Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

06 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1458 Görüntülenme
Bu bölümü 36 Kişi beğendi.
Cilt 6

Korku Tellalı Ejderha

Nell tedirgin bir şekilde sağa sola bakarak kalede ilerlemeye başladı. Etrafını incelerken kendini kasvetli birçok koridora bakar halde buldu. Loş ve kasvetli bu koridorlara baktıkça içinde yine de bir muhteşemlik hissi oluşmuştu. Güzel avizelerden parlayan ışık harika sütunlardan yansıyarak koridorlarda bir sürü karanlık, göz korkutan gölgeler oluşturuyordu. Her ne kadar tedirgin hissetse de, kahraman, etrafındaki yapının zarif, sofistike ve özenle hazırlanmış olduğunu düşünüyordu. Ambiyansı başka türlü tarif edemezdi.

 

Düşman arama yeteneği herhangi bir tepki vermemişti, ama Nell tedbiri elden bırakmıyordu. Yeteneği ne derse desin, düşman bölgesinin bu kadar derinlerinde gardını düşürmemesi gerektiğini biliyordu. Ama bu gerçeğin bir kısmıydı. Kahramanın tetikte olmasının tek sebebi de gördüğü eğitim değildi. Aslında Nell, kaleden korktuğu için tetikteydi. Sayısız zırh giydirilmiş heykel hol boyunca eşit aralıklarla dizilmişti. Taştan heykeller öyle detaylı ve gerçek yapılmıştı ki, her an onların canlanıp kendini gafil avlamaya çalışacağını düşünüyordu. Her ne kadar yontulmuş taştan yapılmış olsalar da, zırhlarıyla uyumlu kılıçları yüzünden bunu kafasından çıkaramıyordu.

 

Ne kadar denerse denesin, bu tuhaf dekorasyondan korkmamayı başaramıyordu. Başlıklarındaki yarıklarından bir şeylerin onu izlediğini hissediyordu.

 

Nell daha fazla ilerlemek istemiyordu. Korkmuştu. Arkasını dönüp eve gitmek istese de yapamamıştı. Kahraman kuyruğunu kıstırıp kaçamayacak kadar düşman bölgesinin derinliklerine girmişti. İsteksiz bir şekilde ilerlemeye devam etti. Ama bundan önce arkasını dönüp etrafını inceledi.

 

“N-ne...?” Şaşkın bir şekilde gözlerini kırpıştırdı. “Az önce onlar...?”

 

Nell arkasındaki heykellerin ona baktığını fark edince, içine kötü bir his doğdu. Sanki arkasını döner dönmez miğferler ona doğru dönüyordu.

 

“Muhtemelen hayal görüyorum. Başka bir açıklaması olamaz.” Kendine güven vermeye çalıştı. “Etrafta hiçbir canavar olmadığı için baştan beri bu şekilde duruyor olmalılar değil mi...?

 

Tekrar kendini yanlış bir şey olmadığına ikna etmeye çalışan Nell, arkasını döndü---tam döndüğü yerde bir tane zırh duruyordu.

 

“Aaaaaaa!?”

 

Bağırırken kılıcını savurdu. Hazırlıksız yakalansa da vücudunun derinliklerine işlemiş içgüdüleri sayesinde kılıcıyla harika bir çapraz kesiş yapmıştı. Kılıcı zırhın içinden yumuşak bir şekilde geçip herhangi bir zorlanma belirtisi olmadan onu ikiye ayırmıştı. Taş heykelin üst yarısı altından kopup uçmuştu; yere çarpınca çıkan yüksek ses tüm koridorda yankılandı.

 

“L-lanet... O şey nasıl oraya geldi...?”

 

Nell tedirgin bir şekilde zırhlı kabuğa baktığında içinin bomboş olduğunu, hiçbir yaşam ya da güç belirtisinin olmadığını gördü. Tüyleri diken diken olmuştu. Bunu yapan birisinin olmaması kafasını karıştırmış ve onu korkutmuştu.

 

Bu tuhaf olay kaçmak istemesine neden olduğu için koridordan bir an evvel çıkmak için adımlarını hızlandırdı. Uzun koridorda ilerlerken zırhlı heykelleri bir bir geçiyordu. Uzun sürmüş olsa da bir şekilde bir kıvrıma, bir kaçış yoluna gelmişti.

 

“Hmm...?”

 

Ama köşeyi döner dönmez yine bir şeylerin doğru olmadığını fark etti. Girdiği yeni koridor, öncekiyle aynı, taş heykeller dizili bir şekildeydi. Ortasında ise ikiye ayrılmış bir tane duruyordu. Ne olduğunu anlaması çok uzun sürmemişti. Kaçmayı başaramamıştı. Düz gibi gözüken yolda devam edeceğini düşünse de geldiği yere geri dönmüştü.

 

“Aieeeeee!” Kahramanın ağzından, korku dolu tiz bir ses yükseldi.

 

Çığlığıyla birlikte harekete geçen duvarlar birbiri ardına kapanmaya başlamıştı. Derinlerden bir yerden de garip sesler geliyordu.

 

“AaaaAAaaaAAAaaahhHHhhh...”

“GugieAaagigiagiea….”

“GURUaruRUARUrururu…”

 

Nell’in kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı. Öyle korkmuştu ki nefesi hem derin hem kesik kesikti. Kapıdan gelecek şey ne olursa olsun, ondan kaçabilmek için bir adım geriye atmıştı. Ama faydası olmamıştı; attığı adım bir şeye çarpmıştı. Arkasında yine bir şey vardı.

 

Kahramanın bütün vücudu kaskatı kesilmişti.

 

Bir tarafı ona bakmaması için kendini yırtıyordu ama bunu umursamadan korku içinde kafasını arkaya çevirdi. Kafasını çevirirken görüş alanına ilk giren şey kocaman bir dişti.

 

Neye baktığını anlaması kısa sürdü. Bu bir kadındı. Ya da daha doğrusu bir kadının devasa, tam arkasında süzülen yüzüydü. Kadının yanaklarının yan tarafları yarıktı. Ve yırtık derinin içinde gözüken şey anormal derecede büyük bir çeneydi. “Kadın”ın devasa ağzı ardına kadar açılmış, sanki kahramanı bütün halde yutmaya hazırlanıyordu.

 

“Kyaaaaaaaaaaaaaaahhhh!”

 

Nell çığlık atmıştı. Tiz çığlık, her ne kadar devasa olsa da kalenin her bir deliğine kadar her yerinde yankılanmıştı.

 

***

 

“Ahahaha!” Zindanın ekranındaki şamatayı izlemek, dizime vurup kahkaha atmama neden olmuştu. “Oh adamım, bunu gerçekten yediğine inanamıyorum.”

 

Zindandaki tüm tuzakları ben kurduğum için işe yaradıklarını görmekten çok memnun olmuştum. Onları yerleştirirken harcadığım zaman ve enerjiye gerçekten değmişti.

 

Sanki iblis lortlarının bu kadar cömert bir şekilde düşmanlarını karşılamaya eğilimli olduklarını anlamaya başlıyor gibiydim. Çünkü kurdukları tuzakların işe yaradığını görmeleri onlara gerçekten keyif veriyordu. Kahramanlar kendileriyle ilgilenmeye başladıkça, iblis lortlarının keyiflerinin yerinde olması gayet doğaldı. Gerçi, gerçek anlamda tuzaklar kullanmadığım için benim durumum biraz farklıydı. Ekrana yansıyan her şey zindanın canavarları tarafından organize ediliyordu. Hatta, tüm bu şamatanın sorumlusu yeni çağırdığım üç canavardı. Yaptığımız eşek şakalarının bir öcünün işi gibi gözükmelerinin tek sebebi tam olarak öyle olmalarıydı aslında.

 

Çağırdığım üç yaratık da hayaletti. Daha spesifik olmak gerekirse, heyulalardı. Heyulalar, gerçek bir fiziksel forma sahip olmayan canavarlardı. Yarı saydamdılar; neredeyse öteki taraflarını görebilirdiniz. Yeni çağırdığım bu canavarlara Rei, Rui ve Lowe isimlerini verdim. Garip bir sebepten hepsi de kızdı ve 3 ile 4 yaşları arasında gösteriyorlardı. Doğrusu, genç kız olmalarını planlamamıştım. Hatta, öyle olmamalarını tercih ederdim. Lefi’nin tekrar suçlamalara başlayacağından çekiniyordum ve asla bir pedofili olmadığım için bana öyle demesinden uyuz oluyordum.

 

Görünüşleri dışında, hayaletler tam da istediğim gibilerdi.  Her birinin uzmanlaştığı bir yetenek vardı. Rei, telekinezide iyiydi. Kapıları çarpıp, tüm zırhı hareket ettirmekten sorumluydu.

 

Lowe, zihin büyüsünde iyiydi; büyüleri hedefin duyularını manipüle ederek gerçeklik algısını değiştirmekte uzmanlaşmıştı. Güçlü olmasına rağmen kullanımı sınırlıydı. Zihinleri dengesiz olmayan kişilere aşağı yukarı hiç etki edemiyordu. Neyse ki kahraman tamamen korkmuş ve sınırda olduğundan kolay bir hedef olmuştu. Lowe bir şekilde dikdörtgen şeklinde birkaç koridor yapıp tek bir koridor gözükmesini sağlamıştı. Bir başka deyişle kahramana fark ettirmeden daire çizdirmişti.

 

Son olarak bir de Rui vardı. Sahip olduğu illüzyon büyüsü sayesinde hem tüyleri diken diken eden homurtu sesleri hem de aşırı büyük ağızlı kadın gibi şeyler yapabiliyordu. Rui’nin büyüsündeki en muhteşem şeyse, yaptığı büyülerin maddeye sahip olmasıydı. Yarattığı şeyler gerçekten var olmasalar da onları hissedebilirdiniz.

 

Heyulalar, hortlak olarak sınıflandırılırlardı. Çoğu heyula hakkında yaşamayı sevmeyen yaratıklar olarak bahsedilse de ne Rei, ne Rui ne de Lowe’nin intihara meyili vardı. Diğer heyulaların aksine, bir tür kin güttükleri için heyula olmamışlardı. Formları, zavallı bir ruhun pişmanlıkla dolu son dileğinden kaynaklanan kötülükle oluşmamıştı. Daha saf bir şeyden oluşuyorlardı. İstedikleri şey yaşayanlara eşek şakası yapmaktı, hepsi buydu.

 

Ve kahramanın onları fark edememesinin sebebi de buydu. Düşman arama yeteneği, kullanan kişiye zarar verecekleri aramaya programlıydı. Bu üç heyulanın öyle bir niyeti yoktu. İstedikleri tek şey onunla oynamaktı. Yeteneğe göre bu üç heyula kız onun düşmanı değildi. Onun yerinde olsam, duruma ayak uydurup haritamı açar ve etrafımdaki alanı incelerdim. Ama benim aksime, kahraman bir iblis lordu değildi. Zindanın özelliklerine erişimi yoktu. Ona eziyet eden yaratıkları bulmasının imkanı yoktu.

 

Üç heyula epey pahalıya mal olmuştu. Pasif gelirimi biriktirmenin yanında Rir’le ava gidip onları çağırmak için yeterince ceset stoklamam gerekmişti. Sonuç mu? Harcadığım paraya kesinlikle değmişlerdi. Zindanın şu anki ölümcül olmayan düzenine “korku evi modu” demeye karar verdim. Başka savunma fikri daha da düşünmüştüm ama henüz “kesin ölüm modu” hakkındaki detayları kararlaştırmamıştım. O kısım hala taslak aşamasındaydı.

 

Heh. Bu bayağı eğlenceli olmaya başladı. Ah adamım, güzelim kule savunması. [1]

 

Kahramanı gözlemlemeye devam ederken sırıttım. Bana doğru dönük ve çileden çıkmış bir ifadeyle bana bakan Lefi’yi görünce duygularımızın karşılıklı olmadığını anladım.

 

“Ne ümitsiz, sapkın birisin... Korkarım, sadece bir pedofili değil, ayrıca bir de sadistsin.”

“Ah hadi ama, kes şunu. Beni, delirmiş bir sapık gibi göstermeye çalışıyorsun.”

“Ben de tam olarak ondan bahsediyorum zaten.”

 

Lefi’nin dediklerine karşı çıkmak istedim ama aramızda oturan Illuna konuşmaya dahil oldu ve ben karşılık veremeden araya girdi.

 

“Onun adına kötü hissetmeye başladım. Ona sert davranıyor ve ona zorbalık yapıyorsun...” genç vampririn bakışları acı doluydu. Yaptıklarımı yanlış bulduğu çok belliydi.

“Y-yani, demek istediğim, sizi anlıyorum, ama o bir yerde bizim düşmanımız, biliyorsunuz...” Kahramanın olduğu ekrana parmağımı kaldırıp baktığımda durumun değiştiğini fark ettim. Üç heyula, zavallı kızı travmatize etmişti; devam etme isteğini tamamen kaybetmişti. Hatta bir köşeye sinip dizlerine sarılmış hıçkırarak ağlıyordu.

 

“Ahh...” konuşmaya devam etmek istedim ama yapamadım. Öne sürdüğüm fikir çoktan çürümüştü.

“Yuki...” dedi Lefi.

“Bence artık ona zulmetmeyi bırakmalısın...” diye ekledi Illuna.

 

Bakışları sitem doluydu. İkisi de haklı olduğuma inanmıyordu.

 

“Tamam, tamam, anladım, bana böyle bakmayı kesin artık.” İç çektim.

 

Bakışlarına dayanamayarak hemen asıl taht odasından kaçıp kahramanın olduğu yere doğru ilerledim. Savaşma isteğini çoktan kaybettiği için yüz yüze gelsek bile bana saldıracağından şüpheliydim.

 

Dostum, hiç hoş değil. Tüm o heyulaları ve diğer şeyleri planlama için yaptığım her şey boşa gidecek sanırım.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-21 17:52:14
Ah..hadi ama kahraman bukadar çabuk pes etmemeliydin sevgi ve dostluğun gücüne ne oldu!?
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-11 19:19:58
Korku evi fikri güzelmiş :D
darys045 (56 puan) Üye
2020-08-16 15:34:01
Çeviri ve edit için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 16:55:52
Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-13 23:35:46
Kıza acıdım köşede ağlıyo böyle
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-08 00:43:40
Çeviri için teşekkürler yazıp spawm yapmayın biraz özgün yorum katın beyler yorum yapmanın eğlencesi orda zaten. Benim yorumum: korku evi gibi güzel bir etkinlik düzenlemiş 😂 mangasını okuduğumdan biliyordum zaten...
Farazgul (7 puan) Üye
2020-04-07 13:56:57
Çeviri için teşekkürler.
Uykuluaizen (22 puan) Üye
2020-04-06 16:15:50
Bölüm için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-06 14:32:47
Çeviri için teşekkürler