Bir İblis Lordunun Hikayesi: Zindanlar, Canavar Kızlar ve İç Isıtan Bir Mutluluk

25 Nisan 2020
Çeviri: zibillionbytes
Düzenleme: Residenttt
1481 Görüntülenme
Bu bölümü 34 Kişi beğendi.
Cilt 9

Başkente Yolculuk

Zindanda kalanlara, “Pekala, sanırım her şey tamam. Yakında görüşürüz millet.” dedim. Daha insansı beş zindan sakini dışarıda, mağaranın tam önünde sıraya dizilmişti. “Muhtemelen bir haftadan kısa süre içerisinde dönerim.”

 

Sabahın köründe toplanmış olma sebepleri, kahraman ve beni geçirmekti; geldiğinden bu yana bir gece geçtiğinden iyi ve dinlenmişti.

 

“Dikkatli olun!” dedi küçük bir kız. “Ve kısa sürede dön tamam mı?”

“Çok çok yakında!” diye bağırdı diğeri.

“Emin olabilirsiniz.” ikisinin de başını okşadım ve onlara gülümsedim.

“Yuki.” Bir adım öne çıkan sonraki kişi Lefi’ydi.

“Ne old---mrrmphhrhh!?”

 

Ona doğru döndüğümde, cümlemi bitiremeden yanaklarımı aniden sıkıp acımasızca limitlerini zorlamıştı.

 

“İyi dinle Yuki. Bu sefer yaptıklarını izleyemeyeceğim. Ama bu, bir insan kadına tutulup dönüşünü geciktirmen için bir bahane anlamına gelmiyor. Başarmak için yola çıktığın görevi tamamlar tamamlamaz doğrudan eve geleceksin. Yeterince açık konuştum mu?”

 

Konuşurken doğrudan ona bakmamı sağlamak için, zavallı yanaklarımı sıkı sıkı tutuyordu. Ve bu yüzden, müthiş bir korkutuculuktaki gülümsemesini görmek zorunda kalmıştım.

 

“Eğek, ağnladığğm.”

 

Kabul ettiğimi duyan Lefi sonunda yanaklarımı özgür bırakmıştı.

 

“Şahane. Bir fikir birliğine vardığımızı gördüğüm için memnunum.”

“Teşekkür ederim Lefi.” dedim. “Sanırım teklifini kabul edeceğim. Evimi, kalbimi ve diğerlerinin güvenliğini senin hünerli ellerine bırakıyorum.”

“Gözün arkada kalmasın. Her şeyin iyi olduğundan emin olacağım.”

“Evet. Biliyorum. Etrafta sen varken bir gram bile endişem olmuyor.”

 

Ve böylece, Lefi’yle konuşmamı bitirip hizmetçilerle de vedalaştıktan sonra kahramana doğru döndüm.

 

“Özür dilerim leydim, ama acele etmemiz gerek.” dedim. “Tam da bu zamanlar için hazırladığım kusursuz bir aracım var. Bu taraftan leydim.”

“Neden birden, bir kahya gibi konuşmaya başladın? Ve araç derken koca kurttan mı bahsediyorsun?”

“Çok haklısınız leydim.” İlk soruyu tamamen es geçip sadece ikincisini cevaplamıştım.

 

Sırtını bir süre okşadıktan sonra Fluffnir’in tepesine çıktım. “Üzgünüm Rir. Biraz uzak olduğunu biliyorum ama başkente kadar bizi sen götürmek zorundasın.”

 

Krallığın içinde bulunduğu... durumları düşünürsek, kaybedecek hiç vaktimiz yoktu. Ve kurt, birinin isteyebileceği en iyi araçlardan biriydi. Dostum, Rir öyle hızlı ki, Süper Hızlı Mermi Tren kadar hızlı olabilir. [1]

 

Neyse ki bu sefer Lefi evde kalmıştı, böylece koruma görevine Rir’i bırakmak zorunda değildim. Gerçekten ona binip, başkente kadar bütün yolu onla gitmek için şansımız vardı.

 

Her zaman güvenebileceğim kurt emrimi anladığını belirtecek şekilde başını sallayarak kendini yolculuğa çıkmak için hazırladı. Kurtun baktığı yere bakarken tamamen donup kalmış olan kahramana dönüp el kol yaparak dikkatini çekmeye çalıştım. “Eee? Neyi bekliyorsun? Acele et ve bin.”

 

“B-bence, ben bira ooooohhhh!?”

 

Tedirgin kahramanı sırıtarak kolundan yakaladım ve itiraz edemeden onu kurdun sırtına bindirdim.

 

“Pekala Rir, bütün yolcular bindi. Tam gaz ileri!”

“Hı? Dur! Bekleeeeeeeeeeeeeeeeee!”

 

Ani hızlanmaya maruz kalan kahramanın ağzından beklenmedik şekilde şirin bir ciyaklama çıkmıştı. Ormanda hızla ilerlerken, arkamızda bir çığlık patikası oluşmuş gibiydi.

 

***

 

Önümdeki devasa surlar göz alabildiğine uzanıyordu. Çok sayıda asker surların üzerinde bir oraya bir buraya, belirli aralıklarla gezinip duruyordu. Her ne kadar etrafları neredeyse sadece ay ışığıyla aydınlanıyor olsa bile, ara sıra durup etraflarına bakarak, tedbirli bir şekilde şehri koruyorlardı. Baktıkları tek yer dışarısı değildi. Askerler sık sık, dev taş surun koruması için yapılan şehre de bakışlarını çeviriyorlardı.

 

Taş kalenin tek girişi, sağlam gözüken tek bir kapıydı. Yapıldığı metal öyle kalın gözüküyordu ki, bir ruhun bile içinden geçmesine izin vermezdi. Surlar gibi, kapı da yoğun bir şekilde korunuyordu; bir grup sağlam gözüken adam kapının tam önünde dikiliyordu.

 

İki çift göz kaleye odaklanmıştı. Biraz uzaktaki bir ormanın içinden onu izliyorlardı.

 

“Off... Sırtım çok fena.” İlk çiftin sahibi, kahraman, sırtını ovalarken derdini dile getirmişti.

“Evet, ya bunu seçecektik, ya da üç günümüzü buraya gelmek için harcayacaktık.” dedim omuz silkerek.

 

Rir, zindandan başkente neredeyse kuş uçuşu bir hatta ilerlemiş, yol boyunca da sadece birkaç kez mola vermişti. Ve sonuç olarak Alshir’e, başkente, zindandan ayrıldığımız gün ulaşmıştık. Normalde böyle bir mesafeyi bir günden az bir sürede gitmek tamamen imkansızdı. Ama Rir, efsanevi bir yaratıktı. Birinin normal kabul edebileceği şeyin çok üstündeydi.

 

Sırtındaki yükün ona ağırlık yapmış olabileceğini düşünenler olacaktır. Hem beni hem kahramanı aynı anda taşımıştı. Şüphesiz, onu yavaşlatmış olmalıyız. Fazladan yük yüzünden en iyi halinden daha yavaş bir hızda ilerlemesine neden olmuş olmalıydı. Bizim yerimize, tepeden tırnağa zırhlı şövalyeler de olabilirdi. Ama neyse ki durum bu değildi. Büyülü envanterim sayesinde üzerimdeki giysiler dışında bir şey taşımıyordum. Ve kahraman da neredeyse hiç ağır değildi, çöp gibi bir şeydi; onu tek kolumla rahatlıkla kaldırabilirdim. Ve her ne kadar teknik olarak bir şövalye olsa da savunmasını artırmak için ağır metal plakalar giyecek tipte biri değildi. Bu yüzden Rir, standart bir sedan araba hızına yakın bir hızda ilerlemeyi başarabilmişti.

 

Ona göre, evimizle başkent arası rüzgar gibi geçmişti. Fenririn neredeyse sınırsız enerjisini neredeyse hiç tüketmemişti bile.

 

“Sanırım...” diye cevap verdi kahraman. Hala Rir Express’i kabullenememişti. “Bir dakika. Nasıl oldu da sana bir şey olmadı?”

“Eh, yani, bilirsin,” omzumu silkmiştim. “Çoktan ona alıştım. Hatta etrafta dolanmak için, çoğu zaman Rir’e biniyorum.”

 

Ve tabii ki heyecan verici şeyleri falan çok seviyorum.

 

Rir’den bahsetmişken, kurt gözden kaybolmuştu. Ne kadar istesem de, sorun çıkarmadan onu şehre sokabilmemizin imkansız olduğunu biliyordum. Bu yüzden de ona, küçülüp ormanda saklanmasını ve emirlerimi beklemesini söyledim.

 

“Peki şey, içeri nasıl gireceğimiz hakkında bir fikrin var mı?” Kahramana doğru dönüp baş parmağımla arkamdaki duvarı işaret ettim.

 

Öylece kapıya gidip merhaba diyemezdik yani. Her ne kadar bu yaklaşımın karşılığında yeterince misafirperverlik gösterilmesi beklense de, şu anki durumlar yüzünden, bu davranışın sonunun mızrağın ucunda biteceği gayet açıktı.

 

“Hmm... Bilmem...” kahraman kaşlarını çattı.

“...Beni ziyaret ettikten sonra başkente geri dönmeyi planlıyordun değil mi? E o zaman, nasıl geri dönmen gerektiğini biliyor olman gerekmiyor mu?”

 

Gözlerimi kısıp keyifsiz bakışlarıma kızın tepkisi, bir dizi bahane sıralamak olmuştu.

 

“Tabii ki! Ve ne yapmam gerektiğini de tamamen biliyordum ama bu kadar iyi korunacağını hiç beklemiyordum! Şuraya baksana.” Duvarın bir parçası gibi gözüken, bir tür kanalizasyon sistemi girişine benzeyen bir yeri işaret etmişti. İyi gizlenmiş, uzun ağaçlar tarafından örtülmüştü. Kanalizasyonun girişinde, yeni yapıldığı beli olan bir demir parmaklık vardı. Dahası, etrafına konuşlanmış birkaç tane de muhafız vardı. “Normalde kendimi görünmez yapacak bir eşya kullanarak şuradan sızıp kilisenin şövalyelerinden biriyle buluşmam gerekiyordu ama artık buradan geçebileceğimiz sanmıyorum...”

 

Oh. Demek kullanacağı güvenlik açığını bulmuş ve yamamışlardı. Mantıklı.

 

“Pekala, emin olmak için soruyorum. İçeri girdikten sonra ne yapman gerektiği hakkında planların var değil mi?”

“S-sanırım.”

“Peki, o zaman, duvarı benim yolumu kullanarak geçeceğiz.” dedim. “Biraz izin verirsen.”

 

Bir yandan konuşurken, onu yakalayıp kollarımdan birinin altına sıkıştırmıştım.

 

“Ne!? Dur! B-bekle!”

“Ah sus artık.”

 

Usanmış bir şekilde iç çekerek Gizliliği aktifleştirdim. Neyse ki Gizlilik, etkilerini, dokunduğum her şeye yansıtabiliyordu. Bu sayede, kıyafetlerimin etrafta kendi kendilerine dolaşıyormuş gibi gözükmesine engel oluyordu. Bu olmadan, birkaç kişinin aklını oynatmak dışında, yetenekle yapacak pek bir şey bulamayacaktım. Sonuçta yürüyen kıyafetler, korku filminden fırlayan bir şey gibiydi.

 

“Sessiz ol dedim salak. Ses çıkarmaya devam edersen bizi bulacaklar.”

 

Gizlilik yeteneğimin aktifleştiğinden emin olduktan sonra, her iki çift kanadı da cisimleştirip sertçe çırparak yıldızlı gökyüzüne doğru süzüldüm. Yükselirken, yeryüzü hızla küçülüyordu. Ve kısa süre sonra, önceden gördüğümüzden çok daha fazlasını görebilmeye başlamıştık.

 

Kahramanın bu ani değişime tepkisi korkudan çığlık atmak olmuştu.

 

“Lanet olsun Nell! Sessiz olmanı söyledim!”

“B-biliyorum ama elimde olan bir şey değil!”

 

Kahramanın çığlığı geceyi doldurduğunda, muhafızlar etrafta hızla dolaşmaya ve etrafı velveleye vermeye başlamışlardı.

 

“Sanırım az önce bir şey duydum!” dedi biri.

“Yukarılardan bir yerden geldi! Birisi havaya ışık tutsun!” diye bir başkası ekledi.

“Gördün mü? Ne dedim sana?” Her ne kadar orada bir şeyler olduğunun farkında olsalar da, bizi göremedikleri için planladığım gibi ilerlemeye devam ettim.

 

Ve böylece, krallığın başkentine, koltuğumun altında korkudan altına yapmış kahramanla birlikte başarıyla sızmış bulunuyordum.

Çevirmen Notu

[1] Yu-Gi-Oh! Göndermesi. Bir kartın ismi.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
İners (132 puan) Üye
2022-06-06 09:23:50
İzi
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-31 09:54:06
E çok kolaydı bu
DasanDra (148 puan) Üye
2020-07-26 22:24:06
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık
IBetonYetmezI (1626 puan) Üye
2020-05-10 02:42:11
Neden aptal insanlara güç verilip kahraman ilan ediyorlar ne kadar saçma bide elinde degilmis kapa ağzını sesin çıkmaz
ASİLZADE (3982 puan) Üye
2020-04-26 05:08:58
Bazen şu kahramanın salak hareketleri adamı sinir ediyor bırak gitsin bağırsın istediği gibi yakalasınlar onu boşver sen tek tabanca takıl sesiz sedasız bitir işini john wick gibi çıkışını yaparsın sonunda 😎😎😎
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-04-26 03:13:27
Yugi nin oyle bi karti varmiydi cogu karti hatirliyorum ama onu hatirlamadim sertoda yoktu
OkuyucuS0 (1869 puan) Üye
2020-04-26 03:12:34
Suikastci seytan
Kunai 52 (151 puan) Üye
2020-04-26 02:24:00
Baskın basanındır.E.s.
Sadecesama (301 puan) Üye
2020-04-25 20:35:59
Sızma işlemi tamamlanmıştırr. Çeviri için teşekkürlerr ^
Yaoi'den_nefret_ederim (137 puan) Üye
2023-03-22 14:17:41
@Sadecesama, ^ ^
maahhaam (4749 puan) Üye
2020-04-25 15:55:30
Ceviri icin tesekkurler