Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

09 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1468 Görüntülenme
Bu bölümü 36 Kişi beğendi.
Cilt 6

Bak ne diyeceğim? Hadi şehre gidelim!

Kahraman, geri dönüşü olmayacak biçimde bana karşı gelmemişti. Gayet dost canlısı ve ön yargılarının ötesini görebilcek ve doğru düzgün konuşabilecek kadar açık fikirli biriydi. Aslında tam olarak öyle de diyemeyiz. Daha çok, benim niyetimi anlayamayacak kadar masum biriydi.

 

Ona insanlık hakkındaki tüm merak ettiğim şeyleri sormak istesem de gerçek şu ki, başta bölgemde uzun süre dolaşmasını istememiştim. Bu fikri düşünürken, yoğun bir tereddüt hissi ile doldum. Çok riskli ve kazancı da yok gibi gözüktüğü için ona sormaktan vazgeçmiştim... Ama Illuna, tersini yapmam için beni ikna etmişti.

 

Küçük kızın banyodan çıktıktan sonra bana söylediği ilk şey kahraman iyi biri olduğu için ona güvenebileceğimdi Bir sebepte, Illuna’nın hisleri kuvvetliydi. Ona zarar verebilecek ya da vermeyecek şeyleri bir bakışıyla ayırt edebiliyordu. Bir keresinde ormanda bana eşlik ederken, ben daha bir şey demeden tehlikeli canavarları göstermiş ve onlardan uzak durmamızı sağlamıştı. Eğer Illuna kahramanın zararsız olduğunu söylüyorsa, aksini düşünmemi gerektirecek başka bir şey yoktu. Hatta, iç güdülerine öyle güveniyordum ki gardımı tamamen indirebilirdim. Vampir kız sayesinde, ertesi gün ona insanlarla ilgili şeyler sormak için geceyi burada geçirmesine izin vermeye karar verdim.

 

Cevapları gayet bilgilendiriciydi. Onlar sayesinde gayet haklı durumda olduğumu görmüştüm.

 

Söylediklerinden, kilisenin geniş bir nüfuza sahip olduğunu hemen anlamıştım. Hatta öyle nüfuzlulardı ki kendilerine ait özel askeri bilirlikleri, bir kutsal şövalye orduları vardı. Ancak, olayın başındaki adam, parayla, siyasi baskıyla ya da başka bir şekilde, kiliseyi reddetmeyecekleri bir duruma sokmuştu. Kilise her ne kadar güçlü olsa da ipleri elinde tutan kişi daha da güçlüydü--özellikle bir ordu kurup, onu donatabildiği düşünülürse, bu daha da belirgin oluyordu.

 

Muhtemelen bütün bir ülke ya da ona benzer bir şeye karşı olduğumu söylemek isterdim ama bu bana tam olarak doğru gelmiyordu. Bazı şeyler biraz... tuhaf geliyordu. Hem ordu hem de kahraman olaylarının arkasında bir itici güç... yok gibiydi. Bu işin başındaki adamın yöntemleri saçma derecede anlaşılması güçtü. Sanki izlediği yol boyunca bazı engelleri aşması gerekiyor gibiydi.

 

Geçen gün kapımı çalan kuvvet, bir orduya göre, en azından normalde olabileceğinden, daha güçsüz kalıyordu. Demek istediğim, bu işin beyni olan kişi, muhtemelen bilgi eksikliğinden dolayı beni hafife almıştı ama aptal olma ihtimali de her zaman vardı. En azından yanlışlarından ders çıkardığını göz önünde bulundurursak, sanırım engellerle ilgili olan teorim daha mantıklı geliyordu.

 

Kahramanı göndermiş olması büyük bir gelişmeydi. Tek başına bütün bir ordudan daha güçlüydü. Hatta böyle korkak kedi gibi davranmasa, beni yenmeye yetecek kadar şansı vardı. Özelliklerim onunkilerden daha yüksek olsa da savaş tecrübem yoktu. Yeteneklerini kullanacak teknik ya da savaş tecrübesine sahip olmayan rezil adamın tekiydim. Bu ama onun yaptığı tek ilerleme olmuştu.

 

Kahramanı tek başına göndermek çok büyük bir riskti. Gerçi, tadının kaçtığını biliyordum ve muhtemelen ordusunu yok ettiğim için fazladan kaynak ayırmak istemiyordu ama en azından kahramana birkaç yardımcı falan vermeyi akıl edebilirdi. Kahramanı sırf yeterince destek vermediği için kaybederse boğazına kadar boka batmış olurdu.

 

En ideal çözüm, ordu ve kahramanı birlikte göndermek olurdu tabii ki. Eğer bu işin beyni ülke emirlerine göre hareket ediyorsa ya da bu emri verebilecek pozisyonda biriyse, nedeni ne olursa olsun, orduyu öylece ormana yürütmek pek mantıklı bir hareket olmazdı. Ve eğer, köylerinin onurunu geri kazanmak için misilleme yapmak adına “asil” bir görev için çalışıyorlarsa bu daha da doğru oluyordu. Durum her neyse, kahraman ve ordunun ayrı ve bağımsız bir şekilde gönderilmesinin pek bir mantığı yoktu.

 

Yani, eğer isteğiyle yanına bir ordu toplayabilecek kapasitedeyse, benim peşimde olan kişi en azından yönetimin üst kademelerinde olmalı, değil mi? Bu tarz bir işe kalkışabilmek gerçekten iyi derecede nüfuz gerektirirdi... Ya da en azından bana göre öyle. Eeef... cidden daha fazla insanın olduğu bir yere gidip bu dünyada yaşayanlar hakkında daha çok şey öğrenmem gerekiyor.

 

Neyse ki, bunu danışabilecek en doğru kişi tam da karşımdaydı. Kalenin dışına kadar ona eşlik etmiştim ve sessizliği bozmaya karar verdim.

 

“Pekala, bana etrafı gezdirebilirsin.”

“Efendim?” Ona konuştuğumu anlayana kadar, kahraman boş boş baktı. “Şey... tam olarak neyi kastettiğini anlamadım.”

“Biliyorsun, yakında buradan ayrılacaksın ya?”

“Hıhı...?”

“İşte, ben de seninle geleceğim.”

“Ne?” Kahraman söylediklerimi anlamaya çalışırken boş boş bakıp gözlerini birkaç kez kırpmıştı.

“Uzun bir süredir bir insan köyüne gitmek istiyordum ve şu an elimde iyi bir şans var. Şimdiden teşekkürler.”

“Ne!?” Kahraman tekrar gözlerini kırpıştırdı. Aniden verdiğim karardan dolayı öyle şaşırmıştı ki söyleyecek bir şey bulamamıştı.

 

“Tabii ya. Evet, Yuki. Benim de size katılacağımı söylemek isterim.” Konuşmaya Lefi de dahil olmuştu. O ve zindanın diğer üyeleri kalenin önünde toplanmıştı. Daha önceden onlara niyetimden bahsettiğim için hepsi beni uğurlamak için gelmişti.

“Ne, sen de mi?” Göz kırpıştırma sırası bana geçmişti. Kararımı ona söylediğim zaman bana katılmayla ilgili bir şey söylememişti. Bundan yeni haberim olmuştu. Aslında bana katılmak istediğini ilk söyleyen Illuna’ydı. Dileğini yerine getirmek istesem de yapamazdım. Eğer kim olduğum ortaya çıkarsa kendimi koruyabilirdim ama ikimizi de aynı anda koruyabileceğimden şüpheliydim, özellikle onu da yanımızda getirmenin daha da sakıncalı olabileceğini düşünürsek. Onu burada, Leila ve Lyuu ile bırakmak, her açıdan daha güvenli bir seçenekti.

 

“Ne? Geri çevirecek bir sebebin mi var?” Bana dik dik bakarken Lefi’nin yüzünde cesur bir gülümseme vardı. Sanki hayır dememi bekliyor gibiydi.

“Yoo, hiç de bile. Hatta, bana katılacağın için mutlu oldum. Sadece şaşırdım, hepsi bu. Bununla ilgileneceğini düşünmemiştim.”

 

Lefi’nin benimle gelmesi güven vericiydi. Benimle orada olması, en kötü senaryoda bile her şeyi daha da kolaylaştıracak bir şeydi.

 

“M-mutlu musun? Lefi’nin yanakları pembeleşmişti ama bunu yalandan bir öksürükle yok etti. “Sana eşlik etmek istememin tek sebebi, kadınlara karşı zayıf olduğunu bilmemdir. Korktuğum şey, bir insana deli gibi aşık olup uzun süre dönmeyeceğini düşünmem. Sebebim, sadece sana göz kulak olmak.”

“Tamam tamam! Aynen! Sıkı çalışman gerek Lefi! Elinden geleni yap!” Dur lan, bunu Illuna mı söyledi? Baştan beli gelmek istemesinin sebebi muydu?

“Pekala. Yuki’nin yoldan çıkmaması için elimden geleni yapacağım.”

 

İkisi konuşurken istemeden gülümsedim. Bana güvenmedikleri çok belliydi.

 

“Peki, peki, anladık. Her neyse, ben yokken evle ilgilenin, tamam mı millet?”

“Nasıl isterseniz efendim.” dedi Leila.

“Hiç merak etme! Sen burada değilken onu temiz ve korunaklı tutacağız patron!”

“Neden bilmiyorum ama bunu söylemen beni bayağı endişelendirdi Lyuu.”

“Ne!? Neden!?” Hayvansı kız öyle şaşırmıştı ki ağzı açık kalmıştı.

“Şaka yapıyorum.” Bu abartılı tepkisi kahkaha atmama neden olmuştu. “Hadi ama çocuklar, size güvendiğimi biliyorsunuz. Güvenmeseydim size bu kadar işi yükleyemezdim. Rir, seni zindanı savunma görevine veriyorum. Ortaya çıkacak herhangi bir düşmanı, ne olursa olsun yok et. Ve sen de Shii. Ben yokken herkesi korumak için elinden geleni yap, tamam mı?”

 

Kendilerine verilen emirlerin ardınan her bir evcil hayvanım onaylayan tepkiler vermişti. Rir inançlı bir şekilde başını sallarken, Shii de neşeli bir şekilde etrafta zıpladı.

 

“Tamam öyleyse. Bir hafta sonra görüşürüz.” Kalenin camlarından ellerini sallayan üç heyula kız da dahil herkesle vedalaştım.

“Ben de yakında döneceğim.”

“Tamam! Size iyi yolculuklar!” dedi Illuna.

“Dikkatli olun.” dedi Leila.

“Görüşürüz!” dedi Lyuu.

 

Tüm bu “iyi yolculuklar” havasını yakalayamayan tek kişi olan kahraman, acınası, karşı çıkamayacağı için işe yaramayan şikayetlerini dillendirdi.

 

“Şey... Neden bana bir şey danışılmadı...?”

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-21 18:15:58
Çünkü senin fikrin pak önem arz etmiyor
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 17:20:37
Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-14 00:01:22
çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-04-20 02:56:09
Guzeldi
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-04-15 10:27:18
[Tüm bu “iyi yolculuklar” havasını yakalayamayan tek kişi olan kahraman, acınası, “Şey... Neden bana bir şey danışılmadı...?”] ve [ “Sana eşlik etmek istememin tek sebebi, kadınlara karşı zayıf olduğunu bilmemdir. Korktuğum şey, bir insana deli gibi aşık olup uzun süre dönmeyeceğini düşünmem.” “Aynen! Sıkı çalışman gerek Lefi! Elinden geleni yap!” Dur lan, bunu Illuna mı söyledi? Baştan beli gelmek istemesinin sebebi muydu?]beni benden aldı 😅 Çeviri için teşekkürler :)
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-11 19:03:40
İşte bu yorum yaparken biraz fikir belirtin 👏
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-09 23:32:05
çeviri için teşekkürler
JNXL (1237 puan) Üye
2020-04-09 21:25:11
Sen araya kaynadın kahraman. Ellerinize sağlık teşekkürler.
Tomris (677 puan) Üye
2020-04-09 21:13:08
Nedense yolculuk sırasında Shii evrim geçirecek gibi hissediyorum
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-04-09 19:52:39
Elinize sağlık.
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-04-09 13:24:17
Çeviri için teșekkürler.