Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

22 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1213 Görüntülenme
Bu bölümü 30 Kişi beğendi.
Cilt 17

Yan Hikaye: Hoş, Sıcak Bir Banyo

Zindana alacakaranlık çökmüştü. Bulutla kaplı akşam gökyüzü, güneş ufuk çizgisinin altına doğru ilerlerken, turuncunun parlak bir tonuyla boyanmıştı. Yeterince oynayan çocuklar yorgun düşmüşlerdi. Akşam yemeği için dönüş zamanının geldiğini söylediğimde, uymaya dünden razılardı. Yemeğin düşüncesi bile geçici de olsa en azından enerjilerini geri kazandırmıştı, ancak, dönüş yolumuzda altı kızın hepsi benim önüme geçmişti.

 

Gözümü zindanın yarı gökyüzünden ayırıp asıl taht odasına doğru çevirdiğimde, kendimi, ani bir bulantı hissi içinde buldum. Dünya, bu kadar basit bir dönüşle bu kadar dramatik bir şekilde dönmemeliydi. Bu saldırı, ellerimden birini şakaklarıma götürmeme, diğeriyle de duvara yaslanıp inlememe sebep olmuştu.

 

“Sahip? İyi misin?” Kusma isteğimi bir şekilde geri çevirebildiğimde Shii arkasını döndüğünden, endişeli bakışlarla durumumu sormuştu.

“...Evet. ...İyiyim.” Bir anlık gecikmeyle de olsa ağzımdan birkaç kelime çıkarabilmiştim. “...Ben... sadece biraz başım döndü.”

 

Kesinlikle iyi değildim, ama onu endişelendirmek istemediğimden, bir dizi derin nefes alıp cüğerlerimi gerek duyduğu oksijenle doldururken ona iyi olduğumu söylemiştim. Her bir nefes alışım, az da olsa yardımcı olmuş gibiydi. Yavaş, ama kesin olarak baş döngüsü hissi azalmaya başlamıştı.

 

“Bu da neydi şimdi...?”

 

Konuşmaya başlayınca, farkındalık beni avladı. Sesim geri gelmişti. Beş dakika önceye kadar çıkardığım tiz ciyaklamaların yerinde yeller esiyordu.

 

Gözlerim kollarıma ve bacaklarıma hızlıca göz atıp asıl hallerine döndüklerini doğrularken, içimden bir rahatlama hissi geçmişti. Dedektif Yuki artık gitmişti. Dava kapandı. Üzüntülerim nihayet hiçliğin içine gönderildi. Giymekte olduğum, DP ile aldığım küçük çocuk boyutundaki kıyafetler yırtılmış ve beni uygunsuz bir durumda bırakmıştı, ama bu en son endişeleneceğim şeydi. Görünüşüm kadar önemsiz bir şeyle canımı sıkamayacak kadar, asıl halime dönmeme sevinmekle meşguldüm.

 

“Sonunda! Sikeyim be! Sonunda! Gerçek Yuki döndü bebeğim!” Dizlerimin üzerine çöktüm, yumruklarımı kaldırdım ve aynı bir futbolcunun efsanevi, maç kazandıran golüne sevinmesine benzer şekilde bir zafer çığlığı atmıştım.

 

Birden bağırmam, yanımdakileri ürkütmüştü. Arkasına ilk dönen Enne, hayal kırıklığıyla tepki vermişti. Abla rolünü oynama fırsatını kaybettiğini gördüğü için pek mutlu değildi.

 

“Geri mi döndün? Yani Yooksie gitti mi?” Aynı şekilde Illuna’nın yüzüde asılmıştı.

“Evet, Yooksie tamamen öldü ve buralarda bir daha görülmeyecek.” dedim. “O aptal velete veda edin ve yeni sakininiz iblis lorduna merhaba diyin!”

“Aaaa, bu çok kötü. Yooksie halindeyken çok şirindin.”

“Hı-hı...”

 

Eğlencesi elinden alınmış iki kız için biraz kötü hissetmiş olsam da çoktan kararımı vermiştim. Yooksie asla geri gelmeyecekti. Nokta. Bir ömürden fazla saçmalığı çektim.

 

 

Tamam, peki, o kadar da kötü olmadığını kabul edeceğim. Yarılarında biraz eğlenmeye başlamıştım, ama sadece eski zamanları hatırlattığı için. Çocukluğumu tekrar yaşıyormuşum gibi hissettirmişti. Ama yine de, bir daha asla olmaz. Benden bu kadar.

 

“Tebrikler efendim!”

“Teşekkür ederim Shii.” dedim. “Her neyse, gitmemiz gerek. Eğer kaleye geri dönmezsek ne yemek yiyebiliriz, ne banyo yapabiliriz.”

“Ah doğru, akşam yemeği zamanı!” dedi Illuna. “Sabırsızlanıyorum! Çok acıktım!”

 

Peşimde kızlarla asıl taht odasına dönerken, başımı zafer kazanmış bir şekilde başım dik ilerliyordum.

 

***

 

“Of dostum, ne gündü ama...” diye iç çektim, küvetin içine kendimi bırakırken. Sıcaklığı mükemmeldi. Banyonun altından akan sıcak su damarı, öyle iyi ayarlanmıştı ki, çocuklarla geçirdiğim uzun bir günün ardından yatıp rahatlayabileceğim bir atmosfer sağlayacak kadar sıcaktı.

 

Uzun bir gün derken, gerçekten uzundu. Fiilen, bütün günümü onlarla geçirmiştim. Hatta banyoya hızlıca girip çıkmak için bana da katılmışlardı. Hala yanımda olmamalarının sebebi, ya çok yorulmuş olmaları, ya da suyun içinde oturup buruşmaktan sıkılmalarıydı.

 

Illuna ve Shii yorgun olan ikiliydi. Şimdiye kadar Illuna çoktan yatağına kıvrılmış, Shii de yapışkan haline dönüp en sevdiği yastığının üzerinde uykuya dalmıştır.

 

Diğer yandan Enne, sadece sıkılmıştı. Bir küvet dolusu suyun içinde oturmaktansa, zindanın diğer sakinleriyle takılmanın daha iyi olacağına karar vermişti. Başka bir deyişle, muhtemelen birkaç el shogi oynamak için Leila’yı arayacaktı. Her ne kadar raflarda tonlarca kutu oyunumuz olsa da Enne her zaman diğer oyunlar yerine bu klasik general oyununu oynamayı seçiyordu. En sevdiği oyun olmasının sebebi gayet belliydi. Kılıç kız mücadeleyi seviyor ve hata yapmayı umursamıyordu. İşler istediği gibi gitmediğinde sinirden köpüren ya da hile diye bağıran türde bir oyuncu değildi. Bu yüzden, mümkünse Leila ile karşılaşmayı tercih ediyordu. Başka uygun kimse olmadığı zamanlar dışında, Lefi ya da başka birine karşı kazanacağı kolay zaferlerle ilgilenmiyordu. Pekala, sadece çok az alakalı olduğunu biliyorum, ama kimono giymiş bir kızın shogi oynuyor olması göze hoş geliyordu. Sanki havalılığın ve şirinliğin mükemmel bir birleşimi gibiydi ve muhtemelen elosuna binlerce puan katkı yapıyordu. [1]

 

Aslında elo tabanlı bir sıralama sistemi kurmamış olsak da, yerel liderlik sıralamasına benzer bir şeyimiz vardı. Sıralama şu şekildeydi:

 

1. Leila

2. Illuna

3. Enne

4. Ben

5. Nell

6. Lyuu

7. Lefi

8. Shii

 

Shogi sıralamaları, genel olarak kutu oyunlarındaki yetenekleri de aşağı yukarı göstermiş oluyordu. Liderlik sıralamasının üst yarısı, hangi oyun olursa olsun asla değişmezken, alt yarısı, birçok farklı faktöre dayanarak sık sık yer değiştiriyordu.

 

Leila, doğal olarak en üst sıradaydı. Sadece zihninin gücünü kullanarak, zindanın diğer sakinlerini zekasıyla alt etmekten ve altında ezmekten fazlasını yapabilecek kapasitedeydi. Ayrıca, Illuna da kafasını kullanmada şaşırtıcı bir şekilde iyiydi. Şeytanlık sınırlarında sayılacak kadar pis oyunlar oynarken, yaşındaki herhangi bir çocuk gibi masum şekilde sırıtabilirdi. Rakibini yemleme ve onları alaşağı etme şekli, kendine aşırı güvenen bir mağduru anında şaşkınlıktan bayıltabilirdi. Belirteyim, bu sadece bir metafor. Böyle bir şey gerçekten yaşanmadı. Henüz.

 

Illuna her zaman öyle ruh kırıcı bir kuvvet sergilemezdi. Hatta, önceden zayıf olan yarışmacılardandı--en azından bize yüklenmediğini fark edene kadar. Kutu oyunu davranışları hakkında kısa bir ders, bilerek kaybetmenin, aslında daha kaba bir şey olduğunu anlamasına yetmişti. Ve her şey ondan sonra değişmişti; vampir, Leila dışında herkesin arasından gülümseyerek sıyrılmaya başlamıştı.

 

Her şeyi bilen hizmetçimiz gibi, genç sarışının da omuzlarının üzerinde gayet sağlam bir kafa bulunuyordu. Oynayışına bakarak, daha fazla kanıt toplayabilirsiniz. Kızların takım çalışması ya da koordinasyon gerektiren bir şeyler yapması gereken bir şey olduğunda, genellikle bir komutan gibi davranırdı.

 

Diğer şaşırtıcı yarışmacı, sakinimiz ejderha kızdı. Kötü oynamasıyla nam salmıştı. Ama Lefi, konu masaüstü oyunu diyarına geldiğinde pek de yetenekli addedilmiyor olsa da, aslında en kötümüz o değildi. Shii en kötüydü--çoğunlukla, küçük şirin şeyin bütün kuralları hatırlayamaması sebebiyleydi. Hamlesini yapıp sonuçlarını gördükten sonra, her zaman şaşırıp batırdığını söylerdi. Yani, bu yüzden zindanın şifacısı o. Hem vücutlarımızı hem de ruhlarımızı olabildiğine yatıştırırdı.

 

Çeneme bir elimi koyarak yapışkanın varlığıyla elde ettiğimiz yararları düşünmeye başladım ama banyo kapısının tıkırtısıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Döndüğümde, kendimi, cennetten çıkmış bir manzaraya şahit olurken bulmuştum. Üzerlerinde havlu dışında hiçbir şey olmayan üç güzel melek odaya girmişti.

 

Her biri kendine has, kolaylıkla tanınabilen şekilde duruyordu. Lefi kollarını birleştirmiş, kendini beğenmiş bir şekilde sırıtıyordu. Lyuu da sırıtıyordu ancak, bir kolu belinde, daha utangaç bir tavırdaydı. Nell, üçünün içinde en utanmış olandı. İki elini havlusunun üzerinde, kaymasını engellemek için tutarken, bakışlarını doğrudan yere çevirmişti.

 

“Nha!?” Ne olduğu anlaşılamayan bir ses çıkarırken, ağzım da açık kalmıştı. Fazla yağlı olmayan, güzel şekilli bacaklarının havludan taşma şekli öyle erotikti ki, gözlerim onlara denk geldiği anda aklımda bazı fikirlerin oluşmasına sebep oldular. Lefi’yi o kadar çok kıyafetsiz görmüştüm ki, çıplak haline olan hassasiyetim bayağı azalmıştı. Ama havlu her şeyi değiştiriyordu. Dar ve kısa kıyafetleri, kıyafet diyebilirseniz tabii, kızların kıvrımlarını ortaya çıkarmış ve gözden güçbela uzak tutabildikleri birkaç kısımlarını gözüme sokuyordu.

 

Kısa süre sonra dik dik baktığımı fark ettiğim için, gözlerimi önündeki ziyafetten zorla çektim ve aptal gibi görünmemek için ağzımı kapattım.

 

“N-neden hepiniz buradasınız?”

“Neden bu kadar şaşırdığını anlayamadım.” dedi Lefi. “Sık sık birlikte banyo yaptığımızı sanıyordum.”

“Yani, evet yapıyoruz. Ama hep beraber değil.” dedim arkasındaki diğer iki kıza bakarak.

“L-Lefi, peşine takılmamız için bize baskı yaptı.” diye açıkladı Nell.

“E-evet. Bize, sana katılacağını ve bizim de geleceğimizi söyledi.” diye onayladı Lyuu.

“Sizin halkınız eşleriyle yıkanmaz mı?” Lefi, diğerlerini banyo öncesi duşlara götürürken, meraklı bir şekilde sormuştu.

“Önceden yaşadığım yerde bu kadar büyük banyolarımız yoktu, o yüzden pek emin değilim.” dedi Nell.

“Biz savaş kurtlarının tek yaptığı, kendimizi nehre bırakmak ve biraz ovalamak. Böyle büyük bir yerde banyo yapmak hiç aklımıza gelecek bir şey değil.” dedi Lyuu. “Ama burada yaşamak beni değiştirdi. Bir banyo olmadan hayatın nasıl olacağını hayal bile edemiyorum.”

“Ben de aynı hissediyorum. Banyo yapmayı unuttuğum her durumda, istemeden kirliymişim gibi hissediyorum.”

 

Başlangıçta beyaz olan kızların havluları, duşun altında nemlenirken yarı saydam bir hale dönüştü. Suyun yaptığı tek şey tabii ki bu değildi. Her bir damla, kıyafetlerini daha da daraltmıştı. İçimdeki erkeğin yükseldiğini hissedebiliyordum. Ama ona izin veremezdim. Sakin kalmak zorundaydım. Kendimi kaybetmek üzere olduğumu bildiğim için, bakışlarımı tekrar kızlardan başka yere çevirdim ve çimenli düzlüğe ve arkasındaki gece göğüne baktım. Pekala Yuki, derin nefes. Hadi. Zihninin berraklaşmasına izin ver. Bir aynanın yüzeyi kadar sakin. Ve bir aziz kadar aydınlanmış. Bir dakika, bana mı öyle geliyor, yoksa bu ifadelerin bazıları biraz garip mi? Meditasyondan ziyade, eminim daha çok dövüş sanatları ve dinlerle ilg--aman neyse ne. Kimin umurunda? Tek önemli olan şey lanet olasıca sakinleşmek. Önemli nokta tepki vermemek. Bunu yapmalarının tek sebebi, bir şey dememi ya da yapmamı istemeleri. Kontrolü asla kaybetmemem gerek, çünkü çocuklar hala etrafta.

 

 

Bir dakika. Hayır değiller. Hepsi ya uykuya daldı ya da başka bir yerlerde takılıyorlar. Şu anda sadece ben ve hayatımın kadınları var. Hmm. Garip. Bu neredeyse hiç olmaz. Yoksa bu... bir kereliğine de olsa kontrolümü kaybetmemin sorun olmayacağı anlamına mı geliyor?  Bu ender fırsatı kullanıp erkek ve kadınların kıyafetlerini çıkardıklarında yaptıkları şeyi yapabileceğimiz anlamına mı geliyor?

 

Bir dakika. Bir dakika, hayır. Kötü Yuki. Sakin ol oğlum. Kendine gel. Yeşil ışık verdiklerini görmeden insanların üzerine atlayamazsın.

 

Banyo yapıyoruz. Buradalar, çünkü banyo yapmak istiyorlar. Hepsi bu. Bu tamamen normal bir şey. Kocalar ve kadınlar her zaman birlikte banyo yaparlar ve o işi yapmaları şart değil. Nell ve Lyuu’yu henüz karım olarak gördüğümden de değil.

 

O şekilde hissettiğim tek kişi, hala Lefi. Diğer ikisi daha çok kız arkadaş gibiler. Kesinlikle bir seviyeye kadar duygusal bağ var. İki kıza da değer veriyorum, ama onlara gerçekten bağlanmaya hazır olduğumu henüz düşünmüyordum. Hala birbirimizle gerçekten uyumlu olup olmadığımızı anlamak için birbirimizi deneme aşamasındaydık. Gerçekten garip olan ne biliyor musunuz? Birinden kız arkadaşım olarak bahsetmek, birini eşim olarak çağırmaktan çok daha utandırıcı hissettiriyor. Neden gerçekten emin değilim.

 

İç çatışmam, sırtıma yumuşak denebilecek bir şey değdiği anda kesilmişti. Yerimden sıçrarken, ağzımdan anlaşılmaz, şaşırmış iblis lordu sesleri çıkmıştı.

 

“Bu sefer ne mırıldanıyorsun?” Lefi başını sağ omzuma koyarken, kollarını göğsüme dolamıştı. Başımı yana çevirdiğimde, oyuncu küçük bir şeytan gibi sırıttığıını gördüm. Ona vereceğim herhangi bir ifadenin tadını çıkarmak için gözlerini yüzümde tuttuğundan emin oluyordu. Ve istediği ifadeyi verdim.

 

Çıplaktı.

 

Çırıl çıplaktı.

 

Kalbim en üst vitese geçti ve normal hızının çok üstünde atmaya başladı. Göğsünün sırtımdaki hissiyatı, benimkine dayanan yanağının sıcaklığı ve kokusunu içime çekmekten gelen mutluluk, bir anda bana hücum etmişti. Çoktan hissizleştiğimi, Lefi’nin davranışlarına bağışıklık kazandığımı sanmıştım.  Ama koşullar, her zamanki tavırlarını çok daha heyecanlı hale getirmişti. Biliyor musunuz, şimdi düşününce, Lefi’nin içinde hep şeytani bir yanı vardı. Ona verdiğim her fırsatta benimle dalga geçer ve bana sataşırdı.

 

“Ö-önemli bir şey değil.” dedim.

“Gerçekten mi?” Bir kaşını kaldırdı. “Peki, durum her neyse, bu sabah kazandığın formu kaybetmenin çok yazık olduğunu söylemem gerek. Gerçekten şirin bir şeye dönüşmüştün. Ama şimdi değilsin. Bir kez daha, nereden bakarsak bakalım, sana şirin demek imkansız hale geldi.”

“Ah, peki, artık şirin olmadığım için özür dilerim.” Gözlerimi devirmiştim. “Gerçekten özlediğini düşünüyorsan, bir kedi yavrusu gibi davranmaya çalışıp miyavlayabilirim.”

“Merağımı tavan yaptırdın, ama reddetmek zorundayım.”

 

Diğer kızlar duşlarını bitirmiş ve buraya gelmeye başladıklarından, beni gülerek bıraktı ve küvete girip kucağıma oturdu. Yoyoyoyoyoyoyo! Bu şu anda HİÇ iyi bir fikir değil!

 

“H-hey.”

“Hey ne?” diye sordu.

“Ne demek ne? Bunu sorması gereken kişi benim! Kucağımda ne yapıyorsun!?

“Sorun ne anlamıyorum. Bu her zaman yaptığımız şey değil mi?”

“Olmadığından eminim!”

 

Onu hissedebiliyordum. Her bir kıvrımı, her bir kası, bacaklarıma baskı yapan yumuşak kalçalarının her bir kısmını hissedebiliyordum. Önümde oturmasına izin veremezdim. Açıklamaya gerek duymadığım sebeplerden ötürü.

 

“Bu kadar yakın olmanızdan dolayı biraz kıskanmaya başlıyorum.” dedi Nell.

“Sanırım bu beklememiz gereken bir şey.” dedi Lyuu. “Lefi, efendimi bizden çok daha uzun süredir tanıyor.”

 

İki kız da konuşurken banyoya girmişti. Lefi’nin aksine, havluları hala üzerlerindeydi. Ancak bu, pek de yardımcı olmuyordu. İnce kumaş katmanları, kızların göğüslerini daha çok ortaya çıkarıyordu, özellikle tam suyun hizasında oturdukları için.

 

Göğüsler demişken, aslında bunun için de bir liderlik sıralaması olduğunu hatırlamıştım, çocukları doğal olarak çıkardığım bir sıralama. Şu şekildeydi:

 

1. Leila

2. Nell

3. Lyuu

4. Lefi

 

Leila, kutu oyunlarında olduğu gibi, bunda da tartışmasız en üst sıradaydı. Tamamen rakipsizdi. Diğerlerinin ona karşı bir mücadele ortaya koymaları için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Nell, kıyafetleri üzerindeyken epey ince gözüküyordu, ama aslında sağlam bir çift ciciği vardı. Sıra Lefi ve Lyuu’ya geldiğinde, aralarında sağlam bir çekişme vardı. İkisinin de göğüsleri, ortalama seviyedeydi. Lyuu’nun biraz daha büyük olduğunu anlayabilmem için yan yana, dikkatlice incelemem gerekmişti. ...Kızlardan hiçbirinin zihin okuyamadığından memnundum. Çünkü okuyabilselerdi, kolaylıkla mezarlığı boylardım. Of, hatta işi bir adım ileri götürüp, bir daha adım duyulmamasından emin olmak için beni ormanın ortasına gömerlerdi.

 

“P-pekala kızlar, neler döndüğünü bana söyleyecek misiniz? Çünkü, bu gerçekten utanç verici, ve gerçekten kafam karıştı.”

 

Küvet büyük modellerden biriydi. Dördümüz gerçekten de içine sığıyor olsak da, rahatlamak için biraz fazla sıkışık olmaya başlamıştı. Herkesin vücutlarını bana yapıştırıyor olması, işleri daha da kötü hale getiriyordu. Ya da bu durumda, daha sert bir hale.

 

Bir mayın tarlasının ortasındaymışım gibi hissediyordum. En küçük bir hareketimin bile dokunmamam gereken yerlere dokunmama sebep olurdu.

 

“B-biz de senin kadar utanmış durumdayız, ama...” Nell’in sesi açıklamasının ortasında kısılmaya başlayınca, şu anki durumu açıklama rolünü Lyuu üstlenmişti.

“Seninle özel zaman geçirme şansını her gün yakalayamıyoruz efendim. İşlerin normal işleyişinden memnun olmadığımdan değil. Burada yaşamanın hala eğlenceli olduğunu düşünüyorum, ama bu farklı. Özel, anlıyor musun?”

 

İki kız birbirlerine bakıp utangaç bir şekilde gülümsedi.

 

“Esasında bu, niyetimi özetliyor.” dedi Lefi. “Bunun, başkaları yokken konuşabileceğimiz, az bulduğumuz nadir fırsatlardan biri olduğunun fark edince, onları davet etmeyi seçtim.”

“...Makul.”

 

Geriye dönüp baktığımda, ailemizin beklediğimden çok daha büyüdüğünü fark ettim. Başta sadece ben ve Lefi vardı ve açıkçası, öyle kalacağını bekliyordum. Ama zaman geçtikçe, durumlar da değişti. Sakin sayısı, sadece artmaya devam etti. Şahsen, zindan popülasyonu değiştikçe artan sesten şikayetçi değildim. Aslında hepimiz büyük bir aileydik. Birlikte yiyor, birlikte oynuyor ve birlikte yaşıyorduk. Ama, kızlarla yalnız geçirecek zaman bulmakta zorlanmamın sebebi de tam olarak buydu. Neredeyse sadece bizim olduğumuz hiçbir zaman olmuyordu.

 

“Diğerlerinden bahsetmişken, onlar nasıl? Illuna ve Shii yattılar mı?”

“İkisi de mışıl mışıl uyuyor.” dedi Nell. “Ve Enne Leila ile shogi oynuyor.”

“Evet, bunu bekliyordum.” dedim. “Dostum, katlandığı onca şey için ona gerçekten borçluyum.”

“Kesinlikle, o olmasaydı, şu anda bu şekilde oturamayacaktık. Hayatları bir çizgide tutan ve bu etkinliği yapabilmemizi sağlayan o.” dedi Lefi. “Ah evet. Aklıma geldi, onunla evlenmeyecek miydin? Onu uzak kalan tek yetişkin olarak tutman için bir sebep göremiyorum.”

“Lefi burada gerçekten haklı efendim. Leila ile evlenmeyecek misin?”

 

Öneriyi öyle normal bir şeymiş gibi söylemişlerdi ki, elimde olmadan garip bir kahkaha atmıştım.

 

“Sırf dışlanmış hissetmemeleri için biriyle evlenmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. İşler bu şekilde yürümüyor.” dedim.

 

Ayrıca, eş dediğimiz şey, sadece bir tane alman gereken bir şey olduğundan gayet emindim. Kızların bu harem olayına biraz hissizleşmeye başladığını hissetmeye başladım. Ve bunun gittiği yol hiç hoşuma gitmiyordu.

 

“Sanırım ikinizin haklı olduğu taraflar var, ama Yuki’nin de var.” Diğer ikisinin aksine Nell, hala sağduyuya sahip gibiydi. “Sanırım bu, bizim ne hissettiğimizden çok, o ve Leila’nın nasıl hissettiğiyle alakalı.”

 

İşte böyle kızım. Anladınız mı, normal insanlar işte böyle tepki verir.

 

“Nell, şu anda burada olmandan gerçekten memnun olduğumu söylemeliyim.”

“Hı? Bu da nereden geldi şimdi?” diye sordu şaşkın bir şekilde.

 

Tekrar önüme dönerken, sorusuna cevap vermek yerine, gülüp geçmiştim.

 

Sıcaklık her yanımı sarmıştı.

 

Rahattı.

 

Çok rahattı.

 

Yanımda olmaları sakinleşmemi sağlıyordu.

 

Hatta, dakikada binlerce km hızla atan kalbim bile, normal hızından birazcık üzerine kadar yavaşlamıştı.

 

Sağlam bir duygu, yavaş yavaş ilerleme kaydediyordu. Bu mutluluktu. En saf hali. Pekala, etrafım kadınlarla çevriliyken bunu düşünmek beni bir tür yozlaşmış gibi gösterebilir, ama yapmam gerek. Bir grup kızın her yerinize dokunuyor olması süper iyi hissettiriyor.

 

Duygularını, kelimenin tam anlamıyla hissedebiliyordum.

 

Sevgilerini.

 

Kendilerini bana söz veren kızlar olduklarını bilmem, sadece göğsümde pır pır eden duyguları artırmaya yarıyordu.

 

Boş boş takılıyor, birbirimize sokuluyor ve bir sürü şeyden bahsediyorduk. Ama, sadece bunlar, ihtiyaç duyduğum her şeye sahip olduğumu hissettiriyordu. Sanki tamamlanmış gibiydim.

 

Kısa bir süre sessiz düşünceden sonra kollarımı kaldırdım, Nell ve Lyuu’nun omuzlarını sardım ve onları yakınıma çekerken yüzümü Lefi’ninkine yapıştırdım. Banyoya girmeden önce bana yaptığının aynısını yapmıştım. Hem savaşkurdu hem de kahraman şaşkınlık içinde ciyaklamıştı. Ancak, ejderhanın içinde biraz arsızlık vardı.

 

“Bir bakıyorsun korkaksın. Sonra birden cesurmuş gibi davranıyorsun. Ne şüpheli bir durum.” dedi Lefi, muzip bir sırıtmayla. “Bu değişikliğin sebebi, birden gelen yalakalık yapma dürtüsü mü?”

“Yoo, alakası yok.” diye güldüm. “Ben sadece, bilirsin işte, kafamdan bir düşünce geçiverdi.” Nazikçe gülümsemek için bir anlık durakladım. “Sizi gerçekten seviyorum. Hepinizi.”

 

Kızların suratları kırmızıya döndü. Ve sadece banyoda çok kalmaktan dolayı değil.

 

“B-bu da nereden çıktı birden Yuki?” diye sordu Nell.

“D-Değil mi? H-hiç yoktan çıkıverdi. Gerçekten çok şaşkınım şu an efendim.”

“...Böyle bir söz söyleyebileceğini hiç düşünmezdim.” dedi Lefi.

 

Yani, bir yerde haklısın. Yapamazdım, en azından normal şartlarda. Şu an söylemiş olmamın tek sebebi ruh halimdi. Şu an yaşadığım her şey hakkındaki ruh halimle ilgili hiçbir şey yapamazdım. Sevdiğim insanlarla sıcak bir banyonun içinde kucaklaşmak, değişilmezdi. Her neyse, bu kadar kendimden sapmak yeter. Şu anda ne kadar iyi hissettiğimi çoktan anladığınızdan gayet eminim.

 

Mutluluk hakkında düşünmek için durdum ve zihnimin dolaşmasına tekrar izin verdim. Ani bir düşünce zihnimde belirdi, ben de onu seslendirmeye karar verdim.

 

“...Şu iksir nerden geldi sahi?” Merak etmiştim. Çünkü bu şey garipti. Hem etkisi hem de etkisini yitirişi süper garipti.

 

Özellikle kimseye yöneltmeden, öylesine sorduğum soru, beni şaşırtan bir biçimde, bir hareketlenmeye sebep olmuştu. Gözlerim birden, tepkinin kaynağı olan gümüş saçlı kaynağa çekildi. “Bir saniye...” gözlerimi kıstım. “Neden ürktün Lefi? Söylemek istediğin bir şey mi var?”

“N-neden bahsettiğini anlamadım.”

“Konuş. Şimdi.” Düz, neşesiz bir şekilde konuşmuştum.

“S-söyleyecek şeyim çok önemsiz. Sadece iksirin nereden gelmiş olabileceğine dair ufak bir fikrim var.” Ejderha oyununu oynarken, ensesinden soğuk bir damla damlamıştı. “Daha önce böyle bir şey gördüğümü hatırlıyor gibiyim.” dedi gergin bir şekilde. “Ama sen içtikten sonra.”

“Devam et.”

“Kendi iksirlerini yapma imkanını araştırmaya kalkıştığın zamanı hatırlıyor musun?”

 

Lefi’nin bahsettiği deneyi hatırlamıştım. İksirlerin bütçemi gereğinden fazla sarstığından, kendi başıma yapıp yapamayacağıma karar vermek için birkaç çabuk deney yapmıştım. Sonuç olarak bu fikir fiyasko çıkmıştı. Tek bulabildiğim şey, iksirin içerdiği mananın, çoğu yaşayan varlığın sahip olduğundan farklı bir nitelikte olduğuydu.

 

“Evet, ne olmuş?”

“Kişinin kendi iksirlerini üretebilir olması fikri merakımı cezbetti, o yüzden sen masanda yokken, bu fırsatı değerlendirmeye karar verdim.” Bakışlarımdan kaçabilmek için elinden geleni yaparken garip bir şekilde gülmüştü. “Büyü enerjimi, birkaç rastgele malzemelerle birlikte bir şişeye akıttım. Ancak, kısa sürede sıkıldım ve şişeyi, yaptığım şeyin sonuçlarını doğrulamadan diğerlerinin yanına koydum.”

“Bir dakika. Bugün yaptığım her şeyin tamamen benim hatam olduğunu söyleyen sen değil miydin?”

“S-sanırım bendim.” diye kekeledi. “V-ve bu sözümün arkasındayım. İksirin yapımından sorumlu olan kişi tamamen ben olsam da, etkileri hakkında bir bilgin olmadan içmeyi seçen kişi sensin.”

“Ah, biliyor musun, sanırım haklı ola--MAZSIN! NE DEMEK BENİM HATAM? TAMAMEN SENİN HATAN!”

 

Ayağa fırlayıp Lefi’yi kucağımdan kafa üstü suya fırlatırken, bir dizi paniklemiş ejderha sesi ortaya çıkmıştı.

 

“Bu da ne içindi!?” diye suyun içinden konuştu, gücenmiş bir şekilde. “Yaptığın şey yüzünden, bir ağız dolusu banyo suyu içmek zorunda kaldım!”

” Kapat çeneni! Bütün her şey senin hatan!” Diye geri bağırdım. “Lanet olası tüm bir günü, senin aptalca saçmalığın yüzünden bir çocuk olarak geçirdim!”

“Ve bunda ne sorun var!? Zamanla kaygılarını unutup eğlenmeye başlamadın mı!?”

“Eğlenmek mi? Eğlenmek mi!?”

“Kesinlikle! Sadece başa çıkmadın, ayrıca ayak da uydurdun!”

“Eğlendiğimi mi sanıyorsun?! Buraya bak seni cadı! Seni çılgın salak! O şey o kadar kötüydü ki, birini vurabilirdim!”

“Ve şimdi ise sadece inkar etmiyor, ayrıca zıvanadan çıkmış bir şekilde konuşuyorsun! İşte bu yüzden, bir kez daha olabileceğin en şirin halinden en uzak duruma geldiğini söyledim!”

 

Tartışmamız öyle hararetliydi ki, bizi sakinleştirecek kimseye yer kalmamıştı. Bunu bilen Nell ve Lyuu bir öneri sundu. “...Sanırım biz gitsek iyi olur.”

“Bu iyi bir fikir Nell. Banyoda çok uzun süre kalmak, sağlığa da çok iyi değil zaten.” dedi savaş kurdu.

 

Bu arada, ben bağırmaya devam ediyordum. “İnkar mı!? İnkar eden kişi sensin! İstediğin kadar şirin olmadığımı söyleyebilirsin, ama biliyor musun? Umurumda değil! Hiçbir zaman şirin olmak istemedim. Kimsenin öyle ufak ve aciz olmak isteyeceğini mi sanıyorsun? Bana her ne sikim yaptıysanız, direnemedim bile!”

“Formuna eşlik eden çocuksu çekiciliğin tek sahip olduğun şeydi! O olmadan, sadece dili bir fahişe kadar kaba, bir başka can sıkıcı aptaldın!”

 

Savaş kurdu ve kahraman birbirlerine tuhaf bir şekilde güldükten sonra suyun içinden kalktı ve banyodan çıktı. Ama ne Lefi ne de ben durmuştuk. Birbirimize bağırmaya devam ettik ve sevgi dolu bir çift timsali olduğumuzu sergiledik.

Çevirmen Notu

 

[1] Elo: Bir sıralama, derecelendirme sistemidir. Satranç, go gibi iki kişilik masa oyunlarında kullanıldığı gibi, birçok rekabetçi online oyunda da kullanılır. Oyuncuların birbirlerine göre olan yetenek seviyelerini ölçmek için kullanılır.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
makessense (10 puan) Üye
2021-04-25 19:43:54
Serinin harem olması bütün hayallerimi yıkmaya devam ediyor ama okumaya devam ediyorum nedense
Shin (95 puan) Üye
2021-04-24 14:52:56
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-28 18:51:41
bölüm içi saolun Sonunda içeri girmişti final odasını kaledeki tuzakları ve getirdiğim canavarları ezip geçmişti. Duyguları umutsuzluk perişanlık ve vicdan azabı sızıyordu ama hala ufacık bir umudu vardı sevdiği kadını kurtarıp ona bunu yapan piçi yani beni öldürebilmek istiyordu bu umuduyla bu öfkesiyle önüne çıkan herşeyi ezip geçmişti gezegendeki bütün canlıları yok etmişti. ve final odasına girmişti kalenin taht salonu özellikle bu kale ve taht odasını kendi evi gibi yapmıştım. Ve o da bunu anlamıştı kendi kalesindeki gibi olduğu için en hızlı biçimde bu odaya varmayı başarmıştı ancak üstündeki herşey parçalanmış bölük pörçük olmuş kana çamur ve pisliğe bulanmıştı. uzun zaman önce silahının da kırılması üzerinden sevdiği kızını kaybetmişti elleri parçalanmıştı ama artık o parçalanma anlık bir olaydan başka değildi. tam da komutanımın beklediği gibi gerçekten gücü oldukça artmıştı. bu odaya girdiğinde karşısında tahtta bağlı olarak bulunan ejder kız vardı ama o...
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-12 11:55:19
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
Damocles (222 puan) Üye
2020-08-14 00:05:23
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-09 16:37:31
Çeviri için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-29 22:53:00
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
darkrai (79 puan) Üye
2020-07-26 18:32:39
bölüm için teşekkürler
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-23 11:33:27
E. S.
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-22 18:39:04
Yüzümde hep bir tebessüm ile okuyorum ellerinize sağlık
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-07-22 15:44:59
Kötü yuki
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-22 15:41:18
Çeviri ve edit için teșekkürler.