bir salak olduğunu biliyorum, ama yine de o benim babam. Ve kabilem de hala benim kabilem. O yüzden kimseyi öldürmezsen gerçekten minnettar olurum...”

“Rahatla Lyuu. Merak etme. Seni kaybetme gibi bir planım yok. Ama dostlarını ya da akrabalarını da öldürmeyeceğim.” dedim. “Sadece, herkes neredeyse oraya git, otur ve rahatla. Daha anlamadan bitecek zaten.”

 

Yanakları biraz kızarmış şekilde eğildikten sonra ailemin yanına giderek onlara katıldı. Lafı açılmışken...

 

“Elinden geleni yap Yuki!” diye tezahürat yaptı Illuna.

“Evet! Elinden geleni yap!” diye tekrarladı Shii.

“Kaybetmek yok.” dedi Enne.

“Merak etme. Bu iş bende!” Kalabalığı sırıtarak sakinleştirdim.

“Hoş olmayan bir görüntü sergilemeyi başarırsan, seninle kesinlikle dalga geçeceğimi bilesin.” dedi Lefi.

“Evet! Fazla salakça şeyler yapma!” diye ekledi Nell.

“Vay canına, beni desteklediğiniz için çok sağ olun kızlar. İkinizin de arkamda olduğunu bilmek iyi geldi.” dedim gözlerimi devirerek.

 

Bu konuşmalar sırasında sessiz kalan tek kişi Leila’ydı. Her zamanki gülümsemelerinden birisiyle hiçbir şey söylemeden, sessizce izlemişti.

 

Kısık gözlerinden sinirli bir şekilde bakan Lyuu’nun babası, “Bunu ciddiye almıyorsun, değil mi?” diye sordu.

“Almam mı gerekiyor?” Diye sordum öylece. “Geçen sefer sizi dövmekte pek zorlanmadım ve değişen bir şey olmadığına göreee...”

“...Gerçekten haklı olduğun yerler var.” dedi çekinerek. “Ama bunun bir anlamı yok!”

 

Şüphelenmek için X’e basın. [1]

 

Savaş kurtları, ormanın en zayıf sakinlerinden bile çok daha güçsüz olduklarını göstermişlerdi. Koordine bir grup olarak bile, canavarların ilkel şiddetine karşı koymayı başaramamışlardı; çoğu bu karşılaşmalardan yaralanmıştı.

 

Şahsen ben de Uğursuz Orman’daki her bir canavarı yenebilecek kapasitede değildim. Derinlerinde bulunan canavarların çoğu beni tamamen yok edebilecek kadar güçlüydü. Ama bu, güçsüz olduğum anlamına gelmiyordu. Onları ayaklarının altında ezen canavarlardan hala çok daha güçlüydüm. Hatta öyle ki, onlardan kaç tane olursa olsun, kolaylıkla başa çıkabileceğimi düşünüyordum.

 

“Pekala, şu düello olayına gelelim. Sen mi savaşacaksın? Yoksa yerine bir vekilin mi var?”

“Kendim yapmayı çok isterdim, ama bu onu başkasına ait.” diye homurdandı Lyuu’nun babası. “Lynaut”

“Buradayım şef!”

 

Öne çıkıp, şefle aramızdaki boşluğa giren adam diğerlerinden çok daha büyük bir cüsseye sahipti. Bir dakika, Lynaut mu...? Demek Lyuu’nun babasının onu evlendirmeye çalıştığı kişi bu öyle mi? Evet, neden evden kaçtığını şimdi anlayabiliyorum.

 

Savaşkurtları ile olan münasebetlerimden bir şey öğrendiysem, o da köpek kulaklarının erkek cinsel organına sahip birinde işlemediğiydi. Lyuu’da işliyordu. Kulakları şirindi. Ama aynı yapının büyük, çam yarması gibi bir savaşçıda olduğunu görmek beni, öğle yemeğinde yediğim şeyleri kusma isteğiyle doldurmuştu. Savaş tecrübesi olan erkek bir savaş kurdunu tasvir etmeye çalışan herhangi bir sanatçı muhtemelen, bu garipliği resmetmek için cennetten gönderilmiş biri olarak görülürdü.

 

“Yuki! Sana teşekkür ederim! Ben de dahil çoğumuzu, ölümün eşiğinden kurtardın!” Yüksek, gürleyen sesi, az çok fazla heyecanlı bir beden eğitimi öğretmenine benziyordu. Disiplinli, buna karşın nedense sinir bozucu ve kalın kafalıymış gibi geliyordu.

“Sorun değil.” dedim. İyileştirdiklerimden birisi miymiş? Sanırım bu, neredeyse kendini zayıf canavarlardan birine öldürtenlerden biri olduğu anlamına geliyordu. Onu dövdüğümü hatırlamadığıma şaşmamak gerek. Ben dövüşmeye başlamadan, çoktan yere serilmiş zaten.

“Ama yanılgıya düşme sakın! Nişanlımı hilelerinle kandırdığın için seni affetmedim!”

 

>Hile

Yani, ne demek istediğini anlıyorum. Muhtemelen ezilmiş hissediyor olmalısın. Ama yine de, ciddi olamazsın. Bu ne kendini beğenmiş bir saçmalıktır?

 

Hayranı olmasam da, Lyuu’nun babasının böyle garip spor düşkünü gibi görünen birinden neden hoşlandığını anlayabiliyorum. Ve Lyuu’nun ondan neden olabildiğince uzak kalmak istediğini de. Bağırma miktarı, muhtemelen hem korktuğundan hem de rahatsız ediciliğinden kaynaklanıyor olmalıydı. Korkması, hayatta kalma mekanizmasıydı, ona da çok uyuyordu.

 

Yüksek sese sahip olanlar, mecazlı ya da doğrudan konuşuyor olsalar da kendilerini kalabalığın içinden ayırabiliyorlardı. Daha güvenilir görünüyorlar ve insanların onları etrafında toplanabilecekleri bir yol gösterici olarak görmelerini kolaylaştırıyordu.

 

“Karım olacak kadını daha fazla kandırmana izin veremem iblis lordu! Ve işte bu yüzden, seni düelloya davet ediyorum!”

“Tabiiii.”

“Lyuu, leydim, dikkatli izleyin! Yakında evleneceğiniz adamın yiğitliğine şahit olun!”

“Vay canına Lyuu. Birisi bayağı popüler, anlaşılan.” dedim.

“Senin adına sevindim Lyuu!” diye ekledi Illuna.

“Kim böyle adamlar tarafından sevilmek ister ki!?” diye bağırdı hizmetçi. “Ve benden müstakbel karınmış gibi bahsetmekten vazgeç! Tüylerimi diken diken ediyor!”

“Sorun değil Lyuu! Seni anlıyorum! Hislerini itiraf edebilmek için fazla saf bir bakiresin! Sadece utangaçlığını saklamak için böyle davranıyorsun!” diye bağırdı Bay Fit. “Onu anlayabiliyor musun Yuki!? Kalbinin gerçek arzularını fısıldamasını duyabiliyor musun!?”

“Yoo. Neden bahsettiğin hakkında en ufak bir fikrim yok. Ve açıkçası, umurumda da değil.”

“Ve işte bu yüzden onu hak etmiyorsun! Gerçek bir erkek onun içini görebilirdi!”

 

Vay be, şey... Açıkçası gerçekten iyimser mi davranıyor yoksa tamamen salak mı emin değilim.

 

“...Pekala, tabii, her ne diyorsan ondan. Her neyse, bu kadar yeter. Silahını al da senin aptal kıçını tekmeleme işini bir an evvel bitireyim.”

 

Bu saçmalıktan yorulmaya başladığım için, silahımı alırken onu kışkırtacak bir şeyler söyledim ve sıradan, tek elli bir duruş takındım--buna bir duruş diyebilirseniz tabii. “Duruşum” öyle yarım yamalaktı ki, üçüncü sınıf bir B filminde görülebileceklerden daha az etkileyiciydi. [2]

 

Eğitim silahı kullanmıyordu. Normal şartlar altında, Enne’i kullanmayı seçerdim, ama daha önceden kullandığım ahşap büyük kılıcımı kullanmaya karar verdim, çünkü yanlışlıkla onu öldürme riskinin altına girmek istemiyordum. Şimdi biraz düşününce, onu kınında tutup kullanabilirdim, ama bunun için biraz geçti. Çoktan diğerlerinin yanında, piknik örtüsünün üzerine oturmuştu. Ah peki.

 

"İşimi bitirmek mi!? Beni hafife alma! Gerçek bir silah kullan! Beni ciddiye al!”

“Yok, böyle iyiyim.” dedim. “Bu gördüğün ahşap kılıç, Lyuu’nun nezaketinin göstergesi. Bu iş bittikten sonra ona gerçekten teşekkür etmelisin. Hayatını kurtardığı için yani.”

“Peki!” Diye homurdandı, sinirli bir şekilde. “Sadece havlayıp durmaktan fazlasını yapabildiğini bana göster!”

 

Bir savaş çığlığıyla, Bay Fit mızrağını kaldırdı ve bana doğru hızla ilerlemeye başladı.

Çevirmen Notu

[1] L.A. Noire adlı video oyununa bir gönderme. Dedektiflik temalı bu oyunda, sorgu sırasındayken tuşlara basarak sorguyu yönlendirebiliyorsunuz. Konsol kontrolcülerindeki tuşlardan biri olan X tuşu da bu oyunda “şüphelenme” komutunu oyunda kullanmanızı sağlıyor.

[2] B filmler, özellikle Hollywood’un 1910-1960 arası olan parlak döneminde, arka arkaya iki film birden gösterilen filmlerden ikincisine verilen isimdir. Düşük bütçeli, sanat kaygısı gütmeyen ve yıldız oyuncu barındırmayan filmlerdir.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2021-07-16 10:05:56
Çeviri için çok tşk
Shin (95 puan) Üye
2021-04-24 01:22:22
Çeviri ve edit için teşekkürler.
alimhgg (6 puan) Üye
2021-03-17 11:50:10
Sonraki bölüm tek yiyip hile yaptın derse hiç şaşırtmaz
STERBEN (225 puan) Üye
2020-08-12 00:16:56
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-29 18:31:42
Çeviri ve edit için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-07-13 17:58:56
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-10 18:34:57
Adam topunuzu falakaya yatırmış bunlar hayla yok ben güçlüyüm yok ben şöyleyim... havalarındalar ne gerizekalı bir topluluk, yazar kendisine sövdürtmekten büyük haz alıyor anlaşılan.
Kiriyodx (69 puan) Üye
2020-07-10 19:51:16
@ASİLZADE, abi yazarda bi gram beyin yokki seriden soğutmaktan zevk alıyor heralde
darkrai (79 puan) Üye
2020-07-10 16:38:47
bölüm için teşekkürler
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-10 16:27:11
Bölüm için teşekkürler