Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

17 Mart 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1521 Görüntülenme
Bu bölümü 33 Kişi beğendi.
Cilt 2

Neticeye Varmak

Süslü bir ofise benzeyen oday girdiğimde yaptığım ilk şey, içeri girerken geberttiğim tipleri analiz etmekti.

 

***

 

Genel Bilgiler

İsim: Haieh

Irk: İnsan

Sınıf: Dolandırıcı

Seviye: 12

HP: 0/290

MP: 0/72

Kuvvet: 160

Dayanıklılık: 140

Çeviklik: 81

Büyü: 26

Maharet: 73

Şans: 91

 

Yetenekler

Dolandırıcılık I

 

Ünvanlar

Adam Kaçıran

Katil

 

***

 

Genel Bilgiler

İsim: Suddan

Irk: İnsan

Sınıf: Baltacı

Seviye: 15

HP: 0/331

MP: 0/81

Kuvvet: 213

Dayanıklılık: 202

Çeviklik: 98

Büyü: 27

Maharet: 105

Şans: 171

 

Yetenekler

Balta Ustalığı I

 

Ünvanlar

Tecavüzcü

Katil

 

***

 

Genel Bilgiler

İsim: Kedanke

Irk: İnsan

Sınıf: Muhasebeci

Seviye: 7

HP: 0/181

MP: 0/82

Kuvvet: 115

Dayanıklılık: 102

Çeviklik: 126

Büyü: 31

Maharet: 211

Şans: 117

 

Yetenekler

Aritmetik II

Hızlı Okuma I

 

Ünvanlar

Tecavüzcü

Firari

 

***

 

Analiz sonucu çıkarabildiğim tek sonuç bu insanların zayıf olduğuydu. Az önce katlettiğim her bir adam tam anlamıyla insan artığıydı. Hayatlarını yeraltı dünyasının birer elemanı olarak geçirmiş ve bizzat zorbalık yapmışlardı. Buna rağmen dövüşte gerçekten işe yaramazlardı. İstatistiklerinin hepsinden sadece biri yüz ile iki yüz arasındaydı ki bu da benim altı yüzlük statlarımın yanında çöp kalıyordu. MP ve büyü istatistikleri Illuna’dan bile kötüydü. Ve bir de Illuna daha bir çocuktu. Yani, derdiniz neydi ki? Neden zindanın beni bir şeytan yaptığını anlamıştım. İnsanlar bir boka değmezdi.

 

“Eee? Onu gördün mü?” Yolumdaki cesetleri tekmelerken ve hayatta kalan tek adama doğru ilerlerken sert bir şekilde sormuştum. Hasta derecesinde şişman olduğu için sandalyeyi kaplamı bu insan müsveddesinin karşısındaki masaya oturdum. Adama çoktan Illuna’yı tarif etmiştim ama umduğum kadar iş birlikçi davranmıyordu.

 

“Bundan kurtulamayacaksın, seni küçük piç! Kim olduğumu biliyor musun!?”

“Üzgünüm domuzcuk, ama gördüğüm kadarıyla yanındaki domuzcuklardan pek de farklı gözükmüyorsun. Hepiniz birer hayvansınız. Aranızdaki farkı anlayabilmem için lanet bir çiftçi çağırman gerekiyor.”

 

Yandaki cesetlerin birinden bir hançer aldım ve bir yandan domuzu aşağılarken bir yandan da kolunu oturduğu sandalyeye mıhladım.

 

“B-Bundan öylece kurtulabileceğini mi sanıyorsun!?” diye kekeledi domuz. “Soylular çenelerini kapatmaaaaaah!?”

“Kes şunu.” ayağımla yüzünü ezerken domuza dik dik bakıyordum. “Tükürüğünü her yere yayıyorsun. Bu çok iğrenç ve sırf bu yüzden seni öldürebilirim.”

 

Illuna’nın nerde olduğunu öğrenmeden adamı öldüremiyordum. Köşkün her yerini aradım ama ne kadar pislik öldürürsem öldüreyim onu bulamıyordum. Bölgede kalan düşmanları bulabilmek için yetenek kullandım. Çıkan sonuç beni bu ofise yönlendirmişti.

 

Rir de küçük vampiri bulabilmek için elinden geleni yapıyordu. Köşke dolanıp burnuyla onu bulmaya çalışıyordu.

 

“Sanırım etrafındaki kalın yağ tabakası sözlerimi anlamana engel oluyor. Tekrar söylemeyeceğim, o yüzden iyi dinle domuzcuk.” Kılıcımı kaldırıp şişko domuzun boynuna dayadım. Aa bir dakika, şu şeyi yapmanın tam zamanı.

 

Kılıcımın zehirden arındırma özelliğini henüz deneyememiştim. Uğraşamayacağım kadar zayıftılar. Ama şimdi elimde mükemmel bir denek vardı ve bu fırsatı tepmek için bir sebebim yoktu. Aktardığım manaya tepki veren büyü halkaları kılıcın üstünde bir dizi geometrik şekil oluşturmuştu. Kılıçtan salgılanan zehirli sıvı kılıcın kenarından yavaşça aşağı damlıyordu. Değdiği her şey, sülfürük aside maruz kalan bir şey gibi cızırdıyordu. Zehrin etkisini gören adam sanki elektrik verilmiş gibi titremeye başlamıştı.

 

“Ve eğer cevap vermezsen, gerçekten çok üzüleceğim. Kılıcı elimden düşürecek kadar üzüleceğim.” Tehdidimi ciddiye alsın diye kılıcı elimden kayıyormuş gibi oynattım “Şimdi hafızanı zorla domuzcuk. 7-8 yaşlarında bir vampiri arıyorum. Altın sarısı saçları var ve o yaşlarda olan biri kadar uzun.”

“B-Bilmiyorum!!?” Sözüm biter bitmez cevap vermişti ama bu çaresiz haykırış istediğim cevap değildi.

“Az önce ne dedin lan...?”

“Y-Yalan söylemiyorum! Gerçekten bilmiyorum! Kimse bilmiyor! Sanki yer yarıldı da içine girdi!”

“Ne...?”

 

Domuz, dikkatimi çektiğini anlamıştı bu yüzden olabildiğince hızlı konuşmuştu. Kelimeler ağzından öyle hızlı dökülüyordu ki hareketlerini neredeyse eğlenceli bulacaktım. Uzun lafın kısası, Illuna bir şekilde kendi kendine kaçmayı başarmıştı. Uğursuz Orman’a kaçacak kadar azimli olduğunu bildiklerinden, büyüyle güçlendirilmiş zincirler kullanmışlar ve hatta bir iki tane de onu gözetleyecek gardiyan koymuşlardı. Ama tüm bu çabaya rağmen Illuna kaçmayı başarmıştı.

 

Çoktan satılmıştı ve alışverişin tamamlanabilmesi için tek yapmaları gereken onu teslim etmeleriydi. Kızın kaybolduğu yeri ve çevresini deli gibi araştırmaya başlamışlar ve ama bir ejderha sürüsüyle karşılaşınca yarıda bırakmışlar; aramalarını yarıda kesmiştik.

 

Ve sahip oldukları tek bilgi buydu. Öğrenmek için geriye yapacak tek şey onun başına diktikleri adamları buluğ sorgulamaktı. Ama bunun için artık çok geç. Başları, ofise girdiğimde yarattığım ceset yığının içindeydi. Ne yapalım? Bu ipucunu kaçırdık. Sanırım saldırmaya çok hazırmışım.

 

Adamın dediklerini düşünürken onu ilk bulduğum zaman da kaçtığını hatırladım. Genç olduğu kadar zeki de olan vampir kız kafeste tıkılıp kalmanın manası olmadığını anlamış ve kaçmıştı.

 

Nasıl becerdiği hakkında en ufak bir fikrim olmasa da pek umursamadım. Önemli olan tek şey onun iyi olmasıydı.

 

“Geri geldim patron! Ve yanımda takviye getirdim!”

 

Of süper. Daha fazla pislik geldi. Odaya giren adamlara bakıp gözlerimi devirdim.

 

“Harika iş!” Domuzcuk zafer kazanmış gibi kıkırdayıp yüzündeki koca gülümsemesiyle beni işaret etmişti. “Tam bir moronsun! Senden gerçekten korkacağımı mı düşündün? Takviye kuvvetler gelene kadar zaman... kazan...”

 

Kibirli bir tonda konuşmaya başlamışken sesi kısılmış, gözleri açılmıştı; gelen tek şey onun takviyeleri değildi. Rir de peşlerinden geldi. Hatta yeni gelen adamları bir sivrisinekmiş gibi dağıtmıştı. Adam bu ani gelişmeye tepki verememişti; kafası duvara çarparak patlamış ve içindekileri etrafa dağıtmıştı.

 

“Sanırım burada değil.” dedim kurda.

“H-Henüz bitmedi! T-Takviye kuvvetlerim--” domuzcuk tekrar gevezelik etmeye başlamıştı ama bundan artık sıkılmıştım.

“Takviye kuvvetlerin mi? Mideleri koridora saçılmış adamları mı diyorsun?” Domuzcuğun gözlerini koridora çevirmiştim. Taze cesetlerle dolmuştu--benim eserlerimden değildi. Görünüşe göre, içeri gelmeye çalışan Rir bir iki tanesini ezmişti.

 

“Lanet olsun!” Domuzcuk yanındaki cesetlerden birinin kılıcını alıp bana doğru savurdu. Adamlarının işe yaramaz olduğunu tam o zaman anlamıştı. “Geber seni piç kurusu!”

“Ah hadi ama, bunun gerçekten bana dokunabileceğini mi düşündün? Bunun için gerçekten çok çalışman gerek domuzcuk.” Saldırıdan kolayca kaçıp domuzcuğun omzuna ufak bir çizik attım.

 

Çiziğin verdiği hasar çok ufaktı ama kılıçtan salgılanan kan yaradan içeri girdiği için küçük domuzcuk acıdan kıvranmaya ve bağırmaya başlamıştı. Zehir vücudunu yavaşça ele geçirip içeriden onu yemeye başlayınca etinin rengi de değişmeye başlamıştı. Bolca terleyen domuzcuk onu kurtarmam için yalvarırcasına bir kolunu bana doğru uzatmıştı.

 

“Vay be domuzcuk. Cidden durumun kötü gözüküyor. Sanırım seni daha fazla rahatsız etmeyeyim de çoktan hak ettiğin güzellik uykuna yatabil.” Domuza yan gözle bir bakış atıp odadan çıktım.

 

***

 

Köşkten çıkar çıkmaz etrafımızın sarıldığını gördük. Bir grup insan hemen girişin dışında yarı dairesel bir şekilde diziliydi. Her biri silahlarını çıkarıp bize doğrultmuştu. Vay be. Tetikte olmak böyle bir şey olsa gerek. Onlara karşı olan tek şey bir köpek ve sahibiydi.

 

Tam o anda neden köşkün içinde şehir askerlerine denk gelmediğimizi anlamıştım. O serserilerin aksine bu askerler iyi eğitimliydi. Düşmanlarını tartmadan, umarsızca saldırmamaları gerektiğini biliyorlardı. Ekipmanları iyi durumda, hareketleri seri ve kararları da mantıklıydı. Savaşı tecrübe etmiş, savaş tarafından bilenmiş oldukları belli olan savaşçılardı. Öff... Ne can sıkıcı iş.

 

Onları anında yıkabileceğimi bilsem de yapmamaya karar verdim. Onları umursamadan olabildiğince derin bir nefes alıp bağırabildiğim kadar bağırmıştım. “ILLUUUUNAAAAAAAA!!”

“Yuki! Geldin!”

 

Bağırmıştım çünkü genç kaçağın biraz uzakta olduğunu düşünmüştüm. Ama şaşırtıcı bir şekilde yakınlarda bir yerdeydi. Sesin kaynağına döndüğümde boş bir sokakta birden beliren kızı görmüştüm. Gördüğüm şey büyü temelli bir şeye benziyordu; yandaki binanın gölgesinden fırlamıştı.

 

Patır patır koşup kollarıma atladı ve sıkıca sarılıp başını okşadım. “İşte buradasın! Kendi kendine kaçman iyi işti! Seninle gerçekten gurur duyuyorum.”

 

“Hıhı! Elimden geleni yaptım!” Yüzünü göğsüme bastırırken gözleri dolmuştu. Ama sonra aklıma bir şey gelmiş gibi başını yukarı kaldırmıştı. Yüzünde acı ifadesi vardı. Dokunsan ağlayacak gibiydi. “Tek yakaladıkları ben değilim. Benim gibi daha fazlası var. Lütfen, lütfen onlara yardım et!”

“...” başımı sallamadan önce ona bir süre baktım. “Anladım. Bununla ilgili bir şey yapacağımdan emin olabilirsin, bu yüzden neden Rir ve sen önden gitmiyorsunuz?”

“Tamam! Çok teşekkür ederim! Rir’le işin bitene kadar seni bekleyeceğiz!” Illuna başını sallarken gülümsüyordu.

“Sorun değil.” dedim, kurda dönmeden önce. “Illuna’yı al ve şehrin dışına çık. Birazdan ben de geleceğim.”

 

Rir güvenliğimden endişeli olsa da emirlerimi anlamış ve başını sallamıştı. Illuna’yı sırtına aldı ve koşturmaya başladı.

 

“Kurt kaçıyor!” Adamlardan biri Rir’i işaret edip bağırdı.

“Ahh, sorun değil! Umursama onu!” diye bağırdı komutanları. Komutanlarının emirlerini harfiyen yerine getiren askerler ne kadar eğitimli olduklarını göstermişlerdi. Dikkatlerini ve silahlarını hemen bana doğru yöneltmişlerdi.

 

Ama pek etkilenmemiştim. Etkilenme lüksüm yoktu.

 

“Lanet insanlar...” gözümü bürüyen kan hırsından eski halimi unutmuştum ve vahşi bir çığlık atmıştım. “Sizi öldüreceğim! Her birinizi tek tek öldüreceğim!”

 

Büyü enerjim öfkemi yansıtmış ve vücudumdan dışarı taşmıştı. Yakınlardaki bütün camları patlatmıştı. Hava, sanki yoğun bir elektrik akımı içeriyormuş gibi titreşmişti. Mana etrafıma akarken adamlar birer birer yere yığılıyordu. Yere düşen adamların bilinçleri kapanmıştı.

 

Saf kızgınlığımın tek bir kaynağı vardı.

 

Illuna.

 

Birisi ona vurmuştu. Yüzünde birinin bıraktığı morluk izi vardı. Ve bu birisi bir insan olmalıydı.

 

Sonuçlarını düşünmeden ya da korkmadan küçük çocukları utanmadan dövebilen bir ırka izin veremezdim.

 

Dişlerimi sıktım ve kılıcımı öyle bir kavradım ki sapı şeklini kaybetmeye başlamıştı.

 

“Sakinleş Yuki.” Sinirim tepe noktasına geldiğinde bir şey arkamdan bana sarıldı. Sıcaklığı beni rahatlattı ve sinirimi ilkbaharda eriyen bir kar gibi eritti.”

“Lefi...” diye seslendim beni saran kıza. Çenesini omzuma dayayıp tam kulağıma fısıldayabilmek için parmak uçlarındaydı. Bu alışkın olduğum nedenini bilmediğim bir şekilde çok rahatlatıcıydı.

“Sakin ol.” diye tekrarladı. “Çoktan amacına ulaştın. Illuna’yı geri aldın ve ona zarar verenlere çoktan hakkettikleri dersi verdin. Buradaki işimiz bitti. Şimdi dönme zamanı.”

“...”

“Dahası, çok acıktım. Yaptığım şey enerjimi tüketti. Yaptıklarımın karşılığını yemekle ödersin sanırım?” Öyle neşeliydi ki gülümsüyordu.

“Tabii, bu gayet makul.” Cevap verirken ben de gülümsemeden edememiştim. “Döndüğümüzde sana elimdeki en güzel tatlıdan vereceğim.”

“En güzeli mi dedin!? Kulağa çok hoş geliyor.” dedi. “Beklentilerimi karşılayacaktır umarım değil mi?”

“Heh.” Diye yarım bir gülüş attım. “Saçmalama. Öyle güzel ki tat alıcılarını öyle harekete geçirecek ki birkaç gün tatlıya doymuş olacaksın.”

“B-Birkaç gün mü? Sanırım onu tüketirken biraz dikkat etmem gerekiyor...”

 

Benimle her zaman olduğu gibi konuştuğu için karşılığını vermeliydim. Ve sonunda zihnim her zamanki haline geri dönmüştü.

 

Sonunda kendimi sakinleştirmiştim.

 

“A-Araya girdiğim için beni bağışlayın ama... Bir şeytan mısınız?” Bilinci açık haldeki tek insan bize doğru yaklaşıp çekingen bir şekilde sormuştu. Diğerlerinin aksine, sadece dizlerinin üzerine çökmüştü.

“Ne istiyorsun, yaşlı adam?”

“B-Ben Raylow Lurubia, şehrin başkanıyım. Mütevazı kasabamızı ziyaret etmenizin bir akrabanızı almak olduğunu düşünmekte haklı mıyım acaba?”

“Öyle de denebilir. Bir piç küçük kız kardeşimi kaçırdı, biz de bu yüzden onu almaya geldik.”

“Ç-Çok özür dilerim.” diye kekeledi adam. “Bunu telafi edebilmek için sizi köşküme daveti etmek isterim.”

 

Ne alaka şimdi? Şeytan olduğumu bildiğinden eminim ve şeytanlarla insanlar pek de iyi geçinemezler. Ne diye bizi davet ediyor bu adam şimdi? Bir anlık düşüncelerimin sonunda adamın gergin bir şekilde Lefi’nin gittiği yöne bakıp durduğunu fark ettim. Bir dakika, onu analiz mi ediyor?

 

Adamın istatistik tablosunu gözden geçirince fark ettim ki, kesinlikle Analiz yeteneğine sahipti. Bir başka deyişle, Lefi’nin Yüce Ejderha olduğunu biliyordu. Demek Lefi efsanelere konu olmak konusunda yalan söylemiyordu. Böyle efsanevi bir yaratığın yanında nasıl yalaka birine dönüşeceğini az çok anlayabiliyordum.

 

“Ne dersin Yuki?” Ejder kız bana doğru döndü. “Benim için pek fark ettiğini söyleyemem.”

“Kabul ediyorum.” dedim. “Gitmeden önce kontrol etmemiz gereken bir şey daha var.”

 

Illuna’nın isteğini henüz yerine getirmemiştim.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Kumpir (44 puan) Üye
2023-10-18 22:37:44
Yav yorumların bu bölümle alakası beni benden aldı
Bayoku (55 puan) Üye
2021-04-26 13:49:04
tŞk eDriM
ramazan (64 puan) Üye
2021-02-17 10:32:15
Bölüm için teşekkürler.
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-06 03:03:08
Aşırı gaza geldim Çeviri için teşekkürler.
Razziel (6 puan) Üye
2020-08-05 02:40:05
Elinize sağlık emekleriniz için teşekkürler :)
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 00:41:39
Çeviri ve edit için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-07 11:27:49
işler ilginçleşiyor (^o^) Elinize sağlık.
Farazgul (7 puan) Üye
2020-03-17 17:42:29
Çeviri için teşekkürler.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-03-17 16:39:26
Çeviri için teşekkürler