Kuzeyli Asilzade ve Yırtıcı Kuş Hanımının Kar Ülkesindeki Avcılık Hayatı

15 Haziran 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
688 Görüntülenme
Bu bölümü 8 Kişi beğendi.
Cilt 1

Yalnız Değil

Eve döndükten sonra köyün kadınlarıyla nasıl bu kadar yakınlaştığını sordum. Konuşurken arkadaşça davrandıklarını söyledi.
Ancak yabancılara alışkın olan genç kadınları bir kenara bırakırsak annesi yaşındaki kadınların ona nasıl bu kadar kolay açıldıklarını ister istemez merak etmiştim.

Ayrıca turizm işine sadece birkaç on yıl önce başlamıştık.         

Elden bir şey gelmezdi, bu yüzden konu bitmişti.

Ertesi gün, balmumu kuruduktan sonra tamamlanmış bebek ayı figürlerine döndüğümde dükkan sahibi kadın bana Sieglinde-ism'in nasıl oluştuğunu anlattı.

Sieg’in hobisi, her sabah yürüyüş yapmaktı.
Bu arada, birçok şey olmuş gibi görünüyordu.

“Holm-san'ın yerindeki hanımın kocası sırtını yaralamış.”

Hanımı, karı çatıdan çıkarmaya çalışırken, Sieg geçiyormuş. Karı kaldırmayı teklif etmiş. Hatta kocasının sırtı iyileşene kadar bunu yapmış.

“Her gün karı çıkarmak için geldi ve kadın ona teşekkür etmek için adını sorduğunda, ‘Kendime isim verecek harika biri değilim,’ dedi ve cesurca gitti.”

Bunun dışında insanlara odun kesmede, su çekmede ve hatta başkaları için köpekleri yürüyüşe çıkarmada yardımcı olmuş. Sieg alçakgönüllü olmasına rağmen yürüyüşe çıktığında tüm çalışan kadınlara yardım etmiş.

“Anladım. Yani bu yüzden herkes onun takipçisi.”
“Olanlar bunlar. Üstelik biraz iri kıyım.”
“Bir kadın olmasına rağmen.”
“Herkes biliyor, sanırım herkes sadece arzulu.”
“Hm.”

Gerçekten, sabahları çalışmak zordu. Çoğu erkek sabahları çalışmazdı, bu nedenle kadınlar sabahları çalışırdı. Sieg onlara iyi gelen bir faktör olabilirdi.

“Bu arada, Bergholm-san evinin kızı ile Sieglinde-san arasında ne olduğunu merak ediyorum.”
“……”

Sieg ve Aina'nın nasıl tanıştıklarını bir şekilde tahmin edebiliyordum. Bir süre önce, Sieg ile kahvaltı yaparken bir yaban domuzu tarafından kovalanan bir kıza yardım ettiğini söylemişti. Bu Aina idi değil mi? Böyle tahmin ediyordum.
Buna ek olarak Sieg, kızın orada olduğunu söylememişti ve ona söyleyip söylememeyi düşünüyordu.

Bu köyde, kadınlar ren geyiği yakalamaya yardımcı olabilir ve küçük hayvanlarla sınırlı olarak bazen de avlanabilirlerdi. Ancak, bu genellikle sadece evin reisinin hastalanması veya yaralanma sonucu çalışacak durumda olmadığı zamanlarda acil durumlarda yapılırdı.

Bergholm ailesinin reisinin hastalanmasının ya da yaralanmasının hakkında bir haber duymadım.
Genellikle bu tür haberleri ziyaret eden satıcılardan duymaya devam ediyordum.

O evde, birincil bir erkek yoktu. Aina’nın babası erkenden ölmüştü ve annesi, büyükannesi ve büyükbabasıyla beraber yaşıyordu.
Tek kız oydu, ama güçlü kişiliği nedeniyle evliliğe fazla önem vermiyordu. Koşullarını düşününce hızlı bir şekilde evlenmesinin daha iyi olduğunu düşünüyordum ancak söz konusu kişinin hiçbir planı olmadığından ona yardım edemiyordum.

Sadece yaşlı bir adam olmasına rağmen büyükbabası köyün en iyi avcısıydı. Bu nedenle Aina'nın avlanmasına gerek yoktu, ancak yaralanmış veya hastalanmış olabileceği için onları ziyaret etmeye karar verdim.

Ancak, gereksiz yere endişeli olduğum ortaya çıktı.
Tesadüfen, Aina'nın büyükbabasının ren geyiği kızağında büyük bir domuzu geri çektiğini gördüm.

“—— Ah!”

Aina'yı buldum!
Gizlendiğini görünce arkasından konuştum.

“Orada ne yapıyorsun?”
“Merhaba!”

Elinde eski görünümlü bir yay ve el yapımı oklar vardı. Aina'nın eski avcılık ürünlerini kullandığına şüphe yoktu.

“Aina, büyükbaban sağlıklı, neden ava çıkmaya çalışıyorsun?”
“B-Bunu bilmen gerekmiyor!”
“Bu tehlikeli.”
“……”
“Sadece az önce, büyükbabanın güzel bir domuzu geri çektiğini gördüm.”

Bu şeyleri söylediğimde, Aina bana vahşi bir bakış attı.
Ve sonra öfkesini bana kustu.

“Sanki Efendi benim duygularımı biliyormuş gibi!”

Aina yay ile okları yere attı ve kaçtı.

Onun peşinden gidemedim. Genç kızlar zordu. Onu ikna etmeye çalışsam bile dinlemezdi.

Hala sıkıntılı hissetmeme rağmen eve döndüm.

◇◇◇

“Seni aramak için dışarı çıkmayı düşünüyordum.”
“Üzgünüm.”

Sieg verandada geri dönmemi bekliyordu. Normalde mağazadaki malları teslim ettikten hemen sonra döndüğüm için geç kaldığımdan endişeliydi.

“Kar yağmaya başladı.”
“Evet.”

Sieg nazikçe omuzlarımdaki karı fırçaladı.

“…… Sorun nedir?”
“Hiçbir şey, sadece herkesi dikkate almadan mutlu olmak istemenin imkansız bir umut olduğunu düşünüyordum.”
“Elden bir şey gelmez.”
“……”

Yaşlı insanlar yaşam biçimlerini değiştirmeyi şiddetle reddediyorlardı. Ancak gençler değişim istiyordu.

Sieg, bunu zamanın çözeceğini söyledi.

“Sorun yaşayan aileler varsa onlara destek olmak istiyorum.”
“Evet, tabii ki. Ama kendini fazla zorlama.”
“Teşekkürler.”
“Hepsini kendi başına alman önemli değil.”
“…… Evet.”

Ondan sonra Sieg bana biraz kahve hazırladı.
Kalbim yeniden ısınmıştı, ona tekrar çalışmam için bana güç verdiğinden dolayı teşekkür ettim.

◇◇◇

Mevsimler değişmişti ve artık bahar bile buralara uğramıştı.
Ne yazık ki, bahar olmasına rağmen, kar henüz erimemişti.

Köyün kadınları yakındaki liman kentindeki bit pazarına gidiyorlardı.
Orada ren geyiği boynuzları, kürk şapkalar, ayakkabılar ve paltolar ve ayrıca füme etten yapılmış işlenmiş ürünler bulunabilirdi.
Bunlar arasında bile, nispeten ucuz huş bardakları ve ren geyiği derisinden yapılmış el işleri, buraya gelmek için denizden geçen turistler arasında popülerdi.

Sieg ilk kez pazara çıktığında birlikte mal satmamız gerektiğine karar verdik.
Ahşap bardak, kaşık ve hatta yaptığım bir kartal şeklindeki ahşap oymacılığı satacaktık. Ayrıca Sieg'in yaptığı bileklikleri ve işlemeli mendilleri de hazırladım.

Müşterileri çektiğimde ve Sieg hafifçe gülümsediğinde mallar hızla satılmıştı. Öğle yemeğinden biraz sonra, malların çoğu satılmıştı.

“İnanılmaz, sadece üç tane kaldı.”
“Bu sürpriz oldu. Normalde her şeyi satmak yaklaşık iki gün sürer.”

Hepsi Sieglinde’nin etkisi miydi yoksa birlikte çalıştığımız için miydi?
Her iki durumda da ikinci gün tezgah kurmak için ücret ödemek zorunda olmadığımdan rahattım.

“Hafiften acıkıyorum. Ben yiyecek bir şeyler alacağım.”

Dedim ve yemek arabalarına doğru gittim.

Bu yıl çok daha fazla insan vardı. Hatta neredeyse burada gördüğüm en büyük kalabalıktı.

Kalabalıkta dolaşırke, yemek arabalarının bulunduğu sokağa vardım.
Önce domuz sosisi (makkara) satan tezgaha yöneldim. Şiş üzerinde doğrudan ateş üstünde pişen sosis yarık değildi, bu yüzden dışı gevrek ve kabarıktı.
İki tane sipariş ettim ve aldım, üzeri hardallı olan kağıda sardım.

Sonra ekmek satan bir yemek arabasına gittim.
Genellikle yemediğimiz bir şey almayı düşündüğümde orada yığılmış bir şey gördüm.
‘Kulağa bir tokat (korvapuusti{1})’ adı verilen bu ekmek, dışına bol miktarda tereyağı sürülerek şeker ve baharat serpilerek yapılıyordu. Dışı çıtır ve eşsiz tatlarda baharat kokusu insanın burnunu gıdıklıyordu. Rangos için hediyelik eşya satın almayı düşündüğümde yaklaşık yirmi kadar güzel ekmek somun aldım.

Sonunda, somon çorbası (Lohikeitto) aldım. Biz her zaman tütsülenmiş balık yiyorduk. Ama dükkan sahibi taze somondan yapıldığını söyleyince çok etkilendim.
Dükkancı süt kullanılarak yapıldığını söylemişti. Sütü köye getirmek zor olduğu için bir lükstü. Stok, o mevsimin kök sebzeleri ve bol miktarda peynir ile baharat içeren taze somon kullanılarak yapılıyordu. Buhar yükselirken çorba yavaşça kaynatılıyordu. İki kişi için yetecek kadar aldım.

Yiyecek aldığım için iki elim de doluydu. İçecekleri daha sonra almaya karar verdim ve daha az kalabalık bir yoldan döndüm.

“Ah, tükenmiş.”
“Az önce tükendi.”

Satmayan kaşıklar bile tükenmişti. Şimdi boş olan masanın ortasına aldığım yiyecekleri koydum.

“İçecek almaya gideceğim.”

Cevabımı beklemeden gitti. Birkaç dakika sonra iki kişilik kahve tutarak geri döndü.
Şişelerde satılan kahve, süt ve şekerle doluydu. Vücudu yatıştırıcı bir şekilde ısıtıyordu.

Aldığımız tüm yemekler lezzetliydi. Bir an için Sieg ile birlikte yemek yemenin çok güzel olduğunu düşündüm, ancak turistler auroralar için gelmeye başlayacağından meşgul olacaktık. Tembellik etmek için zaman yoktu.

Dinlendikten sonra ayağa kalktığımda Sieg bileğimi tuttu.

“Ne oldu?”

Sieg cebinde bir şey arıyordu. Neler olduğunu merak ettiğimde bileğime bir şey sarmaya başladı.

“Ah!”

Ren geyiği derisinden yapılmış, tenekeye gömülü geleneksel bir süslemeydi. Kelepçe kısmı bir ren geyiği boynuzundan yapılmıştı.

“Sieg, bu?”
“İlk iyi ürünüm.”
“El yapımı mı?”
“Evet.”

Sieg bana el yapımı bir bileklik hediye etmişti.

Neşeye boğulmuştum ve hiçbir şey söyleyemeden orada durdum.
Beni böyle görünce, Sieg hala bu işte zayıf olduğunu açıkladı bu yüzden başımı sallayarak bu düşüncesini reddettim.

“Sieg, çok teşekkür ederim. Mutluyum.”
“Öyle mi.”
“……”
“……”

Ona bir teşekkür öpücüğü vermek için yüzümü yaklaştırdım ama dudaklarına dokunmadan hemen önce sıkıntılı bir yüz yaptığını hatırladım.

Bu yüzden durdum ve kulağına yöneldim.

“Ee, Sieg, seni öpebilir miyim?”
“……”

Harika bir şekilde göz ardı edildi. Düşündüğüm gibi, bu mümkün değildi. Başımı öne eğdim.
Yukarı bakıp gülümsemek üzereyken ağzını açtı.

“—— Eve döndüğümüzde sorun yok.”
“!?”

Beklenmedik izninden dolayı sarsıldım.

Hevesli bir şekilde evin yolunu tuttum.

Çevirmen Notu

Korvapuusti: Tarçınlı çörek. Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika'da yaygın olarak servis edilen tatlı bir rulodur.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
FikFik (110 puan) Üye
2021-02-09 14:25:16
Çeviri için teşekkürler
ŞahiTopu (56 puan) Üye
2021-01-20 15:24:51
Çakaaal! Ritzhard sen varya sen... neden bilmem ama içimısındı birden (üstelik şu an Ankara - 10, odam -4 derece )
Waga na wa Megumin (136 puan) Üye
2021-01-06 13:48:51
ben neden mutluyum :D bölümde emeği geçenlerin ellerine sağlık...
MhmtSnmz (70 puan) Üye
2020-06-16 13:03:27
Yeticik kendinden geçiyor. Sakin ol şampiyon o kadın senin karın, senden yakışıklı olsada, teşekkürler