Sıfır İnananlı Tanrıça ile Isekai'yi Temizlemek - Sınıf Arkadaşları Arasındaki En Zayıf Büyücü

13 Temmuz 2020
Çeviri: deantrbl
Düzenleme: Residenttt
1134 Görüntülenme
Bu bölümü 34 Kişi beğendi.
Cilt 4

Son Söz (Dördüncü Cilt)

Güneş Kahini, Noel Althena Dağlık, Anıları

Kendimi bildim bileli Kutsal Bakire’nin reenkarnasyonu olarak yetiştirildim.

Benim rolüm Kurtarıcı olarak bu dünyanın umudunu desteklemekti.

Geçmişte, Yıldırım Kahramanı Becerisi olan çocukluk arkadaşım Geralt'ın Kurtarıcı olduğu söyleniyordu.

“Büyük İblis Efendisi’ni yeneceğim!” 

Genç Geralt bunu söylüyordu ve kılıcı ile her gün antrenman yapıyordu.

Kahin olarak eğitimimi yaparken bunu yan taraftan izlerdim.

Ama yeterince güçlü değilim.

Kutsal Bakire Anna-sama efsanesine göre, bir anda binlerce insanın yaralarını iyileştirebilirdi.

Sadece Kutsal Bakire-sama'nın şarkı söylemesi ile askerler savaşta yenilmez hale gelebilirlerdi.

Sayısız mucize yaratan Kutsal Bakire Anna-sama ile karşılaştırılabilir olmaktan çok uzaktım.

Yıldırım Kahramanı Geralt da bundan yoksundu.

Kıtadaki bir numaralı kılıç ustası olarak adlandırılıyordu, ancak Ateş Ülkesi’nin Kavurucu Kahramanı Orga tarafından yenildiği birçok sefer vardı.

Resmi maçlarda sonuç yarı yarıyaydı.

Efsanevi Kurtarıcı-sama'nın reenkarnasyonu sadece o seviyede miydi…? Etrafta dolaşan bir söylenti buydu.

Geralt zaman geçtikçe öfkeleniyordu.

Fakat canavarlar her geçen gün daha aktif hale geliyordu.

Kurtarıcı döneminin 1.010 yılı civarında, Büyük İblis Efendisi yeniden canlanacaktı.

Bu Tanrıça-sama'nın kehanetiydi.

Halkın tedirginliği yavaş yavaş artıyordu.

O zamanlar yeni bir kehanet geldi.

Başka bir dünyadan gelen Kahraman, Tanrıça Kahini ile güçlerini birleştirecek ve dünyayı kurtaracaktı.

Altı Kahin de aynı kehaneti almıştı.

Her ulus gözleri kan çanağına dönmüş bir şekilde diğer dünyalıları arıyordu ve bir Su Ülkesi Tapınağı'nda koruma altında olduklarını duyan Dağlık, ulus olarak üstünlüklerini Işık Kahramanını zorla almak için kullandı.

“O Işık Kahraman Sakurai-sama. Noel, nişanlısı olacaksın ve onu destekleyeceksin. Bu Kral olarak bir emirdir.” 

“He?” (Noel)

Babamdan ani bir emir geldi.

Geralt ile düzenlenmiş evliliğim iptal edilmişti ve Işık Kahramanı yeni nişanlım olmuştu.

Bunun üzerine, taht sırasında üçüncü sıradan birinciliğe geçtim. Tahtta bir sonraki olmama karar verildi.

Bunların tümü, Dağlık krallığında Işık Kahramanı soyuna sahip olmak uğrunaydı.

Bunların hiçbirinde benim iradem yoktu.

Ama bu kraliyet ailesindeki biri için doğal bir şeydi.

Bunu sessizce kabul ettim.

(Işık Kahramanı Sakurai Ryosuke… güzel yüzü olan bir kişi. O benim nişanlım…) (Noel)

Uzaktan görebildiğim kadarıyla Ryosuke-sama, çevresinde sakin bir atmosfere sahip iyi bir genç adamdı.

Fakat Dağlık liderlerinin onu garip bir şey gibi gözlemlemesi nedeniyle biraz korkmuş gibiydi.

“Bu ani olduğu için üzgünüm, Işık Kahramanı-sama. Ancak Dağlık seni desteklemek için ellerinden geleni yapacaktır.” (Noel)

İlk başta, Işık Kahramanı’na anormal bir ölçüde övdüm.

Sonuçta Işık Kahramanı’nın ruh haline zarar vermemeliydim.

“Sorun değil. Ben bu rolü üstleneceğim. Ama sınıf arkadaşların hakkında…” (Noel)

“Evet, lütfen bana bırak.” (Sakurai)

Işık Kahramanı-sama'nın şartı, diğer dünyalı yoldaşlarının güvenliğini sağlamaktı.

Yoldaşları ona güveniyorlardı.

Dağlık’ın beklentilerini yanıtlamaya çalışıyordu.

Bunun üzerine, Işık Kahramanı-sama'ya benden başka birkaç nişanlı verilmişti.

Bir Kahin olarak büyük savaştan önce Işık Kahramanı’nın çocuğunu doğuramazdım.

Ancak Işık Kahramanı’nın, Büyük İblis Efendisi ile mücadelesinde hayatını kaybetme şansı vardı.

Bu nişanlılar bu olasılık içindi.

Ancak, Işık Kahramanı ve Güneş Kahini’nin birbirinden uzaklaşması çok iyi görünmezdi, bu yüzden haftada bir kez görüşmek zorundaydık.

Ryosuke-sama iyi huylu bir kişiydi ve konuşma becerileri söz konusu olduğunda daha da üstteydi.

Ama o zaman, ondan hoşlanmıyordum ve bunu sadece görevim olarak yaptım.

Ben hem Tanrıça Kilisesi'nin Kardinali idim hem de tahtın varisi için bir numaraydım.

Bunların her ikisini de yapmak düşündüğümden daha zor bir işti ve yavaş yavaş Işık Kahramanı ile yaptığım görüşmelerin bir acı olduğunu hissetmeye başladım.

Işık Kahramanı için de aynı olduğunu düşündüm.

Orijinal dünyasında hiç kılıç tutmadığını, bu yüzden General Yuwein tarafından kişisel olarak kılıç dersleri aldığını söyledi.

Kılıç ve büyü becerilerini geliştiriyordu.

Geceleri bir orduya liderlik etmek için taktikler öğrenirdi.

Bu oldukça büyük bir yük olmalıydı.

Anlamsız görüşmeleri durdurmak daha iyi olmalıydı.

Bu konuda Başbakan'a danışmayı düşündüm.

- Bir gün…

(Ah hayır… Bugün, Işık Kahramanı-sama ile görüşmem gereken bir gündü.) (Noel)

İşime odaklanıyordum ve toplantıyı unutmuştum.

Sekreterim programımın notunu yazmıştı, ama kontrol etmeyi unuttum.

Çoktan gece geç vakit olmuştu.

(Artık orada olduğunu sanmıyorum…) (Noel)

Yarın özür dilemeliyim diye düşünürken buluşma yerine gittim.

“He?” (Noel)

Işık Kahramanı sama, gece geç saat olmasına rağmen her zamanki gibi orada bekliyordu.

Gerçekten yorgun olmalıydı.

Uyukluyordu.

“Ryosuke-sama?! Bu kadar geç beklemene gerek yok. Yarın erken kalkmak zorundasın, değil mi?” (Noel)

“Ah, Prenses Noel. İşini bitirdin mi?” (Sakurai)

Sakıncası yokmuş gibi ferahlatıcı bir şekilde gülümsedi.

Beni rahatsız etti.

Böyle anlamsız bir görüşme için kendini bu kadar zorlamaya gerek olmasa da.

“Ryosuke-sama, Dağlık’taki en önemli kişisin. Kendini çok zorlarsan…” (Noel)

“Kendimi zorlamıyorum.” (Sakurai)

Güçlü bir cevap verdi.

“… O zaman neden?” (Noel)

“Tanrıça Kilisesi'ndeki çalışmalarınla ilgili hikayenin devamını duymak istedim.” (Sakurai)

“O hikaye mi…?” (Noel)

Önceki görüşmede ırk ayrımcılığının iptali ile ilgili kişisel çalışmalarım konusuna değinmiştim.

Kraliyet ailesinden ve soylulardan ağır muhalefete maruz kalan bir politikaydı.

Dürüst olmak gerekirse bunu kendi başıma yapmanın imkansız olduğunu hissetmeye başlamıştım ve sadece şikayet ediyordum.

Işık Kahramanı-sama bunu bir gülümsemeyle dinliyordu.

Yine de eğlenceli bir sohbet olduğunu düşünmüyordum…

“Gerçek seni ilk kez duyduğumu hissettim ve bu beni mutlu etti.” (Sakurai)

“?!” 

Şaşırmıştım.

[Mükemmel Güzellik] Becerisi’ne sahiptim.

Bunun etkisi, kişi kim olursa olsun onlara iyi bir izlenim bırakacak şekilde çalışmasıydı.

Bu sayede ilk kez tanıştığım insanlarla hiçbir sorunum olmuyordu.

Fakat bundan dolayı kimseyle yakın bir ilişkim olamazdı.

Böyle birinden bahsetmek zorunda olsaydım benimkiyle benzer bir pozisyona sahip olan Prenses Sofia olurdu, bu yüzden onunla bir yakınlık hissim vardı.

Ama ilk kez gerçek tarafımı göstermemiştim… Büyük Bilge-sama dışında.

“Sonunda biraz daha yaklaştığımızı düşündüm. Bu yüzden bugünkü görüşmemizi kaçırmamam gerektiğini hissettim.” (Sakurai)

“… Sen garip bir insansın Ryosuke-sama.” (Noel)

“Ama çok geç oldu. Başka bir gün konuşmaya zaman ayıralım.” (Sakurai)

Sonunda o gün pek konuşmadık. Fakat…

(Onunla biraz daha düzgün konuşmalıyım…) (Noel)

Işık Kahramanı Ryosuke-sama'ya ilgi duymuştum.

Bundan sonra becerilerimi kullanmadan ve gerçek benliğimi göstermeden onunla etkileşime girdim.

Güneş Ülkesi'nin katılığı, ırksal ayrımcılığa karşı memnuniyetsizliğim, kilisenin iç durumu, kraliyet ailesinin ve soyluların siyasi anlaşmazlıkları hakkında.

Ryosuke-sama şikayetlerimi bir gülümsemeyle dinledi.

Fark ettiğimde dürüstçe konuşabileceğim bir kişi oldu.

Her hafta görüşmeler dört gözle beklediğim bir şey oldu.

Onu sevmeye başladım.

Ancak bu sorun yaratacaktı.

Işık Kahramanı’nın birçok nişanlısı vardı.

Çoktan hamile olanlar bile vardı.

Bu beni kıskandırdı.

(Sakin ol, Noel. Sakinim…) (Noel)

Kilisede aldığım eğitimde öğrendiğim Beceriyi kullandım ve kalbimi sakinleştirdim.

Ben bir numaraydım.

Ayrıca, Ryosuke-sama'nın nişanlılarını gerçekten sevmediğini biliyordum.

“Şöyle diyorlar: Lütfen hanemi tanıt ya da daha yüksek bir pozisyon istiyorum…” (Sakurai)

Ryosuke-sama sanki bundan rahatsız olmuş gibi acı bir gülümsemeye sahipti.

Ne kadar sefilce.

Işık Kahramanı’nın çocuğuna sahip olma onurunu almış olsalar bile.

Ryosuke-sama'nın endişelerini de yavaş yavaş duymaya başladım.

Artık herhangi bir kısıtlama olmadan birbirimizle konuşacak kadar yakındık.

O güne kadar…

Ay Ülkesi’ndeki Laphroaig mevkiindeki Ay Kahini’nin boyun eğdirilmesi.

Başbakan halkın tedirginliğini azaltmak için bunu Krala teklif etti.

Bunu gerçekleştirenler ana güç olarak Güneş Şövalyeleri idi.

En önemli rolü Işık Kahramanı Ryosuke-sama yaptı.

Onun [Anormal Durumları Geçersiz Kılma] Becerisi dikkat çekti.

Ay Kahini’nin Cazibe Büyüsü’ne kimse direnemezdi.

Eğer ciddileşecek olsaydı Ay Ülkesi’ni eski haline geri getirebilirdi.

Plan, bu gerçekleşmeden önce bu sorunu kökünden halletmekti.

Plan güvenli bir şekilde başarılı olmuştu.

Fakat geri döndüğünde Ryosuke-sama'nın kalbi ve ruhu yıpranmıştı.

“Prenses Noel, benim gözümde, Laphroaig halkı çabalarının en iyisini yaparak fakir bir hayat yaşıyordu. Ay Kahini’nin koruyan insanları öldürmenin bir anlamı var mıydı?” (Sakurai)

“Bu…” (Noel)

“Ay Kahini tarafından azarlandım… Bizler yağmacılar olduk. Sadece barış içinde yaşamak istediklerini…” (Sakurai)

“……”

Raporda, Ay Kahini’ni koruyan insanların onun cazibesi ile büyülenmiş olduğu yazılmıştı, ancak kötü bir şey yapıyorlarmış gibi değildi.

Ancak İntikam laneti nedeniyle öldürülemeyen Ay Kahini’nin yanı sıra, Ay Kahini’nin çevresindeki tüm insanlar yok edilmişti.

Bunu yapanlar Tapınak Şövalyeleri idi.

Emri veren de Papa’ydı.

Ryosuke-sama bu plandan yana değildi.

En azından şimdi Güneş Ülkesi’ne karşı güvensizlik hissettiğini düşünüyordum.

O günden beri Ryosuke-sama Ay Kahini ile görüşmeye başlamıştı.

“Ryosuke-sama, Ay Kahini ile mi görüşüyorsun…?” (Noel)

“Evet, şimdiye kadar sadece Dağlık tarafını duydum. Dağlık dışında başka insanların da fikirlerini dinlemeliydim.” (Sakurai)

Ryosuke-sama'nın sözleri doğruydu.

Ama huzursuzdum.

Ben bile sadece bir bakışta Ay Kahini tarafından büyülenmenin eşiğindeydim ve yine de böyle biriyle görüşüyordu.

Büyülenmiş miydi?

Belirsiz hissediyordum.

Bir plan için endişeyle kafa yordum ve Su Ülkesi Laberintos'ta ortaya çıkan Tabu Ejderhalarına boyun eğdirecek birimlere Ryosuke-sama’nın birimini de ekledim.

Su Ülkesi’nden takviye talebi hoş karşılanmaya çalışıldı.

Ülkeyi onunla birlikte terk etmek istedim.

Onun ruh halini değiştirmesini istedim.

Ayrılırken kasvetli bir yüzü vardı.

Laberintos'a yaklaştığında bu ifadesi değişti.

“Saki! Takatsuki-kun ile karşılaştım!” (Sakurai)

“Hm, Takatsuki-kun, sınıf arkadaşımız olan mı…?” (Saki)

Ryosuke-sama nişanlılarından Yokoyama Saki-san'la konuşurken neşeli bir ifade gösteriyordu.

“Ryosuke-sama, iyi bir şey mi oldu?” (Noel)

Benim de ilgimi çekti ve sormaya çalıştım.

“Prenses Noel, çocukluktan bir arkadaşımla karşılaştım! Su Tapınağı'ndan beri onunla konuşmadım, bu yüzden onun için endişelendim. Çok rahatladım…” (Sakurai)

Ryosuke-sama'yı ilk defa bu kadar mutlu görüyordum.

Merak ettim, bu yüzden o maceracının tarihini araştırmaya çalıştım.

“Takatsuki Makoto… Demir Rütbe Maceracı?” (Noel)

O da bir diğer dünyalıydı ve Makkaren adlı kırsal bir bölgeden gelen bir maceracıydı.

Bir maceracı olarak tırmanma hızı biraz hızlıydı.

Ama bir diğer dünyalı için bu basit bir hikayeydi.

Çok fazla düşünmedim ve sadece aklımın bir köşesinde bıraktım.

Onu bir sonraki sefer duyduğumda Tabu Ejderhalarının boyun eğdirilmesinden sonraydı.

“… Hükümdar Rütbe Büyü ile iki Tabu Ejderhasını mı sürdü?” (Noel)

“Evet, bu Takatsuki-kun! Ona en başından itibaren yardım etmemiz gerektiğini biliyordum.” (Sakurai)

Ryosuke-kun heyecanla konuşuyordu.

Raporda Takatsuki Makoto'nun Büyücü Çırağı olduğunu yazıyordu.

Hükümdar Rütbe bir Büyü kullanmasının bir yolu yoktu.

Ama orada olan bütün şövalyeler bunu gördüklerini söylediler.

“Onunla bir kez görüşmeliyim…” (Noel)

[Zeki Göz: Üstün Rütbe] Becerisi’ne sahiptim.

Efsanevi [Zihin Okuma] Becerisi seviyesinde değildi, ama birini görebileceğimden emindim.

Gerçekten yetenekli biri ise onun Güneş Ülkesi’ne gelmesini istiyordum.

Sonuçta Ryosuke-sama ile iyi anlaşan bir kişi gibi görünüyordu.

Onu destekleyen daha fazla insan varsa beni daha da mutlu ederdi.

“… Ben Takatsuki Makoto.” 

Bir bakışta ona olan izlenimim… onun normal bir genç adam olmasıydı.

Yetenekli bir büyücü veya güçlü bir savaşçı gibi görünmüyordu.

İyi bir insana benziyordu ama biraz dayanılmazdı.

Her yerde bulabileceğiniz normal bir insandı.

[Zeki Gözü] bana böyle söyledi.

Ama içgüdülerim bana…

(O da ne? Beni rahatsız ediyor.) (Noel)

Anlayamadım.

Ama burada Prenses Sofia varken onu güçlü bir şekilde davet edemedim.

Su Ülkesi’nde kalmaya karar vermiş gibi görünüyordu.

Bu yüzden onu Tabu Ejderhası boyun eğdirme çalışmalarından dolayı ödüllendirmek ve onunla müzakere etmek için Güneş Ülkesi'ne çağırdım.

Düşündüğüm şey buydu.

“He? Takatsuki Makoto-sama Ülke’nin atadığı bir Kahraman mı oldu?” (Noel)

Bu beni şaşırttı.

Laberintos'tan döndüğümüzden beri uzun zaman geçmemişti.

Prenses Sofia'ya ve o iyi şartlar altında değil gibi görünüyorlardı.

Neler oldu?

Ardından Rozes Kahramanı Takatsuki Makoto, Dağlık’a geldi.

(Yıldırım Kahramanı Geralt'a karşı kazandı…) (Noel)

Onunla ilgili söylentiler kaleyi dolduruyordu.

Dahası…

“He? …Kahraman Makoto'yu duymak ister misin…? Noel-sama, o Su Ülkesi Kahramanı!” (Sofia)

Sofia-san’ın Laberintos’tan bu yana 180°'lik bir değişiklik yapmış olduğu tutumu.

“E-Evet. Sorun değil Sofia-san. Onu Güneş Ülkesi'ne getirmeye çalışmayacağım.” (Noel)

“Söz ver, Noel-sama.” (Sofia)

Sofia'daki Buz Heykeli Prensesi denilen değişim…

Ne zaman onun hakkında konuşsa gözleri parlıyordu.

[Zeki Göz]'ü kullanmaya bile gerek yoktu.

Bu bakire aşık mı olmuştu?

Ancak Sofia'nın ‘Su Ülkesi uğruna bedenimi sunacağımı,’ dediğini düşünmek… ‘Asla evlenmeyeceğim,’ buna dönmüştü.

İnsanlar gerçekten değişiyordu.

Aşkının çiçek açmasını istiyordum.

Yapabileceğim bir şey olup olmadığını bilmiyordum, ama onu gizliden neşelendirmek istiyordum.

Yine de Ryosuke-sama'nın buna saygı duyması ve o çocuğun Sofia'nın kalbini çalabilmesi.

Takatsuki Makoto… gerçekten bir şeyleri vardı.

Bir dahaki sefere geldiğinde şok oldum.

“Ay Kahini’nin Koruyucu Şövalyesi mi?! Makoto-sama, ne düşünüyordun?! Üstelik Prenses Sofia ile birlikteyken.” (Noel)

Su Ülkesi üyeleri aniden gece geç saatlerde bir toplantı istedi.

Dahası, Lanetli Kahin ile birlikte.

Ama bana söyledikleri daha da şok ediciydi.

Başkentteki canavarlar, on yıldan fazla bir süredir Yılan Kilisesi tarafından lanetlenmişti.

Ve yarın bir isyan biçiminde harekete geçmeleri bekleniyordu.

(O-Olamaz… Symphonia Büyük İblis Efendisi canlanmadan önce düşecek…) (Noel)

Umutsuzluğa düşmek üzere olduğum zamandı...

“Ve böylece, bu benim planım.” (Makoto)

Rozes Kahramanı Makoto, sanki bu hiçbir şeymiş gibi, kurtulmak için bir plan önerdi.

Yağmuru, Ay Kahini’nin Lanet Kaldırma büyüsüne bir araç olarak kullanmaktı.

“Ve bu yüzden, Büyük Bilge-sama, lütfen hava durumunu kontrol et.” (Makoto)

“Köle gibi çalıştıran bir amir. Bu pahalıya patlayacak.” 

“Her zamanki gibi kan, değil mi?” (Makoto)

Büyük Bilge-sama'dan zor olması gereken hava durumu kontrol becerisini yapmasını kolayca isteyebildi...

Ve Symphonia kesin yıkımdan kurtuldu.

Bundan sonra, Yılan Kilisesi'nin saldırısını durdurdu ve 1.000 yıllık canavarların hepsini yendi.

Onun Kahramanlığını bilmeyen zaten kimse yoktu.

Gerçi Sofia'ya göre sadece kendisi bunun farkında değildi...

Bunun da ötesinde bir söylenti vardı.

Ne olursa olsun onunla konuşmam gerektiğini düşündüm.

Takatsuki Makoto’nun Bakış Açısı

Dağlık kalesinin en yüksek katında.

Altın şövalyelerle korunan büyük kapının derinliklerinde görünüşte Noel'in toplantı odasının olduğu yerde.

“Üzgünüm…” (Makoto)

Endişeyle bir adım attım.

Prenses Noel, arkasında parlayan ışıkla büyük bir pencerenin önünde gülümsüyordu.

Sanki bir resim gibiydi.

“Gelmene sevindim, Kahraman Makoto-sama. Su Ülkesi’ne geri döneceğini duydum. Burada daha fazla zaman geçirebilirdin.” (Noel)

“Yabancılar her gün benim için geliyor, bu yüzden rahat olamıyorum.” (Makoto)

“Aman Tanrım, öyle mi? Ryosuke-san gideceğiniz için üzgündü, biliyor musun?” (Noel)

“…Aah.” (Makoto)

Şimdi bundan bahsettiğine göre, o olaydan beri Sakurai-kun ile konuşmadım.

Her zaman meşgul görünüyordu, bu yüzden kendimi tutuyordum ve onunla görüşmedim.

“Lütfen gelecekte Kahraman-samaların planları hakkında biraz konuşmama izin ver.” (Noel)

- Gelecek yılın Kuzey Sefer Planı hakkında.

- Altı Ülke’nin Kahramanlarının ve ulusların baş üyelerinin düzenli toplantısı hakkında.

- Tabu Canavarları gibi sorunlu canavarlar ortaya çıktığında diğer ülkelerle iş birliği hakkında.

- Hiçbir ülkenin Yılan Kilisesi'ni kabul etmeyişi hakkında.

Bu tür bir konuşmaydı.

Bu normaldi.

Prenses'in bana şahsen anlatması gerçekten gerekli olan bir şey değildi.

“Bu arada, burada biraz konudan sapacağım ama…” (Noel)

Prenses Noel’in ifadesi değişti.

Önceden yaptığı ciddi ifadeden alaylı bir ifade döndü.

“Sofia hakkında ne düşünüyorsun?” (Noel)

“He?” (Makoto)

Birdenbire bu da neydi?

“Beni Kahraman yaptığı için minnettarım.” (Makoto)

Güvenli bir cevap verdim.

Ama görünüşe göre bu, Prenses Noel'in beklediği cevaptan farklıydı.

“Sofia-san hakkında bir kız olarak ne düşünüyorsun…?” (Noel) 

“Hm…” (Makoto)

Bu da neydi?

Ben cevap vermekte zorlanırken Prenses Noel iç çekti ve gülümsedi.

“Makoto-sama, Ay Kahini’nin Koruyucu Şövalyesi oldun, değil mi? Büyülenmedin, umarım.” (Noel)

“Sorun değil. Görünüşe göre cazibe büyüsü benim üzerimde çalışmıyor.” (Makoto)

Nuh-sama bu konuda onay mührü verdi.

Şimdi RPG Oyuncu’nun gizli etkisini öğrenmiştim.

“Dürüst olmak gerekirse buna inanamıyorum… Ama rahatladım. Lütfen Sofia'ya yardım etmeye devam et, tamam mı?” (Noel)

“Elbette. Sonuçta Su Ülkesi’ni seviyorum.” (Makoto)

Bununla ilgili hiçbir sorunum yoktu.

Duymak istediği bu muydu?

Bir şey hakkında derin düşüncelere dalmış gibi baktıktan sonra Prenses Noel konuştu.

“Bu arada… burada Güneş Ülkesi’nde sana ne derler biliyor musun Makoto-sama?” (Noel)

Prenses Noel tanımlaması zor bir ifade yaptı.

“… Hayır.” (Makoto)

Bir takma isim mi?

Böyle bir şey mi vardı?

Kısa bir aradan sonra Prenses Noel konuştu.

“Büyük Bilge-sama'nın sevgilisi.” (Noel)

“He?” (Makoto)

Az önce ne dedi o?

“Büyük Bilge-sama'nın sevgilisi… sana verdikleri takma ad bu Makoto-sama.” (Noel)

“Bekle, bu da ne demek?!” (Makoto)

Bu Goblin Temizleyicisi’nden daha da kötüydü!

“Geçen günkü kutlama partisi yüzünden.” (Noel)

Buydu, ha.

Ama sadece bununla mıydı?

“Bu sayede Güneş Ülkesi’nde şimdi sana karşı gelebilecek kimse yok Makoto-sama.” (Noel)

“…Hah?” (Makoto)

Bu da ne demekti?

“Açıklayayım. Güneş Ülkesi’nde Büyük Bilge-sama’nın pozisyonu.” (Noel)

“… Eğer doğru hatırlıyorsam o Dağlık’taki üçüncü en önemli kişi, değil mi?” (Makoto)

Fuji-yan bunu söylemişti.

“Bu kamuoyu anlayışıdır. Bu ülkede, Efsanevi Kurtarıcı Abel-sama'nın yoldaşlarına Tanrı gibi davranılır. Dağlık Kralı, Abel-sama'nın kurduğu ülkeyi başarıya ulaştırdı. Tanrıça Kilisesi’nden Papa, Kutsal Bakire Anna-sama'nın yerini aldı. Büyük Bilge-sama… efsanevi büyücünün soyundan gelir.” (Noel)

“Aslında o, o kişinin ta kendisi.” (Makoto)

Prenses Noel başını salladı.

“Bu doğru… Başka bir deyişle, Büyük Bilge-sama bir tanrı olmaya yakındır.” (Noel)

“……” 

“Kral… babam ve Papa başlarını Büyük Bilge-sama'ya doğru kaldıramazlar. Büyük Bilge-sama, siyasi nüfuzla hiçbir ilgisi olmayan bir şahsiyettir, bu yüzden unvanı sadece Büyük Bilge’dir, ancak otoritesi en yüksek olan kişidir.” (Noel)

“Demek öyle…” (Makoto)

Son zamanlarda Lucy'nin büyü öğretmeni oldu, bu yüzden onunla endişesiz konuşabiliyordum.

Yani bu iyi değildi, ha.

“Demek fark etmedin. Sofia'nın söylediği gibiydi.” (Noel)

“Prenses Sofia bir şey mi söyledi?” (Makoto)

“Kahraman Makoto-sama'nın yaptığı şeyler hakkında hiçbir bilgisi yoktur.” (Noel)

“… Bu…” (Makoto)

(Doğru.) (Nuh)

Nuh-sama?

(Yoğunluğunu düşünün.) (Nuh)

Eeh, ben temkinli oyuncu tipiydim.

(Senaryoyu temizlemeden önce temkinlisin, ancak temizledikten sonra çok fazla dikkat etmiyorsun.) (Nuh)

Gerçekten mi?

Olayları bitirdikten sonra onlara fazla dikkat etmediğim doğruydu…

“Makoto-sama?” (Noel)

Prenses Noel yüzüme bakıyordu.

Orada biraz fazla yakınsın.

“Uyarı için teşekkürler. Dikkatli olacağım.” (Makoto)

“Evet. Lütfen bundan sonra Sofia'yla da iyi geçin, tamam mı?” (Noel)

“Tamam.” (Makoto)

Prenses Sofia'yı gerçekten üzerime itiyordu, ha.

O da bana zaman bulursam Sakurai-kun ile görüşmem gerektiğini söylemişti.

Seviliyorsun, Sakurai-kun.

Teşekkürlerimi verdim ve ayrıldım.

… Nuh-sama meselesinin ortaya çıkmadığı anlaşılıyordu.

Çok şükür.

◇◇

“Görüşmede sana ne söyledi Makoto?” (Lucy)

“Takatsuki-kun, hadi yemek yemeye gidelim~” (Aya)

“Geç kaldın, şövalyem.” (Furiae)

Lucy ve Sa-san, Dağlık Kalesi'nin girişinde beni bekliyorlardı.

Furiae-san, yüzünü göremediğimiz noktaya kadar derin bir şekilde giyilen bir kapüşonlu bir cüppe giyiyordu.

“Üzgünüm, beklettim. Fuji-yan'ın Uçan Gemisi’nde yemek yerken konuşuruz.” (Makoto)

Çok şey oldu, ama burada yapabileceğimi yapmıştım.

Hadi Makkaren'e geri dönelim.

Lütfen okuduğunuz bölüme yorum yapmayı unutmayınız. Unutmayın ki yaptığınız her yorum çevirmenleri cesaretlendirir ve mutlu eder. İyi okumalar.
Yorum Yap
Üyelik girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için tıklayın.
Yorumlar
STERBEN (225 puan) Üye
2020-08-10 03:22:32
Bölüm için teşekkürler
Ker!m (339 puan) Üye
2020-07-14 03:00:37
Weakly Warlock, Home Coming
MhmtSnmz (70 puan) Üye
2020-07-14 01:24:25
Teşekkürler
Damocles (222 puan) Üye
2020-07-13 20:21:22
Bölüm için teşekkürler elinize sağlık.
Foudre1234 (50 puan) Üye
2020-07-13 19:25:42
Muko
ritrak (35 puan) Üye
2020-07-13 18:31:28
elinize sağlık
DeliDana (2871 puan) Üye
2020-07-13 13:15:25
5. Ciltte ne olacak merak ediyorum. Çeviri ve edit için teșekkürler.
Kiriyodx (69 puan) Üye
2020-07-13 11:56:08
Furı bizimle geliyor ve noelde şu iğrenç heriften uzaklaşıp bizimkine yaklaşıyor gibi
JNXL (1237 puan) Üye
2020-07-13 11:54:27
Dördüncü cildi de bitirdik. Ellerinize sağlık teşekkürler