Overlord
Baharuth İmparatorluğu -23
Fluder’ın silahına aktardığı [Alev Topu]
büyüsünü serbest bıraktı ve Savaş Lordu’nu yaraladığı yere doğru yönlendirdi.
Kalan hançerini de diğer omzuna saplamayı düşünmüştü ancak yeteri kadar güçlü
değildi ve zırh engellemişti.
Ainz, Savaş Lordu’nun zırhının bir açıklığını
hedef almayı düşünürken Savaş Lordu’nda bir hareketlenme hissetti ve bakmadan
yana doğru atıldı.
Arkasında bir fırtına koptu. Sopanın yarattığı
hava basıncı olmalıydı bu.
On metre kadar uçtuktan sonra Ainz arkasını
döndü.
Savaş Lordu, sopayı tutan eliyle omzunu
tutuyordu. Diğer kolu ise havada boş bir şekilde sallanıyordu, büyük ihtimalle
hareket ettiremiyordu. Görünüşe göre Fluder’ın büyüsü biraz fazla güçlüydü.
Belki de daha güçsüz bir büyü kullanıcısına büyü nüfuzu için başvursa daha iyi
olurdu.
Savaş Lordu’nun kötü bir durumda olduğunu gören
kalabalık şefkat dolu bir şekilde inledi.
Ainz arenaya bakındı.
Nereye bakarsa baksın kendisine tezahürat yapan
birini göremiyordu.
Ne garip... YGGDRASIL’de olsa bu noktada bana
tezahürat eden kişilerin olması çok doğal olurdu... Sanırım deplasmanda yapılan
müsabakalar çok daha zorlu.
“Elden bir şey gelmez. Sanırım seyircilerin
kalbini kazanma planımı yok saymalıyım. Pekala o zaman, Savaş Lordu... Ölme
zamanı.”
Ainz, büyüsü tükenen hançerini kınına soktu ve
bir diğerini çekti. Bu hançere ise üçüncü seviye asit saldırı büyüsü nüfuz
edilmişti. Bu hançeri, Savaş Lordu kendini bir şekilde ateşe bağışıklı yaparsa
diye hazırlamıştı.
Her ne kadar Savaş Lordu ateş elementi
büyüsünden zarar görmüş gibi dursa da rol kesiyor olabilirdi. Yenilenmeye sahip
yaratıklar, yenilenmesini yok sayacak saldırı türlerine karşı hiçbir zaman
tamamen direnç kazanamazlardı, ancak bu sadece YGGDRASIL’de öyleydi.
Bildiği kadarıyla bu dünyada da böyle olabilirdi.
Eğer durum buysa planı, seyircinin tamamı
kazananın kim olduğunu anladığında yeteneğini aktive ederek öldürmekti.
“Eğer yenilgiyi kabul edersen... Burada
bitiririz.”
“Hayır... Majesteleri. Daha... Daha değil. Ben
hala Savaş Lordu’yum. Ben hala bu arenanın kralıyım. Ölene kadar direneceğim.”
“O zaman miğferini çıkart da yüzünü göreyim.”
Bu şaşırtıcı bir istekti fakat Savaş Lordu buna
uydu ve yüzünü gösterdi.
Alnı boncuk boncuk terlemişti ve yüzü yoğun
acıyla beraber buruşmuştu. Ancak buna rağmen gözlerinde güç vardı.
“Oldukça iyi gözlere sahipsin. Bana Gazef
Stronoff’u hatırlatıyor.”
““Teşekkür ederim. Sizin gibi yüce bir varlık
tarafından onurlandırılmak benim için bir zevk.”
“Söyle bana. Beni yenebilecek bir hareketin var
mı? İşleri tersine çevirebilecek bir hareketin var mı?”
“Hayır yok. Öyle bile olsa hala savaşmak
istiyorum.”
Bunlar oldukça dürüst sözlerdi.
Ainz dövüş boyunca bu kadar çok blöf yaptığı
için utandı. Hem de Ainz iyi bir müsabaka olsun diye birçok yeteneğini
kısıtlamıştı.
Rakibi oldukça dürüst bir şekilde savaştığı
için o da elinden geldiğince, cevap verebileceği şeylere cevap vermek
istiyordu.
Ainz’e doğru gelen Savaş Lordu’nun gözleri
parlıyor gibiydi.
“Muhafızlar, gözlerindeki o parlama hakkında ne
düşünürdü kim bilir...”
Bildiği şey, Nazarick’ten olmayan birini hor
görecek olmalarıydı. Eğer öyle olacaksa... Ainz’i bir huzursuzluk ve yalnızlık
hissi kapladı.
Ainz duygularını bir kenara bıraktı ve yavaşça
hançerlerini kaldırdı.
Savaş Lordu, alnındaki teri koluyla sildi ve
miğferini tekrar taktı.
“Gel bakalım, Savaş Lordu.”
“Goooohhhhhh!”
Devasa bedeni, bir kükremeyle birlikte Ainz’e
atıldı.
Az öncekinden çok daha hızlıydı. Belki de bir
dövüş sanatı aktive etmişti.
Bu müthiş hız ve devasa beden... Bu ikisi
birleşince karşısındaki her rakibe donup kalacak kadar ezici bir baskı
uygulayan bir enerji ortaya çıkıyordu. Hayır, bu normal kişilere karşı işe
yarayabilirdi ancak namevtlerin bunun gibi zihinsel etkilere bağışıklığı vardı.
Ainz sakince Savaş Lordu’nu inceledi.
Hızlıydı ama... O kadar.
Omzunu delip geçmiş olan hançer yüzünden kolu
hareket etmiyordu ve büyük ihtimalle bu sebepten dolayı da dengesi bozulmuştu.
O zamandan bile daha kötü.
Daha önemlisi...
Seni nasıl yavaşlattığımı biliyor musun? Eğer
bilmiyorsan işin bitmiş demektir, değil mi?
Ainz az öncekiyle aynı yeteneği aktive etti.
[Umutsuzluk Aurası | (Korku)]
Bu yeteneğin beş etkisi vardı.
Birincisi Korku idi.
İkincisi Panik.
Üçüncüsü Kargaşa.
Dördüncüsü Delilik.
Beşincisi ise Ani Ölüm idi.
Korku, anormal bir derecede korkuya sebep
oluyordu ve tüm hareketlere dezavantaj veriyordu.
Panik, Korku'nun çok daha şiddetli versiyonuydu
ve birden fazla Korku etkisi ediyordu. Bu durum tarafından etkilenen herkes
yeteneği yapan kişiden ne pahasına olursa olsun kaçmaya çalışırdı. Bir başka
deyişle o kişiye karşı herhangi bir dövüş odaklı bir şey yapamazlardı.
Kargaşa ise tıpkı ismi gibiydi. Yenilenme
ölçüleri olmadığı sürece, hedefin kafası tamamen karışırdı.
Delilik ise oldukça can sıkıcı bir durumdu ve
Kargaşa’nın sonsuza tek süren haliydi. Üçüncü bir şahıs tarafından büyü
yapılmadığı sürece ortadan kaldırılamazdı.
Ani Ölüm’ün ise ölüme sebep olduğunu söylemeye
gerek yoktu.
Bu etkiler kişinin seviyesi arttıkça
değişiyordu.
Ainz ilk olarak Korku yeteneğini kullanmıştı ve
hemen ardından da iptal etmişti. Bundan dolayı kişinin düşündüğü hareketler ve
yaptığı hareketler tam olarak uyumamıştı ve bedeni felç olmuş gibi hissetmişti.
Ancak Savaş Lordu, önden bir saldırı yaparsa
bunun olacağını tahmin etmişti. Her ne kadar zihni ve vücudu senkronize olmasa
da yine de sopasını savurmuştu.
Ainz’in dokunuşundan ve Korku’dan gelen
dezavantajları göz önüne aldığında Savaş Lordu’nun saldırısından kaçınmak çocuk
oyuncağı olmalıydı. Ancak...
“[Güçlü Darbe], [Yüce Yetenek Tekli Parlama]!”
Ainz bir ışık parlaması görür gibi oldu.
Hemen ardından yoğun bir acı hissetti
-katlanılabilir seviyelere indirilmişti- ve süzüldüğü hissine kapıldı.
“[İvme Debisi]!”
Yukarıdan yavan bir saldırı geldi ve bunu bir
acı dalgası takip etti.
Her ne kadar bu durum yüzünden kafası karışsa
da Ainz hemen hislerini geri toparladı.
Bu büyük ihtimalle iki vuruşlu bir komboydu.
İlki Ainz’i havaya fırlatmıştı ve ikincisi de onu yere çarpmıştı.
Eğer Suzuki Satoru olsaydı ne olduğunu bile
anlamayabilir ve karmaşaya kapılabilirdi. Ancak Ainz Ooal Gown’un bu tarz
durumlara bağışıklığı vardı.
Ainz yerde olduğunu ve sopanın ona doğru
indiğini biliyordu.
“Heh!”
Sopa tam yere çarptığı sırada Ainz kaçındı. Bir
dövüş stilinden midir bilinmez, darbenin etkisi yerden direkt olarak Ainz’in
bedenine taşınmıştı.
Ancak bu ekstradan bir hasar vermedi.
Ainz sıçradığı sırada yere çivilenen sopa
tekrar fırladı. Sanki derinlerden bir şeyleri deşermiş gibi olan bu saldırı
“Bununla işini bitireceğim,” der gibiydi.
