Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

08 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1829 Görüntülenme
Bu bölümü 34 Kişi beğendi.
Cilt 2

Kanatlar Lütfen - Bölüm 2

Lefi ve ben, evi Illuna’ya emanet edip dışarıya dolaşmaya çıktık.

 

“Off...” doğa ananın kucağına geri dönen ejder kızın yaptığı ilk şey gözlerini kısıp homurdanmak olmuştu. “Güneşi göreli uzun zaman oldu.”

“Tüm gün içeride tıkılı kalırsan olacağı buydu” diyerek omzumu silktim. “Yüce Ejderha” olmasına rağmen Lefi aşırı derecede tembeldi. Kaslarını açmak ya da avlanmak dışında zindanın dışına adımını atmamıştı. Ve avlanmak saygı duyulabilir olsa da bunun hakkında böbürlenecek kadar da önemli bir şey değildi. Gittiği her avın tek sebebi oburluktu. DP kazanmama yeterince yardım ettiğini söyleyerek, sürekli daha pahalı tatlılar almam için gözümü korkutmaya çalışıyordu.

 

Bir başka deyişle, her an yoldan çıkıp, bütün gün yemek yiyip tembellik ederek NEET [1] ordusuna katılmanın eşiğindeydi. Bir dakika. Nasıl oluyor da bir obez olmuyordu bu? Yaptığı şeyler yemek, uyumak ve çok da hareket etmeden bir şeylerle oyalanmaktı. Yediği şeyler deli gibi şekerli tatlılar bir de yüksek kaloriliydi. Onun yerinde olsaydım şimdiye fil kadar olmuştum. Gerçi ne de olsa bir ejderhaydı ve bir ejderha gibi yiyor olması da saçma bir şey değil. İstediğin kadar yiyip incecik kalmak güzel olmalı...

 

Gerçekten yüce bir varlık olduğunu farkına tekrar varınca yüzümü buruşturdum. Ve buna, birden fazla kez çatmıştım.

 

“Ah tabii, senin bir yuvan falan yok muydu ya? Arada bir kontrol etmemenin iyi bir şey olduğuna emin misin?”

“Artık buna ihtiyacım yok. Yuvamın orada olmasının tek sebebi çevredeki balın çok kaliteli olmasıydı. Ama şu an daha kaliteli tatlılar yiyebildiğim için artık o yerin benim için pek bir önemi de kalmadı. Orayı sana hediye edip onu kendi bölgenmiş gibi kullanmanı dert etmem.”

 

Gerçekten mi? Orada yaşamanın nedeni BU muydu? Lanet olsun sana Lefi, neden senden başka bir şey beklediysem... Tanrım. Bu kadar düşünceli davrandığım için aptal gibi hissediyorum. Zindanın alanını sırf bu yüzden dağa doğru genişletmemiştim.

 

Lefi’ye bozulduğumu gösterecek bir şekilde kaşlarımı çattım ama sonunda omuzlarımı silkip iç çektim. Sonuçta kızmanın bir manası yok. Her zaman böyleydi. Onu gerçekten büyük bir hayal kırıklığından fazlası olarak gördüğümü düşünmüyorum. Kanatlarımı cisimleştirirken yüzümde hınzır bir gülümseme oluşmuştu.

 

“E-Etkilendim.” dedi Lefi, yutkunarak. “Kanatların seyretmesi güzel bir manzara gibi.” Kanatlarıma bakıp, bakışlarını kaçırıp dururken kıpır kıpır hareket ediyordu. Ne oldu şimdi buna?

“Ah evet, bana engel oluyorlardı, bu yüzden onları sürekli aaaah!?” Birden hissettiğim bir şey yüzünden bağırmıştım. “N-N’oluyor? Dokunma şunlara! Gıdıklanıyorum!”

 

Ondan kaçırmama rağmen ejder kız tekrar kanatlarıma uzanmaya çalışıyordu, bu yüzden vücudumu çevirip onu kanatlarından uzaklaştırmaya çalıştım. Bir dakika, kanatlarımla hissedebiliyor muyum? Manadan yapılma değiller miydi? Hmm... Sanırım onları cisimleştirmem, onlara bir tür fiziksel varlık kazandırmıştı.

 

Lefi bıkana kadar ellerinden kaçmak zorunda kalmıştım.

 

“Gerçekten çok şahaneler.” dedi, canı sıkkın bir şekilde. “Onları saklaman ne yazık. Onları herkesin görebilmesi için dışarıda tutman gerek.”

 

Şahane mi? Cidden mi? Ejderhaların gerçekten de tuhaf zevkleri vardı. Şahsen, ben daha kuş kanadına benzer bir şeyi tercih ederdim. Yani, tüylü falan işte. Bu yarı ejder yarı yarasa olayı bana biraz kemikli geliyordu.

 

“Bence seninkiler benimkinden daha güzel Lefi.” Dedim öylece. “Ve lütfen artık onlara uzanmaya çalışmaz mısın? Lanet olsun.”

 

Lefi’yle ilk tanıştığımda inanılmaz istatistik sayfası yüzünden aklım başımdan gitmişti. Ama buna rağmen tam olarak nasıl gözüktüğünü, kanatlarını falan çok iyi bir şekilde hatırlayabiliyordum. O formdayken hem asil hem de onurlu gözüküyordu. Ünvanına tam uyuyordu ve “efsanevi ejderha” tanımının somutlaşmış haliydi.

 

Şu anki haliyle bile karşılaşmış olsam eşit derecede etkileneceğimden şüphe yoktu. Bu insan formunda bile Lefi etrafına gizem, güç ve saygınlık aurası yayıyordu. Ama ilk karşılaşmamız, tabii ki, artık çoktan geçmişte kalmıştı. Artık benim için insan formunun asillikle herhangi bir şekilde alakası kalmamıştı. Benim için bencil bir oda arkadaşından fazlası değildi.

 

“K-Kesinlikle öyleler.” diye kekeledi ejder kız. “V-Ve benimle böyle flörtleşmeye çalışmanın yersiz olduğunu belirtmek isterim. B-Bu davranışının seni gözümde yücelteceğini düşünüyorsan yanılıyorsun Yuki.”

 

Kekelemiş, kızarmış ve telaşlanmıştı. Övülmeye alışkın olmadığı belliydi. Ama flörtleşmek mi? Gerçekten mi? Onunla flörtleştiğimi mi düşünüyor?

 

Kaşlarımı çattım. Ah, evet, bu cidden kötü. Utanmış gibi davranmayı cidden kesmesi gerekiyor. İçinin tamamen çürümüş olduğunu biliyorum, ama yine de güzel yüzüyle birlikte yarattığı etkinin karşısında sus pus olmak dışında bir şey yapamıyordum.

 

“M-Mesela, normal formun şekersiz donuttan farksız.” dedi Lefi. Tedirginliği yüzünden hala kekeliyordu. “Ama şimdi baştan aşağı kremayla kaplı bir pastanın büyüsü var. Tabii ki en güzel kanatların hala bende olduğu kesin ama seninkinin sönük olduğunu söyleyemem. En azından, çoğu ejderhanın sahip olduğu kanatlardan daha çekici diyebilirim.”

“Gerçekten mi? Tabii ahm... Teşekkürler, sanırım...” verdiği örnek yüzünden şaşırmıştım ama en azından bir iltifata benziyordu. Bir gülümsemeyle başımı sallamıştım.

“Görünüşünle gurur duymaya hakkın var Yuki. Benim övgüm bir onurdur, ki bu zamana kadar çok az kişi bu onura nail olmuştur.”

 

Lefi, daha rahat ve soğukkanlı konuşabilmek için boğazını temizler gibi yapmıştı. “Ama konu dışına çıktım. Büyülü Gözler’e sahip olduğunu hatırlıyorum, doğru mu?”

“Evet.”

“İyi. Öyleyse beni izle. Gözlerini aç ve seyret!”

“Anlaşıldı efendim.”

 

Lefi sırtından bir çift gümüş kanat çıkarmıştı. Neredeyse benimkilerin tam tersiydi. Benim kanatlarım ışığı soğuruyordu. Ama onunkiler yansıtıyordu.

 

“Bu kanatlar ejderha formundakilerle aynı mı?”

“Değiller. Bu kanatlar büyü kullanalar oluşturulmuş sahte uzantılardır. Ama fonksiyonları neredeyse aynıdır.”

 

Büyülü Gözlerimle ona bakarak, o kanatların sırtından çıkmış fiziksel bir şey değil de manadan oluşturulmuş kanatlar olduğunu doğruladım. Hatta şimdi düşününce boyutlarının aynı olmadığını fark etmiş olmam gerekirdi. Mal.

 

“Söyleyecek bir şeyin yok mu Yuki?” Övgü bekleyen bir tonda konuşmuş gibiydi.

“Ah... Hmmm... Pff... Çok güzeller. Öyle parlıyorlar ki bulutsuz bir gecede parıldayan ayı andırıyor.”

“Ne kadar yavan.” dedi pis pis sırıtarak. “İnanıyorum ki bundan sonra yorumlarını kendine saklaman senin için daha iyi olacak.”

 

Seni küçük... Bunu yapmamı sen istemiştin, lanet olası. Sinirlenmiş halimi görünce Lefi daha da sırıtmaya başlamıştı. Evet. Bunu kesinlikle bilerek yapıyor. Ööeef. Anlaşıldı.

 

“Şimdi işimize dönelim.” dedi küçük bir kıkırdamadan sonra. “İzle.”

 

Yoğun bir büyü enerjisi vücudunda dalgalanmaya başlamıştı. Kanatlarına... mana mı aktarıyordu?

 

Ejderha gümüş çıkıntılarını çırpmış ve tek ve akışkan bir hamleyle göğe doğru yükselmişti. Bu zarif hareketi yüzünden dilim tutulmuştu. Zarafeti ve asilliği karşısında şaşkınlıktan aklım başımdan gitmişti.

 

“Vay...” şaşkınlığımın arasında sessizliği bozan tek sözüm bu olmuştu. Daha önce fark etmediğime inanamıyorum. Başından beri manadan oluştuğunu düşündüğüm için, yeterli manaya sahip olduğunu sanıyordum. Lanet olsun.

“Anladıysan seni sınırlayan bir şey kalmamış demektir, acemi kuş. Gösterdiğim adımları tekrar et.”

 

Başımla onaylayıp öğrettiklerini yapmaya başladım. Büyük miktarda büyü enerjisini kanatlarımda yoğunlaştırdım ve güçlü bir şekilde çırpmaya başladım. Lefi göstermeden önce çok az hareket ettiriyordum. Ama şimdi tam olarak vücudumun bir parçası olmuştu. Kollarımı ve bacaklarımı hareket ettirir gibi hareket ettirebiliyordum. Sanki hep vücudumun bir parçasıymış gibi hissediyordum.

 

Hareket eden kanatlara sahip olmanın verdiği hisle, daha önceden yapmaya çalıştığım şeyin zincirsiz bir bisikletin pedallarını çevirmekten farksız olduğunu fark ettim.

 

“Zamanı geldi Yuki. Uçmaya başla. Tek bir hareketle havaya sıçra!”

 

Kanatlarımı daha güçlü çırparak söylediklerini yapmaya devam ettim. Hafiflik hissi ve yüzüme vuran rüzgarın yarattığı basınç tüm vücudumda yankılanıyordu.

 

Ve bir süre sonra, kendimi göklerde süzülüyor buldum.

 

“Vuhuuuuuuuu!” Diye bağırdım. En azından hızımın azalmadığına fark edene kadar böyle bağırdım. “Bir dakika! Niye duramıyorum!?”

 

Altımdaki görüntü gittikçe ufalıyordu. Yer, gittikçe benden daha da uzaklaşıyordu. Dürüst olmam gerekiyor. Bu götümü uçuklatıyordu.

 

“Mana akışını hafiflet! Çok fazla mana kullanıyorsun.” dedi Lefi. Sesi hemen yanımdan geliyordu. Hızlanmış, beni yakalamış ve hızıma yetişmişti.

 

Tavsiyesini dinleyerek kanatlarıma yoğunlaştırdığım büyü miktarını azalttım. Büyü enerjim üzerine çok fazla antrenman yaptığımdan ve artık ona alıştığımdan kendimi dengede tutmak çok kolay olmuştu fakat duruş şeklim tuhaftı.

 

“Vay be...”

 

Yavaşladıktan sonra, altımdaki manzarayı görmüş ve tadını çıkarmaya başlamıştım. Gördüklerim gerçekten inanılmazdı. Sanki güneşin hemen dibinde, bulutların içinde gibiydim. Bu farklı bakış açısı, hep bildiğim manzarayı tamamen değişik görmeme neden olmuştu. Bulunduğum yükseklik doğanın görkemini daha iyi kavramama neden olmuştu.

 

Hissettiklerim, vücudumu titretmeye başlamıştı. Her zaman etrafımı kuş bakışı görebilmenin muhteşem olacağını düşünmüştüm. Ve öyle de olmuştu. Hatta manzara, hayal ettiğimden daha da güzeldi.

 

“Muhteşem, değil mi?” dedi Lefi. Yüzünde kibirli bir ifade vardı. Şimdi neden böyle olduğunu anladım. Kim böyle bir manzarayla övünmezdi ki?

 

Bir süre sessizlik içinde manzaranın tadını çıkardık. Ejder kız, kışkırtıcı bir gülümsemeyle konuşmaya başlamadın önce bir süre daha manzarayı hayranlıkla izlememe izin vermişti. “Şimdi beni izle Yuki. Sana uçmanın temel kavramlarını ve gizemlerini göstereceğim. Tek şartım, hızıma ayak uydurman.”

“Bu biraz sorun olabilir.” diye yanıtladım. “Dinle Lefi. Uçabiliyorum. Sonunda gökyüzünü fethetmeyi başardım. Bu dünyanın en güçlü varlıklarından biri oldum ve artık beni hiçbir şey durduramaz. Sen bile!”

“Hah.” dedi. “Bu saçmalık. Hala daha yavru bir kuşsun. Bu dünyanın en yüce varlığı olmanın nasıl bir şey olduğunu sana göstereceğim.” Konuşması biter bitmez gaza basmış ve bir karşılık beklemeden uçmaya başlamıştı.

“Dur, bekle!” Aynı şekilde kanatlarımı manayla doldurup onu kovalamaya başladım.

 

Ve böylece ikimiz, göklerde ilerledik ve biraz hızlı da olsa havada bir gezintiye çıkmış olduk.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Bayoku (55 puan) Üye
2021-03-28 16:36:04
Elinize sağlık
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:29:51
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 01:07:22
Çeviri için teşekkürler.
Raskreira (10 puan) Üye
2020-10-11 15:54:09
Çeviri için teşekkürler.
shypax (132 puan) Üye
2020-10-05 11:00:08
Bölüm için teşekkürler
ByBx (12 puan) Üye
2020-09-14 15:07:20
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-25 22:46:50
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık ;;;;;/)
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 08:21:51
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık.
selmanasger (3814 puan) Üye
2020-05-02 23:43:00
Çeviri için teşekkürler
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-11 17:10:05
Çeviri için teşekkürler.
LepiFro (1414 puan) Üye
2020-03-09 18:10:17
Sonra bir baktım avrupaya kadar uçmuşuz :D
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-08 19:31:23
Çeviri için teşekkürler
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-03-08 18:10:42
Kuş kanadimi inişi kanadimi tabiki iblis kanadı