Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

04 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1410 Görüntülenme
Bu bölümü 33 Kişi beğendi.
Cilt 6

Vasat Kahramanın Tasviri

“Bir tane buraya, bir tane şuraya, oh, ve bir tane de şu köşeye fena olmaz...”

 

Kalenin her yerine tuzaklar kurmak için menüye tekrar tekrar tıkladım. Onu yeniden modelleyip değiştirerek kimsenin fethedemeyeceği dayanıklı bir kale yapmaya çalışıyordum. Tuzakların büyük çoğunluğu zindan tarafından sağlananlardı, ama hepsi bundan ibaret değildi. Kendi kendime yaptığım bir iki hile ve cihaz da vardı.

 

Bir süredir odaklanmış çalışırken harita birden dikkatimi dağıtmıştı. Birden yüzümün ortasında ortaya çıkmıştı. Tüm dikkatim, bölgemin sınırında bulunan, yanıp sönen kırmızı noktaya odaklanmıştı.

 

Zindan, yine bir istilaya maruz kalıyordu. Hemen noktaya basıp haritanın bana detay vermesini istedim ve fark ettim ki, insanlar yaklaşımlarının değiştirmişti.

 

***

Genel Bilgiler

İsim: Nell

Irk: İnsan

Sınıf: Kahraman

Seviye: 42

HP: 2120/2120

MP: 6981/6981

Kuvvet: 519

Dayanıklılık: 652

Çeviklik: 817

Büyü: 704

Maharet: 987

Şans: 1245

 

Eşsiz Yetenekler

Bariyer Büyüsü

Hızlandırma

 

Yetenekler

Kutsal Büyü V

Kılıç Ustalığı IV

Düşman Saptama II

Kriz Saptama IV

 

Ünvanlar

Kutsal Kılıcın Ustası

Kronik Yalaka

 

***

 

İnsanlar tekrar harekete geçmişti. Ama bu sefer tek bir kişiyi yollamışlardı: bir kahramanı.

 

“Hmm... Demek kahramanlar gerçekten varlar.”

 

Kahramanın istatıstikleri normların bayağı dışındaydı. Zindana giren diğer tüm insanlardan çok daha güçlüydü. Yetenekleri de bayağı iyi görünüyordu. Kutsal büyüsü diğerlerinden çok daha üstündü; şimdiden beşinci seviyeye erişmişti. Bir iblis lordu ve muhtemelen kutsal olmayan bir yaratık olarak, bu saldırı bana vurursa, altımda bir yerlerde bir kutucuk çıkıp saldırının “süper efektif” olduğunu söyleyecekti. [1]

 

Bir dakika, bin birim şans mı şu? Hay sıçayım. Lanet olsun. Şu kahraman gidip bir iki kumarhane falan mı ziyaret etse.

 

“Gerçi yine de, bir kahraman...? Ne kötü.” Homurdanıp şikayet ederken bir yandan duygusuzca gülümsemiştim.

 

Kahraman yavaş ama emin adımlarla bölgemin derinliklerine ilerliyordu, bu yüzden etrafa saçtığım bir sürü kem gözü kullanarak onu izlemeye başladım. Kız çok dikkatli ilerliyordu ve biraz da ürkek gibiydi. Saçları kısa ve küt kesildiği için başta neredeyse erkek olduğunu düşünmüştüm ama duruşundan kız olduğu gayet belliydi.

 

İnsanların onu bir orduya alternatif olarak yolladığı çok belliydi. Önceki hatalarının aksine, sayı yerine kaliteyi seçmişlerdi.

 

Ulan, bu insanlar geri zekalı mı? Onunla başka birini göndermeyi akıl edememişler miydi? Bu kodamanlar ne düşünüyor acaba?

 

Kızın tek başına olduğunu fark edince neredeyse ona acıyacaktım. Ne bir arkadaşı ne de bir destekçisi vardı.

 

Cidden, ne lan bu? Savaşın iki general arasındaki düello ile belirlendiği şu tarihi dramalardan biri mi bu şimdi? Ya da bir tür mazoşist kural falan mı şimdi bu? Yani neden? Sadece, neden? Onu buraya yollayan her kimse, beynindeki hücrelerin bir kısmı gerçekten ölü olmalı.

 

Kahramanın burada tek başına olmasının altında yatan başka bir sebep olduğunu düşünsem de kahramanları seven biri olmadığımı düşünürsek, bunu aptalca bulmaktan kendimi alamadım. Kahraman konseptini tamamen saçma bulurdum.

 

Kahramanlar, özünde dünyayı kurtaran kişilere denirdi. Emirlere itaat eder ve bir tür destansı görev peşindeymiş gibi savaş alanından savaş alanına koşardı. Sanki sistemlerine gömülü kodlarla hareket eden bir robot misali önlerine çıkan herkesi kurtarırlardı.

 

Açıkçası, kahramanlık cidden saçmalıktan başka bir şey değil. Hayatımı amme hizmetine harcamanın bir mantığını göremiyordum.

 

Bir iblis lordu olmayı kesinlikle tercih ederdim. Çünkü, kahramanların aksine iblis lortları özgürdü. Başkalarının nazını çekmek zorunda değildim. Nefret ettiğim kişilere tiksindiğimi açık açık gösterebilir, istediğimde intikam peşinde koşabilir, istersem bölgemi genişletebilir ve nasıl istersem öyle yaşayabilirdim. Beni zapt edecek ve kendimi pişmanlıklarla dolu bir hayattan uzak tutacak tek şey yine kendimdim. İstediğin gibi yaşamanın diğer insanlar için hoş olmayacağını tabii ki biliyordum ama benim için hava hoştu. Kendi kararlarımın yasını tutmaktansa sorun çıkarmayı tercih ederim.

 

Bencil bir piç olduğumu inkar etmiyordum ama bunun sebebi de tam olarak insanlığımı bir tarafa atamayacak kadar bencil olmamdı. Irkım değişse de ben, yine bendim. Beni ben yapan öz değişmediği sürece nasıl göründüğümü hiç umursamıyordum.

 

Aslında... bunu geri alıyorum. İnsana uzaktan yakından benzeyen bir şey olmasaydım eğer çıldırabilirdim. Sonuçta insana benzer bir siluete sahip olmak isterdim.

 

Muhtemelen zindan da, tam olarak bu mantığa sahip olmam nedeniyle beni iblis lordu olmam için uygun biri olduğumu düşünmüştü.

 

Her neyse, kahraman savş istiyorsa, istediği savaşı vereceğim. Kale tamamlanmaktan çok uzak olsa da çok sayıda ve özellikle bazı tehlikeli tuzaklara sahipti. Onları test etmesine izin verecektim. Peki, o buraya gelmeden önce herkese saklanmalarını söylesem iyi olacak.

 

Kanatlarımı açıp kaleden dışarı atladım ve zindanın diğer sakinlerinin bir tür çay partisi yaptığı avluya doğru süzüldüm.

 

“Hey! Beni dinleyin!”

 

Yavaşça alçalmak için kanatlarımı çırparken bağırarak dikkatlerini çekmeye çalıştım. İkinci çift kanat, kontrolümü önemli ölçüde artırmıştı. Artık daha stabildim ve havada asılı kalabiliyordum ve istediğim yere, istediğim gibi yumuşak bir iniş yapabiliyordum. Artık durmak için serbest dalışa geçmeme gerek yoktu.

 

Gerçi, Rir ile avlanırken sık sık yapıyordum bunu ama... Yüksek irtifalı saldırılarım etkili olmalarının yanı sıra heyecanlı ve eğlenceli olduğundan gereksiz olsalar da kullanmaya devam etmeye karar vermiştim.

 

“Ne oldu Yuki?”

“Görür görmez kanatlarıma dokunmamaya ne dersin...”

 

Lefi koşup bana dokunmaya başlayınca kendimi gülmekten alamamıştım. Beni dilemeyeceğini bildiğimden onu durdurmanın bir manası yoktu, bu yüzden bir şey yapmadım.

 

“Zindana bir kahraman girdi. Asıl taht odasına gidip işleri yoluna koyana kadar bir süre orada takılın.”

“Oh dostum! Az önce bir kahraman mı dedin patron!?” İlk tepki veren Lyuu’ydu. Yüzü hoşnutsuzlukla burulmuştu.

“Sanırım kahramanların ne olduğunu biliyorsun?”

“Tabii ki biliyorum!” dedi Lyuu. “Onlar soğuk kanlı katillerdir ve çok güçlülerdir! Çoğu çocukluğundan beri eğitildiği için bizi insan olmayanları öldürmenin doğru şey olduğunu düşünür.”

Gözlerimi kısarak, “Anladım...” dedim.

 

Lyuu’nun yorumu bayağı mantıklıydı. İnsanlığın karşıtı olanlar için kahramanların kabus olması gayet doğaldı.

 

Önceki hayatımda da bunun gibi şeyler duyduğumu hatırlıyordum. Bir ülkede kahraman olan birisi bir başka ülkede soykırımcı olarak adlandırılabiliyordu.

 

“Evet, şu şeylerden, “soğuk kanlı katillerden” biri bize doğru gelmekte. Ondan kolay bir şekilde kurtulacağımdan emindim ama yine de tedbiri elden bırakmamak için buradan gitmek isteyebilirsiniz.”

“Tamam!” dedi Illuna.

“Bir kahraman mı? Ne ilginç. Bunun yerine onu gözlemleyebilmek için izin istemek daha cazip geliyor.” dedi Leila.

“B-bu pek de iyi bir fikir değil Leila. Biliyorsun, merak kediyi öldürür falan.”

 

Illuna ve hizmetçiler avlunun kenarında bir yerde bulunan gizli kapılardan birine girdi ve asıl taht odasına döndüler. Zindan sakinlerini, kendim de dahil, tehlikeye atacak bir kapı koyacak kadar salak değildim tabii ki. Avludaki bu kapı, kalenin her yerine yerleştirdiğim diğer bir sürü kapı gibi herhangi bir yere açılan kapılardandı. [2]

 

Önceden kapının gideceği yeri seçip değiştirme yetkisi sadece bendeydi ama zindanın seviyesi artınca bu da değişmişti. Herhangi biri, ona izin verdiğim sürece, kapının açılacağı yeri değiştirebilme yetkisine sahipti.

 

Bir başka deyişle kapılar, zindan sakinleri nereye isterse oraya açılan portallar olarak işliyordu. İnanılmaz işlevlilerdi.

 

“Ve benim yardımıma ihtiyacın olmadığından emin misin?” dedi Lefi. Diğer üçünün aksine, o geride kalmıştı.

“Aynen, merak etme. Bu, kalenin savunmalarını denemek için mükemmel bir şans. İstersen sen de geride kalıp, bir şeyler atıştırarak her şeyi halletmemi izleyebilirsin.”

“Pekala... Ama gerekirse yardımımı sana seve seve sağlayacağımı unutma.”

Sırıtarak, “Evet, biliyorum. Merak etme, gerçekten ihtiyacım olursa yardımını isteyeceğim. Bence bir sorun yaşamam, yapmayı planladığım şey birkaç tuzağı aktifleştirip taht odasında takılmak. Ciddi bir risk altına gireceğimi sanmıyorum.” dedim.

 

Ve böylece, ben kahramanı karşılamak için hazırlanırken, Lefi’yle birlikte taht odasına döndük.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2021-07-12 00:53:14
Çeviri ve edit için teşekkürler
darys045 (56 puan) Üye
2020-08-16 15:20:36
Çeviri ve edit için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 16:39:37
Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-13 23:18:24
Elinize sağlık.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-06 09:04:57
Çeviri için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-05 12:13:43
😟😟😟
Farazgul (7 puan) Üye
2020-04-05 01:25:23
Çeviri için teşekkürler.