Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

25 Temmuz 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1224 Görüntülenme
Bu bölümü 33 Kişi beğendi.
Cilt 17

Kahramanın Dönüşü - Kısım 3

Ahşap, atların çektiği araba, çok kullanıldığı belli olan toprak bir yolda yavaş yavaş ilerlerken tangırdıyordu. Başımı pencereden çıkardığımda, etrafımızın engin bir yeşillikle çevrili olduğunu gördüm. Yabani, bel seviyesine kadar uzamış çimenler, göz alabildiğine her yönde uzanıyordu. Rüzgarla bir ileri bir geri salınan zümrüt deniz, dalgaya benzeyen bir şekilde hareket ediyordu. Doğrusu, izlemesi güzel bir manzaraydı. Benim eğlenemeyeceğim bir manzara. Saatlerdir yeşillikten başka bir şey yoktu ve bundan bıkmıştım. Arka plandan göze çarpan tek şey bizdik. Bir kilometre öteden görülebilen, arabamızın etrafını çevreleyen muhafızlar, korudukları araçların ardından göze çarpan ikinci şeydi. Göze çarpıyor olsalar da, onlar da fiilen çevreyle aynıydı. Bakılacak herhangi ilginç bir şey sunmuyorlardı. Aynı şey, konvoyumuzun diğer üyesi olan önümüzdeki diğer araba için de geçerliydi. Can sıkıntımı gideremeyecek kadar yavandı.

 

İç çekerek arabanın içindeki yerime geri oturdum ve aracı paylaştığım kıza baktım. Her zamanki enerjisinin yerinde yeller esiyordu. Düşüncelere dalmak, normalde gözünü dolduran ışığın yerini, çatık kaşlarıyla birlikte daha da belirgin bir hale gelen karanlık bir melankoliye bırakmıştı. Durgun bir şekilde, yüzü bileğine dayalı bir şekilde arabanın yanına dayanma şekli depresif olsa da hoştu. Bunun gerçekten uygunsuz olduğunu biliyorum, ama şu anda onun birkaç fotoğrafını çekmek istiyordum. Kesinlikle bir müzeye ya da arşive giderdi.

 

Şu anki duruma karmaşık demek yetersiz kalırdı. Hem o, hem de krallık, ne şekilde olursa olsun, gereğinden çok daha fazla hengameye karışmıştı. Ve hepsi, benim de dahil olduğum ve en azından kısmen çözülmüş olan “prens” isyanından kaynaklanıyordu. Benim müdahalem, silahlı devrimi engellemişti. Prens destekçileri toplu olarak temizlenmişti. Yakalanmış, krala ihanetten suçlu görülmüş ve giyotin cezasına çarptırılmışlardı. Düzinelerce baş, tam anlamıyla uçmuştu. Ve krallığın siyasal iklimi, tam da bu yüzden iyileşememişti.

 

Prensin müttefiklerini temizlemek, başsız cesetlerle birlikte, birçok devlet makamında açıklar bırakmıştı Allysia, kayıplarını doğal olarak yeni devlet görevlileri bularak kapatmıştı. Ama işe yeni başlayanların çoğu acemiydi. Tecrübesizlikleri, fazla üretken olmalarını engelliyordu. Sonuçta, sorumluluğun krala kalmasına sebep olmuştu. Tepelerce idare işinin altından tek başına kalkmış ve krallığı yıkılmaktan kurtarmıştı. Ama, tek kişinin yapabileceğinden çok daha fazla şey vardı. Diğer hükümdarlık oluşumları işine karışmasını engellemek için, dikkatini iç işlere ve dış işlere bölüştürmek zorunda kalmıştı. İyi verilmiş bir karardı. Çünkü karışmışlardı.

 

Büyük bir insan gücü olduğundan, Allysia’nın düşmandan yana eksiği yoktu. Hem yakın hem de uzak ülkeler, işlerine burunlarını sokmuştu. Krallığa hem doğrudan hem de dolaylı olarak saldırmışlardı. Doğrudan saldırılar, çatışmalar şeklindeydi. Yabancı devletlerden toplanmış küçük silahlı kuvvetler, tarafsız saldırılar yaparak ve sınırda askeri tatbikatlar düzenleyerek, Allysia’nın zaten gergin yöneticilerine boyun eğdirmeye çalışıyorlardı. Ve buna ek olarak, Allysia’lı tüccarları taciz ediyor ve üst rütbelilerin dikkatlerine ihtiyaç duyan tonlarca küçük soruna sebep oluyorlardı. Kral ve adamları, yükselen her sorunu bastırmak için ülkenin geniş kudretini sonuna kadar kullanabiliyordu. Ama bu, krallığın etkilenmediği anlamına gelmiyordu.

 

Bununla birlikte, güç merkezli en dikkate değer dış sorun, bariz askeri ya da ekonomik hamlelerden ziyade, casusluktu. Dış ülkeleri gözetleme ajanları, krallığın yeni işe alımları sayesinde çalışabilir duruma gelmişti. Bu yeni casuslar, tuttuklarından fazla bilgiyi dışarıya sızdırıyordu. Bazıları kötü oyunculardı. Para için ihaneti seçmeye isteklilerdi. Diğerleri ise sadece yetersizdi. Sır tutamayacak kadar acemilerdi ve genellikle, işleriyle ilgili olan detayları açık ediyorlardı.

 

Arabası kervanımızın diğer yarısını oluşturan Raylow ise, kalan uykusunu da başkent ve evi arasında mekik dokuması gerektiğinden, kaybetmişti. Her şeyi kontrol altına almak için, başsız bir tavuk gibi, çıldırmış bir halde etrafta koşturuyordu. Yüzleşmek zorunda kaldığı siyası rakiplerinin sayısı aniden azalmış olsa da yapacağı sayısız şey vardı.

 

Ülkenin yenilenme işleriyle ilgilenen tek grup, kralınki değildi. Hükümdarlığın kurtuluşuna en büyük katkıyı yapanlar olarak kilise, kitleleri sakinleştirme ve krallığa düzen getirme görevlerini üstlenmişti. Bu kurumun doğal göreviydi--herhangi bir dini organizasyonun doğal görevi.

 

Sıkıntılı zamanlarda insanların inanca sarıldığı bilinirdi. Yüksek suç oranları ve düşük yaşam standartları, dinin en güçlü iki yandaşıydı. Umut, kaçınılmaz olarak orta çağ tıp bilimi anlayışıyla birlikte gelen, insanların üzüntülerini yenmesini sağlayan bir şeydi. Her köşe başında ölüm vardı. Kıtlık sık yaşanan bir şeydi. Çoğu hastalık, yaralanma ve enfeksiyonlar tedavi edilemeyen şeylerdi. Sebebi buydu. Devam edebilmelerini sağlayan, hastalıklı, boş hayatlarının ötesinde bir şey olduğu inancıydı. Büyük bir varlığın, bu hayatta ya da sonrakinde, ama günün birinde onlara kurtuluşu getireceğine dair rahatlık, güven sözü, toplumların umutsuzluğun pençesine düşmesini engelleyen çok az şeyden biriydi.

 

Allysia’nın insanları--ve tüm insanlık--için, bu büyük varlık, kiliseydi. Ve kahraman, kilisenin sembolü olarak görev görüyordu. Nell.

 

Ona tapıyorlardı. Küçük yaşlardan itibaren beyinleri yıkanıp, onların kurtarıcıları olduğuna, onları ışığa götürecek çoban olduğuna inanmaları için koşullanmışlardı. Allysia’da yaşıyor olması, insanların onun varlığına daha da inançlı olmalarına sebep oluyordu. Onlar için Nell, gönül rahatlığıydı.

 

Çoğunun, iblis diyarına yaptığı zamansız seferini, krallığın tek muhafızının görevini yapamadığına dair bir işaret, bir kanıt olduğunu düşünmesinin sebebi buydu. Kahramanın sağda solda dolaşmasının, yapılacak en iyi şey olmadığını anlamayı becerememişlerdi.

 

Tamemn onların suçu değildi. Ülke nüfusunun çoğu eğitimsiz kalmıştı. Ve çok azı, uzun zamanlı yatırım fikri kadar basit bir şeyi gerçekten anlayacak kapasitedeydi. Kilisenin sessizliği de yardımcı olmuyordu, ama başka seçenekleri yoktu. Sefer, en ufak bir sızıntıda bile ortaya çıkabilecek, çok gizli bir görevdi. Doğrudan yalan söylemek sürdürülebilir olmadığından, tanrıları ve halkı için bir savaşın ortasında bulunduğunu söylemeyi seçmişlerdi. Birkaç huzursuz kişi dışında herkesi rahatlatabilecek--ve rahatlatması gereken--mükemmel bir karardı.

 

Ama sonra Nell kaybolmuştu. Sadece halkın gözünde de değildi. Zindanda geçirdiği ay, radardan uzak kaldığı bir ay olmuştu. Yolladığı tek mektup ise bir rapor olmaya yetmemişti. Güvende olduğunu anlatıyor, ancak nereye ve neden gittiğini açıklamıyordu. Başak bir rapor gelmediğinden yönetimin ilk mektubun sahte, zorla yazılmış, ya da herhangi güvenilmez bir şey taşıdığını ayırt etmesi imkansız olmuştu. İş arkadaşları, üstleri ve diğer tanıdıkları için o, tamamen muharebede kaybolmuş birisiydi. Ve bu, onları rahatsız ediyordu. Belirgin bir şekilde. Ülkenin tek nükleer silahı göğe yükselip kaybolmuş gibiydi.

 

Normal şartlar altında, onun irtibatı kesmesi çok da garip olmazdı. Bir nükleer silahın aksine o, bütün gün füze sığınağının içinde beklemiyordu. Bir işi vardı, hem de tehlikeli bir işi. İrtibatta kalmak, sık yapmayı göze alamayacağı bir lükstü. Bu yüzden, koşullar şu anki durumda olmasaydı, her şey yolunda olurdu.

 

Nell’in bütün talihsizliklerinin kaynağı, hala yetersiz olan, yeni işe alınmış bir devlet çalışanının, onunla olan irtibatın kesildiğini ve nerede olduğunun bilinmediğini yanlışlıkla ortaya çıkarmasıydı. Bu bilgiyi halkla paylaşmak, kaosu çoğaltmıştı. Kahramanın tek kelime etmeden birden kaybolmuş olmasının ilk kez değil, ikinci kez gerçekleştiği yayılmaya başlamıştı.

 

Allysia halkı, kısa zaman sonra onun yeteneklerini sorgulamaya başlamıştı. Ve açıkçası, her ne kadar suçlamaları yanlış olsa da, bir açıdan haklılık payları vardı. Benim aksime ortalama bir insan, Nell’in, gezegendeki herhangi bir insandan çok daha potansiyele sahip olduğunu bilecek durumda değildi. Ne kadar geliştiğini ölçebilmek bir yana, onun statlarını hiç göremiyorlardı. Ama görebilseler bile, çok az şey değişirdi. Çünkü sayılar onlar için bir şey ifade etmiyordu. Hangi değerlerde olmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Ne de, normal dağılımın en uç noktalarından birinde olmanın karmaşıklığını ve anlamını kavrayabilecek anlayış yeteneğine sahiplerdi. Genel halkın gözünde Nell, henüz gerçekleştiremediği başarımlar kadar değerliydi. Hatta bazıları, onun görevinden alınmasını ve yerine başkasının geçmesi için bir hareket bile başlatmıştı.

 

Nihayetinde, karşımızdaki durum, az ya da çok benim suçumdu. Çünkü hepsi, çok uzun süre onu zindanda tutmayı seçmiştim. İki kere.

 

Bu, benim için ne anlama geliyor? Konu hakkındaki düşüncelerimi gözden geçirirken, gözlerimi onunkini yakalayabilmek için kaldırdım. Bu saçma harem fikrinin peşinden gitmemin tek sebebi, Lefi’nin bana yaptırıyor olmasıydı. Ama bir şey diyeyim mi? Nell bana alıştı. Hem de çok fazla.

 

Onun ellerimden kaymasına izin vermek gibi bir niyetim olmadığını söyleyecek özgüvene sahiptim. Bizimle yaşamaya devam etmesini istiyordum. Ve kendi istediğimi yapıp kesip atabilirdim. Ama işlerin benim için, bir açıklama yapıp haydi dağılın diyemeyeceğim kadar karmaşık olduğunu biliyordum. Nell’in insanlarla derin bağlantıları vardı. Ve bu bağlantıları, onu taşımakla yükümlü olduğunu düşündüren ağır bir yükün altında bırakmıştı.

 

“Hey Nell?”

“Evet?” Başını yavaşça kaldırdı ve bana baktı.

 

Aslında, düşüncelerimi kelimelere dökecek kadar toparlayamamıştım, o yüzden onu kaldırıp kucağıma oturtarak biraz süre kazanmaya çalıştım. Ve bunu yaparken, Nell’in sıcaklığının, rahatlığının keyfini çıkardım.

 

“Y-yuki!? N-Ne yapıyorsun!?” İrkilerek tepki verdi.

“Hiçbir şey. Sadece ne kadar yumuşak ve sıcak olduğunun kıymetini biliyorum.”

“B-b-b-bu da nereden çıktı şimdi!?”

“Sana dokundum ya.” dedim gülerek, sonrasında hava daha ciddi bir hale gelene kadar durdum. “Eee? Hislerini çözümleyebildin mi artık?”

“Hislerim mi? Kahraman olmakla ilgili olanı mı diyorsun?”

“Aşağı yukarı, evet.”

Dudaklarını kararsız olmaktan dolayı üzgün olduğunu gösteren bir şekilde büzerken, sessizlikle karşılık vermişti.

“Bak Nell. Ben--biz--çoktan seni bizden biri olarak görüyoruz. Zindandaki herkes seni seviyor ve senin kalmanı istiyoruz. Ama hala görevlerin olduğunu biliyoruz. Sen bir kahramansın. Bizim tersimize, bütün gün bir kalenin içinde öylece tembellik yapamazsın. Yapman gereken şeyler var.”

“...Hı-hı.”

“Zaten neden bütün bu kahraman olayına katlanmayı seçtin ki?”

 

Tereddüt içinde birkaç saniye geçirdi. Ağzı açıldı ve kapandı, sonra tekrar açıldı ve kapandı.

 

“Ben... Ben yardım etmek istedim.” Nihayet, yavaşça, acı çekerek birkaç kelime çıkarabilmeyi başarmıştı. “Birilerine yardım etmek istiyorum. Ve anneme. Beni tek başına yetiştirdi. Hayatı zordu. Hayatını kolaylaştırmak istedim.”

“Anladım...”

“Eskiden istediğim tek şey bir kahraman olmaktı. Ama artık istemiyorum. Şu anda, kahraman olmaktan çok seninle olmak istiyorum. Ve bu yüzden kendimden nefret ediyorum. Bu kadar kararsız olduğum için kendimden nefret ediyorum. Ama öylece pes edip görevimi terk etsem, kendimden daha çok nefret ederim.” Gözyaşlarını tutarken sesi çatlamaya başlamıştı. “Neden bu kadar yarım yamalağım? Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Neyi ya da nasıl düzelteceğimi bilmiyorum.” Duygularını tutan baraj yıkılmıştı. Islak, üzgün damlacıklar gözyaşı oluklarından taştı ve yanaklarından aşağı aktı. “Artık kendimle ne yapmam gerektiğini bilmiyorum...”

 

Kahraman, kadın, yüzünü omzuma yasladı ve ağladı. Üzüntülerini, söyleyeceğim hiçbir kelimeyle gerçekten gideremeyeceğimi bildiğim için, o ağlamaya devam ederken parmaklarımı saçlarında gezdirmeye devam ettim.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Shin (95 puan) Üye
2021-04-25 08:05:33
Çeviri ve edit için teşekkürler.
yusuf (157 puan) Üye
2021-03-29 17:05:01
boş verdim kimse okumayacak değil mi hikayeyi bölüm için tşk kimse takmaz beni HAHA haha
... (26 puan) Üye
2021-02-10 22:39:33
Günün dersi: Sonunuzun Nell gibi olmasını istemiyorsanız geleceğinizi iyi düşünün.
STERBEN (225 puan) Üye
2020-10-12 14:08:50
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-08-10 10:40:14
çeviri için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-30 00:02:52
Üzdü ... Bölüm için teşekkürler
darkrai (79 puan) Üye
2020-07-26 19:42:39
bugün de nell için yakıyoruz E.S.
Ellas (919 puan) Üye
2020-07-26 15:06:06
herkes yuki kafasında değil tabi
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-26 11:55:55
Üzdü be...
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-07-26 03:41:03
Yazık 🙁 üzücü bir durum
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-25 16:31:10
Çeviri ve edit için teșekkürler.
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-07-25 16:17:26
Elinize Sağlık
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-07-25 16:17:16
Sad. .. :(((
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-07-25 15:16:24
Aga bee