Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

18 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1403 Görüntülenme
Bu bölümü 31 Kişi beğendi.
Cilt 8

Ölü Ruhlar İçin Açık Büfe

Kurtardığım daha korunaklı bir yere kaçmadan önce bana teşekkür etti. O da ayrıldıktan sonra, sonunda cesetle baş başa kalmıştık.

 

“Dostum. Buna ne olmuş acaba?” Cesedi incelerken yüzümü buruşturdum.

 

“Yakın çevremizde onu kontrol eden herhangi bir büyücüyü tespit edemedim. Ama bu, pek de şaşırtıcı değil.” dedi Lefi. Kızgındı; sözleri kin doluydu. “Hiçbir ölü dirilten, nezaket nedir bilmez. Bu yüzden, olayları şüpheli ve kötücül bir büyüyle çok uzaktan izlediğini varsaymak, en mantıklı çıkarım olur.”

 

“Diğer olasılıklar nedir?”

 

“Düşünebildiğim tek şey, bu hortlağın aşağılık sahibinin kontrolünden kaçmış olabileceği.”

 

“Birilerinin ağzı bugün her zamankinden daha kaba.”

 

“Elimde değil. Birilerinin ölülere saygısızlık etmesi ve bedenlerini bir araç olarak kullanması midemi bulandırıyor. Sen de böyle hissetmiyor musun?”

 

“Eveeet, yanlış düşündüğünü söyleyemem.”

 

Ona katıldığımı söyledikten sonra adamın vücudunu olduğu yerde bırakamayacağımız için onu götürmesi için bir muhafız aramaya başladım.

 

Ama engellendim.

 

Birkaç tane gürültülü çan çalmaya başladı. Ses öyle yüksekti ki, bütün şehirde yankılanıyordu. Yaptıklarımızı izleyen, oradan geçen meraklı gözler paniklemeye başladı. Hepsi korku içinde gidecekleri yerlere koşturmaya başladılar. Birkaç dakika önce tadını çıkardığımız keyifli atmosfer kaybolmuş, yerine gerilimden başka bir şey gelmemişti.

 

“Tüm bu çınlamalar da ne?” Koşanlardan birini durdurup, sesin ne olduğunu sordum.

 

“Sizler buralı değilsiniz sanırım.” dedi. “Bu tahliye bildirimi. Ne olduğunu bilmiyorum, ama bunu son çaldıklarında büyük bir grup ejderha tarafından saldırıya uğramıştık! Bana sorarsan buralar fena karışacak, o yüzden buradan acilen topukluyorum! Siz de öyle yapsanız iyi olur.”

 

Açıklaması biter bitmez tekrar koşmaya başladı. Etraftaki diğer insanlar gibi onun da yüzünde bir panik havası vardı.

 

“Hadi ama.” İç çektim. “Her şey arka arkaya geliyor değil mi? Hay sıçayım ya.”

 

Yemin ederim, tatilimiz mahveden pezevengi bulunca... Sokacağım ya, bunlar neden biz şehirdeyken oluyor ki?

 

“İnsan şehirleri gerçekten çok gürültülü oluyor.” dedi Lefi.

 

“Değil mi?” Diye cevapladım. “Her neyse, hemen havalanıp neler olduğuna bakacağım. Biraz bekleyebilir misin?”

 

“Pekala.” dedi, başını sallayarak.

 

Gizlenme yeteneğimi aktifleşmeden önce yakınlardaki sokaklardan birine girip kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kanatlarımı çıkarıp havalandım.

 

***

 

Nell kılıcını çekip önündeki adamın kafasını keserken, gümüş renkli bir ışık havayı kesti. Her ne kadar yara ölümcül olsa da, saldırılarına devam etti. Adamın göğsüne bir tekme indirdi ve onu, saldırının ortasındaki bir ana kızdan uzağa fırlattı.

 

Nell’in aşırı saldırganlığı bir süre sonra duruldu. Artık başsız saldırgan, ayağa kalkmaya çalıştığı için Nell onun üzerine çıktı ve onu yere zımbalamak için kılıcını göğsüne sapladı.

 

“Kaçın! Koşabildiğiniz kadar hızlı koşun!” Nell, bir yandan altındaki yaratığı kontrol altında tutmaya çalışırken, kurtardığı kişilere bağırmıştı.

 

“Teşekkür ederim! Çok teşekkür ederim!” Anne, çocuğunu kucağına alıp göğsüne bastırdı ve koşmaya başladı.

 

Nell, dikkatini tekrar başsız cesede çevirdi ve büyülü birtakım sözler söyledi. “Sen, doğru yoldan sapmış kişi, dön, bir zamanlar ait olduğun yere dön! Dön hortlak!”

 

Parlak bir ışık, başsız adamın vücudunu sardı, onu tamamen yuttu. Homurtuları, kıvrandıkça daha da arttı, ama bir süre sonra bütün hayat belirtileri bir bir kayboldu. Ve o zaman, ışık da sönmeye başladı. Nell, hareket etmediğinden emin olmak için ona ikinci bir bakış attıktan sonra, benzer bir başka düşmana doğru harekete geçti.

 

Salgın hızlı ve aniydi.

 

Nell, iblis lordundan ayrıldıktan kısa bir süre sonra bir şeylerin yanlış olduğunun farkına varmıştı ve geceyi geçireceği kiliseye derhal harekete geçti. Yolda cinnet getirmekte olan bir serseriye denk geldiği için, daha fazla zarara sebep olmaması için onu hemen etkisiz hale getirdi.

 

Kalıplı adamı bayıltabilecek kadar kuvvetli bir şekilde diyaframına bir darbe indirdi. Öldürülmesini gerektirecek bir durum yoktu. Ve bu yüzden, hareket etmeye devam edince savunmasız yakalanmıştı. Aslında, bu beklemediği olay karşısında kılıcını çekip adamın karnına bir delik açmasına daha çok şaşırmıştı. Bu tamamen refleksle yapılmış bir hareketti. Lanet olsun! Onu öldürdüm mü!?

 

Paniklemişti. Saldırısı ölümcüldü. Karnını ikiye bölmüş ve organlarının etrafa yayılmasına neden olmuştu. Biraz gürültü çıkardı diye birini yanlışlıkla öldürdüğünü düşünmüştü.

 

Ama üzüntüleri kısa süre sonra tamamen yok olacaktı. Saldırısının adamın hareketlerine hiçbir etkisi olmamıştı. Kahraman, serseriyi tekrar kesti. Bu sefer boynuna hedef aldı ve kafasını uçurdu. Ama, o hala yürümeye devam ediyordu.

 

Nell’in vücudu ürpermişti. Önündeki doğal olmayan manzara karşısında bütün tüyleri diken diken olmuştu. Adam ölüydü. Kendisi iki tane ölümcül saldırı yapmıştı. Ve adamın ölü olması gerektiğinden emin olduğu için, adamın artık sıradan bir serseri olmadığını, bir hortlak olduğunu anlamıştı.

 

Hortlaklar, yaşayanları kıskanmalarıyla bilinirlerdi. Buna karşın, ateşe uçan güveler gibi yaşama çekilirlerdi. İçlerindeki yaşam enerjisini geri kazanabilmek için, umutsuz bir şekilde canlılara saldırıp etlerini yerler. Ama ne kadar yerlerse yesinler ne kadar yaşamı özlerlerse özlesinler, ölümün prangalarından kaçabilmelerinin imkanı yoktu. Durumları öyle umutsuzdu ki, neredeyse acınası denebilirdi.

 

Nell, tek başına bir hortlağı halletse de benzer vakalar şehrin her yerinde görülmeye başlanmıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar, Alfyro’nun her yerini yürüyen ölüler kaplamıştı.

 

Hortlak salgınının yayılmasının iki ana faktörü vardı. İlki onlarla mücadele etmek isteyenler için büyük sorun yaratmalarıydı. Saldırıları güçsüz ve hareketleri yavaş ve ağırdı. Ama canavarların aksine, fark edilmeleri çok daha zordu. Neredeyse bütün cesetlerin insan olması nedeniyle, çoğu insan kendini eski arkadaşları tarafından saldırıya uğramış bir halde buldu. Bazısı ya gafil avlandığı ya da sadece istemediklerinden, karşı koyamamıştı, ama durum ne olursa olsun, sonuç her zaman aynıydı: daha fazla ceset yaratılıyordu.

 

Şehrin canavarla kaplanmasının ikinci sebebi ise, nedeni belli olmayan bir sebepten dolayı, ölenlerin hortlakların tarafına katılmasıydı ki Nell’e göre bu pek mantıklı değildi.

 

Hortlaklar, sadece belirli koşullar sağlandığında ortaya çıkması gereken yaratıklardı. Bu koşullar, yürekleri pişmanlıkla dolu bir şekilde ölenlerin kalıntılarının büyü parçacıklarıyla etkileşime geçmesiydi. Kimse sürecin tam olarak nasıl gerçekleştiğini bilmiyordu ama dolaylı kanıtlar, bilginleri, sadece yoğun büyü parçacığı konsantrasyonunun bulunduğu eski savaş alanlarında sık sık canlandıkları sonucuna vardırmıştı.

 

Alfyro bunların ikisi de değildi.

 

Eğer Alfyro gibi bir şehirde bu kadar sık hortlak canlansaydı, mezarları cehennem gibi dolu olurdu. Kapıları doğrudan, cesetlerin özgürce dolaşabildiği ölüler diyarına giderdi. Ama durum bu değildi. Şehirdeki insanlara saldıran yaratıkların doğal yollarla canlanmış olmalarına imkan yoktu.

 

Ortada yapay bir şeyler olmak zorundaydı.

 

Hipotezini destekleyecek bir kanıtı olmamasına rağmen en azından bir şeylerin garip olduğundan emindi. Keşke Yuki ve Lefi yanında olsa, diye düşündü.

 

Kahraman kendini, daha birkaç dakika önce birlikte olduğu kişileri düşünürken bulmuştu. Adamın yanındaki kıza gülerken, yanındaki kızın da ona keyifli ve bıkkın bir şekilde ona bakışını gözünün önünde canlandırabiliyordu. Kalbinde, gülümsemelerinin özgüvenini geri kazandıracağından ve o, onların yapacaklarını görüp kafası karışmış bir şekilde donup kalırken, onların, sorunu göz açıp kapayıncaya kadar çözeceklerinden şüphesi yoktu. Ama sürekli onlara bel bağlayamazdı.

 

Nell, gözlerini kapattı ve bir başka hortlağa doğru ilerlemeden önce derin bir nefes aldı. Kendim için düşünmeye ve işleri elime başlamalıyım. Yani, her şeyden önce, elimden geldiği kadar çok insan kurtarmalıyım!

 

Kutsal kılıç ve ilahi büyüsüyle, kahraman doğrudan şehrin merkezine doğru harekete geçti--en çok çığlığın geldiği yere doğru. Yüzündeki ifade hislerini hemen açığa çıkarıyordu. Yaşa ya da öl durumuydu. Ve kendini her iki sonuç için de kendini hazırlamıştı.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-21 23:25:43
Yuki =Şimdi bir hortalk kızı da hareme katayım
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 19:38:55
Bölüm için teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-25 02:44:42
Çeviri için teşekkürler elinize sağlık.
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-04-20 13:22:09
Cesur korkak kahraman
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-19 02:51:08
Bu arada sitenin yeni logosu hayırlı olsun discorda da bu logoya oy vermiştim 👌
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-19 02:49:08
Aç haritayı bul elemanı bitir işini neye uğraşıyonuz alahalah...🗺️
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-19 00:32:07
Çeviri için teşekkürler
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-04-18 21:38:42
Ooo korkak kahraman aslında baya iyiymiş. Sevmeye başladım bu kızı. Zaten kılıçlara takılınca kızı seviceğimi anlamıştım. Bölüm her zamanki harikalığındaydı. Çeviri için teşekkürlerr~
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-04-18 16:29:23
Çeviri için teșekkürler. Elinize sağlık.