Overlord
Baharuth İmparatorluğu -2
Bölüm 2
Kanlı İmparator,
Jircniv Rune Farlord El-Nix kafasını sıkıca tutuyordu.
Bu yeni bir şey
değildi. Bunu uzun zamandır yapıyordu.
Geçmişte, soyluları
her türlü adetten arındırmış, İmparatorluk'u sarsabilecek bir ihanet haberini
almış ve komşu ülkelerle ilişkilerin kötüleştiğini öğrenmişti. Tüm bunlara
rağmen bu adam hiçbir zaman paniklememişti. Ancak şu an çözülemeyen bir problem
karşısında, bu adam başını kollarının arasına almak dışında hiçbir şey
yapamıyordu.
"Kahretsin! Seni
orospu çocuğu! Geber! Çürüyüp geber lan!"
Büyü ile birisini
ölüme lanetlemek mümkün olsa da Jircniv'in bu tarz bir gücü yoktu. Bu nedenle,
sadece agresif kelimeler sarf ediyordu. Eğer aklına ve karnına böyle sancılar
saplayan o nefret dolu adamı cidden öldürebilecek olsaydı bunun yollarını
memnuniyetle arardı.
"Hayır, bir
dakika. Ona 'öl' demekten çok 'yaşa' demek daha iyi olur değil mi? Ya da belki
'yok ol' demek? Bazı rahiplerin kutsal güçlerle namevtleri yok edebildiğini
duymuştum."
Böyle anlamsız şeyleri
bile düşünüyordu.
Jircniv'in midesi
ağrıyor ve yastığından her sabah topladığı saç tellerinin sayısı gitgide
artıyordu. Bunun suçlusu, tüm bunlardan sorumlu olan kişi Büyü Kralı Ainz Ooal
Gown'un ta kendisiydi.
Büyü Kralı'nın
çıkarttığı sorunlara hiçbir şekilde tatmin edici sonuçlar bulamıyordu.
İlk sorun Katze Ovası
Muharebesi'nde İmparatorluk Şövalyeleri içindeki kayıplarla ilgiliydi.
Sadece 143 ölü vardı.
Düşmanla kafa kafaya çarpışmaları düşünüldüğünde önemsiz bir sayıydı bu. Ancak,
Katze Ovası'ndaki kayıplar tamamen kendiliğinden olmuştu.
Buna ek olarak, 3,788
kişi, İmparatorluk Başkenti'ne döndükten sonra Şövalye Müfrezesi’nden ayrılma
talebinde bulunmuştu. Başka bir deyişle, İmparatorluk Şövalye Müfrezesi’nin
60.000 kişinin %6'sından fazlası cesaretlerini kaybetmişti.
Geceleri korkudan
dolayı uyuyamadığını söyleyen de binlerce insan vardı. Raporlara göre, en az
200 kişinin zihinsel dengesi bozulmuştu.
Şövalyeler profesyonel
savaşçılardı ve tek bir tanesini eğitmek bile oldukça yüklü bir miktarda harcama
gerektiriyordu.
Ancak mesele sadece
para da değildi. Eğitimin zamanı da oldukça elzemdi. Öyle sokakta gezen birini
alıp "yarından itibaren sen bir şövalyesin" diyemezlerdi.
İmparatorluğun,
şövalyelerin sayısındaki eksiklikleri doldurmak için büyük bir harcama yapması
gerekecekti. Ama bu harcamalar için parayı nereden bulacaktı?
Bu kritik anda,
soyluları temizlemek ve varlıklarına gereken miktarı karşılamak için el koymak
oldukça riskliydi.
Bunun sebebi ise
ikinci bir problemdi, yani İmparatorluk Şövalyelerinin Jircniv'e gönderdikleri
dilekçeler.
Şövalye Müfreze’sinin
İmparator Jircniv'e öneri sunma izni vardı. Bunun nedeni, sadece savaş görmüş
gazilerin anlayabileceği bazı şeyler olmasıydı, ayrıca askeri subaylar ile
bürokratik yetkililer arasındaki çatışmaları da azaltmaktı. Aynı zamanda, savaş
geçmişi olan Jircniv'in de Şövalye Müfreze'sini önemsediği izlenimi veriyordu.
Tabii ki, bu tür
mektupların her zaman olumlu olmasını bekleyemezdi, ancak son dilekçeler
gerçekten de sertti.
Şövalye Müfreze komutasının
üst kademelerinden gelen bu dilekçeler, Jircniv'in Büyü Krallığı ile olacak bir
savaştan kaçınma arzusunu körüklemişti.
Yine de Jircniv, bu
dilekçeler olmasa bile böyle bir şey yapmanın mantıksız olacağını
anlayabilirdi.
O Krallık ile açık bir
savaşa girmek aptallığın da ötesinde bir şey olurdu. Sonuçta söz konusu olan bu
ülke, 200.000 kişiyi tek bir büyü ile yok edebilen bir ülkeydi. Jircniv'in
böyle bir düşmanla savaşmasının imkanı yoktu.
Öyle olsa bile,
Şövalye Müfrezesi'nin böyle bir dilekçe vermesinin nedeni, Jircniv'e olan
inancını kaybetmiş olmalarıydı.
Katze Ovası
Savaşı'ndan önce, Jircniv, Büyücü Kral'a şunları söylemişti: “Umarım en güçlü
büyünüzü kullanırsınız." Şövalye Müfrezesi'nin üst kademeleri bunu
biliyordu ve bu sefil cehennemin suçlusunu Jircniv olarak görüyorlardı.
Başka bir deyişle, onu
günah keçisi olarak kullanıyorlardı.
Jircniv bunu
öğrendiğinde aşırı derecede öfkelenmiş ve sinirlenmişti.
Böyle bir büyünün var
olduğunu bilseydi, asla böyle bir şey demezdi.
Ayrıca, Jircniv'in
lanet olası Büyücü Kral'ın en güçlü büyüsünü kullanmasını istemesinin sebebi,
büyünün ne kadar güçlü olduğunu öğrenmekti.
Aslında işler başka
şekilde olmalıydı. "Büyücü Kral'ın ne kadar güçlü olduğunu ortaya çıkarttığınız
için teşekkürler. Şimdi onun etrafında dikkatsizce davranmaktan kaçınmamız
gerektiğini biliyoruz,” diyerek şükranlarını sunmaları gerekiyordu. Ne de olsa,
işler kötüye giderse o büyü kendi şehirlerinin birinde ortaya çıkabilirdi.
Ancak Şövalye
Müfrezesi bu şekilde yorumlamıyordu olayı. Bunun sebebi, Jircniv'i mükemmel bir
imparator olarak görmeleri ve eğer bu büyünün kullanılmasını istiyorsa büyünün
ne olduğunu biliyor olması gerektiğini sanmalarıydı. Bu yüzden de şu an birçok
şüpheli bakış Jircniv'e yöneltilmişti.
Jircniv ilk defa kendi
itibarından tiksinmişti.
Ancak, ağlamak ve
şikâyet etmek şu anda hiçbir şeyi değiştirmezdi. Eğer birisi onun yerini alıp
bir şeyler yapabilseydi, Jircniv memnuniyetle gidip ağlayarak ve çığlık atarak
karnındaki ağrı geçene kadar dinlenirdi. Tabii ki kimse Jircniv'in işini onun
için yapmazdı, o yüzden kendi kendini idare etmesi gerekiyordu.
"Lanet olası
Büyücü kral! Bunların hepsi onun suçu!”
Jircniv, karnından
yayılan bir ağrıyla kıvrandı. Hayır, düşünmek için durdu.
Bu “Büyücü Kral'ın
hatası” değildi. Bu “Büyücü Kralın komplosu” idi.
İmparatorluk'un bu
durumu tamamen onun tarafından düzenlenmiş olabilirdi. Sakinleşip düşündüğünde
bunun olma olasılığı oldukça yüksekti.
Jircniv bir anahtar
çıkardı ve bir çekmece açtı. İçeriden bir şişe çekti.
Sonra, sol eline
taktığı gümüş yüzüğü şişeye bastırdı.
Unicorn Yüzüğü. Zehri
tespit edebilen ve zehirler ile hastalıklara karşı ekstra direnç sağlayan,
günde bir kereliğine yaraları iyileştiren bir yüzük. Şişeden tepki gelmeyince
yutkundu.
Jircniv şişeyi
masasının üstüne koydu ve kaşlarını çattı.
Masadaki bir şişeden
bir bardak su içip ağzındaki tanımadığı şiddetli tadı temizledi. Bundan sonra,
Jircniv karnının etrafındaki bölgeye elleriyle tekrar baskı uyguladı.
Bu bir plasebo etkisi
miydi, yoksa yarası cidden iyileşmiş miydi? Hangisinin doğru olduğunu bilemezdi
bittabi, ancak en azından mide ağrıları şimdilik azalmıştı.
"Haaah."
Bu anormal bir şekilde
iç çekişten sonra sanki çok büyük işler onu bekliyormuş gibi işine geri döndü.
İlk olarak, o birikmiş belgeler yığınıyla başlamalıydı.
Kapı sessiz bir
şekilde çaldı.
Giren adam bir
katipti. Jircniv'in sahip olduğu tüm katipler muhteşem iş çıkaran kişilerdi.
Ancak, bu adam çok net bir şekilde Roune'a eşit düzeydeydi.
Tesadüf eseri katipler
arasında hiç kadın yoktu. Jircniv'in bu tür işleri yürütmek için güvendiği tek
kadın, cariyelerinden biriydi.
"Majesteleri."
Jircniv, çok uzun
zaman alabilecek bir selamlaşmayı kesmek için el salladı.
“Buna ihtiyacım yok,
selamlamaları geç. Zaman kaybetme, sadete gel.”
"Evet
majesteleri. O ülkenin tüccarları
sonunda bize cevap verdi. Çok iyi stokları var gibi görünüyor. Yakında da
İmparatorluk Başkenti'ni ziyaret edecekler.”
"Cidden
mi?!"
Jircniv, son birkaç
hafta içinde duyduğu en iyi haber karşısında gülümsedi.
Söz konusu ulus,
Slaine Teokrasisi idi. Elbette ki söz konusu tüccarlar da onlardan gelecek olan
elçilerdi.
Her ne kadar bu oda
casusluğa ve izlenmeye karşı korunsa da o Büyücü Kral'ın büyüsüne tanık
olduktan sonra bu tür önlemlerin bir işe yaramayacağını anlamıştı. Gerçek şu
ki, son zamanlarda izlendiğini hissediyordu.
Yine de araştırmak
için ne kadar insan yollamış olursa olsun, gözetleyen kimseyi bulamamışlardı.
Ulaşabildikleri tek sonuç, bunun Jircniv'in bir paranoyası olduğuydu. Gerçi son
zamanlarda sinirleri oldukça bozulmuştu o yüzden gerçekten de durum bu
olabilirdi. Ancak hiçbir şekilde birinin onu izlediği hissinden kurtulamıyordu.
Geçmişte olsaydı
Fluder'in casusluk karşıtı önlemler almasını sağlardı, ancak şu anda bunu
yapamıyordu. Bildiği kadarıyla Fluder çoktan ona ihanet etmiş olabilirdi. Bu
nedenle Jircniv, casusların çoktan İmparatorluk Başkenti'ne sızmış olduğu
varsayımına göre hareket etmek zorundaydı.
Bundan dolayı da
önemli konulardaki tüm politikalar için şifreli mesajlar kullanıyorlardı. Tabii
ki bunun da kendi içinde sıkıntıları vardı ancak Ainz Ooal Gown ile olan
müttefikliğin ortaya çıkmasından iyiydi.
“Peki,
ne zaman olacak?”
“Önümüzdeki
birkaç gün içinde varmayı planladıklarına inanıyorum.”
Normalde
olsa, onları açık bir şekilde İmparatorluk Başkenti'ne davet ederdi, ama bu çok
belli olurdu.
Bir
tesadüfmüş gibi rol kesip buluşmak en mantıklı çözümdü. Ancak, hangi mekanda
karşılaşırlarsa kimse şüphelenmezdi?
Aklına
hiçbir şey gelmiyordu, ancak böyle bile olsa bundan basit bir oyunmuş gibi
vazgeçmeyecekti. Öylesi son derece acımasız bir büyüyü kullanarak aslında
Jircniv'e "Ben hayatta değilim, o yüzden yaşayanları öldürmem oldukça
doğal," demek istemişti. Böyle bir varlığı görmezden gelemezdi.
Baharuth
İmparatorluğu'nun İmparatoru olarak, çok az bile olsa kazanma şansları artırmak
onun göreviydi.
Bu
amacına ulaşmak için almış olduğu önlemlerden birisi de Slaine Teokrasisi ile
gizli bir ittifak kurmaktı. Teokrasi, İmparatorluktan daha uzun bir geçmişi
olan bir ülkeydi ve aynı zamanda kutsal büyüsünü de ülkesinin temel taşlarından
biri olarak görüyordu. Hiç kuşkusuz, namevtler ile başa çıkmanın yollarını
bulabilecek en iyi milletin onlar olduğuna şüphe yoktu.
Ancak
eğer olur da Büyü Krallığı, Teokrasi ile olan antlaşmalarını öğrenirse bu çok
fena bir durum olurdu.
İmparatorluk
şu anda Büyü Krallığı ile müttefikti ve bağımsızlıklarını kazanmalarına yardım
etmişti. İmparatorluğun bunu yapmasının sebebi, Büyü Krallığı'nı ve içindeki
her şeyin gücünü ve örgütlenmesini anlamaktı. Eğer Büyü Krallığı'na karşı
kumpas kurdukları ortaya çıkarsa Büyücü Kral'ın gücünün sıradaki hedefi
kesinlikle İmparatorluk olurdu.
"Konuşmak
için izninizi istiyorum, Majesteleri."
Jircniv
çenesini kaldırdı ve adamın devam etmesi gerektiğini belirtti.
"Büyü
Krallığı'na düşmanlık yapmak yapılabilecek en büyük aptallık değil mi?"
Jircniv,
kâtibe baktı. Demek sen de... Böyle düşünürken bir parşömen kutusunu
belirli bir çöp kutusuna doğru fırlattı.
Zaten
cansız olan kalbimi bir de sen ezme, ne olur... Ancak…
“Öyleyse
bunun yerine ne yapmamızı önerirsiniz?”
“Şey,
bu konu hakkında…”
Jircniv,
kâtibin yutkunmasını duyduğunda gülümsedi.
"Rahat
ol. Söyleyeceğin şeyler yüzünden sana sataşmayacağım. Aklına geleni
söyleyebilirsin."
“Peki,
o zaman neden olabileceğim herhangi bir gücenmeden dolayı özür dilerim.”
Sekreter
öksürdü ve düşüncelerini paylaştı:
“İttifak
bağımızı güçlendirmeye devam etmemiz gerektiğine inanıyorum ve eğer Büyü
Krallığı'nın herhangi bir isteği varsa… istediklerini onlara vermeliyiz."
Jircniv
ona kızmayacağını garanti etmiş olsa da kâtibin yüzü hâlâ solgundu.
İçten
içe, kurduğu bu haince cümle yüzünden hayatının son bulacağı korkusu vardı.
Jircniv
bir kez daha buruk bir şekilde gülümsedi.
"Haklısın."
"Hah?"
Bunun
nedeni adamın yeteneklerinin kapasitesini biliyordu ve böyle ağzını şaşkın
şaşkın açmasını komik bulmuştu. Jircniv
öncekinden farklı bir şekilde gülümsedi ve konuşmaya devam etti:
“Söylediğiniz
şeyin doğru olduğunu hissediyorum. Senin pozisyonunda olsam ben de aynı teklifi
yapabilirdim. Hatta hayır, bir kâtibin böyle bir öneri yapmaması saçma olurdu
zaten.
Basite
indirgersek, Büyü Krallığı çok fazla güçlüydü.
Her
ne kadar sadece askeri yönden yorumlasak da Büyü Krallığı'nın başa
çıkılamayacak bir seviyede olduğu oldukça açık.
Sadece
Büyücü kral Ainz Ooal Gown'un varlığı bile yüzleşmek için çok riskli. Ayrıca
savaş alanına getirdiği ölüler ordusu var. Her birinin bir ülkeye eş değer
güçte olduğunu söyleyenler var.
Tamamen
farklı bir boyuttalar. Düşündüğün zaman fikir oldukça gülünç."

