Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

22 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1248 Görüntülenme
Bu bölümü 35 Kişi beğendi.
Cilt 17

Yan Hikaye: Mutluluk Sadece Ölümde

Biliyorum. Bunun sadece bir rüya, bir halüsinasyon, zihnimin bir ürünü olduğunu biliyorum.

 

Çünkü o çoktan ölmüştü. Burada onu kimse tanımazdı. Onunla hiç kimse tanışmamıştı--hatta onun hakkında düşünen olmamıştı.

 

Ve orada, işler hiç farklı değildi. Onun, gündelik yaşamlarına olan etkisi hakkında düşünmeyi çoktan bırakmışlardı. Artık yaptıkları aktiviteler onu hatırlatmıyordu. Çünkü çoktan hayatlarına devam etmeye karar vermişlerdi.

 

O artık önemli değildi.

 

Sanki başından beri hiç var olmamış gibiydi.

 

Ama yine de zaman zaman onu hayal ediyordum.

 

Çünkü ben onun bir yansımasıyım.

 

İşte bu yüzden unutmayacağım--unutamayacağım--onu.

 

Çünkü, onun yaşadığına dair tek kalan kanıt bendim.

 

O normal biriydi. Ortalama birisi. İki ebeveyne de sahipti ve herkes kadar arkadaşı vardı. Hala genç olduğundan, fazla para biriktirmemişti, ama hiçbir zaman para sıkıntısı da çekmemişti. Yaşayacak kadar parası vardı.

 

Başka yerlerde, insanlar sıkıntı çekiyordu. Dünyanın her yerinden insanlar, iç savaş, uluslararası anlaşmazlıklar, teröristler, pandemiler ve kendi kontrolleri dışındaki diğer birçok şeye maruz kalıyordu. Ve her gün, birileri ölüyordu. Onların aksine o, ölüm nedir bilmeyecek kadar huzurluydu. Hiçbir zaman onun korkusunda yaşamamıştı. Ne de ilgisini çekmişti.

 

Yine de, yaşamın anlamsız olduğunu hissediyordu.

 

Hayatımın anlamsız olduğunu biliyordum.

 

Neden bu kadar boş işlerle uğraşmak zorundayım bilmiyordum. Var olmanın bir anlamı varmış gibi hissetmiyordum. Ya da yaşamımın içsel ya da başka türlü bir değeri var mıydı?

 

Vardım.

 

Ama hepsi bu kadardı.

 

Başından beri benmerkezci olduğumu biliyordum. Bu, bana göre, her şeyin benim hakkımda olmasıyla alakalıydı.

 

Ama sebebi buydu.

 

Tam da bu yüzden koca dünyada yapayalnızmışım gibi hissediyordum.

 

Yalnızlığım derinlere işlemişti.

 

Kökleşmişti.

 

Bir yerlerde bir sürü başka birilerinin olduğunu biliyordum.

 

Ama hiçbir zaman onlara tam olarak bağlı olduğumu hissedememiştim.

 

Yapayalnızdım.

 

Dünyanın kendisi genişti.

 

Ama benimki değildi.

 

Çok ufak bir kısmı önemliydi. Bazı kısımları öyle sıkıcıydı ki, renksiz, sadece siyah ve beyaza bulansa bile olurdu.

 

Günlerim birbirini tekrar ediyordu.

 

Her zamanki yedi günlük döngüydü.

 

Tekrar ve tekrar.

 

Ve bundan kurtulmak istiyordum.

 

Ama nasıl kaçmam gerektiğini bilemiyordum. Akıntıya karşı durmak için yapabilecek hiçbir şeyim yoktu. Hedefler, hayaller ya da tutkular olmadan hiçbir şey yapamazdım. Başından beri umudun var olduğunu kabul edebilmem için, dünya fazla kuru, fazla tek renkliydi.

 

Kendime her zaman, sadece bana mı böyle geldiğini sorup duruyordum. Yoksa diğerleri de mi böyleydi? Diğer herkes hayatın böyle olduğunu öylece kabullenmiş miydi? Ve herkesin buna katlanmak dışında başka bir seçeneği olmadığını da?

 

Bundan şüpheliydim.

 

Ama eğer durum gerçekten de buysa, bu dünya çok acımasız demekti.

 

İşte böyle hissediyordum.

 

Böyle hissediyordu.

 

Azrail’in tırpanını, işte bu düşünce, bu anlayışla karşılamıştı.

 

Kontrolü dışındaydı.

 

Kontrolü dışındaki aptal, haksız bir kaza.

 

Ama onu yine de onu erkenden almıştı.

 

Sonuçta o, hiçbir anlam ifade etmiyordu.

 

Yolun kenarındaki önemsiz bir çakıldan başka bir şey değildi.

 

***

 

“...ki...uki...Yuki.”

 

Yanaklarım, donmuş zihnimi çözen ve dipsiz kuyudan geri çeken tatlı bir sıcaklıkla sarıldı.

 

Yavaş yavaş, gözlerimi açtım.

 

Lefi oradaydı.

 

Beni yatıştırıcı, şefkatli bakışlarla, neredeyse bir anne kadar sevecen bir gülümsemeyle karşılamıştı. Dizlerimin üzerindeki duruşu, bir kolunu vücudumun etrafında tutarken, diğeriyle yavaşça saçlarımın arasında parmaklarını gezdirebilmesini sağlıyordu.

 

“Rahatla Yuki. Rahatla.” kulaklarıma fısıldadı. “Ben buradayım. Bu kadar üzgün olmana gerek yok.” Sarılmak için beni iki koluyla çekerken, vücudumu daha sıkı kavramıştı.

“N-ne!? N-ne oluyor?” Beklenmedik bir duruma uyanmak, beni şaşırtmıştı. Kafam öylesine karışmıştı ki, kelimeler ağzıma dolanmıştı.

“Demek nihayet uyandın?” Lefi kollarını gevşetti ve yüzüme bakabilecek kadar geriye çekilmişti. “Yani, şey...” sanki söyleyecek doğru kelimeleri arar gibi bir anlığına duraksadı. “Nasıl hissediyorsun?”

“Her zamanki gibi, ne d--” gözlerimi ovuşturmak ve görüşümü netleştirmek için ellerimi yüzüme götürdüm, ki yanaklarıma dokunduğum anda donakalmıştım. Nemlilerdi. İşte o zaman tahtın üzerinde yaptığım şekerlemenin üzerine ağladığımı fark etmiştim. Ve Lefi’nin kabus gördüğümü fark etmesi yüzünden benimle özenle ilgilendiğini de. Uf. Bu utanç verici.

 

Uykumda beni rahatlatmaya çalıştığını fark etmek, beni utandırmıştı. Gururuma yapılmış, sağlam bir darbeydi. Artık bir çocuk değildim. Aptal bir rüya yüzünden ağlamak, kabul edilemezdi.

 

“...Seni endişelendirdiğim için üzgünüm.” dedim, “Ama iyiyim. Muhtemelen çok yorulmuş falan olmalıyım.”

“O zaman kendini toparlamak için daha dikkatli olmalısın.” Lefi’nin numaramı yakalayıp ayak uydurması için, ekstra sufle vermeme gerek kalmamıştı. “Avlanma ve yemek temin etme görevleri, yorgun düştüğünden sana düşmeyecekse, bana düşmeli.”

“Gerçekten mi? Endişelendiğin şey bu mu?”

“Doğal olarak.” diye kıkırdadı. “Besinin en önemli şey olduğunu düşünmüyor musun?”

 

Ayağa kalkıp kucağımdan ayrılmaya başladı. Ama kalkamadan önce onu bileğinden yakaladım.

 

Gözleri fal taşı gibi açılmıştı.

 

Benimki de.

 

“Ne oldu...?” Diye sordu.

“Eeh, şey... Bilmem...” hareket, istemsiz yapılmıştı. Vücudum kendi kendine hareket etmişti. O yüzden söyleyecek bir şeyim yoktu. Söylediklerime takılmıştım, ama sonunda mantıklı bir bahane bulamamıştım.

 

Kıvranışlarım Lefi’nin şaşkınlığını gidermişti. Aklına bir fikir gelmiş gibiydi. Geri oturup sırtını göğsüme yaslarken, yüz ifadesi gülümsemeye dönmüştü.

 

“Söylemem gerek, ben de yorgun sayılırım. Çocukları eğlendirmek büyük efor sarf ettiriyor.” dedi. “Herhangi bir sandalye görevi görebilirsin. Madem zaten buradayım, sanırım bu fırsatı bir süre dinlenmek için oturarak değerlendirebilirim.”

“Pekala... otur bakalım. Biraz dinlenmekten zarar gelmez, değil mi?”

“Kesinlikle. Eğer gerçekten anladıysan, o zaman memnun olduğuma karar verene kadar sabit durup, sandalye rolünü oynamak için elinden geleni yapmalısın.” Konuşurken bana bakmak için başını eğmişti.

 

Onun yanımda olduğunu bilmek, beni sakinleştirmişti. İçimdeki belirgin güvensizlik hissiyle savaşabilmem için, sadece onun varlığı yetmişti. Galip çıktığım bir savaştı. Ama sanki zafer hala uzaktaymış gibi hissettirdiğinden, kollarımı ona doladım ve ona sıkıca sarıldım.

 

Onun bu kadar yakınımda olması, sıcaklığının keyfini çıkarmak, gerçekten burada olduğumu bilmem için gereken tek kanıtlardı. Yolun kenarına itelenmiş sıradan bir ceset olmadığımı bilmem için.

 

“Teşekkürler.”

“Bana teşekkür etmen gerekmesinin sebebini anlamıyorum.” diye kıkırdadı.

 

Biliyordum. Nihai olarak konuşursak, geçmiş zamanımın, onun hayatının, bir anlamı olmadığını biliyordum. Öyle zavallıydı ki, yaşayan bir canlı olarak görevlerini yerine getirmeyi bile başaramıyordu; genlerini aktarmayı başaramamıştı.

 

Ama yine de yaşamının bir anlamı vardı.

 

Ölümde.

 

Bir tür karmadan mı, yoksa garip bir talih kuşunun konmasının bir sonucu olarak mı yeniden doğduğunu bilmiyordu. Ama durum her neyse, bir şeyde daha başarısız olmuştu. Hikayesini sona erdirmeyi başaramamıştı.

 

Ölümden hayat gelmişti. Ve hayattan, mutluluk...

 

Çünkü, yeniden doğuşunu izleyen hayatı, öncekiyle aynı değildi. Tek renkli filtre gitmişti. Dünyası, kıyaslanamayacak miktarda renkle dolmuştu. O kadar ki, onu şoke etmişti. Hayatın akışıyla ilerleyen işler değişmiş, evrimleşmiş ve beklediği bir şey haline gelmişti. Yaşadığı her gün, bir sonraki günü iple çekmesine sebep oluyordu.

 

Ve işte bu, nihayet yeni bir amaç belirleyebilmesini sağlamıştı; onun yanında yaşamak. Onların yanında.

 

Burada yaşayan her kes beni, iblis lordu Yuki’yi biliyordu. Ama kimse onu, son günlerini bile tek başına geçirmiş yalnız ruhu tanımıyordu.

 

Ve onlar, onu asla gerçekten tanıyamayacaktı.

 

İşte bu yüzden asla unutmamaya karar verdim. Asla kim--ya da neden--o olduğunu unutma. Biliyor musunuz, belki de ona bir mezar yapmalıyım. Sadece fazladan maddi bir kanıt olması için.

 

“Hey Lefi.”

“Ne oldu?”

“Sana kendim hakkında hiçbir şey söylemediğimi biliyorum. Ama muhtemelen söylemeliyim.” dedim yavaşça. “Açıkçası, bu benim ilk hayatım değil. Ben zaten bir kere öldüm.”

“Bana detayları kesinlikle anlatmadın.” dedi. “Hep o konu hakkında asla konuşmak istemeyeceğini düşünmüştüm. Neden fikrin birden değişti?”

“Sadece, bilirsin, şu şeylerden biri işte. Sadece, bir sebepten anlatacak havaya girdim.”

“O zaman dinlemeyi çok isterim.” diye kıkırdadı. “Böyle nadir bir fırsat kaçırılmamalı.”

“Hmmm... Pekala. Nereden başlasam...? Ah tabii ya! Dünyanın merkezindeki küçük mavi bir gezegen hakkındaki bir hikayeye ne dersin?”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Shin (95 puan) Üye
2021-04-25 07:33:21
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-28 19:13:22
Sadece tahtta oturan beni görüyordu ejder kız onu görünce umutlanmıştı onlara önceden söylemiştim. '' Benim komutanım üzerine emirlerini getiren bir erim sizi yakalamam ve herbirinizi onun kolları içinde ölmenizi sağlayacağım bu gerçekleşene kadar ona diyeceğiniz son kelimeleri düşünün. Sen (ejder kızı işaret ederek) sen hariç seni o kendi elleriyle öldürmesini sağlamak zorundayım komutanım bunu emretti.'' aslında benim dediklerimi yapabileceğime inanmamışlardı hala ümitliydiler başkarakterin onları kurtaracağına ama bu asla gerçekleşmemişti herşey plana göre gitmişti ve şimdi ''Lefi NEREDE SENİ *********** seni parçalarına ayırmadan ilk önce onu dışarı çıkar. '' o sırada ejder kızın gözündeki umut gitti gerçeği kavramıştı şuana kadarki her şey dediğim gibi gittiğinden ne olacağını anlamıştı kendi sevdiği adamın ellerinde canını verecekti... ilizyonda olan başkaraktere ejder kızın olduğu yerde gördüğü ve taht oturan ben onla dalga geçiyordum ve onun sevdiği kadının çoktan ölmesinin kaderi olduğunu söylemiştim hepsinin ölmesinin suçunun kendisinde olduğunu eğer onları kendine yaklaştırmasaydın onlar ölmezdi. zaten öfke ile dolu olan karakter için bu kelimeler son noktayı koydu ve direk ilizyonun kalbini ve aslında sevdiği kadının kalbini söktü ancak o zaman ilizyonu bozdum ve...
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-12 12:22:26
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-09 16:42:33
çeviri için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-29 23:01:18
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
Oburcuk (733 puan) Üye
2020-07-23 13:15:20
elinize sağlık
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-07-23 13:02:17
Derin
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-23 11:34:07
E. S.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-22 21:49:45
Yukinin ilk ağlayışı henüz 1 yaşında 😂
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-22 15:49:45
Çeviri ve edit için teșekkürler.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-22 15:49:29
Eski hayatini anlattiği kısmın atlanacağından adım gibi eminim.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-22 21:49:08
@DeliDana, %50 şansın var bu yazar anlatırmı anlatır (yada anlatmaz ne yapacağı belli olmuyor) ama fazla da anlatırsa tadı kaçar.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-22 23:43:08
@ASİLZADE, orası öyle çok anlatirsa tadi kaçar ama 200 küsür bölüm olmuș en azindan 1-2 bölüm ayırılabilir eski dünyaya. 17. Cildin tamamı boș yan hikayeler ve koyun kızın raporuyla bitirmekten daha mantıkli olabilir. Yeni cilt geldi hikaye ilerlemiyor.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-23 08:14:28
@DeliDana, Aynen hikaye ilerlemiyor yatıp yuvarlanıp duruyor yazar; sövün bana diyor hoşuna gidiyor yazarın...
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-07-22 15:16:15
Elinize sağlık