Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

15 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1798 Görüntülenme
Bu bölümü 29 Kişi beğendi.
Cilt 7

Bir Kahraman ve Bir Başkan Arasındaki Tartışma

“Ne şaşırtıcı.” dedi Raylow. “Gerçekten de gitti.”

“Evet.” dedim. “Biraz tuhaf ama kötü birisi değil.”

 

İblis lordunun, söz verdiği gibi dışarı çıkışını izlerkenki gülümsemem, hislerimi fazlasıyla anlatıyordu. Etrafına yaydığı kana susamışlık hissini algıladığım anda silahıma doğru uzandım ama şansıma, onu kullanmak zorunda kalmadım.

 

Çünkü onunla savaşmak istemiyordum.

 

Az önce, o inanılmaz gücünü görünce tüylerim diken diken olmuştu. Öfkeli bir fırtına gibiydi. Büyülü bir silahla yapılan saldırıları, sanki sıradan bir şeymiş gibi kolayca savuşturmuştu. Hatta sadece kaba kuvvetle onları pataklamıştı. Son zamanlarda diğer kutsal şövalyelerle olan dövüşlerimin çoğunu kazanıyordum ama onu alt etmeyi hayal bile edemiyorum. Yuki, çok güçlü. Belki ona birkaç kere vurabilecek olsam da eninde sonunda üstün geleceğinden eminim.

 

Ve onunla savaşmak istemememin tek sebebi de sergilediği güç değildi. Yuki, Lefi ve ben, gerçekten çok iyi anlaşıyorduk. Gerçi her ne kadar davranışlarından şikayetçi olsam da, ondan nefret edemiyordum. Zerre kadar bile. Benimle gereğinden fazla uğraşsalar da pek umurumda değildi. Onlarla birlikte zaman geçirmek eğlenceliydi. Yaptıklarını gördükçe kendimi birkaç sefer istemsiz güler halde bulmuştum.

 

“Kötücül birisi değil.” dedim. “Bana göre, korumak istediği şeyler için savaşıyor gibi gözüküyor.”

“Evet... Bunu anlayabiliyorum.” Başkan Raylow ellerini birleştirip başını öne eğdi ve derin bir iç çekti. Yaşlı adam odayı taradı ve içeride sadece ikimizin olduğundan emin oldu. “Artık gittiklerine göre kahraman, sana bilmen gereken bir şey söylemem gerektiğini düşünüyorum.”

“Nedir Bay Başkan?”

“İblis lordunun sorguladığı şeyin cevabıyla alakalı. Hem senin hem de senden önceki ordunun görevlendirilmesinden sorumlu olan kişi ekselansları Prens Riutt’tu.”

“Ekselansları mı...?” Çeneme bir parmağımı koyup adamı hatırlamaya çalıştım. Kilisenin bir rahibinin yanındayken onunla tanışmıştım. Gayet çalışkan gözüken genç bir adamdı. Niyetinin iyi olduğunu söyleyebilirim ama biraz fazla inatçı biri gibi hissettirmişti.

 

“Uğursuz Orman, nesiller boyunca el değmemiş bir yer olarak kabul edilmiştir. Ekselansları, insan eli değmemiş olduğundan, bir sürü kaynağa sahip olduğunu ve bu bölgeyi ele geçirdiği taktirde ülkenin gerçekten iyi bir kazanç sağlayacağını öngörmüş olmalı. Planını duyan diğer soylular onun kaynaklarına yardım yaptılar. Bu orduyu aynen bu sayede toplayabildi.”

“Bu, majesteleri Kral’ın, ekselanslarının niyetlerinin farkında olduğu anlamına mı geliyor?”

“Her ne kadar majesteleri mükemmel ve kelimelerin ötesinde biri olsa da bir kral olarak yeterli yetkinliğe sahip değil. Ekselanslarının yaptıkları hakkında bilgisi olduğundan şüpheliyim.” Raylow, üzgünce başını sağa sola salladı. “Kraliyet sarayına birçok ziyarette bulundum ama bulduğum şeyleri ona rapor edecek hiçbir fırsat yakalayamadım. Bundan vazgeçerek, orduyu görevlendiren sorumluları uyarmaya çalıştım ama düşmandan korktuğum için benimle dalga geçtiler ve onlara verdiğim bilgileri ciddiye almadılar. “

“Sizi tamamen görmezden mi geldiler?”

“Aynen öyle...” Raylow dişlerini sert bir şekilde sıkıp, yumruklarını havaya kaldırmıştı. “Hiçbiri, yaptıklarının tüm ülkeyi nasıl bir tehlikeye soktuğunun farkında değildi. Lanet olsun! Nasıl bu kadar sorumsuz olabiliyorlar!?”

“Üzgünüm.” dedim suratımı buruşturarak. “Kiliseyi ziyaret edip rahibe konuyla ilgili danışacağım. Bir şey başarabileceğimin garantisini veremem ama en azından deneyeceğim.”

“Sonuç ne olursa olsun, nazik teklifin içimi biraz da olsa ferahlattı. Teşekkür ederim kahraman. Sana borçluyum.” Raylow ellerini gevşetti ve iç çekti. “Lütfen, kiliseye bu aptallığı anlat. Umarım bu ülkenin kendini yıkıma götürmesini durduracak kadar güçlü bir hüküm verebilirler.”

 

***

 

“Demek bütün bunların sorumlusu prensmiş? Hmm.” Tuhaf bir şey havada süzülüp avcuma konarken kendi kendime mırıldanıyordum. Yaratık, böyle denilebilirse tabii, kanatlı bir kulaktı ama uzaktan bakıldığında, onun bir kelebekten ayırt edemezdiniz. Bu bir Kem Kulak, zindanın Kem Gözü yeteneğine benzer çalışan, zindan tarafından yaratılmış inorganik bir canavardı. Aradaki fark, kem gözler vasıtasıyla görebilirken, kem kulaklar sayesinde duyabilmemdi. Tam olarak, on metre çevresindeki her sesi bana iletebiliyordu.

 

Diğer golemler gibi, çoğu Kem Kulak da sadece zindanın sınırları içinde çalışabiliyordu. Ancak elimdeki bu üstün örnek, standardın birkaç seviye üstündeydi. Bir tür büyü bataryası gibi bir şeye sahipti ve ona mana verdiğim sürece sınırlarımın dışında da çalışabiliyordu. Bir iki işe yarar yeteneği de vardı: Gizlilik IV ve Mana Gizleme III. Bu kombinasyon sayesinde duyuları keskin birilerinin olmadığı yerlerde fark edilmeden kalabiliyordu. Öyle gizliydi ki dostumuz Big Boss’u bile hayretler içinde bırakabilirdi. Gerçi Lefi golemin varlığını hemen sezmişti. [1]

 

Özellikleri ne kadar hayranlık uyandırıcıysa, Kem Kulak bir o kadar da pahalıydı. Fiyatı, kaplıcam ve etrafına inşa ettiğim Japon stili hanın toplam fiyatı civarındaydı. Fiyatı, tek kötü özelliği de değildi. Bataryasını doldurabilmek için tüm mana havuzumu ona aktarmam gerekiyordu ama buna rağmen fazla uzun çalışamıyordu. Onu unutup bir yerde uzun süre bırakırsam bataryasını tamamen tüketir ve kapanırdı. Büyü enerjisini kaybetmek, golemin kendini gizleme özelliğini devre dışı bırakacağından birileri tarafından bulunması kaçınılmazdı.

 

Yine de gayet kullanışlıydı. Kabul odasına bunlardan birini yerleştirmek doğru bir seçim olmuştu. Yaşlı, kelleşmeye başlamış başkan, Nell’e, bölgeme el uzatan aptal hakkında bir şeyler anlatabilirdi, bu yüzden cihazı hemen çalıştırmıştım. İşte, varsayımım tam isabetliydi.

 

“Bu cidden tuhaf bir makineymiş.” dedi Lefi, golemden bahsederken.

Kendimi beğenmiş bir ses tonuyla, “Heh. Bu şey, diğerlerinin yanında hiçbir şey. Kullanmak için can attığım daha 27 tane farklı, gizli alet var.” dedim. [2]

“Bundan eminim Yuki. Aferin sana.” Ejder kız, normal ses tonuna dönerek ilgisiz bir şekilde gözlerini devirmişti. “Bundan, istediğin bilgiye ulaştığını mı anlamalıyım?”

“Öyle de denebilir.”

“O zaman artık gidelim.”

“Evet, hadi.”

 

Üzgünüm yaşlı dostum. Üzgünüm kahraman. Golemi item kutuma koyup Lefi’nin yanında yürümeye başladım. Her ne kadar eğlenip turist gibi davranıyor gözüksem de buraya boş boş dolanmaya gelmemiştim.

 

Hedeflerimi tamamlamıştım. Şimdi, tam olarak kime karşı olduğumu bulmuş ve bundan da muhtemelen ülkenin başkentinde yaşadığını çıkartmıştım. Hmm... Bu biraz sıkıntı. Aslında bizimle uğraşan kimse tamamen yok etmeyi planlıyordum ama bir başkente saldırı düzenlemek bayağı zor bir görevdi.

 

Herhangi bir başkente saldırı yapmak mutlak ve ezici bir güç olmadan başarılamayacak bir beceriydi. Kahraman seviyesindeki kişiler tarafından yoğun bir şekilde korunuyor olmalıydı. Aynı anda bir iki tanesiyle baş edebilecek kadar kendime güvensem de başkenti savunanlara hem doğrudan saldırıp hem de canlı çıkacağım düşünecek kadar kibirli birisi değilim. Aynı şekilde, gizlice içeri girip prense suikast de yapamazdım. Bunu yapanın ben olduğum anlaşıldığında topyekün savaşa gireceklerinden emindim.

 

Tabii ki, Lefi yanımdayken böyle bir savaşı kaybetmeme imkan yoktu. Ama cidden, ona bel bağlamak istemiyordum. Özellikle daha başlar başlamaz. Düşmanlarımı ezmek benim sorumluluğum. Ve onu yalnız taşımamak için sebebim yok. Dahası, Lefi’nin savaşmak zorunda kalmasını istemiyordum. Zindanda dilediğince pinekleyebilmesini istiyordum. Mutlu olmasını istiyordum.

 

Düşmanlarımı yok etmeyi istememin başından beri tek sebebi zaten Lefi ve diğer zindan sakinlerinin arkalarına yaslanıp hayatı diledikleri gibi yaşamalarını sağlamaktı. Lefi’yi savaşa sokmak, düşmanlarımı arama sebebimin tam tersiydi. Onun gücüyle kazanılmış bir zaferin manası yoktu.

 

Yapacaklarım, benim kabiliyetimle yapılmış olmalıydı. Sadece ve sadece benim kabiliyetimle.

 

“Peki, iyi dostumuz prensi nasıl etkisiz hale getirebilirim?” Görünüşe göre işler başta planladığımız kadar kolay hallolmayacak.

Çevirmen Notu

[1] Metal Gear video oyun serisinden Big Boss göndermesi. Harika seridir, oynamayan varsa oynasın, oynamak istemeyen de izlesin. Harika bir olay örgüsüne sahiptir. ^^

[2] Doraemon’un gizli aletlerine gönderme.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FiLUcTuBaBy (98 puan) Üye
2022-02-11 20:00:24
Gece yatağına gidip bi öpücük kondur :D
shypax (132 puan) Üye
2020-10-06 10:47:19
Çok kral hareket yanlız.
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 18:11:03
Bölüm için teşekkürler
Uykuluaizen (22 puan) Üye
2020-04-23 18:57:00
Bölüm için teşekkürler
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-17 04:11:58
Meraklandık ne yapacak vahşet lazım.
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-15 16:05:53
Çeviri için teşekkürler
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-04-15 15:41:13
Çeviri için teșekkürler.
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-04-15 15:23:31
Çeviri için teşekkürleeerr~ Merak ettim nasıl halletçdkler bunu. Yine vurdulu kırdılı geçer inş
Kiriyodx (69 puan) Üye
2020-04-15 14:21:51
Umarım anlaşma falan gibi şeyler le saçmalamaz prensi öldürmek için gücün yeterli değilse tek yapman gereken daha da güçlenmek git ava çık çakma iblis lordu seni
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-21 22:47:50
@Kiriyodx, çok haklı bir yorum