Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

07 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1473 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 6

Kahramanla İlk Temas

Malum koridora girdiğimde gördüğüm ilk şey, bacaklarını dizlerinin arasına gömmüş bir şekilde bir köşeye sokulmuş bir genç kızdı Korkudan iç çeke çeke ağladığı çok belliydi. Kız, bir kahramanın yürekli, cesur doğasına sahip değildi. Kilisenin neden bu kadar korkak birini anlayamamıştım. Ortalama bir insandan daha güçlü olduğunu görebiliyordum ama ödlek doğası nedeniyle gücü önemsiz kalıyordu. Gerçi, savaş manyağı biriyle savaşmak yerine korkak biriyle savaşmayı çok daha tercih ederdim.

 

“Ah, şey... Merhaba.”

“O-olamaz! Yine mi!” Kahramanın karşılamama tepkisi, köşeye daha da büzülmek olmuştu. Sesimi duyunca bacaklarını daha da sıkı sarıp titremeye başladı. Öyle korkmuştu ki başını kaldırıp bana bakamamıştı bile. Yaklaşımımı değiştirmem gerekiyordu.

 

Yüzüyle aynı hizaya gelene kadar eğildim ve daha yumuşak bir tonda konuşmaya başladım. “Sorun yok. Korkma. Sana zarar verecek ya da seni korkutacak değilim.” dedim. “Ben, şey... Aslında canlı biriyim.”

 

Ona tekrar seslenince başını korku içinde kaldırabilmişti. Yüzü şişmiş ve gözleri kızarmıştı. Uzun süre ağlamış olmalıydı.

 

“Uhm, siz kimsiniz beyefendi?”

“Şey... Söylemesem daha iyi olur sanırım. İkimiz için de.”

 

Kahraman şüpheli bir ifade takınmıştı. Birkaç tane sorusu var gibiydi ama bunu yapamadan yüzü bembeyaz olmuştu.

 

“D-dikkat edin efendim! A-arkanızda bir şey var!” Parmağıyla omuzlarımın üzerinde uçan cisimleri işaret etti.

“Ah, onlara aldırma.” Üzerimde uçan üç oyuncak bebeğe dönerken omuzlarımı silktim. Her biri küçük bir kız gibiydi. “Sağ olun kızlar. İyi iş çıkardınız. İşiniz artık bitti, o yüzden gidip istediğinizi yapabilirsiniz.” Kızlara görevlerinin bittiğini söylerken başlarını birer kez okşadım.

 

Mutlu bir şekilde kıkırdayıp uzaklaştılar. Bu üç insan görünümlü oyuncak bebek, yeni edindiğim üç heyula tarafından ele geçirilen bebeklerdi tabii ki. Onlara oyuncak bebekleri vermiş olmamın sebebi, fiziksel bir forma sahip olmalarının daha iyi olacağını düşünmemdi.

 

“O canavarlara az önce emir mi verdiniz? O-o zaman bu sizin iblis lordu olduğunuz anlamına gelir!”

 

Kahraman, belinde asılı olan kılıcı çekip önüne doğru uzattı. Kılıç bir sürü güzel işlemelerle süslü olduğu ve kahraman hala yerde, kıçının üzerinde oturduğu için ne o ne de kılıcı, haysiyet namına bir şeye sahip değildi. Gözü yaşlı bir şekilde attığı kızgın bakış da pek bir işe yaramamıştı.

 

Kılıca şöyle bir bakmam bile tehlikeli olduğunu anlamama yetmişti. Detaylı analiz yapabilmemi engelleyen bir tür büyüyle güçlendirilmiş gibiydi. Öğrenebildiğim tek şey, kutsal bir kılıç olduğuydu. Bu yüzden de kötülüğe karşı fazladan etkileri de olmalıydı. Bir yanım, iblis lortları ve onun türündekiler için iki kat hasar vereceğinden şüphelenmişti.

 

“Evet, öyleyim ama şu dövüş işini yapmasak olmaz mı? Seni bilemem ama az önce ağlayıp sızlanan biriyle savaşmak gibi bir niyetim yok.”

“A-ağlamıyordum!”

“Evet... tabii. Sana kesinlikle inanıyorum.”

“Mmrrphh...” kahraman, iğneleyici yorumuma karşılık siniri bozulmuş bir şekilde homurdanmış ve ardından sinirli sinirli devam etmişti. “N-neden benimle o kadar uğraştın ki!?”

“Bir düşün bakalım. Tepeden tırnağa silah kuşanmış rastgele bir yabancı evine giriyor. Bu yabancıyı kim olsa kovalar tabii ki. Gerçi, mental olarak tamamen çökeceğini düşünmemiştim. Ağlayacağını hiç beklemiyordum.”

 

Heyulalara verdiğim emirler çok spesifikti. Kahraman eğer kuyruğunu kıstırıp kaçmaya karar verirse diye onu yalnız bırakıp eve dönmelerini söylemiştim.

 

“Şey... Sanırım ne demek istediğini anladım.” dedi kahraman. “A-ama hiç göz yaşı yoktu! Ağlamıyordum!”

“Tabii tabii, tamam anladım.” gözlerimi devirmiştim. “Ne olursa olsun, bu yeri terk et. Evine git. Burada olman işlerimle ilgilenmemi zorlaştırıyor.”

 

O buralardayken çamaşır bile yıkayamıyorduk; etrafta canavar kız avlamaya çıkmış bir kahraman varken hizmetçiler gidip çamaşırları asamıyordu.

 

“Y-yapamam!” dedi kahraman.

“Neden?”

“Seni bırakırsam, masum insanlara tekrar saldırmaya başlayacaksın!”

 

Öff... Ne can sıkıcı iş. Neden onunla konuşmanın iyi bir fikir olduğunu düşündüm ki?

 

“Bahsettiğin “masum kişiler” tam olarak kim? Şehri ziyaretimde öldürdüğüm suçlulardan mı bahsediyorsun? Ya da başımı almaya gelen silahlı kuvvetlerden mi?” Tekrar gözlerimi devirmiştim. “Dediğim şu, iki senaryoda da fitili ben ateşlemedim. Her iki durumda da bana saldıran sizdiniz. Tek yaptığım misliyle karşılık vermekti. Şiddete, aynı şekilde karşılık vermek istemem sana da gerçekten saçma gelmiyor mu?”

 

Teknik olarak orduya ilk ben saldırmıştım ama durum hala nefsi müdafaa çerçevesindeydi. Ellerinde silahlarla bölgeme girerek anlaşmayı çiğnemişlerdi. Bir tür cezalandırıcı kuvvet oldukları çok belliydi.

 

“Şey... ahhhh...”

 

Kahramanın kafası iyice karışmıştı. Karıştığım olayların arkasındaki gerçeği bilmediğini yüzüne bakmadan bile anlayabiliyordum. Karşı çıkacağını bildiklerinden, ülkesinin ona detayları söylememiş olması gayet doğaldı. Bizim ülkelerimiz de aynı şeyleri yapıyordu.

 

“Sen çok fazla saf birisin.” dedim. “Gerçekten ihtiyacı olan ve zor durumdakileri kurtarabilmek için üst kademeden sana söylenen her şeyi yutamazsın. Seni ortaya attıkları senaryolar hakkında düşünmen gerek. Kendi bakış açını da oluşturup ona göre hareket etmen gerek. Bu tabii ki şu anki durum için de geçerli. Dediklerimi hemen yiyip doğruymuş gibi düşünme. Önce bir sindir.”

 

Tavrım küçük düşürücüydü. Ona, bir kahramana olabilecek en uzak biri olarak, ona her şeyi biliyor gibi konuşmuştum. Ona ders vermeye hakkım yoktu. Kahraman işlerini yapmaya hiç niyetim olmamıştı. Ve yapmış olsam bile kalbimin söylediğinin dışında hareket edemezdim. Yaptığım her kahramanca iş için çok fazla para, ün ve statü talep ederdim. Bu isteklerim her ne kadar birilerini kızdıracak olsa da umurumda olmazdı. Eğer canımı ortaya koyuyorsam, kendim için de bir şeyler yapmam gerekirdi. Sadece başkaları için kendimi riske atmada bir mana göremiyordum.

 

Aslında kişisel çıkarlarım beni bu günlere kadar getirmişti. Mantıken zorlama bile olsa, Illuna’yı kurtarmak da tamamen kendim için yaptığım bir şey olarak görülebilirdi. Onu kurtarmayı seçtim, çünkü onun gitmesini istemedim, çünkü acı çekmesini istemedim, çünkü bir piçin kölesi olmasını istemedim. Hepsi benim içindi.

 

Birilerine sadece kendim için yardım ederim. Onlara el uzatma sebebim içimden doğan bir şeydi. Yaptıklarım bencilceydi. Yapmak istememin tek sebebi kendimi tatmin etmek istememdi. Ve görünüşe göre tek değildim.

 

Kendini aziz gibi gösteren insanlardan nefret etmemin tam olarak sebebi de kendi bencil doğamı anlamış olmamdı. Başkalarına kalplerinin derinliklerinden yardım ettiğini söyleyen, yaptıklarının tamamen iyi niyetten kaynaklı olduğuna “inanan” iki yüzlü insanlardan tamamen tiksiniyordum. Midemi bulandırıyorlardı. Kendi içlerindeki boşluğu doldurmak ve tatmin olmak için insanlara yardım ettikleri gerçeğini kabul etmemelerinden nefret ediyordum.

 

“Yani, olanlar aslında aşağı yukarı böyle.” Kaşlarımı çattım. “Özellikle insanlardan nefret etmemden değil. Sebepsiz bir şekilde gidip onlara saldırmam, ama tabii ki, aynı şeyi düşmanlarım için söyleyemem. Üstlerine, bana her kim kafa tutarsa tutsun, istisnasız ve acımasızca yok edeceğim.”

“Ama... neden?”

 

Açıklamamı yaparken ayağa kalkıp gitmeye hazırlanıyordum ama kahraman beni durdurdu.

 

“Ne neden?”

“Neden beni öldürmedin? Teknik olarak sana karşı gelmedim mi?”

“Ah, onu mu soruyorsun? Çünkü bir kız olduğun için.”

“Ne...?” Kahraman şaşırmıştı.

“Seni öldürmememin iki sebebi var. Biri kız olman. İkincisi ise henüz daha bir çocuk olman. Seni öldürürsem kendimi kötü hissederim, o yüzden yapmadım. Diyeceklerim bu kadar.”

“D-demek sadece bir kız olduğum için öyle mi...? Dur! Bana çocuk mu dedin!? Ben bir çocuk değilim!”

“Anlıyorum leydim. Özür dilerim, hata etmişim.” Artık dönüp gidebilmem için abartılı bir şekilde özür dilemiştim.

“B-bir dakika! Bekle!”

 

Ama beni yine durmuştu.

 

“Bu sefer ne oldu...?”

“Bacaklarım tutmuyor, ayağa kalkamıyorum. Ayağa kalkmama yardım eder misin?”

“...”

 

Kahraman bana sadece zayıflığını açık etmemişti, ayrıca bir süre önce bana karşı olmasına rağmen benden yardım istemişti. Davranışı öyle cesur ve farklıydı ki kafam karışmıştı. Artık cesur mu, korkak mı ya da masum muydu anlayamıyordum.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2022-10-30 17:12:11
4 ay sonra okuyorum hala pick me diyorum
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-21 17:57:20
@İners, katılıyorum
İners (132 puan) Üye
2022-06-05 22:30:26
Pick me nell
darys045 (56 puan) Üye
2020-08-16 15:40:29
Çeviri ve edit için teşekkürler
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 17:01:22
Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-13 23:41:13
elinize sağlık.
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-04-20 02:00:59
Kahramanlarin yuz karasi en azindan animenin adini unuttum (part time demon sama mi neydi galiba) Oradaki kahraman biraz ise yaramisti
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-13 23:40:59
@OkuyucuS0, hataraku maou-sama
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-08 00:52:35
Embesil kahraman :D
Uykuluaizen (22 puan) Üye
2020-04-08 00:29:02
Bölüm için teşekkürler
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-07 18:17:37
çeviri için teşekkürler
Farazgul (7 puan) Üye
2020-04-07 15:47:07
Çeviri için teşekkürler.