Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

13 Eylül 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1319 Görüntülenme
Bu bölümü 35 Kişi beğendi.
Cilt 19

Zindan Fetih Operasyonu Başlasın! - Kısım 2

Nell’in yüzündeki katı, gergin ifade, envanterimin içini kurcalamak için ilgimi gitmekte olduğumuz gemilere vermeyi kestiğimi görünce şaşkın bir ifadeye dönüşmüştü.

 

“Ne yapıyo--bir dakika, onlar düşündüğüm şeyler mi!?”

 

Bir mitril bıçak setini çıkardığımı fark edince gözleri açıldı. Birkaç benzer örneğe sahip olduğundan, onların ne olduğunu anında tanımıştı, ama farklı bir efsun taşıma olasılığından dolayı biraz şüpheli kalmıştı.

 

“Göreceksin.” Ona kısa bir sırıtmadan sonra motoru durdurup bize eşlik eden diğer iki bota doğru bağırdım. “Hey Carlotta, bir saniyeliğine frenleyin! Ve diğerine de aynısını yaptır!”

“Frenlemek mi?” Şaşırmıştı, ama çabucak isteğimie uymaya karar verdi ve herkese durmaları için emir verdi.

 

Üçünün de el frenlerini çektiğinden emin olunca, elimde tuttuğum bıçaktan yelpazeye manamı akıttım, kısa bir duraklamanın ardından doğrudan filonun içine doğru fırlattım.

 

Bıçaklar istenen hedeflere temas ettiği anda sefer üyelerinin arasından birkaç korku ve şaşkınlık bağırtısı koptu. Gürültülü bir kükremeye eşlik eden ani bir ışık parlaması öyle yoğundu ki, filoyu, okyanusu ve etrafındaki her şeyi kırmızı ve siyahın bir karışımına boyamıştı. Patlama öyle büyüktü ki ısıdan biz bile etkilendik ve şok dalgaları öyle kuvvetliydi ki ufak botlarımızın mide bulandıracak kadar şiddetli dalgalarla sarsılmasına sebep olmuştu.

 

Sonuç beklendiği gibiydi. Fırlattığım her bir tek kullanımlık silah, Efsunlama yeteneğimi sonuna kadar yükseltmemle açılan büyü halkası olan Patlayan Közler’le efsunlanmıştı. Teoride, öyle büyük bir kuvvetle patlıyordu ki, hedefinden geriye kelimenin tam anlamıyle hiçbir şey bırakmıyordu--toz zerresi bile.

 

Bir başka deyişle büyü halkası, onunla efsunlanan herhangi bir şeyi uluslararası anlaşmaların yasaklayacağı türden bir yanıcı silaha çevirebiliyordu. Şaka olmadığının kanıtı olarak tükettiği mana gösterilebilirdi. Her ne kadar mana gereksinimi, Lefi’yi şaşırtmak şöyle dursun, harekete geçirecek kadar bile olmasa da, ortalama bir insanın gerçek anlamda sağlayabileceği miktarın çok dışında kalıyordu. Sürekli bir saldırı benim bile manamı tüketirdi; yakıt ikmali yapmadan önce sadece bir düzine yelpaze fırlatabiliyordum. Ama bu, Patlayan Közler’in etkisiz olduğu anlamına gelmiyordu. Bilakis, tam tersiydi.

 

En hafif tabirle, düşman tepkileri yere çakılmıştı. Önceden kırmızıyla kaplı haritamda sadece birkaç düşman sinyali görünüyordu. Sonuçları gözümle de görmek isterdim, ama hala bir şey çıkaramayacağım kadar fazla dumanla kaplıydı. Ancak görebildiğim parçalara bakarak, birkaç gemi gövdesini parçaladığım ve birkaçını da aleve verdiğimi görsel olarak doğrulayabilmiştim. Hasarın boyutu tamamen facia seviyesindeydi. Dostum, övünmek gibi olmasın ama, bu şeyleri nişanlamada gittikçe iyileşmişim. Eski ben onda iki tuttursa şanslı sayılırdı.

 

“Heh. Size acıyorum piçler! Benim gibi bir ibli---şey, gizemli maskeli savaşçıya karşı hiçbir şansınız yok! Görün ve ağlayın orospular, çünkü sizin için cehenneme tek yöne bilet---bir dakika, ne?”

 

Vurduğum her geminin nihayetinde yanıp kül olacak ve batacağını düşünmüştüm, ama görünüşe göre, yanılmıştım. Diğer iblis lordu yetkisini kullanarak bunun olmasını engellemişti.

 

Yarattığım delikleri çevreleyen ahşap materyal canlanmıştı. Kıpırdanmaya ve her bir darbenin merkezine doğru uzamaya başlamıştı. Ve çok geçmeden, vermiş olduğum hasarın çoğu giderilmişti. Bu, çabalarımın boşa gittiği anlamına gelmezdi tabii. Yangın hala devam ediyordu ve söyleyebildiğim kadarıyla, öldürdüğüm bütün canavarlar hala ölüydü. Eğer zindanının büyük bir kısmını savunmasız bırakmak istemiyorsa onların yerlerine de yenilerini koyacaktı. Dahası, zindanlar ve mekanikleriyle haşır neşir olan biri olarak, zararın giderilmesinin düşman iblis lordu için pahalıya patladığının gayet farkındaydım.

 

Hmm... şimdi ne var? Saldırının etkili olduğunu biliyor olsam da, aynı saldırıyı tekrarlamanın anlamı olup olmadığından pek emin değildim. Sürekli saldırıyla iblis lordunun DP’sini tüketerek kaynaksız bırakmak, bunu tam bir kaynak yarışı haline getirmek kesinlikle bir seçenekti. Kazanan, mana havuzumla sahip olduğu DP rezervleri arasındaki göreceli farka göre belli olurdu. Yani nispeten. Teknik olarak geri çekilip yenileyebildiğim için sınırsız manam vardı. Ve daha biriktirdiğim mana iksir kasalarını hesaba katmadım bile.

 

Yine de büyü enerjimi korumak ve normal biri gibi davranmak da aynı derecede mantıklı geliyordu. Bir başka iblis lordunun zindanını görmek ziyaretimin arkasındaki itici güçlerden biriydi. Bunu başaramamak ve kolay yoldan zafere gitmek, zekice bir çözümden ziyade kaçmış bir fırsat gibi görünüyordu.

 

Sonuçta, hangi seçenekte karar kılamamış bir şekildeyken yorgun bir iç çekişle düşüncelerimden çekilip çıkarıldım.

 

“...Bu planından az önce bitirdiğimiz toplantıda bahsetmiş olsan gayet müteşekkir olurdum.” dedi Carlotta, burun kemerine masaj yaparken.

 

Evet... kusura bakma. Bu fikri az önce bulduğumdan, yemin ederim benim hatam değil. İçimden kendimi haklı çıkarabilsem de, gereksiz düşüncelerimi sesli bir şekilde dile getirmemiştim. Daha mantıklı yanım hatalı olduğumun gayet farkındaydı.

 

“L-lanet olsun kardeşim, bu manyakçaydı. Elinde sağlam güçlü şeyler varmış dostum.” dedi Reyus.

 

İltifatını elimi sallayarak karşıladım. Carlotta’nın isteği üzerinde bütün gün boyunca maskemi taktığımdan görememişti, ama sırıtıyordum.

 

“Bunu tekrar yapman mümkün mü?” diye sordu Carlotta. Komutan çoktan ilk şoku atlatmış ve daha dengeli bir düşünce haline geri dönmüştü.

“Muhtemelen, ama bundan çok fazla bir şey çıkacağından şüpheliyim. Kendimizi bir yıpratma savaşına kitleyeceğimiz için, mana havuzumu hesaba katarsak, işleri her zamanki yolla çözsek muhtemelen daha iyi olur.”

“Makul. Böyle bir saldırı kesinlikle olağanüstü miktarlarda büyü enerjisi gerektiriyordur. Arka arkaya, hızlıca kullanılabildiğini düşünemiyorum.” dedi. “Açıkçası, şimdiden yeterince yaptım. Artık o kadar düşmanla uğraşmak zorunda değiliz. Dahasını istemek biraz açgözlülük olur.”

 

Şeyyy... Sanırım ben bunu daha kötü ifade edebilirdim. Ah, her neyse. Bence yeterli. Kalbini Ateşe Ver Operasyonu’nu beklemeye alma ve daha geleneksel bir yaklaşım seçme zamanı. Vuhuuuuuuu! Tamamen yeni bir macera bekliyor!

 

***

 

“Vay canına... dikkatli davranmak gerek.” Ayağımı güverteden çekip çıkardım. Geminin en üst katını oluşturan ahşap tahtalar kendi ağırlığıyla çökmüştü.

 

Bordalamak tamamen sakin geçmişti. Motorlu botlarımızdan indik, yan yatmış, yarı batık gemiye tırmandık ve sonra filonun ortasında bulunan çok daha büyük bir gemiye doğru ilerledik. Daha büyük derken, gerçekten büyük bir gemiden bahsediyorum. Boyutları etrafındaki diğer her şeyden o kadar fazlaydı ki, onun filonun amiral gemisi olduğunu tek bakışta anlamıştım. Ve maceracılara göre bordalamak iblis lorduna ulaşmamız için en kolay yoldu. [1]

 

“Hmmm... buradaki ayak basılacak yerler tamamen tarif edildiği gibiymiş.” dedi Carlotta. “Pekala millet, bastığınız yere dikkat edin ve düşmemeye çalışın. Hadi ilerleyelim.”

 

Emriyle birlikte güverteyi geçtik ve geminin içine girdik. Beklenildiği gibi, içerisi de dışarısı kadar yıkık döküktü. Bir zamanlar kudretli bir zırhlı olan gemilerin izleri her yere dağılmıştı. Hepsi ahşaptan yapılma kupalar, tabaklar, dolaplar ve raflar herhangi bir yerde karşınıza çıkabilirdi, ama hiçbiri artık kullanılabilecek durumda değildi. Hatta sandalyelerden birinin sırtlığına hafifçe dokunduğum anda birden ufalanmaya başlamıştı.

 

Bu zindanla ilgili bana daha ilginç gelen şey boyutları değildi. Dışarısına şöyle bir bakarak, içerideki alanın çok daha büyük olduğu muhtemeldi. O yüzden şeyy... evet, eğer bize yolu gösterecek kimsemiz olmasaydı bu gezinti muhtemelen sonsuza kadar sürerdi...

 

Işık hüzmeleri, ara sıra geminin delik deşik duvarlarından geçiyordu. Şurada burada birkaç yeri aydınlatmaya yetiyordu, ama tam olarak görebilmek için yeterli değildi. Anca paladinler etrafı aydınlatmak için büyü kullanmaya başlayınca gerçekten etrafa bakabilmiştik.

 

“Neredeyse hiç saldırıya uğramadık...” dedi Carlotta, ona doğru gelen tek bir iskeleti öylece dağıtırken. “Son birkaç gelişinizde de böyle miydi?”

“Anca rüyamda.” dedi Griffa. “Öncesinde de bu kadar kolay olmasını dilerdim. Boğuştuğumuz sürülerin boyutunu görseniz hepiniz şaşardınız.”

 

Ara sıra çıkan, tematya uygun olan ama ayrıca inanılmaz zayıf iskeletler ya da zombileri bir yana koyarsak, kısmen benim sebep olmuş olmam ya da olmamam sebebiyle patlayan közler olayından dolayı, neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmamıştık.  Savaştığımız birkaç şeyi süpürüp geçmek öyle kolaydı ki, hiç var olmasalardı bile olurdu.

 

Bu arada, ürkütücü atmosfere rağmen Nell sahiden de iyi gidiyordu. Az çok kendini tutuyordu ve sadece merhaba demek için birden ortaya birisi çıkmadığı sürece iyi olmaya devam edecekti muhtemelen.

 

Bir süreliğine ilerleyiş o kadar sorunsuzdu ki, hiç kayda değer bir şey olmamıştı.

 

“Bir dakika...Yoksa bu düşündüğüm şey mi?”

 

İlk dikkat çeken olay, sadece kutular ve varillerle dolu olan bir odanın köşesinde gizlenmiş olan bir hazine sandığını tesadüfen fark ettiğim zaman gerçekleşti. Türdaşlarından daha yüksek statlara sahip iki zırhlı iskelet, sanki ganimet zulasını koruyormuş gibi odanın girişinde dikiliyorlardı, ama bana göre onlar hiçbir şekilde bir engel sayılmazdı. YY ile yaptığım tek bir hafif savuruş, ikisini de toza dönüştürmem için yetmişti. Of dostum, gürzler gerçekten harika. Az çok bir kemik yığını olan herhangi bir şeye karşı tamamen süper etkililerdi.

 

Sandığı süzdüğümü fark eden Reyus, “Dikkatli ol kardeşim. Sandıklar genellikle sadece tuzaktır ya da dikkatini diğer tuzaklardan çekmek için varlardır. Göz atmana değecek kadar değerli bir şey olduğundan şüpheliyim, eğer içinde herhangi bir şey varsa tabii.” dedi.  “Son gelişimizde böyle bir oda gördüğümü hiç hatırlamıyorum da, o yüzden muhtemelen bir yemdir, ha?”

 

Ne demek istediğini kesinlikle anlamıştım. Bir oyunda değildik. Aklı başında bir iblis lordunun onun peşinden gelen kişilere beleş öte beri vermesinin bir sebebi yoktu ve tuzak olmayan bir sandık koymanın da bir anlamı yoktu. Evet, ben de bilmiyorum. Ben de gerçekten sağa sola değerli eşyalar bırakmam, gerçi benim durumumda bunun bir sebebi de etrafta koşturan çocukların olması ve kazaları erkenden önlememek için hiçbir sebep yoktu, bu yüzden önemli olan her şeyi kaldırdığımdan emin olurdum.

 

“Dikkatli olacağım.” dedim. “Ama yine de bir bakacağım. Bunun hakkında iyi hissediyorum.”

 

Açıkçası, ne bir hazine sandığını açmanın kötü bir seçim olmasını ne de boş olmasını umursuyordum. Karşılaştığım ilk sandıktı ve kesinlikle açacaktım. Hangi manyak ilk sandığını açmaz ki? Yani cidden, kim bunun bir tuzak olmasını umursar ki? Yapman gerekeni yaparsın.

 

Böyle söylemiş olsam da, tamamen salak olmamaya karar verdim. En azından öncesinde Carlotta’dan izin aldığıma emin oldum. Neyse ki olumlu karşıladı ve sanki o kadar kişi içinden benim tuzağa yakalanacak son kişi olduğumu düşünüyormuş gibi, umurunda olmadığını belirtti. Ayrıca sandığa odaklandım ve düşman saptama yeteneğimin herhangi bir kırmızı alarm vermediğinden, yani bir mimik ya da ona benzer bir şey olmadığından emin oldum. [2]

 

Büyülü Göz, onun bir çift büyülü mekanizma ile bağlantılı olduğunu doğrulamıştı; biri kilidin içinde ve bir başkası da sandığın içinde. Eğer devam etmek istiyorsam onu etkisiz hale getirmem gerekiyordu. Ve her ne kadar şahsen bunun için bir tekniğim olmasa da, tam da böyle bir durumun olacağını bekleyerek önceden bir gizli silah hazırlamıştım.

 

Yeni aldığım zımbırtıya bakarak, “Şeyyy... o nedir?" diye sordu Nell. “Biraz kötücül bir şey gibi görünüyor.”

“Sanıyorum efsunlu bir eşya.” dedi Carlotta. “Ama daha önce böyle bir şey gördüğümü sanmıyorum.”

 

Envanterimden çıkardığım şey bir “eldi.” Daha çok kemikten yapılma bir şeymiş gibi görünüyordu ve beş tane ince, her biri sivriltilmiş ve bıçağa benzeyen görünüşe sahip parmak bulunuyordu. Sanki büyü enerjisinin gövdesi boyunca daha kolay yayılmasını sağlamak için yapılmış büyülü damarlar, her bir parmağın ucuna kadar ilerliyordu.

 

İsmi Kem El’di ve serisindeki diğer hepsinde olduğu gibi, bu da zindanın özünden doğmuş olan bir golemdi. Yeteneklerine, tuzakları etkisiz hale getirme, kilit açma ve ikisi arasındaki her şey dahildi. Bunu, tarayacağı şey her neyse ona parmak uçlarından mana yayarak bir çözüm buluyor ve sonra o çözümü uyguluyordu. Bana göre, zindan temizleyicisi olma özentisi birisi için mükemmel bir aletti.

 

Görevlerini gerçekleştirmek için harcadığı zaman, görevinin zorluğuna göre değişiyordu ama deneylerime göre görevlerini sadece çok kısa zamanalrda halledebiliyordu. Hatta test etmek için önceki dünyamdan bir kilit aldım, ki onu kelimenin tam anlamıyla anında açmıştı. Kem El öyle iyi çalışıyordu ki keşke daha önce bir tane alsaydım diye düşünmeye başlamıştım--ama alamıyordum. Ruhların Efendisi beni güçlendirdikten sonra ortaya çıktığından, anlaşılan nispeten yüksek seviye bir eşyaydı.

 

“Hadi.”

 

Önceden mana ile dolu geldiği için, onu sandığın olduğu yöne doğru fırlatırken hemen çalıştırdım. Kutunun üzerine indikten sonra golem serçe ve baş parmaklarıyla kendini doğrulttu ve diğer üç parmağıyla kutuyu incelemeye koyuldu. Üzerinde çalıştığı eşyanın doğasını anlamayı başardıktan sonra anahtar deliğinin içine girdi, içine doğru kıvrıla kıvrıla oturdu ve büyüsünü gerçekleştirdi.

 

“Pekala, bitti!” Sandığın içinden bir tık sesi duyar duymaz neşeli bir şekilde bağırdım.

 

Neşeli bir şekilde sandığa doğru ilerleyip kapağını kaldırırken olayı izleyen çekirdek çitleyicilerinden bir dizi şaşkınlık sesleri yükseldi.

 

Her iki hayatımda da izlediğim en hatırlanası şeylerden biri, Hayalet Gemi adındaki filmdeydi. Genel olarak korku filmleriyle aram iyi gibidir, ama özellikle bu, beni tamamen ve bütünüyle travmatize eden bir sahneye sahipti. O sahnede, karakterler birkaç tane konserve kutusunu açarak kendilerine biraz yemek bulmuşlardı. Aslında bulamamışlardı.

 

Muhtemelen, “Ne bu şimdi Yuki? Neden birden böyle bir şeyin konusunu açtın?” falan diyeceksiniz. Yani... göreceksiniz...

 

“N-ne..”

 

Sandık ağzına kadar doluydu. Kurtçuklarla. Ve kapağını kaldırırken, kapağa yapışmış birkaç tane böcek elimin her yerine çıkmıştı.

 

“HASSSSSSSSSİKTİİİİİİİİİR!?”

 

Her bir böceği elimden atmak için deli gibi sallayıp hızla geri çekilirken kapağı bıraktım ve sandığı düşürdüm. Birden kendimi, dehşet içinde titreyerek beline yapıştığım Nell’in yanında buldum. Siktir siktir siktir! Hepsi gitti mi elimden? Lütfen evet deyin. Yani, cidden. Sikeyim.

 

Sanki bir çocuk teselli eder gibi hafifçe başıma vurarak, “O-ooo şey... bu berbattı.” dedi. “Sorun değil, artık gittiler.”

“Ü-üzgünüm Nell... Sanırım artık yolun sonuna geldim. Belki birkaç dakikam daha kalmıştır.”

“Saçmalama. Birkaç böcekten dolayı korkmak seni öldürmez.”

 

Sıcaklığı ve alaycı ama sevgi dolu gülümsemesi, ruh halimin düzeltmesine yardımcı olmuştu. Ama zavallı biriymiş gibi bir görüntü çizmiş olmama karşın, ona yapışmaya devam ettim. Bırakamazdım. En azından şimdilik. Hala kendi başıma dikilemeyecek kadar hızlı ve derin nefes alıyordum.

 

“Peki... Peki... İyiyim. Dostum... bu beni altıma sıçırttı. Hay anasını. Tüylerim cidden diken diken oldu.” Denememe rağmen, hala gerçekten konuşmaktan çok uzakmış gibi hissediyodum. Sikeyim, hatta doğru dürüst düşünemeyecekmişim gibi hissediyordum. Lanet olsun. Şu anda gerçekten emin olduğum tek şey, tüylerimin deli gibi diken diken olduğuydu. Dostum, vay anasını. En tepeden en dibe vurmuştum. Sikeyim böyle işi ya. Ruh sağlığınızı hedefleyen tuzaklar kesinlikle boktan. Bu beni tamamen hazırlıksız yakaladı. Ve en kötü yanı da içinde sadece ve sadece kurtçukların olması! Yani, siktir git! Onca şeye rağmen hiçbir şey kazanamamak? Lanet olsun! Lanet olsun sana İblis Lordu! Bunu hatırlayacağımdan emin olabilirsin, çünkü seni fena pataklayacağım!

 

“Büyük büyük konuşmaktan bir korkak gibi çığlık atmaya...” dedi Griffa.

“...Ne düşündüğünüzü biliyorum, ama dövüşte, o muhtemelen içimizdeki en güçlü kişi.” dedi, sözleri arkasındaki kutsal şövalyelerin garip garip gülmesine sebep olan Carlotta.

 

H-hadi ama... Benim yerimde olsaydınız sizin de korkacağından gayet eminim. Ellerimin her yerinde kurtçuklar dolaşırken soğukkanlı numarası yapmamın hiçbir şekilde imkanı yoktu! Siktirip gidin!

Çevirmen Notu

 

[1] Bordalamak, iki deniz taşıtının birbirine yanaşmasıdır. Genellikle deniz savaşı olan film/roman vs.de çokça karşılaşılır.

[2] Mimik,vücudunu hareketsiz bir canlıya dönüştürebilen bir hayali yaratık. Genellikle RPG’lerde oyuncuları kandırmak için hazine sandığı şekline bürünür. 

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
yusuf (157 puan) Üye
2021-04-02 11:35:50
“Büyük büyük konuşmaktan bir korkak gibi çığlık atmaya...” dedi Griffa. “...Ne düşündüğünüzü biliyorum, ama dövüşte, o muhtemelen içimizdeki en güçlü kişi.” dedi, sözleri arkasındaki kutsal şövalyelerin garip garip gülmesine sebep olan Carlotta. H-hadi ama... Benim yerimde olsaydınız sizin de korkacağından gayet eminim. Ellerimin her yerinde kurtçuklar dolaşırken soğukkanlı numarası yapmamın hiçbir şekilde imkanı yoktu! Siktirip gidin! HAHAHA MİSSSSS XD
Kurt_ve_baharat (2517 puan) Üye
2020-09-22 10:23:07
Daha bölüm gelicekmi?
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-09-19 13:35:45
Bildiğiniz güzel manga varmı ?
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-09-18 19:56:16
Çeviri için teşekkürler.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-09-18 19:23:13
Koronadan birileri öldü sanırım ya ressidentt yada zibilion kim gittiyse artık allah rahmet eylesin 😷
Residenttt (54059 puan) Yönetici
2020-09-27 15:03:24
@ASİLZADE, Çevirmenin işi vardı ve ben de sağlık problemlerim dolayısıyla bu aralar pek fazla bilgisayara vakit ayıramıyorum. Seri devam edecek çevirmen tüm bölümleri güncele getirmişti zaten, biraz biriktikten sonra tekrar devam edeceğiz paylaşmaya. Sizin için sezon arası gibi düşünebilirsiniz.
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-09-27 16:06:13
@Residenttt, geçmiş olsun dileklerimle... yoruma cevap yazdığın için teşekkür ederim.
Ulaş (1600 puan) Üye
2020-09-18 13:59:24
5. Günün şafağında Zibillion u bekleyin
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-09-16 21:28:50
Günceldemiyiz ? bölüm atmayı unuttunuz. Teşekkürler.
bcennet11 (75 puan) Üye
2020-09-15 22:47:21
Güncele mi geldik :"
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-09-14 23:54:11
Senin kurtcuk zevkini s****m hoşaf yazar seni.
ThisIsTurk (88 puan) Üye
2020-09-14 05:28:27
Kurtcukda koymazsin git orumcek falan koy vizyonsuz iblis lordunu istifaya cagriyorum
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-09-13 21:15:22
S****r miğdem bulandı iğrenç.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-09-13 19:37:59
Çeviri için teşekkürler
Ker!m (339 puan) Üye
2020-09-13 17:46:24
Daha ara boss lar bile çıkmadı yauv