Kuzeyli Asilzade ve Yırtıcı Kuş Hanımının Kar Ülkesindeki Avcılık Hayatı

16 Haziran 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
638 Görüntülenme
Bu bölümü 5 Kişi beğendi.
Cilt 1

Yakın Mesafe

“O zaman, hadi geri dönelim”

Ren geyiği kızağını hazırladıktan sonra Sieg'e geri dönme hazırlıklarının yapıldığını söyledim.
Biz buraya bagaj ile gelirken iki adet kızak bağlıydı ama uzun kutup geceleri sırasında ikimizin de binebilmesi için bir adet yataklı kızak yapmıştım.
İlk olarak ben bindim ve sonra elimi Sieg’e uzattım.

“Sorun nedir?”
“He? Hayır, hiçbir şey.”

Onu kontrol ettikten hemen sonra arkamı döndüğümde şüphesini arttırmış olmalıydım. Karımın yüzünü görmemek için kafamı çevirdim.

Önceki kızaklardan farklı olarak bunun sırtlıkları vardı, bu yüzden bedenlerimiz birbirine dokunmuyordu, ancak Sieg’in ‘Eve döndüğümüzde sorun yok,’ sözleri kafamdan ayrılmadığı için garip bir şekilde hareket ettim.

“……”
“Kalkıyoruz.”
“Sana emanetim.”
“Evet.”

…… Ah olamaz. Çok bilinçli davranıyordum.

Sadece yanağındaki bir öpücükle bitirmiş olmalıydım.
Tabii ki, eğer Sieg evet derse bunu memnuniyetle yapardım. Ancak şu anki durumum pişmanlıktı.

Gökyüzüne baktığımda açık mavi bir gökyüzü vardı. Güneş batmadan önce geri dönmek için, ren geyiğine hareket etmelerini emrettim.

Manzara hala buz gibiydi. Orman hala beyaza boyalıydı.

“Ah, geyikler.”

Kızak yolundan biraz uzakta, karla kaplı ovalarda koşan geyikler vardı.

Karla aynı renge sahip olan yedi adet geyikten oluşan bir sürü vardı. Normalde, onları memnuniyetle takip ederdim, ama bu dönemde avlanmadığım için geyiklerin yanında hareket ettim.

Güneş ufukta süzülürken eve gelmiştik. Hava kararmadan önce geri döndüğümüz için rahatlamıştım. Miruporon beni karşılamak için dışarı çıkmıştı. Ona hatıra olarak getirdiğim baharatlı ekmeği verdim, göğsünde teşekkür işareti yaptı. Yüz kasları hiç oynamamasına rağmen. Değişmeyen hizmetçime, ‘Geri döndüm,’ dedim ve içeri girdim.

Banyo hazırlandığında önce Sieg'in girmesini söyledim.
Oturma odasında beklerken Ruruporon bana sıcak bir meyve içeceği getirdi.

“Teşekkürler.”

Ruruporon ferahlatıcı bir şekilde gülümsedi ve giderken göğsüne vurdu.
Söylemesi zordu ama Miruporon gerçekten babasının izinden yürüyordu.

Tekrar yalnız kaldığımda kollarımı sıvadım ve zarif teneke süslemesini parmaklarımla hissettim.
Babamın uzun zaman önce annemden aldığı bileziği hakkında övündüğünü hatırladım.
Annem köyde iyi bir işçiydi ve kar taneleri şeklinde bir teneke süslemişti. Bunu kıskanmıştım, bu yüzden ona birçok kez bana vermesini istemiştim ama babanın cevabı her zaman, ‘Evlendiğinde karından iste,’ diyerek soğuk bir ret olurdu. Kesinlikle sevilmeyen biri olmalıydı.

Ben düşüncelere dalmışken Sieg banyosunu bitirdi.

“Sieg.”
“Efendim.”

Bugün liyakat için, ona yerimi teklif etti. Ben işaret ettiğimde göğsüne bir elini koydu, dizlerini hafifçe büktü ve sonra oturdu.

“Bugün için teşekkür ederim. Tezgah ile ilgilenmek, satacak şeyleri yapmak.”
“Pek değil, bu bir eşten beklenen bir şey.”
“……”
“Bana her seferinde teşekkür etmene gerek yok.”
“…… Tamam.”

Sieg’in duygusuz ama sıcak sözlerinden sonra daha sakin hissettim.

Ona gelince geçici bir eş olarak sözleşmesini elinde tutuyor olabilirdi. Ancak bu, çabalarıyla ciddi bir şekilde eşim olabileceğini ummama engel olmuyordu.

Kafamda çok şey vardı, ama ağzımdan çıkan saçma bir şeydi.

“—— Hey, Sieg, pazarda ne dediğini hatırlıyor musun?”

Bunu duyduğu anda, Sieg’in yüzü dondu. Kafamda sadece pişmanlık vardı.
Onu bir sözleşme ihlali olarak nitelendirebileceğinden endişeliydim.

Ancak yanıtı tamamen beklenmedikti.

“Tabii ki hatırlıyorum.”
“…… Öyle mi?”
“Beni duymadın mı?”
“Duydum.”

B-Bu öpüşmekte sorun olmadığı anlamına mı geliyordu?

Elimi yavaşça uzattığımda banyodan çıkınca yumuşak ve hassas olan yanaklarına dokunduğumda, yırtıcı bir kuş benzeri gözeri bana bakıyordu. Ancak şimdi bu bakış bile beni heyecanlandırmıştı.

Hoşuna gitmezse Emmerich gibi tekmelenmezdim. Zayıf durumum sanki bir yalanmış gibi, harekete geçtim.

“Sieg, lütfen gözlerini kapat.”
“……”

Bugün eşim itaatkardı.

Gözlerini kapattığını doğruladıktan sonra yaklaştım. Onu dudaklarından öpmekten nefret edersem sıkıntı olacağı için hemen dudağının yanından öptüm.

Geri çekildiğimde Sieg de gözlerini açtı.
Güzel gri gözleri gizemli bir tonda boyalıydı.

“Üzgünüm.”
“Hayır, özür dilemene gerek yok.”
“……”
“……”

Bu garip ruh halinden dolayı gülemedim bile.

Banyo yaptıktan sonra oturma odasına döndüğümde Sieg her zamanki gibi davrandı, bu yüzden yarın her zamanki keyifli yaşama dönebildiğimiz için derinden rahatladım.

◇◇◇

Berrak gökyüzünün ortaya çıktığı ferahlatıcı bir sabahtı. Yemeklerimizi bitirdikten sonra Sieg ile ormana gittik.
Ormanın derinliklerinde bile, kar erimeye başlamıştı. Gümüş dünya inceliyordu.

Bu sefer amaç avlanmak değildi. Çoğu hayvanın doğum yaptığı bir mevsim olduğundan bu dönemde avlanmamamız gerektiğini belirten söylenmemiş bir kural vardı.

“Ah, işte bu ağaç.”

Aradığım huş ağacında durduk.

“Bu ağacın diğerlerinden bir farkı mı var?”
“Evet. Bu diğer ağaçlardan daha kalın.”

Bugün ağaç özleri için buradaydık.
Ormanın armağanı olarak kabul edilen değerli özsu, erimiş kardan su emen ağaçlardan elde ediliyordu. Bu özsuları sadece bu sezonda ve sadece bir ay boyunca alınabiliyordu.

Yöntem basitti. Yüzey kesilir ve bu kesilmiş yere bir kaba bağlı bir boru konurdu. Sadece bir gece bırakılır ve oldukça büyük miktarda toplanabilirdi.

“Bu özsuyu nasıl kullanılır?”
“Kadınlar bunu güzellik için kullanıyor. Ayrıca diş fırçalamaya yarayan tozu oluşturmak için bir bileşen olarak kullanılır ve bazen şeker yerine haşlanıp kullanılır.”
“Haah. Yani her derde deva.”
“Evet.”

Neydi o, babamın huş ağacındaki maddeleri araştırdığını hatırlıyordum.
Ah, ksilitol! Bu olduğunu hatırlıyordum. Ağızdaki mikropları öldürme etkisi vardı ve aynı zamanda yabancı ülkelerde tatlandırıcı olarak da kullanılıyordu. Eski zamanlardaki insanların böyle maddeler olduğunu fark etmediklerini düşündüğümde eski bilgeliğin inanılmaz olduğunu düşündüm.

Ağaç özsuyu toplamak için birçok kap kurduktan sonra ayrıldık.

Ertesi sabah, o huş ağacına geri döndüğümüzde kaplar özsuyu ile doluydu. Dökmemeye çalışırken onları dikkatlice geri döndük.

Tabii ki, özsuyu olduğu gibi kullanılamıyordu. İnce bir bezle, kirliliklerin arıtılması gerekiyordu.

Bitki özsuyunu süzmek için bir gün geçirdim.
Bitki özsuyu uzun süre korunmadığından hızlı çalışmalıydık.
Özsuyu sadece birkaç gün güzellik yıkama olarak kullanılabilirdi. Böylece sabun haline getirilir, olduğu gibi içilir veya yemek pişirmek için kullanılırlardı.

“Biraz alabilir miyim?”
“Elbette.”

Huş ağacı özüyle dolu küçük bir şişeyi ona verdim.

“Güzellik yıkaması mı?”
“Aa. Çillerimin kaybolabileceğini düşünüyordum.”
“He!? Çillerinden mi kurtuluyorsun!? Neden!? Çok tatlılar!”
“……”

Sieg gözlerini kıstı. Sanki beni kınıyor gibiydi.

“…… Çillerin, çok hafif birisinin onu görmesi için çok yaklaşması gerekiyor, bu yüzden onları silmen gerektiğini düşünmüyorum.”
“……”
“Hey, Sieg, özsuyunu içmek lezzetli mi?”
“……”

Sieg hala sert bir bakışla bana bakıyordu.
Ağzım yırtılmış olsa bile Sieg'in çillerle ilgili endişelenmesinin sevimli olduğunu söyleyememiştim.

“Cildimi ne zaman kontrol ettin?”
“Acaba ne zaman~”

Yavaşça geri çekilirken kaçış yolumu planladım.

“O zaman, müsaadenle.”
“Bekle!”

Arkamı döndüm ve çıkmak üzereydim ama ensemden yakalandım.

Ve sonra asker olmaya geri dönen Sieg tarafından katı bir şekilde sorgulandım.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-09 14:25:23
Çeviri için teşekkürler
ŞahiTopu (56 puan) Üye
2021-01-20 15:32:47
Sieg minnoşunu bizim yerimizede bi güzel sev
Waga na wa Megumin (136 puan) Üye
2021-01-06 14:07:11
sorgu demek en sevdiğim :D emeği geçenlerin ellerine sağlık...
MhmtSnmz (70 puan) Üye
2020-06-23 18:47:59
Kedi gibi yakaladı iyi mi ensesinden :D Teşekkürler